AĞLARKEN GÜLEN GÖZLER
AĞLARKEN
GÜLEN GÖZLER
===================
YAZAN
ZİYA KAYAPINAR
1
************************************************
Bir bahar günü şafak vakti Karşıyaka Sahillerinde hayallerimle başbaşayım. Ufuk yeni yeni aydınlanıyor. Sabahın bu güzelliğini paylaşacak benden başka kimseler yok. Karşıyaka'nın o güzel sahilinin ve Bostanlı'ya doğru uzanan ana caddenin tek sahibi şu an yalnızca benim. Bu yalnızlık içinde özgürlüğümü yaşıyor ve sabahın temiz havasını soluyorum.
İzmir'in bahar aylarında bir güneşin doğmasından önceki halini, bir de güneş battıktan hemen sonraki halini çok severim. Sabahın dinlendirici sessizliği,akşamın coşkulu kalabalığı bana farklı iki ayrı hazzı yaşatır. Birinde sessizliğin verdiği huzuru, diğerinde yaşamın insanlara verdiği heyecanı yaşarım. Sessiz ortamlarda duygularımla baş başa olmak beni dinlendirir. Kendimi daha özgür ve mutlu hissederim. Bu saatlerde caddelerin ve parkların bomboş olması doğanın yalnızca bana ait olduğu hissini verir. Onun için herkes uykusunda iken ben caddeleri ilk selamlayan kimse olurum. Sabah uykusundan uyanan kuşların cıvıltıları ve denizin huzur veren hışırtısı ilk arkadaşlarım olur.
Akşam saatleri Karşıyakalıların gezinti saatleridir. O saatlerde sahil boyu bir insan seline döner. Çocuklar, el ele gezinen sevgililer, renk renk çiçekleri andıran genç kızlar bana yaşamın güzelliğini hatırlatır. Mutlu insanların gördüğüm zaman ben de mutluluğu yaşarım . Günün her saatinde İzmir sahillerinde güzellikler bir biri ile yarışır Dünyanın güzel kızlarını sanki İzmir'de toplanmışlar. Bir şairin dediği gibi " İzmir'in denizi kız., kızı deniz, sokakları
hem kız, hem deniz kokar"
Bu duygular içinde sahilde bir banka oturmuş güneşin
doğmasını bekliyorum. Hala caddeler bomboş. Önümde birbiri ile yarışan ve denize dalıp çıkan martılardan başka
************************************************
kimseler yok. O çirkin sesleri ile güneşin doğuşunu selamlıyorlar. Onları seyretmek de bana ayrı bir haz veriyor. Kuşlar doğanın en güzel canlıları. Kuşları görünce hep içimde kuş olup göklerde uçmak duygusu geçer. Onlarla mavi gökler, mavi denizler ve doğa bir başka güzellik kazanıyor. Bu saatler kuşların kahvaltı saatleri sanki. Bu dalışlar bu çığlıklar boşa değil. Her dalıştan sonra martıların ağızlarında bir balık görüyorum. Sabahın aydınlığı ile balıklar da denizin yüzeyine yakın yüzdükleri için martılara yem oluyor. Ufuktaki aydınlık çoğaldıkça martıların da çoğaldığını görüyorum. Sabahla birlikte tüm doğada bir canlılık başlıyor.
Güneş doğmak üzere... Ufukta küçük kümeler oluşturan bulutlar turuncu renkleri ile her biri bir yanardağı andırıyor. Sanki bulutların kenarları alev alev yanıyor gibi. Sabahın kızıl aydınlığı güneş doğmaya yaklaştıkça kayboluyor, yerini şimdi beyazlaşan bir aydınlık almak üzere. İzmir'in silüetinin de netleşmeğe başladığını görüyorum. Kadife Kale, Balçova'ın ormanlık tepeleri, Kordon Boyu ve Güzel Yalı Sahilleri bütün güzellikleri ile ortaya çıkmış durumda. Şu an tüm İzmir Körfezi ve körfeze bakan sahilleri gözlerimin önünde. İzmir , kocaman kolları ile körfezi kucaklamış gibi.
Güneş dağın tepesinden dağın eteğine doğru yayılırken ışıklar sanki dağı yıkıyormuş gibi geldi bana. Az sonra o kirli İzmir Körfezi'nin suları birden bir altın tepsiye dönüşüverdi. Karşıyaka Sahili'nde İzmir Körfezi'ne bakan apartmanların camlarından yansıyan altın sarısı ışıklar gözlerimi kamaştırıyordu. Sabahın en harika manzarasıydı. Balkonlar güneş ile birlikte birden şenlenivermişti. Sabah güneşini selamlamak için sabahlıkları ile balkonlara çıkan hanımlar güneşin İzmir'e yayılışını izliyorlardı. Balkonlar baharın çiçekli bahçelerine dönüvermişti. Şimdi denizden
************************************************
4
çok balkonların güzel manzarası ilgimi çekmeğe başladı.
Göğüsleri yarıya kadar açık dekolte sabahlıkları ile Karşıyakalı hanımların her biri bir Afrodit olmuştu sanki. Yarı şeffaf giysiler içinde her balkonda ayrı bir güneş doğuyordu. Kırmızı, mavi, beyaz, ve bin bir çeşit renklere boyanmış yüzlerce güneş. Dağların arkasında gökyüzünü deler gibi yükselen güneş yüzümü aydınlatırken balkonlardaki güneşler de ruhumu aydınlatıyordu. Karşıyaka'nın bu güzel manzarası günün yalnız bu saatlerinde yaşanır ve kısa sürede biter.
Güneşin doğması ile birlikte caddelerdeki hareketlilik de başlamıştı. Oturduğum banktan kalkarak Bostanlı'dan Karşıyaka Vapur İskelesi'ne doğru yürüyorum. Önümde de sabah yürüyüşüne çıkmış iki yaşlı bayan var. Kilolu vücutlarını taşımakta zorlandıkları için sağa ve sola yalpa yaparak benimle birlikte yürüyorlar. Sabah balkonlarda gördüğüm o güzel manzaradan sonra bu manzara gözlerime biraz yabancı geldi. Bu manzarayı fazla görmemek için hızlı adımlarla atağa kalktım. Tam yanlarında geçmek üzere iken "Günaydın!" diyerek onları selamladım ve onlarda aynı şekilde "Günaydın ! "diyerek bana karşılık verdiler.
Ben hızlı bir tempo ile Karşıyaka İskelesi'ne kadar yürüdüm. Evde kimse olmadığı için kahvaltı yapmak üzere tekrar eve dönmeme gerek yoktu. Bu saatlerde Karşıyaka'nın kahvaltı yapılabilecek tüm işyerleri açıktı.
Karşıyaka'nın kahvaltı yapılabilecek en güzel yerlerinden birisi de öğretmenler lokalidir. Eskidende bu yere sık sık uğrar tanıdık öğretmen arkadaşlarımla sohbet ederdim. Sabahın bu erken saatlerinde kimsenin olacağını sanmıyorum. Lokale giderek balkondaki deniz manzaralı masalardan birine oturdum. Uzak masalarda tanımadığım iki emekli
***********************************************
5
öğretmenden başka kimseler yoktu. Lokal de yeni açılmıştı. Garson masaları düzeltmek ve silmekle meşguldü. Gelen garsonumuza bir kaşarlı tost ile bir çay söyledim. Bir yandan kahvaltımı yapıyor, bir yandan da hareketlenen caddeyi seyrediyorum.
Annelerin ve babaların ellerinden tutmuş renk renk giysiler içindeki sevimli çocuklarını görünce bugün 23 Nisan Bayramı olduğunu hatırladım. Caddeler bir çocuk panayırı gibi. Bayram giysileri de ne çok yakışmış. Her biri yeni açmış renkli orkide çiçeklerine benziyor. Onları seyretmek bana aşırı derecede haz veriyordu. Çocukların bu cıvıl cvıl hallerini görünce evden erken çıktığıma sevindim. Bu öğrenciler biraz ilerde bulunan Ankara İlköğretim Okulu'nun öğrencileri idi. Benim küçük oğlum da o okulda okumuştu. Okulun müdürü Sıtkı Bey idi, eskiden beri tanıyordum. Aramızda yakın bir dostluk vardı. Ben lokalden kalkarak öğrencilerin peşine takıldım . Bir an için çocukluğum ve öğrencilik yıllarım aklıma geldi. Ben bu çocuklar kadar şanslı değildim. Böyle cici elbiselerim, pırıl pırıl yanan ayakkabılarım,güzel çantalarım hiç bir zaman olmadı.
Bizim öğrenciliğimizde bir defterimiz,bir kalemimiz bir de kitabımız olurdu. Çanta yerine bez torbalar kullanırdık. Defterimiz bitiği zaman yeni defter bulma şansımız olmadığı için eski defterleri silerek yeniden kullanmak zorundaydık. Bu duygular içinde okulun önüne kadar geldim.
Okulun önündeki büyük bahçe tıklım tıklım öğrenci doluydu. O büyük bahçe çocuk sesleri ile değil sanki kuş cıvıltıları ile çınlıyordu. Büyük kuş süreleri yeni bir alana
************************************************
konduklarında cıvıl cıvıl ötüşürler ya, okul bahçesi de aynen öyleydi. Öğrencilerin arasında çocuklar gibi güzel giyinmiş iki bayan öğretmenlerin dışında okulun diğer
6
öğretmenleri yoktu. Gözlerim okul müdürü Sıtkı Bey'i aradı, ama göremedim. Uzaktan el sallayarak onu bir selamlamak istiyordum.
Bir süre o canlı , coşkulu çiçek bahçesini ve kuş cennetini seyrettikten sonra tekrar geldiğim yöne doğru hızlı adımlarla yürümeğe başladım.
Sahilin yeşil çiçekli parklarının arasında Bostanlı'ya doğru yürüyorum. Hemen önümde de yüksek topuk ayakkabı ve mini etek giymiş yürüyen bir bayan var. Giysilerine bakılınca sağlık yaşam yürüyüşüne çıkan birisi gibi değil. Karşıyaka'nın havasına yakışan şık ve modern bir bayan. Önümde olduğu için yüzünü göremiyorum, ama genç bir bayana benziyor. At kuyruğu şeklindeki sarı saçları her adım atışında dans ediyor gibi sağa -sola savrulup duruyor. Ayakkabılarının çelik ökçeleri parke taşlarına vurdukça o tempolu yürüyüş kendisine ayrı bir asalet kazandırıyordu. Sırf onu bir süre izlemek için yürüyüş hızımı düşürdüm. Defilede yürüyen bir mankeni hatırlatıyor insana. Zevk sahibi, kültürlü ve eğitimli bir hanıma benziyor. Yürüyüşümüz Köprü Durağı'na kadar devam etti. Köprü Durağı'na yaklaştığımızda hanım sağ sokaklardan birisine girip uzaklaşırken , kaldırımlar yalnız bana aldı. Böyle güzel bir manzaradan sonra kaldırım taşlarını ve boş caddeleri izlemek hoş olmuyordu. İnsanın gözü gönlü hep güzel şeyler görmek istiyor.
Yürüdüğüm yol sitelerin önünden geçerek Mavi Şehre doğru uzanıp gidiyor. Sağımda siteler solumda deniz yürümeğe devam ediyorum. Uzun süreden beri buralara gelmediğim için çevreyi bir hayli değişmiş gördüm. Çimlendirilmiş ve ağaçlandırılmış alanlar ve yeni yapılan parklar çevreye çok ilgi çeken güzellikler kazandırmış. Sahil boyunca uzanan alana yapılmış yeni ve gösterişli yapılar oldukça ilgimi çekti. Bir süre birbirinden güzel bu
7
binaları izleyerek sitelerin sonuna kadar geldim. Bu güzellikler ve sahil yolu bitecek gibi değil. Sahil yolunun çok uzaklarda görünen gökdelen şeklindeki sitelere kadar gittiğini görüyorum. Bu kadar yürüyüşten sonra dinlenmek amacı ile sahilde bir akasya ağacının altına yerleştirilmiş olan bir banka oturarak bir süre karşı sahilleri izledim. Tam karşımda Balçova ve Güzel Yalıyı görüyorum. Aradaki mesafe çok uzak olduğu için net bir görüntü yok.Ama yine de izlemeğe değer bu güzel bir manzara ilgimi çekiyor.
Dinlendikten sonra kalkarak yine geldiğim tarafa doğru yürümeğe devam ediyorum. Emlak Bankası evlerinin önüne geldiğimde bu sitede oturan bir avukat arkadaşımı hatırladım. Şu an tam evinin önündeyim. Ev ön sırada direk denize cepheli güzel bir ev. Ara sıra ailecek gelir bu evin balkonunda çay içerek denizi seyrederdik. Avukat arkadaşımı görürüm umudu ile evin önünde bir süre bekledim. Sabahın erken saatleri olduğu için balkona çıkan kimse olmadı. Beni görseydi mutlaka çay içmeğe davet ederdi. Arkadaşımı göremediğim için buruk duygular içinde geldiğim tarafa doğru yürümeğe devam ediyorum.
Köprü Durağı'nın oraya geldiğimde Tansaş'ın önünden geçip ana caddeye çıkmak istedim. Yolum çok eskiden beri tanıdığım bir dostumun dükkanının önünden geçiyordu. Dükkanın önüne geldiğimde içerde gazete okurken gördüm arkadaşımı. Kafasını gazete yaprakları arasına gizlemiş olduğu için beni görmedi. Camı tıklatarak selamlayıp oradan uzaklaştım.
Dükkandan bir on-on beş metre uzaklaşmıştım ki arkamdan Altan Bey'in sesini duydum. El ederek beni bürosuna çağırıyordu. Aramızdaki mesafe yakın olduğu için dönmek zorunda kaldım.
Altan Bey uzun yıllar emlak komisyonculuğu yapan eski bir dostumdu. Emlak alım ve satımlarımda birkaç kez
8
bana yardımcı olmuş bazı yatırımlar yapmıştım. Bu alış verişlerden sonra aramızda iyi bir dostluk oluştu , yıllardır devam edip gidiyor. Bazen hafta sonları gider elinde yatırım yapılabilecek durumda yerlerinin olup olmadığını sorardım. Esnaf olarak dürüst bir kimse ama dünya görüşü olarak bana ters.
Aynı bölgede çok yer değiştirdi, beş yıldan beri de aynı büroyu kullanıyor. Öyle çok iş yapan büyük bir emlak komisyoncusu da değil. Büro onun ikinci bir evi gibi. Eşini kaybettiği için evinde yalnız başına oturmaktan çok bürosunda oturmayı, gelen dost ve müşterileri ile sohbet etmeyi sever.
İçeri girdiğimde :
" Hoş geldiniz Kerem Bey!. Böyle dostluk olur mu hiç? Dükkanımın önünden geçiyor bir çayımı içmeden gidiyorsun. "
"Baktım gazete okuyordun. Sabah sabah rahatsız etmek istemedim. Sen yalnız kalmazsın. Biraz sonra dost ve müşteriler akın etmeğe başlarlar"
"Yok artık işler eskisi gibi değil. Her geçen gün biraz daha azalıyor. Buraya iş yapmaktan çok dinlenmek için geliyorum. Artık çalışma ve iş yapma zamanım geçti. Bundan böyle biraz da öbür tarafa hazırlanmak gerekiyor."
"Altan Bey bildiğim kadarı ile siz öbür taraf için bir hayli hazırlıklısınız. Sizi tanıdığım yıllardan bu yana çizginden hiç sapma olmadı. İnançlı ve saygın bir kişiliğiniz var. Çoklarını ,mal ve mülk sahibi yaptın, onların hayır duaları sana yeter. Sana dua edenlerden birisi de benim. Bu bakımdan öbür tarafta iyi bir yerinin olacağına inanıyorum"
"Yok onu hiç birimiz bilemeyiz " diyerek sözünü
9
bitirip ve bana bir bardak çay ikram etti.
Bir yandan çayımı içiyorum bir yandan da Altan Bey'le sohbetimiz devam ediyor.
Yıllardır büroda bir değişiklik olmamış. Yine büronun tüm duvarları dini içerikli resim ve yazılarla dolu. Duvarlara bakınca bürodan çok bir mescidi andırıyor. Masanın arka fonunda büyük boy bir Kabe resmi, karşı duvarlarda, Hira Dağı ve Mina Dağı'nın birer resimleri, bir tarafta bizim Ayasofya Cami'sinin büyük boy bir resmi, altın yaldızlı çerçevelerle süslenmiş anlamını bilmediğim bir sürü eski yazı ile yazılmış yazılar. Sanırım bu yazıların her biri ayrı bir ayeti içeriyor.
En çok sevdiği resim de Kabe'nin resmi. Ona baktıkça gurur duyar ve heyecanlanır. Hacca gittiği için bu resmin kendisi için ayrı bir önemi var. Kabe resmine her bakışta kendisini Kabe'ye gitmiş gibi hisseder.
Sohbetlerinde hep sözü evirip çevirip dini konulara getirir. Altan Bey'in cami kültürü oldukça iyi. Her hangi bir konuyu anlatacağı zaman önce bir dini hikaye anlatır. Sonra da bu dini hikaye ile anlatacağı esas konuyu biri birine bağlayarak kendine göre bir sonuç çıkarır. Tüm dindar adamların taktiği aynı.
Her gelişimde bana tavsiyesi:
"Kerem bey Allah inşallah sana da haccı kısmet eder. Artık zamanın gelmiş, oraya bir gitmelisin. Gönül rahatlığını, huzuru, sevgiyi, yardımı oraya gittikten sonra öğreneceksin. "
"Altan Bey oraya gitmek için yaşımız daha erken. Biraz daha yaşlanalım , belki ilerde bize de kısmet olur. Şimdilik çok acele etmeğe gerek yok. Sen biraz da bu dünyaya hazırlansan iyi olur. Büroyu camiye çevirmişsin!. Eski yazı ile yazılmış süslü ayetler, cami ve Kabe resimlerinden başka bir şey göremiyorum. Bunların yanına
10
biraz da başka resimler as. Şu duvara güzel bir bayan resmi yakışır " dediğimde.
Altan Bey önce bir gülümsedi. Sonra da " resme gerek yok .Biraz dışarıya bakarsan aradıkların caddelerde dolu. Hem de canlıları. Sen bu resimlere biraz alış. Halin vaktin de yerinde. Gidip şu Kabe'yi bir tavaf etsen güzel olmaz mı? Allah Onu bana nasip etti. Şu an o görevi yaptığım için o kadar huzurlu ve mutluyum ki bilemezsin. İnşallah Allah sana da nasip eder."
Altan Bey bir Kabe'yi ziyaret etmekle iş bitmiyor. Sen sevap işlemek istiyorsan Kabe her zaman yanında. Ta oralara gidip Araplara soyulmanın bir anlamı yok. Ülkemizde bir aç doyurursan o daha makbuldür " dedim.
Söylediklerimin bir yararı olmayacağını bile bile bunları anlatıyordum. Dindar birisinin düşüncelerini değiştirmek olanaksız. Altan Bey kendine göre bir dünya kurmuş orada yaşıyor. Altan Bey'le bir başka konulara girmek te zor. Öyle bir değişik konu açıldığı zaman konuşmaz hep dinler.
Büroda ikimizden başka da kimseler yok. Ben misafir koltuğunda oturuyorum; arkadaşım da masasında. Biz sohbetimize devam ederken birden içeri genç bir bayan giriverdi.
Yirmi-yirmi iki yaşlarında, ince yapılı, kibar bir hanımefendi. "İyi günler " dileyerek arkadaşın masasına doğru yöneldi. Hep gülümseyerek konuşuyordu. Sempatik bir tavırla:
"İşyeri olabilecek bir dükkan arıyorum. Bu konuda bana yardımcı olabilir misiniz ?" dedi.
Ben de bir yandan ikisi arasında geçen konuşmaları
bir yandan da bayanı izliyorum.
Bayanın tedirgin ve heyecanlı bir hali vardı. Masanın yanında oturabileceği boş bir koltuk varken oturmak
11
istemedi ve ayakta duruyor ve ayakta konuşuyordu. Konuşması sırasında bir anlık kısa bir bakışmamız oldu. O sırada yine tatlı bir gülümseme ile başını hafif öne eğerek merhaba der gibi beni de selamladı. Ben de aynı gülümseme ile oturduğum yerde onu selamladım.
Bayanın bakışı art niyetsiz tatlı ve sıcak bir bakıştı. Büroya girmesi ile birlikte büronun o kasvetli havası birden değişi verdi sanki. Güzel olan her şey bulunduğu ortama ayrı bir hava verebiliyor. Bayanın gelişi de öyle oldu. O anda ortamın güçlü bir aydınlatıcı ile aydınlanmış gibi olduğunu hissettim. Son derece kibar,alımlı ve cıvıl cıvıl öten bir hanım.Yüzünde bir asalet ve insana güven veren bir yapısı var. Beşeri ilişkileri iyi bilen birisisine benziyor. Ben söze karışmaksızın hayran hayran bu davetsiz misafiri izliyorum. Konuşması, dili ve olayları anlatış biçimi de kendisi kadar güzel. İnsanlarla olan iyi iletişimi davranışlarından belli oluyordu.
Her ne kadar gülümseyerek konuşmasını sürdürse de gülümsemelerinde bir acılık ve burukluk görür gibi oluyordum. Rahat ve huzurlu görünmüyordu. Böyle hep gülümsemesi rahatlığından değil, yapısındaki bir özellikten kaynaklanıyordu sanki. Bazı insanlar ne kadar mutsuz olursa olsun konuşurken hep gülümseyerek konuşur. Bu hanım da öyle bir ruh hali var.
Ben Altan Bey'le hanım arasındaki sohbetten çok hanımın davranışları ve zarafeti ile ilgileniyorum. Hanım ara sıra ürkek bakışlarla çevreyi inceliyor ,bir yandan da arkadaşın verdiği yanıtları dinliyordu. Bu arada birkaç daha karşılıklı kısa bakışmalarımız oldu. Açıkça söylemiyordu ama sanki benimde olaya karışmamdan yana gibi görünüyor ve bendende yardım istiyor gibiydi. O anda içimde bayana karşı sempati ile karışık bir acıma duygusu hissettim. Oturduğum yerde ikisi arasında geçen sohbete
12
katılmaksızın Altan Bey’in nasıl bir yardımda ve tavsiyede bulunacağını bekliyorum. Aslında Altan Bey’in bürosunda bu kadar uzun süre oturmayı düşünmüyordum. Sabah yürüyüşüne çıktığım için yürüyüşümü tamamlamam gerekiyordu. Ama bu güzel bayanın bu güzel sohbetini görünce yürüyüşü unutuverdim.
Bu durum benim için ilginç bir tesadüf oldu. Şansımda sabah sabah böyle güzel bir anı yaşamak da varmış. Genelinde esnaf sabahın bu saatlerinde müşteri beklemez, işyerinin temizlik ve düzeni ile ilgilenir.Bayanın çok önemli nedenleri olacak ki sabahın erken saatlerini seçmiş. Aslında erken işe başlamak bir çalışkanlık işaretidir. İyi ki Altan Bey beni sabahın bu saatlerinde bürosuna davet etmiş, yoksa bu güzel ve harika manzarayı göremeyecektim.
Bu bayanda insanı kendisine çeken bir gizem görüyorum. Hareketleri, mimikleri son derece doğal ve içten. Kendisini sevdirmek ve sempatik göstermek için özel bir çapası yok. Yaradan onu özenerek yaratmış. Bir anlık bakışı insanın ruhunu ve gönlünü esir alabiliyor. Her bakışından sonra içimde tarif edilmez bazı duyguların alevlendiğini hissediyorum. Kendimden kuşkulanmağa ve kendimi sorgulamağa başladım. İçimdeki bu gizli güzel duyguların nedenini düşünüyorum. Bir kimse bilmediği ve tanımadığı bayana bu kadar kısa sürede farklı duygularla bakamaz. Bendeki bu güzel duygular olsa olsa bir hayranlık duygusu olabilir. Her detayda farklı bir güzellik görüyorum. Yüz, dudaklar ve üzerindeki giysiler vücutla çok uyumlu. Güzelliği ile bağdaşmayan en küçük bir kusuru yok.
Bir an için kendimi bir defile izliyormuş gibi hissettim. Defile sunan hiçbir manken bu hanım kadar
13
güzel olamaz. Hep gülümseyerek ve çevresine sıcak mesajlar vererek konuştuğuna göre huyu da kendisi gibi güzel olmalı. .
Üzerinde siyah bir pantolon , sıfır kol beyaz bir gömlek var .Bunların markalı giysiler olduğunu sanmıyorum. Güzelliğine katkıda bulunacak başka bir aksesuarı da yok. O beyaz gerdana bir kolye, düzgün görünümlü kollarına bilezikler çok yakışırdı. O narin incecik parmaklarında bir alyans yüzüğü bile yok. Herhalde maddi gücü olmadığı için bu güzel vücut düşündüğüm takılardan uzak kalmış. Bunları bir eksiklik olarak görmüyorum. Takısız hali o sade giysiler içinde ona ayrı bir asalet kandırıyor.
Daha önce bu Altan Bey’in bu bayanla tanışıp tanışmadıklarını bilmiyorum. Bir birlerini tanıyorlarmış gibi sıcak ve candan bir yaklaşım içindeydiler. Dükkana bir müşteri olarak gelmişti. Diğer müşterilerden çok farklı bir müşteriydi. Ondan önce gelenler de olmuş ve kısa bir şeyler sorarak gitmişlerdi. . Ama hiç birisi bu kadar ilgimizi çekmemişti.
Gençti ve gözleri ışıl ışıldı . İpeksi cildi ışıkta parıl parıl yanıyor, yüzünden tebessümleri hiç eksik olmuyordu. Gülmenin bir insana bu kadar yakıştığını ilk kez bu bayanın gözlerinde ve yüzlerinde görüyordum.
Arkadaşım bu bayanın karşısında son derece sönük kalmıştı. Bir esnaf böyle bir müşterisine çok daha farklı davranmalıydı. O güzel bayana "Buyurun, oturun!.."bile demedi. Bir çay söyleyip sohbeti uzatabilir ve çeşitli çözümler sunabilirdi. Genellikle emlakçılar böyle durumlarda biri birlerinden yararlanır ve müşterilerine mutlaka bir çözüm sunarlar. Altan Bey müşterisinden sanki rahatsız oluyormuş gibi bir tavır içinde onu bir an önce başından uzaklaştırmağa çalışıyordu. Kendisine
14
söylemedim ama bu tavrını yadırgadım. Tanısa da tanımasa da bir esnafın müşterisine daha sıcak davranması, müşteri bayansa iltifat etmesi gerekirdi. Hasan bey memleketinden geldiği gibi doğal haliyle kalmış ve kendisini yenileyememiş vasat bir esnaf.
Bayan , arkadaşımdan olumlu ya da olumsuz bir yanıt alamadığı için değişik soruları ve istekleri ile arkadaşı araştırmaya ve kendisine yardımcı olmağa zorluyordu. Ama beklediği o güzel haberi bir türlü alamıyordu.
Arkadaşımın olumsuz yanıtları karşısında bile yine sevecen haliyle gülümsemesini eksik etmiyor, başka çıkış yolları bulurum umudu ile arkadaşıma sürekli değişik sorular yöneltiyordu. Böyle zamanlarda insanlar biraz umutsuzluğa kapılır üzüntülerini belirtir, ama o üzüntüsünü hiç belli etmedi. Büyük umutlarla gelmediği için sanırım bu olumsuz yanıtlar onu fazla da üzmedi. Belki de gelirken böyle bir yanıt almağa kendisini hazırlamıştı.
Arkadaşım en azından " Şu an istediğiniz nitelikte bir yerimiz yok. Ama araştırayım ve başka emlakçı arkadaşlarıma da bir sorayım. Belki uygun bir yer bulur size haber veririm " diyebilirdi.
Konu benimle ilgili olmadığı için direk bana bir şeyler soramıyor, ben de konuya yabancı olduğum için pek söze girmek istemiyordum. Bir çaresizlik içinde olduğu her halinden belli oluyordu.
Bir bayanın çalışmaya karşı bu kadar istekli olmasının mutlaka önemli nedenleri olmalıydı. Mutsuzdu ama mutlu görünmeğe çalışıyordu. O gülümsemeleri belki içten değildi ama insanlara nasıl yaklaşılması gereğini çok iyi bilen birisi.
Ben bir yanda bana ikram edilen çayımı içiyor bir yenden da bayan ile Altan Bey arasındaki konuşmaları izliyorum. İkisi arasında uzayıp giden sohbet beni sıkmıyor
15
bilakis hoşuma gidiyor. Bitmesini istemediğim güzel bir ortam. Bir eğlence merkezinde olsam bu kadar haz alacağımı sanmam.
Hayatının baharını yaşayacak yaşlardaki bir bayan şimdi çaresizliğini yaşıyor. Daha şimdiden yaşam koşuları Onun güzel hayallerini yok etmiş. Geçim sıkıntısı olmasa bu durumlara düşer miydi? Eşinin yapması gerekenleri kendisi yapıyordu. Bizim geleneğimizde bu tür görevler genellikle erkeklere aittir.
Bu kadar güzel bir bayanın kapı kapı dolaşıp işyeri ve iş araması da sakıncalıydı. Kötü niyetli insanların eline düşer, hayatı kararabilirdi. Bunlar aklıma gelince içim ürperir gibi oldu. Böyle güzel bir hanım, güzel şeyler yaşamalıdır diye düşündüm. Kocası aklıma geldi. Ne şanslı bir kocaymış. Böyle bir hanımla bir gün bile yaşamak bir ömre değer. Güzelliğine gölge düşüren tek şey yüzündeki küçük bir sivilce. O da belki bir nazarlık görevini görüyor.
Yoksulluğa karşı sanki aşırı bir direnç gösteriyor gibiydi. Fakirdi ama gönlü zengin ve geleceğe umutla bakmasını bilen bir yapısı vardı. İşe karşı bu kadar istekli olması sanırım maddi imkanlarının iyi olmamasından kaynaklanıyordu. Bir yaşam mücadelesinin daha başlarındaydı. O olağanüstü çabası ve azmi karşısında bir yandan ona acıyor bir yandan da o asil tavırlarına saygı duyuyordum.
Gördüklerim karşısında güzelliğine hayranlık duyarken çaresizliğine de üzülüyordum. Aradığı nitelikte bir işyerim olsa ona kira almadan da verirdim.
Bayanla Altan beyin sohbeti hayli uzamış ta olsa bu sohbet bana sıkıntı vermiyordu. O an bendeki ruhum bedenimi terk edip bir başka ruh bedenime girmiş gibiydi. Ben ben değildim sanki. Uçuverdi duygularım ve düşüncelerim. Karşımda duran o güzel kadına odaklanarak
16
donup kaldım. Arkadaşımla olan konuşmaları ve ondaki tavırları bana haz veriyordu. Ara sıra gözlerim o simsiyah dalgalı saçlarına, ve bembeyaz tenine kayıyor baktıkça hayranlığım artıyordu. Yüzünü çevirince profilde bir başka güzel,arkasını döndüğünde bir başka güzel karşıma çıkıyordu.
Bayan konuşmalarını bitirip arkadaşımın işyerinden ayrılmakta iken ben söze girdim.
"Deminden beri sizi izliyorum. Çalışma ve iş yapma konusunda sizi son derece kararlı gördüm. Siz de bu enerji ve bu azim olduktan sonra ilerde başarılı olacağınıza inanıyorum Bazı tanıdık başka dostlarım da var. Ne aradığınızı da öğrendim ,size ben de yardımcı olmağa çalışacağım. Bana bir telefon numarası verirseniz ,sonuç alır almaz sizi ararım. " dediğimde aşırı derecede mutlu oldu ve gülen çehresi daha da güzelleşti ve bir umut doğdu içine. Dikkatle beni dinliyor ve söylediğim her sözden güç almağa çalışıyordu.
Bana dönerek o gülümseyen haliyle :
"Beni anladınız sanırım. Biz memleketimizden kopup geldik buralara. Köyümüzdeki topraklarımız bizi doyurmadığı için büyük şehirlerde iş bulmak kolay olur düşüncesi ile bu büyük şehri seçtik. Burada hiçbir tanıdığımız yok. Kocam da ben de işsiziz. Bir ara konfeksiyonlarda çalıştık ve bize yetecek bir para alamadığımız için şimdi başka işler peşindeyiz. Yardımcı olursanız mutlu olurum Ancak cep telefonum olmadığı için size numaramı veremeyeceğim. Siz telefon numaranızı verirseniz ben ara sıra sizi ara bilgi alırım. Sizi en kısa sürede arayacağım " dedi
"Cep telefonum yok " derken mahcup olduğunu ve üzüldüğünü hissettim. "Param olmadığı için cep telefonu alamadım" diyemezdi. Ama telefonunun ne için olmadığını
17
davranışları anlatmağa yetiyordu. Bu güzel ve asil bayanın bir cep telefonuna sahip olamaması da beni üzdü. Bu zamanda cep telefonu olmayan çok az insan kalmıştı. Onlardan birisi de bu bayandı. İmkanları olsaydı telefonu da olurdu. Ben kartımı kendisine uzatırken o tatlı gülümsemesi ile bana teşekkür etti ve kartı alarak omzunda asılı duran siyah maroken çantasına koydu. Sonra da yüzünde hiç eksik olmayan o gülümseyen tavrı ile Altan Bey'in elini sıkarak teşekkür etti. Benimle tokalaşmadan sadece "Hoşça kalın " diyerek bürodan ayrıldı.
Ayrılırken çok mutlu değildi. Yüzünde acı bir tebessüm ve içinde bir burukluk vardı. Büyük umutlarla gelmişti buraya, şimdi hayal kırıklığı içinde dönüyordu. Altan bey bayana yardımcı olamadığı gibi umut da veremedi. Çaresiz bakışlar içinde bir süre gözleri büronun dört köşesini tarayıp durdu. İsteyerek ayrılmıyordu. Sanki bir süre daha sohbet edip başka çıkış yolları arar gibiydi.
Bayan bizlerle vedalaşıp bürodan ayrılırken içimi bir hüzün ve acı kaplamıştı. Büyük bir varlığımı kaybediyormuş gibi arkasından uzun uzun baktım. O anda içimde sevgi ile acıma duygularının biri birine karıştığını hissediyordum. O güneşin yakıcı ışıkları arasında caddelerde kalabalığın arasında kaybolurken , bakışlarım donup kaldı. Bir rüyada yaşıyorum gibi geldi bana. Keşke yaşadıklarım bir rüya olsaydı diye düşünüyordum. Rüyalardan kopmak ve unutmak kolay oluyor. Ama gerçekler hiç öyle değil. Bayanın ayrılması bana aşırı derecede bir üzüntü vermişti. Keşke biraz daha sohbet edip gitmesini geciktirseydim diye düşünüyorum. Ama artık gitmişti. Bundan sonra yapılacak tek şey onunla yeniden buluşma imkanı yaratmaktı.
18
O hanımın büroyu terk etmesinden sonra arkadaşımla yine sohbetlere daldık. Ben , arkadaşımın söylediklerini duymuyordum. Sanki beynim hala o bayanla. Onun insanın ruhunu okşayan tatlı sesi kulaklarımda , hep Onu görür gibiydim. Neden bu kadar etkilendim bilemiyorum? Bendeki bu duygu bir acıma duygusu muydu, yoksa yeni bir aşkın başlangıcımıydı? Bunu o gün çözemedim. Arkadaşımda bu güzel bayandan etkilenmiş olduğumu anlamış olacak ki:
" Güzel bir hanımdı değil mi?" diyerek benim onayımı almak istedi
Ben de ona " Çok beğendim!.. Son derece asil ve kibar bir hanım. Yoksulluk ve çaresizlik karşısında bile gülümsemesini hiç eksik etmedi. Bu tavrından dolayı hanıma hayranlık duydum. Konuşurken çevresine ışık ve enerji yayıyor. İmkanların varsa bu hanıma yardımcı olmağa çalış. Tanıdığın başka emlakçılar aracılığıyla da bir yer bulabilirsiniz. Ben de kendi çevremde bir araştırma yaparak o bayana yardımcı olmağa çalışacağım. " Dedim
Arkadaşım bu bayanı daha önce de tanıyormuş, hakkında kısa da olsa bazı bilgiler verdi bana. En azından
yine arkadaşımdan yararlanarak bu bayana ulaşabilme şansımın olduğunu öğrendim. Telefon numaramın bulunduğu kartımı da vermiştim. Bu umut da beni mutlu etmeye yetti. İçimde ilerde beni mutlaka arayacağını düşünüyor ve öyle hissediyordum.
Yaşadığım bu güzel dakikalardan sonra, eve dönmek üzere arkadaşıma veda ederek ayrıldım. Şimdi hayallerimle caddelerde başbaşayım. Yürürken o kaldırım taşlarında sanki görür gibi oluyorum bayanın izlerini. Koşar adımlarla yürüdüm belki yetişirim diyerek. Yoktu, bomboştu caddeler. Aslında caddeler alabildiğine kalabalıkta ama gözlerim hep o bayanı aradığı için
19
başkalarını görmüyordum. Bir kuş olup uçmuştu sanki. Bu kadar kısa sürede nerelere gitmiş olabilirdi ? Bakmadığım mağaza girmediğim sokak kalmamıştı. Bazen her tarafı görebileceğim hakim noktalarda duruyor, yorgun gözlerle onu arıyordum. Tekrar görebileceğimi bilsem bu kadar üzülüp telaşlanmazdım. İçimde bir daha göremeyeceğim şeklinde bir korku oluştu. Umutsuz ve bitkin bir şekilde evime kadar bu duygularla yürüdüm. Adımlarım hep geri geri gidiyordu sanki. Yollar uzadıkça uzuyor, gözlerimi caddelerden ayıramıyordum. Onu bir kez daha görmek ve caddelerde yan yana biraz yürümek istiyordum. Ama O bir sır olup gözlerden kaybolmuştu. Neydi beni o bayana bağlayan duygu? Bunu tam olarak çözemiyorum. Sahiplenmeden kaybetmek olamazdı.
Eve geldiğimde yorgun ve üzgün olduğumu hissettim. Aslında yorulmamam gerekirdi. Çünkü uzun bir yolculuktan gelmiyordum. Beni yaşadığım bu güzel duygulardan sonra gelen yalnızlık yormuştu. Kazanamadan kaybettiğim için üzülüyordum. O gün yaşadıklarımı ve gördüklerimi tekrar tekrar yaşıyordum hayalimde. Duygularım alt üst olmuştu. Kimdi beni bu derece sarsan bayan? İradesi güçlü bir kişiydim ben. İlk kez irademin zayıf olduğunu anladım.
Daha sonraki günlerimizde o bayana karşı olan içimdeki duyguları bir türlü atamadım. O duygulara daha güzelleri ve yenileri eklendi ve içimde bir duygu seli oluştu. Ne zaman caddelere çıksam , gözlerim hep o bayanı arayıp durdu.
Günün birinde beni arar umudu ile diğer emlakçı dostlarım aracılığı ile onun işine yarayacak birkaç işyeri bulmuştum. Hemen her gün ondan gelecek telefonları bekliyordum. Uzun bir bekleyiş oldu. Gelen telefonların hiç birisi onun telefonu değildi.
20
Görüşmemizden bir hafta kadar sonra işyerimde çalışırken akşamüzeri telefonum çaldı. Bilmediğim bir numara çıkmıştı cep telefonuma. Telefonumu açtığımda yumuşak ve tatlı bir bayan sesi "rahatsız etmiyorum değil mi beyefendi? . Beni hatırlayabildiniz mi ? Altan Bey’in bürosunda karşılaşmıştık. İşyeri temini konusunda bana yardımcı olabileceğinizi vaat etmiştiniz. "
Sesi duyar duymaz tanıdım. Beynime işlenmiş o güzel sesin sahibi bayan beni arıyordu.
"Hatırladım!.. Bir hafta kadar önce tanışmıştık. Bir işyerine uygun bir dükkan arıyordunuz. Ben de birkaç günden beri sizden gelecek telefonu bekliyordum. Telefon numaranız olsaydı ben sizin aramanızı beklemeden çok daha erken arardım. Tam zamanında aradınız. Size verdiğim sözü yerine getirmek için o günden beri araştırıyorum. Sonunda çalışabileceğiniz uygun bir işyeri bulabildim." Dediğimde: önce güzel bir sevinç kahkahası attı. Sonra da :
" İlgi gösterip yardımcı olmanız beni mutlu etti. Böyle bir ilgi beklemiyordum. Çokları bu konuda bana söz vermişti ama kimse sözünü yerine getirmedi. İnşallah siz bana uğur ve şans getirirsiniz. En kısa zamanda yine sizinle görüşmek istiyorum" diyerek vedalaştık.
Bayan bu kadar sevineceğini tahmin etmemiştim. Yeniden bir buluşma ortamının doğmuş olması beni sevindirmişti. Ama bu kadar umutlanmam ve güzel şeyler hayal etmem de yersizdi. Henüz bayanı yeterince tanımıyordum. Şu an içimde çaresiz bir bayana yardım etme duygusu dışında çok da değişik şeyler düşünmüyorum. İnsanlara yardım etmek de güzel bir davranış.
Şimdiden ikinci kez buluşmanın heyecanı içindeyim. Bayanın beni en çok etkileyen yönü çalışmaya karşı olan
21
aşırı isteği idi. Çalışma konusunda son derece kararlı bir yapısı var. Mantıklı ve güven verici bir tavır sergiliyordu. Düşündüğü her işi yapabileceğini tahmin ediyordum. Esnaflıkta en önemli özellik güler yüzlü ve tatlı dilli olmaktı. Bayanda bu iki özellik fazlasıyla vardı. Ona gelen müşteri bir başkasına gidemezdi. Bende böyle olumlu bir intiba yaratmıştı.
Yapacağı iş konusunda da kararlı değildi henüz. Dükkanın konumuna ve yerine göre küçük bir iş düşünüyordu. Daha önce de kadın iç çamaşırları satan bir işyeri olmuş ama imkansızlıklar nedeniyle yürütememiş. Ben yine kendisine aynı işi yapmasını önerdim.
Sonunda bayanın işine uygun küçük bir dükkan bulunabildi. Bayan :
"Bana önerdiğin işe de uygun bir dükkan. Elimde de eskiden kalma biraz malım var. Bir miktar daha alabilirsem aynı işime devam ederim. Öyle lüks bir mağaza açabilecek
gücüm yok. Mahalledeki hanımlara hitap edebilirsem yeter. Daha çok sepetler içinde açık kadın iç çamaşırları satmayı düşünüyorum"
Henüz ismini bile öğrenemediğim bu güzel bayan, bulunan dükkandan dolayı çok mutlu oldu ve uzun uzun bana teşekkür etti. Bugün o ilk gördüğüm gündekinden çok daha mutluydu. O ilk gördüğüm gündeki acı gülümsemeler şimdi yerini içtenlikli kahkahalara bırakmıştı. Tavırlarında bir rahatlık ve kendisine olan güveninin artmış olduğunu görüyordum. Giysileri de değişmiş,daha kaliteli ve daha göz alıcı giysiler giymişti. Dantelli pembe gömleği özellikle çok dikkat çekiyordu. Desenli siyah bir taytın içinde dolgun bacaklar ve yuvarlak bir kalça gözlere meydan okur gibiydi.
22
İşyerinin bulunmasından sonra bayan fazla zaman kaybetmeksizin dükkanını açmayı düşünüyordu. Öyle büyük tadilata ve oranıma girmeden üç-beş gün sonra dükkan açıldı. Dükkanın açıldığı gün ilk müşterisi değildim ama ilk ziyaretçisi ve " hayırlı olsun" diyeni ben oldum.
Dükkanın açılmasından sonra bayanı yeni yeni tanımaya başladım. Arada bir uğruyor işlerinin iyi gidip gitmediğini soruyordum. Ziyaretimden rahatsız olmadığını görünce daha sonraki günlerde ziyaretlerimi sıklaştırdım. Biraz samimiyetimiz ilerleyince bir gün kendisine adını sordum.
Gözlerinin altından bakarak gülümseyen bir tavırla "Aslı " dedi. İsmini söylerken bile mahcup ve çekingen bir hali vardı. Asil bir hanım olduğu her hareketinden belli oluyordu.
Benim adım da "Kerem " dedim.
“Güzel bir isim” dedi bana
“Senin ismin daha güzel. Bizim edebiyatımızda ve kültürümüzde Aslı isminin ayrı bir yeri var. Aslı halk hikayelerimizin sevilen bir kahramanı. Bu nedenle Anadolu’da bu isim yaygın olarak kullanılır. Yalnız sonunuz hikayesindeki Aslı gibi olmasın. O beklediği aşkı bulamadan ve içindeki güzel duyguları yaşayamadan öldü. Aşklar biraz da öyledir. Genelinde her aşkın sonunda bir hüzün vardır. Çok sevenler mutlu olamıyor” Dedim.
"Kerem bey büyük aşklar yaşamış gibi konuşuyorsunuz.Bunu yaşamadan bir şeyler söyleme şansına sahip değilim. Geleceği şimdiden bilemiyor ve göremiyorum. Toplum beni nasıl bir Aslı yapacak onu ilerde birlikte yaşayacağız ve göreceğiz. Siz nasıl bir Aslı görmek istiyorsanız ben de öyle görmek istiyorum. .Sizin bir yaşam deneyiminiz var. Geleceği benden çok daha iyi göreceğinizi biliyorum. Benim için şans dileyin" dedi.
23
O tatlı gülümsemesi ve tatlı bakışları ile bana "Gerçekten sizin isminiz Kerem mi ?" diye sordu.
" Sizin İsminiz bana o Kerem ismini çağrıştırdığı için şakadan söyledim. Ama bundan böyle bana "Kerem" diye hitap edebilirsiniz. Halkımız o meşhur halk hikayesinden dolayı her Aslı'nın yanında bir Kerem, her Kerem'in yanında bir Aslı görmek ister. "
Aslı da şaka söylediğimi anladı. "Öyle istiyorsun madem ben de bundan böyle size Kerem Bey diye hitap edeceğim "
O günden sonra benim adım artık "Kerem" olmuştu. Aslında gerçek adım Engin'di. Aslı'yı gördükten ve tanıdıktan sonra Kerem ismi daha hoşuma gitmeğe başladı. Kerem isminde bir sıcaklık ve aşka yakınlık gördüm. Ama o halk hikayemizdeki Kerem olmak istemem. Aşkı insan mutlu olmak için yaşamak ister. Ben içimde böyle düşünürken :
Aslı "Dükkanımın açılmasında büyük emekleri geçen ve hayırlı olsun demeğe gelen ilk ziyaretçim için bir şeyler ikram etmek istiyorum.
Kerem Beyler ne buyururlar?"
" Bir şeyler içmek şart mı? Sizin güler yüzünüz , tatlı sözünüz çay ve kahveden daha çok haz veriyor bana. Biraz para kazanın o zaman gönül ferahlığı ile çayınızı da içer, yemeğinizi de yerim. Şu anki sohbet her şeyden daha tatlı. Dükkanının henüz yeni şu an çay kahve yapmak sıkıntı verir. Ben içmiş kabul ediyorum. Teşekkür ederim !"
"Çay yapmak benim için bir sıkıntı olmaz.Özelikle bana bu imkanı yaratan saygın bir konuğuma elimle çay yapmak beni sevindirir. Ama içmek istemiyorsanız da fazla ısrar etmem." diyerek kendisi için konmuş bulunan o küçücük masanın yanına gidip oturdu. Bende karşısında bir sandalyeye oturarak sohbetimize devam ediyoruz.
24
Ben sormadan kendisi bana yaşam hikayesini anlatmağa başladı:
Niğde'nin bir köyünden kalkmış gelmiş buralara. Çocukluk yıllarını ve genç kızlık dönemini şehirlerden ve insanlardan uzak bir dağ köyünde geçirmiş. Ama köyde büyümüş bir köylü kızına benzemiyor. İnce narin,parlak ve yumuşak cildi ile bahar çiçeklerini andırıyor. Köylü kızlarının sert dağ rüzgarlarından dolayı ciltleri yanık, dudakları çatlak olur. Aslı böyle birisi değil. Sanki saraylarda yetişmiş kadife tenli, ince belli, güler yüzlü, mankenlerden çok daha güzel bir hanımefendi
Ben de köy çocuğu olduğum için köyde iken birlikte yaşadığımız köyümüzün güzel kızları aklıma geldi. Köyümüzün kızları tombul yapıları ve kırmızı elmayı andıran çıkık elmacık kemikleri ile şehirli kızlardan ayrılırlar. Köylü kızlar ne kadar da güzel giyinirlerse giyinsinler , ne kadar güzel olursa olsunlar yine de köylülükleri belli olur. Giysileri ne kadar güzel olursa olsun şehirli kızları gibi kendilerine yakıştıramazlar. Elbiseleri üzerlerinde emanetmiş gibi eğreti durur.
Bu hanımda köylü kızı özelliği taşıyan hiçbir belirti yok. Küçük şehirlerde değil sanki çok büyük şehirlerde sosyetenin içinde büyümüş, sosyetik bir hanım. Sohbeti, oturup kalkmayı ve iltifat etmeyi çok iyi biliyor. Güzel esprileri ve çok güzel mimik hareketleri var. En güzeli de boynunu hafif eğip göz altında gülümseyerek bakması...O
hali ile İnsanların gönlünü çalmayı başaran bir tiyatro sanatçısını andırıyor. Konuşmasında ayrı bir zarafet, tavırlarında farklı bir asalet görüyorum. Yumuşak hareketleri ve incecik vücut hatları ile tam bir hanımefendi. İnsan bakmaya da doyamıyor; sohbetine de...
Yaşam hikayesini anlatmağa devam ettikçe gerildiğini ve hüzünlendiğini hissediyorum. Çok da duygusal
25
görünüyor. Bazı cümleleri söylerken ela gözleri doluyor, sanki kelimeler ağzında düğümlenerek çıkıyor. Öyle olumsuz tavırlarını gizlemekte de bir hayli usta. Üzüldüğünü ve duygulandığını hissettirmemek istiyor. Her ne kadar hissettirmemek istese de yüz hatlarından üzüldüğünü ve duygulandığını görüyor ve anlıyorum.
Köyündeyken de bazı kısa süreli aşklar yaşamış ve flört ettiği delikanlılar olmuş. Köyde " Aşk yaşamak" güç diyor.
"Küçük bir köy, herkes biri birini tanıyor. Nefes alsan yada yüksek sesle öksürsen tüm köy halkı duyar. Bir köy delikanlısına baksan anında köye yayılır ve adın çıkar. Köylü kızının özgür bir aşk yaşaması mümkün olmaz. Köylü kızları aşkları gönlünde yaşar ve sevdiği delikanlıyı uzaktan uzağa sever.
Bir köylü kızı sevdiği delikanlıyı sevip öpemez. Buna hem gelenekler izin vermez hem de böyle bir ortam bulamazsın. Köyde aşk bakışlarla, gülüşlerle anlatılır. Ona bile uygun zemin bulmak zor. Köy çeşmesinin yollarında yada hayvanları kovalarken sevdiğinle karşılaşabilirsen büyük bir şans.
Genellikle köy delikanlıları köyün kızlarının hangi saatlerde köyün çeşmesine gideceklerini bildikleri için yollarımızı bekler dururlar.
Bizim geleneğimizde düğün tabir edilen bir eğlencemiz var. Zaman zaman köyün genç kızları ile köyün genç delikanlıları büyükçe bir evde toplanırız. Bir tarafta erkekler oturur, bir tarafta da kızlar. Erkek hangi kızla oynamak istiyorsa kızın yanına gider ve oynamayı teklif eder. Kızlar böyle bir teklif karşısında isterse kalkar, oğlanla bir süre karşılıklı dans ederler. İstemediği taktirde kalkmaya bilir de. Genelinde kızlar böyle bir teklife hayır demezler. Kız ve oğlan dans ederken el ele tutuşmak yada diğer modern danslarda olduğu gibi biri birine yapışarak ve
26
sarılarak dans etmek söz konusu olamaz. Oyun süresince oğlan kıza, kız da aynı şekilde oğlana dokunamaz ve elleri bile birbirlerine değmez. Her ikisi de mızıka eşliğinde keklik gibi kayarak döner dururlar. Düğünlerimizde çalınan mızıka küçük bir akardiyona benzer. Bu müzik aletini gençlerimiz de çalar yetişkinlerimiz de. Oyunlarımızda fazla değişik figür olmadığı için müziğimiz de oyunlarımıza uygun sade bir müziktir.
Bu tür eğlencelerimizde çiftler arasında aşk ve biri birlerine yakınlaşma beklenmez. Dans bitiminde oğlan kızın yerine oturmasına kadar ona eşlik eder ve kız oturduktan sonra selam vererek kendi yerine geçer.
Danslarımızda seçim hakkı oğlana aittir. O hangi kızı kaldırmak isterse onu kaldırır. Kızların böyle bir seçim hakları yoktur. O oturduğu yerde kendisine gelecek dans teklifini bekler.
Oyunlarımız gençlerimizin biri birleri ile tanışmaları için en uygun zemini oluşturur. Böyle günlerimizde tanışıp aşk yaşayan ve evlenen çiftler çok olmuştur.
Köyün en güzel kızı ben olduğu için köydeki tüm delikanlılar hep benimle dans etmek isterlerdi. Hepsine de yetebiliyordum. Kızların da en güzel dans edeni de yine bendim. Hiç dansa kaldırılmayan kızlar da olurdu. Bu yüzden beni kıskanırlardı. Bir kızı dansa kaldırmamak yada ona dans teklif etmemek o kız için onur kırıcı bir olaydır. O durumdaki kızlar genç erkeklerce beğenilmediğini ve güzel bulunmadığını düşünür ve üzülürler.
Biz bu yönümüzle diğer köylerden çok farklıydık. Kızlarımız ve erkeklerimiz eş seçimi konusunda daha özgürdüler. Ama hiçbir kız ve erkek bu özgürlüğünü kötüye
kullanmaz ve onur kırıcı bir davranış içine giremez.
Her kızın gönlünde geçen bir köy delikanlısı mutlaka bulunur. Kızların sevdikleri köy delikanlısına ise halk
27
arasında "Kaşen" denir. Köyde benim kaşenim de Çetin isimli bir gençti. Benim gözümle köyümün en yakışıklı delikanlısı idi.
Kaşen’imle biri birimize olan aşkımızı uzaktan uzağa işaretlerle anlatırdık. Onu uzaktan da olsa görmem beni mutlu ederdi. O da beni görmek için çeşitli bahaneler bulur evimizin çevresinde gezer dururdu. Ben evimizin açık penceresinde o bir ağacın gölgesinde birbirimize uzaktan öpücükler gönderirdik. O bile bize aşırı derecede mutluluk verirdi. Sevgilimi görmek amacı ile sık sık köy çeşmesine su getirmeğe gider çoğu kez sevgilimi göremeden dönerdim. Böyle günler bana hep hüzün verirdi.
Bir köylü kızı ancak işi olduğu zaman bir komşuya gitmek için evinden dışarı çıkabilirdi. Köyün delikanlıları biz kızlara göre daha özgürdüler. Onlar zaman zaman gruplar halinde köy içinde ya da köyün çevresinde kızlara kur yapmak için gezinirlerdi. Delikanlılar arasında uzaktan da olsa kaşenimi görmek bana heyecan verirdi. Hep ellerinden tutmak ve ona sarılmak duygusu geçerdi içimde. İki yılı aşkın süredir devam eden bu duygusal yakınlaşmaya karşı bir an olsun baş başa olamadık. Sadece düğün dediğimiz geleneksel eğlencelerimizde bir arada olabilirdik. Böyle ortamlarda da birbirimize karşı sevgiden ve aşktan söz edemezdik. Aynı ortamda olmamıza rağmen sadece kaçamak bakışlarla gözlerimiz konuşurdu. Genelinde her genç kızın gönlünde geçen bir kaşeni olurdu.
Bir gün ineklerimizi ahıra koyarken ahırımızın önünde kaşenim ile karşılaştım. O tesadüfen orada bulunuyormuş gibi davransa da asıl amacı beni görmekti. Bir süre hayvanları ahıra alıncaya kadar bana yardım etti. Akşam karanlığı da hafif hafif çöküyordu. Annem, babam görür korkusu ile hemen hayvanlarla birlikte ikimiz de ahıra girdik. İlk defa kimsesiz bir ortamda birlikteydik.
28
Heyecandan titriyor ne yapacağımı bilemiyordum. Kaşenim de benim gibi tedirgin ve huzursuzdu. O benden daha cesaretli çıkarak yanıma yaklaştı , önce elimde tutup sonrada güçlü kolları ile bana sarıldı. O anda büyük bir suç işliyormuşum hissine kapılarak korktum. Kaşen’imin kollarından kurtulmak için kendimi zorladıysam da başarılı olamadım. Birden dudaklarımın bir öpücükle yandığını hissettim. Dudak öpücüğünün tadını ilk defa tadıyordum. Hoş ve içimi gıcıklayan bir duygu idi. Birileri görür korkusu ile tedirginlik duyuyor bir an önce kendimi dışarı atmak istiyordum. Ama yaşadıklarım da güzeldi. Yıllardır özlemini duyduğum böyle bir anı biraz daha uzatmak da hoşuma gidiyordu. Öpücükler defalarca tekrarlanırken birden annemin sesini duydum. Geciktiğim için beni arıyordu. Son bir kez daha kaşen’imle öpüşerek ayrıldık.
Eve çıktığım zaman sanki bulutlarda uçuyor gibiydim. Dudaklarım ateş gibi yanıyordu. İçimdeki aşk büyümüş ve tüm benliğimi işgal etmişti. Acaba bu anı bir daha yaşayabilecek miydim? Ne yazık ki yaşayamadım… Bu buluşmamız ilk ve son oldu. Ondan sonra bir daha Kaşen’imi göremedim. Onlar ailecek köyü terk edip başka diyarlara göç ettikleri için artık köyde yalnızdım. Yarım kalan bir aşk uzun yıllar içimi acıtıp durdu. Zaten büyük aşklar hep böyledir. Biri birini çok sevenler sonunda biri birine kavuşamıyorlar. Halk hikayelerimiz de öyle değil mi? Ne Mecnun Leyla'sına kavuşabildi ne de Kerem Aslı'sına. Bu ilk aşkımız köyün o sessiz ortamında kaybolup gitti. Zaman zaman doyamadığım o aşkımın acısını içimde hisseder ve üzülürüm. Şu an bile onun hayalini görür gibiyim. O ilk aşkımın bu kadar tatlı olmasını çok kısa süre yaşamama bağlıyorum. Uzun bir aşk yaşasaydım sanırım bu kadar bende iz bırakmazdı. Uzun süre yaşanan aşklarda zaman içinde duygularda
29
yıpranmalar oluyor ve kırgınlıklar yaşanabiliyor. Bugün hala o aşkı hatırlamamın en büyük nedeni doyamadan bitmiş olmasıdır.
Zaman içinde ben de köyümüzü terk ederek bu büyük şehre geldim. . O aşktan şimdi sadece tatlı ve acı anılar kaldı. Derin izleri hala içimde yaşıyor. Aşkın yaşanacağı en güzel yaşta aşkı doya doya yaşayamadım. O günler tatlı bir rüya ve tatlı bir hayal gibi geliyor şimdi bana. O güzel duyguları şimdi yaşayamayacağımı sanıyorum. Her şeyin uygun bir zamanı ve mevsimi var. O tatlı anları o gün yaşadım ve o gün bitti. Zaman bazı şeyleri çalıp götürüyor. O güzel aşkları maziye gömdüm. Ati bana neler getirecek şimdiden onları göremiyorum.
Karmaşık ve karamsar duygular içindeyim. Bazen köyümü terk edip buralara geldiğim içinde pişmanlık duyduğum oluyor. Annemi ,babamı ve yakınlarımı o topraklara bırakarak buralara geldiğim için içimde bir burukluk var. Büyük şehrin ,havasına,suyuna, gürültüsüne, mutsuz yaşayan insanlarına alışamadım. Birileri bana büyük şehri ve bu şehrin güzelliklerini tanıtıp öğretmesi gerekiyor.
Şu an mutsuzum ve köyümü özlüyorum. Büyük şehirler bana göre değil. Çocukluğunu buralarda geçirenler için sorun yok. Ama bizim gibi köyde büyüyüp, böyle büyük şehirlere gelenler hep mutsuz oluyor ve bocalıyorlar. Ben sorunlarla boğuşmaktan yaşamayı unuttum. Benim bu şehirde yaşadıklarıma yaşam denmez. Şehir sanki beni yuttu ve benliğimi kaybettim. Güzel yaşayanları gördükçe imreniyor, onlar gibi yaşayamadığım için kahroluyorum. Böyle yaşam olur mu Kerem Bey? "
Aslı konuştukça açılıyor ve içindeki o gizli duyguları olduğu gibi boşaltmak istiyordu. Konuştukça rahatladığını
30
da hissediyor ve görüyordum. Geçmişten intikam almak istercesine hırslanmış ve hüzünlenmişti. İçi acı duygularla doluydu. Anlattıkları beni de hüzünlendirmişti. Benim yaşantım da onunkinden farklı olmadığı için anlattığı her şeyin benzerini benim de yaşadığımı düşünüyordum. İkimiz de köylü çocuğuyuz. Yaşadıklarımızın biri birine benzemesi doğaldı. O anlattıkları ile yaşadıklarını yeni baştan yaşıyordu. Bu güzel sohbet beni sıkmıyordu. Aslı'nın heyecanlı anlatımı, cümleleri ve kelimeleri özenle seçişi eleştirilmeyecek kadar güzeldi. Bir köylü kızının bu kadar güzel konuşması bende hayranlık duygusu yaratıyordu. Onu hiç sıkılmadan dakikalarca zevkle dinledim. Konuşurken zaman zaman gülüyor ve yaşadığı acıları bu tatlı gülümsemeleri ile yok etmek istiyordu. Bu gülümsemeler mutluluk işareti değil geçmişin acılarını işaret ediyor gibiydi.
Aslı kendini değil sanki tüm Anadolu kadınlarının yaşantılarını anlatıyordu. Köylerde yaşam böyleydi. Aslı yine diğer köy kızlarına göre daha güzelini yaşamış. Çoğu köy kızlarının böyle bir şansı olamaz. Bir köy kızının bir köy delikanlısına aşık olması ahlaksızlı olarak kabul edilir ve lanetlenirdi.Köy kızları aşkı yaşamadan, evleneceği erkeği görmeden evlenir. Baba kızını kime vermişse kız o erkekle evlenmek zorundadır. Erkeğin yaşı, soyu-sopu yakışıklı olup olmaması araştırılmaz. Kızlar evlendirilmez adeta parayla satılır ya da dost ve yakınlara eşya gibi hediye edilir.”
"Aslı dedim sen benden çok daha güzelini yaşamışsın. Ben köyde iken aşkın adını bile bilmiyordum. Beş hanelik köyün birkaç çocuğundan biriydim. Biz kızlara değil ,kır çiçeklerine aşıktık. En büyük zevkimiz bahar geldiği zaman kırlarda çiçek toplamaktı. Benim arkadaşım olacak tek bir kız vardı. O da ortakçımızın kızıydı. Adı Gülsüm'dü. Kirli,
31
pasaklı bir köylü kızıydı. Ayda bir defa ya yıkanır yada yıkanmazdı. Banyo yapacak olanakları olmadığı için kirden elleri, ayakları ve bacakları simsiyah görünürdü. Tarağı olmadığı için saçlarının bir gün olsun tarandığını görmemiştim. "Dırel" dedikleri kumaştan yapılmış tek bir entarisi vardı. Yaz- kış tek onu giyerdi. Hep kirli olduğu için rengi bile beli değildi. Yıkandığı zaman giyecek başka elbisesi olmadığı için o elbise yırtılıncaya kadar hiç yıkanmazdı.
Ben Gülsüm’e karşı içimde aşka yönelik hiçbir duygu taşımıyordum. O bu konuda benden daha cesaretliydi. Bazen gelir beni alır ekin tarlalarına ve kırlara gezmeğe götürürdü. Hep elimden tutar ve bana sarılarak yürümek isterdi. Sarılmasından haz almaz ondan kaçardım. Bazen elimi tutar o küçücük göğüslerinin üstüne koyar ve onlarla oynamamı isterdi. Köylü çocukları olarak bizler böyle şeylere çok yanancı ve çok uzaktı. Bir kıza dokunmak değil bakmak bile bizde çok ayıp karşılanırdı. Gülsüm’ün bu kadar cesur davranmasının nedeni sanırım beni çocuk olarak görmüş olmasından kaynaklanıyordu. Ben de herhangi bir art niyet olmaksızın Gülsüm’ün dediklerini aynen uyguluyor ama yaptıklarımdan bir haz almıyordum.
Ekin tarlaları bu işler için çok uygundu. Başaklar yükseldiği zaman içinde bizleri kimse göremezdi. Hele uzanıp yattığımız zaman hiç görünmezdik. Birkaç kez dudaklarımdan öpmek istedi. O ıslak ve kirli dudaklarından aşırı derecede rahatsız oldum ve midem bulandı. O sürekli bana "Bunlar güzel şeyler ilerde büyüdüğün zaman anlayacaksın. O zamanda bunları böyle bol bulman zor olabilir " derdi. Dediklerinin doğru olduğunu şimdi anlıyor ve görüyorum. O gün için Gülsüm’ün sunduğu güzel şeylerin kıymetini bilemediğim için şimdi üzülüyorum.
32
Gülsüm bazen entarisini yukarıya doğru çeker o bembeyaz bacakları meydana çıkardı. Sanırım o da bilerek yapar ve vücudunun o şeklide görülmesinden aşırı
derecede mutlu olurdu. Çok fakir oldukları için sadece bileklerine kadar uzanan basmadan bir entarisi vardı. Hiçbir zaman iç çamaşırları olmadı. İç çamaşırlar nedir onları hiç bilmezdi. İç çamaşırların ne olduğunu ve ne işe yaradıklarını benim iç çamaşırları görünce öğrenmişti. Ayağında da çoğu zaman ayakkabı bulunmaz, bazen Soğukkuyu lastiğinden yapılma takunyaya benzer bir terlik giyerdi. İç çamaşırı olmadığından entarisini yukarı çektiği zaman vücudunun tüm güzellikleri olduğu gibi meydana çıkardı. O gün için bu güzelliğin farkında değildim ama bugün için olukça güzel bir manzaraydı. Şimdi olsa o günleri bin kere yaşamak isterdim. Bunları hangi yaşlarda yaşadığımı hatırlayamıyorum. Öyle güzel bir manzaraya ilgisiz kaldığıma göre yaşımın çok küçük olması gerekirdi. Ama anılarımda öyle bir yer etmiş ki şu an bile o köylü kızının sarı başaklar arasında güneş ışığı ile parlayan körpe vücudunu ve vücudunun o güzel ayrıntılarını unutamıyorum. O canlı ışıl ışıl yanan gözleri ile beni süzer ve benden bir şeyler bekler gibi dururdu.
O yaşlarda ben öyle şeylere yabancıydım ve çok rahatsız oluyordum. Aşkı yaşamak için belirli bir yaşa ve olgunluğa erişmek gerek. Senin anlattığın gibi köylerde aşk yaşamak zor. Hele benim köyüm için hiç mümkün değil. Köyümüzün tamamı beş haneden ibaret. Kapının önüne çıktığın zaman herkes biri birini görür. Böyle bir yerde yaşım büyük de olsaydı yine aşkı yaşayamazdım. Bu konuda sen bana göre daha şanslıymışsın. Hiç olmazsa köyde bir "Kaşen'in" olmuş, kaçamakta olsa biri birinize sevginizi ve aşkınızı anlatabilmişsiniz.
İşte benim köydeki aşkım böyle bir aşktı. Küçük yaşta
33
köyümden kopup hep yatılı okullarda okudum. İlkokuldan sonra bir daha aileme ve köyüme dönemedim. Okulların kuralları ve aşırı baskısı karşısında böyle bir şansımız da olamazdı zaten.
Okuduğum okullarda kız öğrenciler olmadığı için kızları ancak caddelerde yada başka okulların bahçelerinde görürdük. O yıllarda kızlar bizim için ulaşılmaz ve dokunulamaz melekler gibi görünürdü. Aşk yaşayacağımız yaşlarda kızsız ortamlarda büyüdüğüm için kızları çok sonraları tanıyabildim. Onlara dokunmak bir yana, yan gözle bile bakmağa korkardık. Onun için ben kızlara ve aşka hasret bir ortam içinde büyüdüm.
Öğretmen lisesini bitirdikten sonra beni uzak bir dağ köyüne öğretmen olarak atadılar. Orası da benim doğup büyüdüğüm köyüme benzeyen daha büyükçe bir köydü. Okulda bize köylerde görev yaparken " Sakın köy kızlarına bakmayın. Bakarsanız o köyde öğretmenlik yapamazsınız" şeklinde telkinler olduğu için geldiğim köyün güzel kızlarına bakmağa korkuyordum. Köyde bir öğretmen köy kızları için evlenebilecekleri iyi bir aday olabilirdi. Ama ben bu konuda korkak ve çekingen birisi olduğum için kötü bir adaydım.
Düğünlerde ,derneklerde köylü kızları ta gözlerimin içine bakar ve aşk aradıklarını söylemek isterken ben başka yönlere bakar başka şeylerle ilgilenirdim. Bana gizli gizli mektup yazan ve evime gelmek isteyen kızlar da oldu. Böyle haberlerden korktum ve hep uzak durdum. Şimdi bu konulara girince size ilginç bir anımı anlatmadan geçemeyeceğim:
O köyde beni en iyi anlayan ve her zaman bana dostça yaklaşan Hasan Ağabey diye bir değirmenci vardı. Genelinde hafta sonlarında köyün dışında bulunan bu değirmene gider Hasan Ağabeyimle sohbet ederdim. Son
34
derece cana yakın,candan ve sohbeti seven birisiydi. Şömine şeklindeki köy ocağının üzerinde çayı hiç eksik olmazdı. Her gidişimde birlikte bol bol çay içerdik. Sohbetimizi döndürür ,dolaştırır köyün kızlarına getirirdi. Gençlerin ruhundan çok iyi anlayan bir ağabeydi.
Bana " A be öğretmen gel seni bu köylü yapalım. Seni tüm köylüler çok seviyor ve buraya yerleşmeni istiyorlar. Köyde çok da güzel kızlar var. Hangisin istesen kimse hayır demez. Sen duymuyorsun ama köy kızları arasında seni elde etmek için büyük bir yarış var. Köyün bütün kızları sana aşık. Ama sen hiç birisi ile ilgilenmiyorsun. Dünyanın en güzel varlıları kızlardır. Birisinin bir tadına baksan ömrün renklenir ve yaşamın değişir. Bak öğretmen değirmenime komşu olan güzel bir kız var. Sana da çok aşık. Her gün bana gelir senden ve sana aşık olmasından söz eder. İstersen seni bu kızla tanıştırayım "
"Hasan Ağabey köylerde kızlarla arkadaş olmak ve aşk yaşamak zor. Birisine yan gözle baksam ertesi gün tüm köy halkı duyar. O zaman da bu köyde öğretmenlik yapamam. Öğrencilerimin ve köy halkının bana saygısı kalmaz. Sizin anlattığınız aşklar ve arkadaşlıklar büyük şehirlerde yaşanır.
"Bizim köylerimiz Anadolu köylerine benzemez. Burada kendini büyük şehirlerdeki gibi özgür hissedebilirsin. Köy halkı kimsenin özel hayatı ile ilgilenmez. Senin aşk yaşadığını duysalar mutlu olurlar. Bu köyde gördüğünüz her erkek ve kadın büyük bir aşk yaşadıktan sonra evlenmişlerdi. Hepimiz biri birimizin yaşadıklarını biliriz. Bugün hangi köylüye sorsan benim eşimle yaşadığım aşkı size bütün ayrıntıları ile anlatırlar. Bunlar utanılacak olaylar değil. Sen öncelikle köyün kızlarını tanı sonra da birini seç. Herkes sana kızını vermekten büyük mutluluk duylar. "
Hasan ağabeyle sohbetimiz genellikle köydeki kızlarla
35
ilgili olurdu. Hasan Ağabey de vaktiyle köyün çapkın delikanlılarından olduğu için bu tür sohbetleri seviyordu. Aslında sohbetler benim de hoşuma gidiyordu ama uygulama cesaretim yoktu. Hem çevreye yabancıyım hem de mesleğimin onurunu düşünüyorum. Bizlere öğrenci iken öğretilenlerin etkisinden uzaklaşmam zor. Köylümüzün bu konudaki ölçüleri şehirlilere benzemiyor.
Gelip gide gide ben de Hasan Ağabeyinin değirmenini sevmeğe başladım. Her hafta sonu mutlaka giderim. Benim için de köyün en eğlendirici yeri bu değirmendi. Değirmen Hasan ağabeyinin özel evi gibi. Günlerinin büyük bir kısmını un ve nem kokan bu değirmende geçirir. Etrafı ağaçlık , önü açık ve güzel de bir manzarası var. Değirmen bir vadinin yamacına kurulmuş olup bu vadi Bilecik’in sınır köylerine doğru uzar gider. Uzaktan Bilecik’in sınır köyleri ve yemyeşil tütün tarlaları görünür. Hasan Ağabeyinin değirmeninin çalıştıran bu su değirmenden çıktıktan sonra bir kısmı tütün ve sebze tarlalarının sulanmasında kullanılır bir kısmı ise Bilecik'e doğru akar gider. Bazen Hasan Ağabeyle bu vadiye inerek keklik ve üveyik avlardık. Hasan Ağabey sayesinde bu köyde avcılığı da öğrenmiştim.
Yine bir hafta sonu Hasan Ağabeyinin değirmeninde birlikteyiz. Bir yandan çayımızı içiyor bir yandan da Hasan Ağabey’nin tatlı sohbetlerini dinliyorum. Her zaman olduğu gibi sohbetimizin konusu yine köyün güzel kızları.
Hasan Ağabey beni bu köyde evlendirmeğe kararlı. Köyde evlenme çağına gelmiş kız sayısı da öyle fazla değil. Üç-beşi geçeceğini sanmıyorum. Kızları tanımıyorum ama isimlerini öğrendim. Biz böyle tatlı tatlı kızları konuşurken birden içeri genç bir hanım girdi.
Hasan Ağabey hemen ayağa kalkıp hanıma ;
"Hoş geldiniz!. " diyerek hanımı birlikte oturduğumuz
36
değirmenin o küçük odasına aldı.
"Hasan Ağabey "Komşumun kızı Emine " diyerek kızı bana tanıttı. Bende usulen elimi uzatarak "Hoş geldiniz !" dedim.
Kız davranışlarında çok rahat ve çıvıl cıvıl bir kızdı. On sekiz yirmi yaşlarında esmer orta boylu tombulca bir köylü kızı. Üzerinde de köylülerin ferace dedikleri siyah bir örtü vardı. Bu örtü tüm köylü kadınlarının giydikleri geleneksel bir giysi. Ne mantoya benziyor ne de elbiseye. O örtüyü başına takmayan köylü kadını ve köylü kızı olmazdı. Giysinin kadınların bir tarafını örten bir özelliği de yoktu. Pardüso şeklindeki bu giysiyi giymezler kapçon gibi başlarına takar öyle gezerler. Emine de bu geleneksel giysisi ile gelmişti değirmine. Öyle genç kıza yakışan güzel bir giysi değildi. Vücut hatlarının gösteremeyen genişçe bir giysinin içinde Emine’nin sadece yüzünü ve iri göğüslerini görebiliyorum. Başında da beyaz bir eşarp olduğu için saçları da görünmüyor.
Emine içeri girdikten sonra Hasan Ağabey çalışmakta olan değirmenlere bakmak üzere yanımızdan ayrıldı. Biz Emine ile baş başa kaldık. Bir süre aramızda bir sessizlik oldu. İkimiz de konuşmuyor, bir tarafın söze başlamasını bekliyoruz. Bu sessizliğin bozulması için birimizin konuşmayı başlatması gerekiyordu.
Emine benden daha cesur çıktı ve ilk konuşmayı o başlattı.
"Nasılsınız a be öğretmen bey , köyümüzü sevdiniz mi?”
"Çok sevdim!.. Köyünüz de sizin gibi güzel ve şirin. Şehre uzak olmasının dışında başkaca bir kusuru yok. Mesleğe başlamadan önce hayal ettiğim özelliklere sahip bir köy. Öyle ormanlar içinde yemyeşil bir köy düşlerdim. Tam aradığım gibi. İnsanları da doğası gibi şirin ve sevimli. Hele kızları,bir içim su."
37
Bu son cümlem Emine'nin hoşuna gitti ve güzel bir kahkaha ile esprimi cevaplandırdı.
Sonra da :"değirmen çok sıcakmış "diyerek üzerindeki feracesini çıkarıp askılığa astı. Günlük giysileri ile bir süre ayakta bekledikten sonra " gelip yanımdaki boş sandalyeye oturdu. Üzerinde yine köylülerin her zaman giymekte oldukları desenli bol bir şalvar ve aynı renkten de bir gömlek vardı. Aslında üzerindeki bir genç kıza uygun bir kıyafet sayılmazdı. Kızların kıyafetleri kadınlarınkinden farklı olmalıydı.
Emine'nin sürekli bana yaklaşmak ve dokunmak istediğini hissediyordum. Uzunca bir zaman geçmiş olmasına karşı Hasan Ağabey de ortalarda görünmüyordu Değirmen Emine ile ikimize kalmıştı. Ama çok rahat ve huzurlu değildim. Köylülerden birisi gelip de bizi aynı odada yalnız görürlerse iyi olmazdı. Bugün ki senaryo Hasan Ağabey'nin planı gibi geldi bana. Her gelişimde köyün bir güzel kızından söz eder ve kızı bana önerirdi. Her halde Hasan Ağabey'nin bana önerdiği ve çok met ettiği kız bu olmalıydı.
Davranışları ve rahatlığı ile hiç de bir köylü kızına benzemiyordu. O benden çok daha cesaretliydi. "Bekarsın galiba parmağında yüzükte göremiyorum" diyerek elimi tuttu. Korkuyordum ama bir kızın elinin elime değmesi de çok hoşuma gitmişti. Bu dokunma küçükken köyümdeki Gülsüm’ün dokunmalarına benzemiyordu. İçime ılık bir duygunun yayıldığını hissediyordum. Bir süre sonra da ben tutum onun elini. Elini çekmedi ve bir tepki de vermedi. Sağ tarafımda oturuyordu. Sağ kolumla beline sarılıp kendime doğru çektim. O da başını göksüme yasladı ve "Seni seviyorum" dedi. Bu söz hem hoşuma gitti hem de beni korkuttu. Bu kısa tanışma süresi içinde aşkını ilan etmesini yadırgadım. Daha beni tanıyacak kadar zaman geçmemişti. 38
"Emine sen daha beni yeteri kadar tanımadan sevdiğini söylüyorsun"
"A öğretmen sen bir yıldan beri köyümüzde öğretmen olarak çalışıyorsun. Benim seni görmediğim gün yok ki. Okula gidiş ve okuldan çıkış saatlerini bildiğim için o saatlerde bir bahane ile yoluna çıkıyor ve sana bakıyorum. Hiçbir gün yanından geçerken gözlerini kaldırıp ta bana bakmadın. Baksaydın sıcak bakışlarımı ,tatlı gülücüklerimi görürdün. Ben seni köyümüze geldiğin günden beri sevdim. Bu duygularımı Hasan Ağabeyime anlatmıştım. Belki o da sana anlatmıştır."
"Evet. Hasan Ağabey bir kızdan söz etmişti. O kız siz olmalısınız. Ben evlenmeyi düşünmediğim için pek ilgilenmemiştim."
"Yoksa beni güzel bulmadınız mı?"
"Bulmaz olur muyum.? Hem de Hasan Ağabeyinin anlattığından daha güzelmişsin. Bir köylü kızı ancak bu kadar güzel olur."
"Beni öpmeyecek misin?
"Nerenden öpmemi istiyorsun?
"Her yerimi öpebilirsin" diyince dudaklarından başladım.
Öyle acemi birisine benzemiyor. Nerede ise dudaklarımı koparacaktı. İki eli ile boynuma sarıldı dudaklarımı bırakmıyor. Bu ateşli öpücük üç beş dakika sürdü.
Sonra da ellerini boynumdan çözerek "bana sıkı sıkı sarılmanı istiyorum." Diyerek önce o sarıldı. Sonra da ben belinden yakalayarak kendime doğru çektim. Sıktıkça kendinden geçiyordu. İlk kez bir kıza bu kadar yakın oluyordum. Bir kıza sarılmanın ve öpmenin güzel bir duygu olduğunu yeni tadıyorum. Kollarımın arasında heyecandan titreyen bir köylü kızı. Beni kendine bağlamak için her şeyi yapmağa hazır. 39
"İstersen soyunayım " diyerek daha benden gelecek yanıtı beklemeden önce gömleğini çıkardı. Şaşkın bakışlarla Emine'nin fanila altındaki yarı çıplak halini inceliyorum. Emine bir köylü kızından beklenmeyecek kadar cesur ve sevişmeye istekli görünüyordu. Ömrümde ilk kez bir genç kızı böyle yarı çıplak haliyle yakından görüyordum. Köyün ve bu tür maceraların yabancısı olmam nedeniyle ben Emine kadar cesur değildim. Beni bu şekilde birisinin görmesi durumunda artık bu köyde görev yapamazdım. Bu endişe ile Emine’nin çizdiği harika manzara bana fazla haz vermiyordu.
Emine “beni hu halimle sevip okşamayacak mısın ?” derken ben hala şaşkınlık içinde ne yapacağımı düşünüyordum.
Bu yaşadıklarım bir hayal gibi geliyordu bana. Bir köyde böyle şeyler yaşayacağımı hiç düşünmemiştim. Nasıl davranacağımı da bilmiyordum. Aslında yaşadıklarım genç birisi için güzel şeylerdi ama yeri değildi. Emine ısrarlı bir şekilde tavırlarını sürdürüyor beni bırakmıyordu. Elbiselerini çıkarırken sonunda engel oldum.
"Emine bu yaşadıklarımız bu yöreye göre uygun davranışlar değil. Hasan Ağabey her an gelebilir. Bizi bu şekilde görürse iyi şeyler düşüneceğini sanmıyorum. Emine gömleğini giydikten sona biri birimizden uzaklaşarak ayrı sandalyelere oturup Hasan Ağabey’i beklemeğe başladık. İkimizin de büyük bir heyecan yaşadığımız belli oluyordu. Hasan Ağabey bizi bu halimizle görürse neler yaşadığımızı tahmin edebilir. Bu halimizle Hasan Ağabey’e yakalanmamak için onun biraz gecikerek gelmesini istiyordum.
Çok gecikmeden Hasan Ağabeyimiz geldi. Bir işim çıkmıştı onun için sizi yalnız bırakmak zorunda kaldım. Her halde sıkılmamışsınızdır. "
40
"Yok sıkılmadık" dedim. "Emine ile sohbet ettik."
Emine ayağa kalkarak : "Ben geciktim annem merak eder gitmeliyim" diyerek değirmenden ayrıldı.
Çocukluğumdan sonra ilk kez bir genç kızın eline dokunmuştum. Rüyalarımda yaşadığım o güzel duyguların şimdi gerçeğini yaşıyordum. Bir ara şimdiye kadar bunu niçin yaşayamadığıma üzüldüm. Emine gittikten sonra bir süre hayali gözlerimin önünden gitmedi. Hatta bazı fırsatları değerlendiremediğim için de hayıflanıyordum. İnsan bazı şeylerin güzelliğini kaybedince anlayabiliyor. Bir daha Emine ile aynı şeyleri yaşayabilecek miyimdim bu köyde?
Öyle dalmış bir durumda Emine ile geçen dakikalarımı düşünürken Hasan Ağabey; "Nasıl kızı beğendin mi ? İşte sana anlattığım kız buydu. Siz baş başa kalasınız diyerek değirmenden ayrıldım. Bundan böyle istediğiniz zaman bu değirmende buluşabilirsiniz"
"Hasan Ağabey iyi bir taktikçisiniz. Planı güzel yapmışınız. Ayrıntıda en küçük bir hata yok. Kırk yıl düşünsem böyle bir şey aklıma gelmezdi. Olanlardan şikayetçi değilim, sadece biraz tedirginlik yaşadım. Bunu da tahmin edersin. Benim mutluluğum için çalıştığınızdan dolayı da size ayrıca teşekkür ediyorum.
Bugün yaşadıklarımı bir kez daha yaşamam sanırım olmayacak. Benim gideceğim yol çok farklı. Bir genç kıza fazla umut verip onun hayallerini yıkmak istemem. Bugün yaşadıklarım güzeldi ama bana göre uygun değildi. Yine bu
değirmene sık sık geleceğim ,birlikte çay sohbetlerimiz devam edecek ama Emine sohbetlerimizde yer almayacak” diyerek değirmenden ayrıldım.
Ondan sonraki günlerde o kız zaman zaman aklıma geldi. Yollarda karşılaştığımız zamanlar da oluyordu. Böyle zamanlarda ya yolumu değiştiriyor ya da gözlerimi yere dikerek yanından geçiyordum. Emine her şeyi göze almış, hatta gelip evime bile oturmak için haber yollamıştı. Ama sevmediğimi anladığım için bir daha ilgilenmedim. Zaten o olaydan kısa süre sonra da köyü terk ederek oradan ayrıldım. Emine şimdi sadece anılarımda yaşıyor. Ama öyle çok özlem duyduğum anılar listemde yok.
Bir de üniversitedeki öğrencilik yılarımda bir aşk yaşamıştım. Şimdi onu hatırlamak istemiyorum. O aşkın acısı içimde yaşar durur. Yıllar geçmiş olmasına rağmen o acıyı unutamadım "
"Kerem bey hikayeni anlatırken biraz gözleriyin ışıl ışıl yandığını ve neşelendiğini hissettim. Sanki Emine ile yaşadıklarını yeniden yaşıyormuş gibiydin. Öbür yaşadığın aşkları da dinlemek isterim. Bakarsın anlattıklarından ders alırım.
Aşkın zamanı yok. İnsan her ortamda ve her yaşta aşık olabilir. Zamanı geçirmiş sayılmazsın. Ararsan bir gün mutlaka karşına aşık olabileceğin bir prenses çıkabilir. Ama gözlerini dört açmalı ve fırsatları iyi değerlendirmelisin. Aşkın ne zaman geleceği,nasıl geleceği hiç belli olmaz. Anlayan için tatlı bir bakış, tatlı bir gülümseme, beklenmedik bir rastlantı aşk kıvılcımını tutuşturabilir. Kıvılcımı görüp de yangına dönüştürebilirsen kendini aşk denizinde bulursun. Umudunu yitirme. Gönlün bir aşk yaşamayı arzu ediyorsa o bir gün aradığı aşkı arar bulur. Sen artık köyündeki o küçük çocuk, öğretmenlik yaptığın köydeki o gözü kapalı öğretmen değilsin. Hayat ve yaşadıkların seni değiştirmiş olmalı."
Aslı'nın böyle rahat konuşmaları beni cesaretlendirmişti. Daha önce de görüşmüştük ama bu tür sohbetlere pek girmemiştik. Rahat tavırlarını, esprili , açık ve net konuşmalarını taktirle karşıladım. Düşündüğüm köylü kızlarına benzeyen hiçbir özelliği yoktu. Bende sohbete açık bu tavrını görünce:
42
" Aslı Hanım, ben de dediklerini hissediyorum. Artık o küçük Kerem değilim. Gözlerim açıldı. Bu konuda bana yardımcı olabilir misin ? Sen bana göre daha deneyimli görünüyorsun."
"Yok,bu iş deneyimle olmuyor. Onu yakaladığın an anlarsın. Bak eğer birisini çok özlüyor, her gezdiğin yerde onun hayaliyle yaşıyor, onsuz bu dünyada yaşamanın güç olduğunu, onun yüzünden uykusuz geçirdiğin gecelerin olursa o zaman aşk başlamış demektir. Bu ortamı yakaladığın an bırakma ve onu büyütmeğe çalış.
Aşksız yaşam boş ve anlamsız. Aşık olan insan yaşamayı da sever kendini de sever. Aşk, insan hayatının baharı ve yazıdır. Aşk yaşamayan insan ömrünün yarısını yaşamamış demektir. İnsan hep kendisi için değil biraz da sevenleri için yaşamalıdır. Ben böyle bir aşk yaşamak isterdim.
İlk aşkımı kaybettikten sonra başka yeni bir aşk yaşayamadım. Ondan daha çok sevdiğim birisi çıkarsa belki aşkı yeniden yaşayabilirim. Aşkların en büyük düşmanı yine aşklardır. Önceki aşktan daha güçlü bir aşkı yakalarsan önceki unutulur gider. Yakalayamazsan bir ömür o aşkın hayaliyle yaşar ve mutlu olamazsın.
Yalnız yaşamayı pek sevmem. Her an kalbimi ve gönlümü vereceğim ve taparcasına sevdiğim bir erkeğim olsun isterim. Hayat sevdiğin ve sevenlerinle birlikte olunca güzel oluyor.
Ben aşksız yaşayamam. Aşk benim için ekmek su kadar önemli. Birisini sevmediğim zaman kendimi çok yalnız hissederim ve bu yalnızlıkta beni çok yorar.
Dünyada her şey çifti ile güzel. Dağ başında tek başına
açmış bir çiçek görürsem bana hüzün verir ve onun yalnızlığına üzülürüm. Yanında ikinci bir çiçek gördüğüm zaman mutlu olurum. İnsanlar da böyle… El ele tutuşup
43
gezen sevgililer gördüğüm zaman onlara gıpta ile bakarım..
Onların yanında bir de çocuk görürsem bu mutluluğum daha da artır Tek başına gezen insanlar ilgimi çekmez. Böyle güzel hayaller birisi ile aşk yaşamadan gerçek olamıyor.
Bahsettiğim o ilk aşkımdan sonra yine kendi yöremden bir başka gence aşık oldum. Aslında bu istediğim bir aşk değildi. Yalnız kalınca ve bir de o ilk aşkımı unutmak için böyle bir seçim yapmak zorunda kaldım. Ama insan her zaman o ilk sevdiğini ya da onun bir benzerini arıyor. O ilk aşkımı bir daha göremediğim ve bir benzerini de bulamadığım için bu yenisini sevmeğe çalıştım. Ailem de bu konuda bana karşı tavır aldı ve o gençten ayrılmamı istediler. Ailemle bu konuda aramızda zıtlaşma oldu. Bu zıtlaşma beni tahrik etti. Ailem bu kadar baskı yapmasaydı sanırım o genci seçmezdim. Sonunda onları ikna edemedim. Aile baskısı gün geçtikçe büyümeğe ve beni huzursuz etmeğe başladı. Onların baskısından kurtulmak için bir gece aileme haber vermeden o gençle kaçarak evlendim.
Kaçtığım bu gence aşık olduğumu sanmıştım. Daha ilk gün onu sevmediğim anladım,ama tekrar aileme dönemedim. Kaçarak evlenen bir kızdım. Nasıl tekrar aileme dönebilirdim? Hayatta verdiğim en kötü karardı bu. Hala bu olayın suçluluğunu üzerimden Atmış değilim. Bu kararı kendim verdiğim ve kendim uyguladığım için kimseye söz söyleme hakkım yoktu. O günden bu yana hep
şansıma ve kaderime küs olarak yaşıyorum. Böyle hatalı bir kararın ömrümü bu derece karartacağını bilseydim daha
ilk ay bu evliliği bitirirdim.
Gün gelir düzelir umudu ile bugünlere kadar geldim. Umutlarım ve güzel hayallerim bitti. Bundan böyle yaşamda beni mutlu edecek biç bir beklentim kalmadı.
44
Güzelliğime bakarak herkes benim çok iyi bir evlilik yapacağımı tahmin ederlerdi. Bu konuda herkesi aldattım. Evleneli uzun yılar oldu. Hep mutlu olacağım günleri beklerken mutluluğun gittikçe benden uzaklaştığını ve artık ona kavuşamayacağımı anladım.
Birçok hatalar zaman içinde düzeltilebiliyor. Evlilikte yapılan hataların düzeltilme şansının olmadığını gördüm. İlk evliliğinde mutluluğu yakalayamayan bir kimsenin ikinci, yada üçüncü evliliklerinde yakalama şansı çok daha az oluyor. Zaman zaman Tanrı’ya isyan edeceğim geliyor.
Çoklarına mutluluk veren yüce Tanrı bir gün bunu bana da verebilecek mi? Geleceğimi göremediğim için bu konuda çok umutsuz ve karamsarım.
Böyle şeyler kader midir şans mıdır bilemiyorum? Kaderse Tanrı’dan kaderimi yeniden yazmasını istiyorum. Benim de mutluluk hakkım. Güzelim!.. Çekiciyim!... Akıllıyım!.. Ben bu yaşamı ve yaptığım bu evliliği kendime yakıştıramadığım gibi bir ömür bu hatamdan dolayı hep kendimi suçlayıp durdum. " derken gözleri doldu ve hikayesinin bundan sonra ki kısımlarını anlatmaktan biraz zorlandı. Eliyle gözlerinde biriken yaşları sildikten sonra yine tatlı bir gülümseme ile sözlerine devam etti.
"Kerem Bey acılar insanı çok konuşturuyor. Sizi de sıkıyorum ama konuştukça da biraz rahatladığımı hissediyorum. Böyle konular öyle herkesle konuşulamıyor. Beni sabırla dinlediğinizi görüyorum. Mutluluğu yakalamış bir insanın tavrı var sizde. Ben de sizin gibi olmayı çok isterdim "
"Görünüşe aldanma Aslı Hanım. Herkesin iç dünyasını yüzüne bakarak okuyamazsın. Dünyada mutluluğu yüzde yüz yakalamış bir insan düşünemiyorum. Herkesin az veya çok mutlaka sorunları vardır.
Her türlü imkanlara sahip olan kral ve kraliçeleri
45
mutlu mu sanıyorsun? Bir ömür biri birine aşık yaşayan çift düşünemiyorum. Bir çokları dışarıya karşı hep mutluluk oyunu oynuyor,ama gözleri hep dışarılarda. Toplumlar artık eski toplumlar değil. Nerede ise evlilik denilen müessese bitiyor. Artık herkes uzun sürecek olan aşkların peşinde. Belki yakın bir gelecekte evliliğin yerini birlikte yaşam alacak. Yavaş yavaş bu türlü yaşamın da örneklerini görmeğe başladık.Bu iki seçenekten hangisinin doğru olduğunu bize ilerde zaman gösterecektir. "
Ne zaman evlilikten söz açılsa Aslı'nın hep gerildiğini ve üzüldüğünü hissederim. Gönlünce bir aşk yaşayamamış ve ailesine olan bir kızgınlığı kendisini istemediği bu evliliğe götürmüş. .Hata yaptığını daha evliliğinin ilk haftasında anlamış ama geri dönüşü olmayan bir yola girdiği için kaderine razı olup her şeyi kabullenmiş. Kocası işsiz güçsüz ona ayak bağı olmaktan başka bir işe yaramıyormuş. Büyük bir şehirde ev yok, gelir yok ,birden kendisini sefaletin içinde bulmuş. Şimdilik bu genç ailenin tek direği ve tek gücü,tek umudu Aslı olmuş.
Anadolu'nun uzak bir köyünden kalkıp gelen eğitimsiz bir köylü kızının bu çabası ve azmi hayranlık duygusu yarattı bende. Onu tanıdıkça hayranlığım daha da artıyordu. Bir köylü kızının bu kültürü, bu bilgiyi ve bu görgüyü nerede ve nasıl kazanabilmiş çözemedim. Konuşma konusunda usta bir hatipten daha usta. Kelime bulmakta ve cümle kurmakta hiç zorlanmamasını hayranlıkla karşılıyorum. Sadece köyünde ilkokulu okuyabilmiş. Bir köylü kızı için bu kadar iyi özellikleri
kazanmak ancak çok akıllı olmasıyla mümkün olabilirdi. Hikayesini anlatmak onu pek de mutlu etmiyordu. Eski anılar Onun için kötü ,mutsuz günleri yeniden yaşamak gibi
bir duygu idi. Eski o kötü anıları unutturacak güzel günler ve güzel anılar yaşamak istiyordu. Bu nedenle yaşam
46
hikayesinin diğer bölümlerini anlatması konusunda ben de ısrarcı olmuyordum.
Aslı tuttuğu yeni işyerinde kadın iç çamaşırları satacaktı. Sermayesi olmadığı için başka bir iş yapma şansı yoktu. Bu iş için çok az bir sermaye yetiyordu. İşin bir diğer güçlüğü de çevrede benzer işi yapan çok sayıda küçük esnafın var olmasıydı. Bu kadar esnafın arasında iş yapabilmek için bundan sonra esnaflığını ve tezgahtarlığını kullanması gerekiyordu. Tezgahtarlığı konusunda son derece umutluydum.
Aslı'nın işyeri de benim de sık sık uğramak istediğim bir işyeri olmuştu. Aslında bir başkasının işyerinde uzun uzun oturmak sevmediğim bir davranıştı. Sıkı sıkıya bağlı olduğum bu ilkemi ilk kez ihlal ediyordum. Aslı'nın gelip gitmelerimden rahatsız olmaması da buna etken oluyordu. Sohbetleri ve tavırları beni büyülüyordu sanki. Zaman içinde Ona saygım dışında başka hislerde duymağa başladım.
Bu geliş ve gidişlerim sırasında kendisini daha yakından tanıma imkanım oldu. Tanıdıkça ilk intibalarımda bir hataya düşmediğimi gördüm. Düşündüğümün de ötesinde harikulade bir kimse olduğunu daha da iyi anladım. İçtenlikle anlatıyordu tüm dertlerini sorunlarını bana. Artık bir yabancı gibi görmüyordu beni.
Mutlu değildi. Mutlu görünse de içindeki ezikliği ve çektiği acıları görebiliyordum yüzünde. Mutsuzluğunu gizlemekte bir hayli başarılıydı. En kötü günlerinde bile yüzündeki gülümsemesi ve o meşhur kahkahası eksik
olmazdı. Her tarafı ve her haliyle güzel ama en güzel yanı da o tatlı gülümsemeleri. Gülerken yüz hatları birden değişiyor o mutlu an tüm organlarına birden yayılıyor. Hele o an gözlerini bir görmelisiniz. O tatlı gülüşleri en güzel gözler ifade ediyor. 47
Aslı'yı Aslı yapan en tipik özelliği ağlarken de gülebilmesiydi. Ağlarken gülen gözleri ilk kez Aslı da görüyordum. En usta bir tiyatro sanatçısı bile bunu başaramaz. İnsanlar olaylar karşısında ya ağlar ya da güler. Aslı aynı anda hem acıyı hem sevinci birlikte yaşıyor, iki ayrı duygunun izlerini yüzlerinde ve gözlerinde görebiliyorsunuz.
Aslı'yı tanıdıktan sonra hayatı bir başka sevmeğe başladım. Onunla birlikte olmak o tatlı konuşmalarını dinlemek beni sanki başka dünyalara taşır gibi oluyordu. Aslı artık yaşamımın en büyük parçasıydı. Galiba yeni bir aşka doğru yelken açıyorduk. İkimizde de büyük bir değişiklik vardı. Ama duygularımızı biri birimize açamıyorduk. Gözlerimiz bakışlarımız bir birimize bir şeyleri haber verir gibiydi.
Aslı’yı görmediğim haftalar içimden bir şeylerin koptuğunu ve hüzünlendiğimi hissediyordum. Bu kadar güçlü duygular bu kadar büyük özlemler aşktan başka bir şey olamazdı. Aslı da gönlünde kopan bu yeni fırtınaların coşkusunu yaşıyor, ne kadar gizlersen gizle aşklar gönüllere sığmıyor ve günün birinde patlayarak ortaya çıkıyor.
Gün geçtikçe Aslı’ya karşı olan içimdeki duyguların büyüyerek benliğimi işgal ettiğini hissediyorum. Bu duygularımı Aslıya söyleyebilmenin güçlükleri de beni rahatsız ediyor. Ya düşüncelerimi kabul etmez ya da beni sevmediğini söylerse o zaman ne yaparım? Böyle konularda çok cesaretli değilim.
İnsanın aşkını,sevgisini bir kadına anlatması çok da
Kolay olmuyor. İç dünyasını ve duygularını bilmediğin bir kimseye söylenecek çok az söz var. Susup ondan gelecek tepkileri beklemek daha mantıklı gibi geliyor bana. Bu konularda Aslıyı henüz yeteri kadar tanımıyorum. Samimi davranışları ve yakın ilgisi birazcık bana cesaret verse de
48
aşkımı itiraf etmem için yeterli değil. Refüze olmak ta bu birlikteliği bitirebilir. Şimdilik en güzeli bunu zamana yaymak.
Aslı'nın bana karşı olan tavırlarında beni rahatsız eden yada beni umutsuzluğa düşürecek olumsuz hiçbir şey göremiyorum. O da bu konuda benim gibi cesaretsiz olduğundan ikimizde uzun süre bu aşkı içimizde yaşayacak gibi görünüyoruz. Bir tarafın cesur olup ilk adımı atması gerekiyor. Reddedilme korkusu aklıma gelince cesaretim kırılıyor. Bu büyük aşkı içimde yaşamak reddedilmekten bana daha cazip geldiği için susmayı tercih ediyordum.
Aşk bir volkan gibidir. Beklenmedik bir günde patlayıverir ve bütün duygular ortaya saçılır. En iyisi bu volkanın patlamasını beklemek. Bunun için bir süre koyamıyorum. Bu biraz da Aslı'nın yaklaşımına ve tavrına bağlı.
Aslı ile olan arkadaşlığımız şimdilik seviyeli bir dostluk şeklinde yürüyüp gidiyor. Her ikimiz de ileri adımları atamıyoruz. İkimiz de içimizdeki aşkı gizlemeğe çalışıyor anlatmak istediklerimizi bakışlarımızla, ya da değişik biçimde yorumlanacak cümlelerle anlatıyoruz.
Genellikle hafta sonları işyerim kapalı olduğu için o günümü Aslı'nın yanında geçiriyordum. Aslı da işini ve işyerini çok sevdiği için oradan uzaklaşmak istemiyordu.
İzmir gibi büyük bir şehrin yaşanacak ve görülecek çok yerleri vardı. Aslı'yı yeteri kadar tanımadığım için bunları Aslı'ya pek teklif edemiyordum. Ne de olsa Aslı evli bir hanımdı ve kendisine göre bir düzeni vardı.uzun süre kendi çevresinden başka bir yere uzaklaşamadık. Onun
da gezmesini ve değişik yerleri görmesini çok istiyordum. Şimdiye kadar bir yerleri gezmiş ve görmüş değildi.
Güzel şeyleri insan sevdikleri ile birlikte yaşarsa
49
yaşam daha güzel ve daha anlamlı oluyor. Aslı'nın da hareketli bir yaşamı sevdiğini biliyorum. Bir gün Aslı'yı kır gezintisine davet etmeyi düşündüm ve kendisine telefon açtım:
" Aslı, uzun süren bu arkadaşlığımız döneminde şöyle
birlikte baş başa geçirdiğimiz bir güzel günümüz olmadı. Sen de hep işyeri ile evin arasında gidip geliyor ve de sıkıldığını tahmin ediyorum. Bir gün şehirden ve bu insanlardan uzak özgürce bir gün yaşayalım. Ben dağları ve kırları severim. Birlikte bir kır gezintisine ne dersin ? Bugün hafta sonu, senin de, benim de işyerim kapalı. Bugün gönlüm hep seninle birlikte olmak istiyor " dediğimde :
Aslı da" Mutlu olurum. Ben de sıkılıyordum, benim için de bir değişikli olur. Sana sıkıntı olmayacaksa seve seve gelirim" dedi.
Davetim kabul görmüştü. Heyecanım ve mutluluğum
doruk noktasındaydı. . Uzun süredir hayal ettiğim bir birliktelik olacaktı. Belki özel ve güzel şeyler konuşacaktık. Cesaret edebilirsem Aslı'yı sevdiğimi de söyleyebilirim diye düşünüyorum. Kafam oldukça karışık. Ya Aslı, ben evli birisiyim aramızda aşk olmasın derse ne yaparım? Zihnimdeki güzel duygularla olumsuz duygular çarpışma halinde. Bazen biri bazen diğeri galip geliyor. Aklım ve duygularım karma karışık. Böyle durumlarda Aslı’yı daha çok sevdiğimi anlıyor ona duygularımı bir an önce açmak istiyordum. Beklediğim o güzel an gelmişti.
O geceyi hep güzel hayaller kurarak geçirdim. Huzursuz ama mutlu geçirdiğim bir geceydi. Hayallerimin
49
içinde hep Aslı ve Aslı ile geçireceğim günün planları vardı. Bu düşünceler ve hayaller yüzünden rahat bir uyku
50
uyuyamadım.Karmaşık, anlamsız rüyalarla sabahı zor ettim.
Sabah kalktığımdan yorgundum ama içim güzel duygularla doluydu. Sabah kahvaltımı bile yapmadan arabama binerek Aslı'nın işyerine gittim. Daha önce de Aslı’yı arabamla bazı yerlere götürmüştüm, Bu tür gezilerimiz Aslı'nın işleri ile ilgili gezilerdi. Öyle günlerde Aslı ile aşk ve sevgiden söz etmiyorduk. Daha çok işine yönelik konuşmalarımız oluyordu.
Bu kez gezimiz farklı idi. Şehir den ve insanlardan uzak bir tabiat köşesinde yalnız ve birlikte olacaktık.
" Aslı " dedim " Senin görmek istediğin ve bildiğin ya da gitmeyi arzu ettiğin her hangi bir yer varsa oraya gidelim"
Aslı " İzmir'in her tarafı bana yabancı. Beni kim gezdirdi ki İzmir'i tanıyayım. Siz İzmir'i daha iyi tanıyorsunuz. Güzel ve gezilecek yerleri benden çok daha iyi bilirsin. Benim bir tercihim yok. Kır havası alabileceğimiz ve seninle birlikte olabileceğim her yer benim için güzeldir" dedi.
Aslı'nın da geziye benim kadar istekli olması bana cesaret vermişti.
Aslı ön koltukta hemen yanımda bilmediğimiz ve tanımadığımız kırlara doğru gidiyoruz. Öyle aklımdan geçen ve kararlaştırdığım bir yer de yoktu. Beni kırlardan çok Aslı ile birlikte olmak ilgilendiriyordu. İnsanın sevdiği kadınla birlikte gözlerden uzak bir yerde olmasından güzel daha ne olabilirdi?
Arabamız o siyah asfaltın üzerinde kayıp giderken gözlerim Aslı’ya ve hemen yanı başımda duran ellerine kayıyordu. İpeksi bir gürünüm içinde çiçek gibi ellere dokunmak için sabırsızlanıyorum. Mor renkli ojelerle o bembeyaz eller bir gül bahçesini hatırlatıyordu bana. O
51
Yumuşacık ellerini tutsam acaba tepki verir mi diye düşünüyorken ilk kez insanlardan uzak bir yerde birlikte ve yalnızdık. Yeteri kadar tanımadığım için kırarım düşüncesi ile buna cesaret edemiyordum. Aslı'nın tatlı konuşmalarını dinliyorum. Bu kadında çözemediğim farklı bir gizem var. Hangi özelliğinden dolayı bu kadına bu kadar bağlandım hala bu sorunun zihnimde bir cevabı yok.
Aslı’da gözümle göremediğim ama hissettiğim gizli bir takım güzelliklerin de var olduğuna inanıyorum. Bakışları, gülüşleri, esprileri, sohbetleri sanki insanın büyülüyor gibi. Aslı’dan çok daha güzel hanımlar tanıyorum. Ama onların hiç birisi beni bu kadar etkilemedi. Psikolojik yada ruhsal bir uyum oluştu sanki aramızda.
Demek ki sevmek için güzellik bir ön koşul olmuyor, gönül güzelliğin dışında başka özellikler de arıyor. Bunu Aslı'yı tanıdıktan sonra daha iyi anlamağa başladım.
Aslı kadınlığını çok iyi kullanan, kendini sevdirmesini bilen birisi. Onun her hareketinde ve her konuşmasında bir aşka davet görüyorum. Konuşmaları bana sevdiğim bir müzik gibi geliyor. Saatlerce konuşsa en küçük bir rahatsızlık duymuyorum.
Yola çakalı bir hayli zaman oldu. Şehrin kalabalık caddelerini aşarak artık tenha yollara girmiştik. Aslı da mutlu ben de. Hiç bitmesini istemediğimiz bir yolculuk. Biz bu dünyada değil sanki bir başka dünyadayız gibi. Ne arabanın motor sesini duyabiliyorum ne de radyoda çalan müziği. Şimdi en güzel müzik Aslı'nın dilinde dökülen kelimeler. O da konuşmayı özlemişçesine durmadan konuşuyor, uzun süredir suskunluğunun öcünü alıyor gibiydi. İkimiz de çevremizle ve gördüklerimizle ilgilenmiyoruz. Arabanın içi ve Aslı'nın varlığı bana
52
yetiyordu. Sadece yolu takip ediyorum,yolun dışında gördüğüm bir şeyler yok.
Neden sonra ana yolardan ayrılarak artık gideceğimiz yere yakın köy yollarına girmiştik. Uzaktan bir tatil sitesi görünüyordu. Bir dağın yamacına kurulmuş yeşillikler içerisinde güzel bir görünümlü ,önü geniş ve düz bir alana bakan arkasını ise yüksekçe bir dağa dayamış İzmir’e uzak küçük bir tatil cenneti. Bahar mevsiminde olduğumuz için dağlar, yol kenarları çimler ve çiçeklerle bezeli. Tabiatın en güzel mevsiminde doğa ile baş başayız Çiçeklerin en güzeli de yanımda oturuyor.
Uzaktan gideceğimiz yeri Aslı'ya gösterdim. "Şu karşı yeşil yamaçlar gezintimiz için uygun mu ?" dediğimde : "Benim doğup büyüdüğüm köyümün dağlarına, yamaçlarına benziyor. Yıllardır göremediğim köyümün özlemini belki bu yamaçlar bir parçacık olsun giderir. Orada bir kır çiçeği koparmak bile bana mutluluk verir. Güzel bir yer seçmişsin," dedi.
Arabamı o tarafa doğru yönlendirdim. Belli bir yerde yol bitiyor ,ondan sonraki kısa bir mesafeyi yürüyerek
çıkmamız gerekiyordu.
Önümüzde dik bir yamaç ve o yamaca doğru uzanan çakıllı bir patika yol var. Tepede görünen o yeşilliklere ulaşabilmek için bu yolu arabamızla çıkamazdık.
Aslı ile yan yana yamaca doğru tırmanmağa başladık. Aslının ayakkabıları öyle bir yolda yürümeğe pek uygun değildi. Siyah renkli rugan ayakkabısının yüksek topukları bazen toprağa gömülüyor, bazen çakıl taşları ile boğuşuyordu. Kolları iki yana açılmış her an düşmemek için denge kurmağa çalışıyor, ayakları biri birine dolaşır gibi yürüyor ve basacak sağlam zeminler arıyordu. Aslı için sıkıntılı bir andı. Bu yumuşak topraklar kendi köyünün sert taşlı topraklarına benzemiyordu. Benim kıyafetim ve
53
ayakkabılarım uygun olduğu için sıkıntım yoktu.
Çocukluğumuz hep böyle taşlı, dikenli yolarda yürümekle geçmişti. Arazinin yapısı köyümüzün arazisine çok benziyordu. Köyümüzün kırları da ilk bahar aylarında hep böyle yeşil ve çiçekli olurdu.
Aslında Aslı'nın bir köylü çocuğu olarak böyle yollara alışık olması gerekirdi. Daha yolun başlangıcında tıkanıp kaldı. Durup durup çıkacağımız o küçük tepenin yamaçlarına doğru bakıyor ve yolu gözünde büyütüyordu. Aslında böyle bir kır gezintisi için hazırlıksızdı. Gideceğimiz yerin özelliklerini önceden söyleseydim belki ona göre bir ayakkabı giyebilirdi. Yolun yarısına gelmeden şöyle başını kaldırarak tepeye doğru baktıktan sonra :
"Kerim Bey, bu yolu yalnız başına çıkamayacağım, biraz elimden tutup bana yardımcı olur musunuz? " dedi.
Ben de ona espri olsun diye “ Tuttuğum eli bir daha bırakmam” dediğimde:
“Benim elim ya yakar ya da tırmalar. Bunları göze alabiliyorsan tutabilirsin”
“Ben böyle bir elin yakmasına da tırmalamasına da katlanırım. Hem bu kadar güzel bir hanımın elini havada bırakamam”
Bu iltifatım üzerine her zamanki o tatlı gülümsemesi ile elini bana uzatıverdi.
Uzun süredir benim de beklediğim özlem de buydu. İlk kez Aslı'nın ellerinden tutuyordum. O sıcacık ve yumuşacık eller ellerime değdiği an benliğimi sıcak bir ateşin sardığını hissettim. O anın mutluluğu parmaklarımdan başlayıp bir elektrik akımı gibi tüm vücuduma yayıldı. Tarifi mümkün olmayan bir duygu yaşıyordum. Tuttuğum bir el değil sanki içimi yakan bir ateşti. Okşayan ve mutluluk veren bir ateş. Bu bir aşk ateşi olmalıydı. O an Aslı’ya karşı olan içimdeki sevginin
54
büyüyerek kırlara, dağlara yayıldığını görür gibi oluyordum. Tanrım ne yüce bir duygu.!.. Ömrümde yaşadığım en güzel andı. Sanki dünyanın tüm güzelliklerine sahip olmuş gibi zengin duygular içindeydim. Çıkmakta olduğumuz o dik patika yolun bitmesini hiç istemiyordum. Elimi tutan o yabancı el sanki kalbimin ve gönlümün derinliklerine uzanarak beni kuşatmış gibiydi. Ona daha yakın olmak,Onu koklamak ve Onu su gibi içmek istiyordum. Dakikalar, saniyeler adeta durmuştu. Yürüyor muyduk yoksa uçuyor muyduk anlayamadım.
Bu kısa ama hayatımın en güzel yolculuğu o yeşil çimlerin üzerinde son bulduğunda ben bir rüyada yaşar gibiydim. Tepeye çıktığımızda elleri hala elimde, ayakta durmuş şekilde Eğe Sahilleri’ni izliyoruz.Aramızdaki bütün tabular yıkıldı. Uzun süredir devam eden gizli aşkımızın ilk meyvelerini yiyoruz.
Şimdi bir kolum Aslı'nın ince beline sarılmış o da başını omzuma yaslamış durumda kızgın güneşe karşı poz veriyoruz. O mutlu anımızın bir fotoğraf karesi ile tespit edilmesini çok isterdim. O fotoğraf aşkımızın ve ömrümüzün en güzel anısı olacaktı.
Bu mutu tablodan sonra yeşil bir Bünyen halısını andıran bu yemyeşil çimlerin üzerine yan yana oturduk. Aslı'nın o yumuşacık ve sımsıcak elleri yine ellerimde, bırakmıyorum. O da benim gibi aynı duyguları yaşıyor,elimi sıkı sıkı tutuyordu. Ellerimiz biri birine kenetlenmişti. Diğer elim bir sarmaşık gibi hala Aslı'nın incecik beline sarılmış durumda iki ayrı bedende tek bir ruh gibiydik.
Biri birimize adeta yapışmıştık. Kendimizden geçmişçesine aşkımızı kutluyorduk. Duygularımız ve hareketlerimiz sadece aşka odaklanmıştı. Yaşamın güzelliğini ilk kez böyle uzun uzun tadıyordum. İkimiz de
55
sanki bir mutluluk ve aşk denizinde yüzer gibiydik. Uzakları, uzaktan denizin mavi sularını ve önümüzde açmış çiçekleri,uçuşan kelebekleri seyrediyorduk. Her şey olduğundan daha güzel görünüyordu bize. Sevgimiz sanki tüm doğaya sinmiş gibiydi. Arkamızda yeşillere bürünmüş bir dağ, önümüzde çiçeklerle bezenmiş geniş bir ova var. Sağımız solumuz kır çiçekleri ile dolu. Arılar karıncalar bir telaş içinde. Çiçekten çiçeğe konup kalkan arılar ve uçuşan beyaz kelebekler bizi kutluyor gibiydi. Aslı'nın pembeleşmiş yanakları yanaklarımda, ojeli parmaklarına bakıyorum. O beyaz parmaklar üzerinde ojeler kır çiçeklerinden daha güzel görünüyordu. Birbirinden güzel bunca kır çiçeklerinin arasında en güzel çiçek Aslı idi.
Elim Aslı'nın sihirli elleri üstünde aşağı yukarı kayarken ne kadar şanslı olduğumu düşünüyordum. Bir ömür arayıp durduğum aşkı yeni bulmuştum. İlk kez Aslı’yı bana nasıp eden yüce Tanrı’ya burada şükrediyordum.
Bazı güzellikler anlatılmaz sadece yaşanır. Bizim durumumuz da öyleydi. Şu an dünyanın en mutlu çiftleriyiz. Sevdiğim kadın kollarımın arasında Aşkı doya doya yaşıyorum. Bulutlar gibiyim sanki, yerlerde değil uçuyorum. Aslı’nın ojeli parmakları kollarımın, ellerimin üzerinde gezerken gülümseyen yüzü mutluluğunu anlatmağa yetiyordu. İşte aşkın gücü. İlk kez kendimi bu kadar rahat ve huzurlu hissediyorum. Ruhum yeni bir aşkla yıkandı ve tüm kötü duygular bedeni terk edip gitti. Yeni doğmuş çocuklar gibi ak ve pakım. Beynimde ve duygularımda sadece aşk ve sevgi var.
Biri birimize bu kadar yakın olmuşken artık duygularımızın açıklaması zamanı gelmişti. Söylemesek te konuşmasak ta o anki durumumuz her şeyi anlatıyordu zaten . Hareketler ve davranışlar da bir çeşit dildir. Hatta davranışlar insanın duygularını dilden daha güzel anlatır.
56
Bir öpücüğün, bir sarılmanın hazzını hiçbir konuşma veremez. Biri birine yabancı iki ayrı ten bir sevda bağı ile biri birine değdikleri zaman büyük bir enerji oluşuyor. Elektrik tellerinin artı ve eksi kutuplarının biri birine değmesi gibi. Dil ile anlatılanlar davranışlarla desteklenmezse duygular boşlukta kalır. Şu an ikimizin de konuşmağa ihtiyacı yok. Aslı'nın çıplak kolları çıplak kollarıma değdiği zaman akım geçmiş gibi titrediğimi hissediyorum. Susarak aşkımızı daha güzel yaşıyoruz. Dakikalarca biri birimize sarılmış durumda konuşmadan ruhumuzun derinliklerinde oluşan o mutlu tabloya bakıyoruz.
Bu sessizliği bozmak için hemen yanı başımızda bize kıskanarak bakmakta olan bir papatyayı kopararak Aslıya uzatıyorum.
Aslı papatyayı önce dudaklarına götürdü ve sonra öpüp tek tek taç yapraklarını koparmağa başladı.
"Falımıza bakıyorum" dedi.
"Seviyor mu ? Sevmiyor mu "diyerek yaprakları koparıyordu. Çiçeğin son yaprağı " seviyorum " ile bittiğinde Aslı sevinmişti.
“Bu küçücük papatya doğruyu söyledi mi dersiniz Kerem Bey ?
“O az bile söyledi ,dili olsaydı kim bilir daha neler söyleyecekti .”
Evet papatya falı yalan söylememişti. Bu aşkımızı kanıtlayan ilk falımız oldu. Aslı her zamanki o tatlı ve içten gülümsemesi ile bana bakarak :
"Ben de inandım falımıza. Daha önce de beni sevdiğini tahmin ediyordum, bugün ki falımız da bu gerçeği doğruladı. Gerçekten beni seviyor musun ?" dedi. Benim vereceğim cevabı bekliyordu.
"Davranışlarımdan, bakışlarımdan belli olmuyor mu?"
57
"Ben o sihirli ve güzel kelimeyi senin sesinden duymak istiyorum. Benim için sözlerde davranışlar kadar önemli. Gözlerim görüyor ama kulaklarımla da o güzel kelimeyi duymak istiyorum. İkisi birden olursa daha güzel olmaz mı ?"
" Aslı , seni tanıdığım için ne kadar şanslı olduğumu bilemezsin. Yıllarca hayalimi ve rüyalarımı süsleyen o güzel kadın şu an yanımda ve kollarımın arasında. Dünyanın en mutlu insanı olduğumu kabul ediyorum. Seni ne kadar sevdiğimi bilmen için kalbimin içine girmen gerekiyor. Bu sevgiyi anlatmak için bilmem kelimeler yeterli olur mu ? Sevgiyi ve aşkı kelimelerle anlatmak mümkün olamaz. O tür duyguları anlatmanın ayrı bir yolu var.
Duyguları en güzel, güzel sanatlar anlatır. Bir şarkının, bir resmin, bir şiirin anlattığı aşkı anlatmak için sözler yetersiz kalır. Sana olan sevgimin büyüklüğünü senin için yazılmış olan şiirlerimde görebilirsin. Beni şair yapan da senin aşkın oldu. Şiirlerimi okuduğun zaman seni ne çok sevdiğimi o zaman anlayacaksın.
Seni sevmekten öte sana tapıyorum. Bunu günler önce de anlamış olman gerekirdi. Seni ilk gördüğüm an sevdim . O günden bu yana bir saniye olsun seni hatırlamadığım zamanım olmadı. Bu konuda kendimi pek sağlıklı hissetmiyorum. Bu kadar sevgi normal bir duygu değil. Beni benden alan,beni yakan, beni güzel dünyalara salan bir sevgi. Aşkın tadını ve aşkın ne demek olduğunu seni tanıdıktan sonra anladım. Sensiz geçen bunca yıllarımı meğer boşa geçirmişim. "
"Yok, yaklaşımlarından ve davranışlarından beni sevdiğinizi tahmin ediyordum. Birlikte olduğumuz zamanlar dalıp dalıp giden gözlerin, heyecandan yanaklarında oluşan o pembelikler bana aşkınızı haber
58
veriyordu. Böyle duyguları kadınlar daha çok hisseder. Bizler sevilmek için yaratılmışız. Ben de sana inandığım için gönlümü sana açtım. Bana daha o ilk karşılaştığımız günden beri güven vermiştiniz. Sizi o emlakçıda karşılaştığımızda farklı duygularla değerlendirmiştim.
O an bugünkü gibi gözlerimin önünde. Ben çaresizlik içinde çırpınırken siz rahat koltuğunuzda süzgün bakışlarınızla beni izliyordunuz. O gün o rahat insanın bir gün böyle karşıma beni seven birisi olarak çıkacağını hiç düşünmemiştim. İnsan yaşamı böyle işte. Bazen beklenmedik bir karşılaşma, bir bakış ve bir çift söz insanın önüne yeni ufuklar açabiliyor. Ben oraya ne duygularla gitmiştim sonunda ne buldum ? Şimdi de iyi ki gitmişim diye seviniyorum. Hem seni buldum hem de aradığım işyerimi.
İşyerimden çok seni bulduğum için mutluyum. İş her zaman bulunur da iyi dostlar ve aşklar öyle arama ile bulunmaz. Belki bu da bir kaderdir. Sabahın o saatlerinde senin de benim de orada olmamamız gerekirdi. Gizli güçler buluşmamız ve tanışmamız için sanki bizi o yerlere sürükleyip götürdü. Bak bugün o tesadüfi buluşmanın meyvelerini yiyoruz. O günleri hiç hatırlamak istemiyorum. Ömrümün sefalet ve yokluk içinde geçen en kötü günleriydi. Yardımcı olma konusundaki ilgileriniz o gün ki gibi hala gözlerimin önünde.
Ama beni çok sevmeni de istemiyorum. Çünkü ben evli bir hanımım. Sonra benden beklediklerini sana veremezsem üzülürüm. Evli olduğumu biliyorsunuz. Bitmek üzere de olsa evliliğin taraflara yüklediği bazı sorumluluklar var. En büyük endişem bu sorunları aşkımıza yansıtmadan güzel bir aşk yaşamak. Çok güçlü bir aşk ikimizin de durumunu sarsabilir. Dost ya da arkadaş olarak ta güzel günler geçirebiliriz. Sevmek ve aşk güzel ama
59
tehlikeli kelimeler. Bunlar başlarken aşırı derecede haz veriyor,biterken de aşırı derece elem. Beni severken bunları da düşünmelisin."
"Aşk düşünmeğe fazla bir fırsat vermiyor. Çok düşünen çok hesap eden aşkı yaşayamaz. O güzel bir duygudur, birden bire insanı esir alır. Haz veren bir esaret. Onu yakalayan ondan kolay kolay kopamaz. Bu aklımızın dışında bize hükmeden bir duygudur. O sizi bir kez yakalamışsa kaçmak ve kopmak istesen de kaçamaz ve kopamazsın. Ben acısına da katlanmayı göze alarak seni sevdim. Ya sen de beni seviyor musun.? Şimdi sorgulama sırası bende.
Aslı bu sorum karşısında önce durakladı ve sonra da gülümseyerek:
"Bu soruyu bana biraz erken sormadın mı? Daha sizi yeteri kadar tanımış değilim. Siz görmüş geçirmiş kariyer sahibi birisiniz. Ben İzmir'e yeni gelmiş zavallı bir köylü kızı. Siz İzmir gibi güzeli bol olan bir şehirde bula bula benim mi buldunuz? Bende yaralı ve sorunlarla dolu bir gönül var. Size baştan anlattığım gibi köydeki sevgilim gönlümü çalıp gitmişti. Onu onarman ,ona yeni bir şekil vermen zor olabilir. Ben aşkı köyümden çıkarken unuttum ve İzmir'e bomboş bir gönülle geldim. Aslında aşk güzel bir duygu. Onu genç kızlık dönemimde yaşadığım şekli ile yeniden yaşamak ta isterim. Ama çok acısını yaşadığım için yeniden bir aşk yaşamaktan da korkuyorum.
Kerem Bey sen beni dış görünüşümle tanıdın ve sevdin. Benim içimde yaşayan farklı bir Aslı daha var. Onu da tanıman için çok uzun bir zaman gerek. İçimdeki Aslı suskun birisi. Aktif olmayan bir yanardağa benzer. Zaman zaman çevresine ısı yayar,patladığı zamanda lav ve ateş saçar. Sen benim bu hallerimi bilmeden bana aşık olmanı istemem. Ben köylerde ve özgür dağlarda büyüdüm.
60
Huyumda, suyumda, gönlümde özgürlük var. Baskılar, yerine getirilmeyen sözler, sadakatsizlik benim özgür yapıma uygun değil. Beni seven bir ömür sevmeli ve her zaman iki adım önümde olmalı. Gönlüm ve ruhum öyle kullanılıp atılmaya dayanamaz. Gördüğün gibi ben çiçekler kadar narin, bahar rüzgarları kadar ılık,tusunami dalgaları gibi yıkıcı bir bayanım. Beni incitmeden koruyabileceksen gönlüm sana açık.
Buraya kadar sizinle gelmiş olmam, o yokuşu çıkarken ellerinden tutmuş olmam bir şeyler ifade etmiş olsa gerek. Gözümde ve yüzümde bir mutluluk görüyorsan gönlümde geçenlerin okuyorsun demektir. Söze gerek yok. Yorumunu sana bırakıyorum." Derken o rujlu dudakları ile yanaklarıma bir öpücük kondurdu. Bu şu an için beklemediğim bir ödüldü. Mutlu oldum, yanaklarım o öpücükle ılık ılık yandı.
"Ben de sana bir ödül verebilir miyim" dediğimde yanaklarını uzattı. Ben dudaklarına uzandığımda "Oralar yasak bölgeler " dedi ve yanağına ateşli bir öpücük kondurmakla yetindim.
"Duygularını ve düşüncelerini anlatan o tatlı konuşmalarını hayranlıkla dinledim. Bir şiir ve şarkı kadar güzeldi konuşmaların. Bugün ki yaşadıklarımdan sonra sana olan hayranlığım ve sevgim bir kat aha arttı. Sen çok iyi şeylere laik, tapılacak kadar güzel bir kadınsın. Seni çok geç tanıdığım için üzgünüm. Artık geçmişi yaşadık saymayalım, daha önümüzde uzun yıllar var,bundan sonrası da bize ve aşkımıza yeter. "
Durumumuz her şeyi açıklamağa yetiyordu. Biri birine sarılmış ,el ele ve gönül gönüle olan bir çift için sözlere gerek kalmıyordu. Aşk sözlerde değil gözlerde ve gönüllerde yatarmış.
Güneş yeni yeni tepelerine arkasına doğru yönelmiş ve
61
uzun bir gün bitmişti. Bitmesini istemediğimiz bir gündü. Dağın batı bölgesinde olduğumuz için artık güneşin ışıklarını göremiyoruz. Güneşin ışıkları önce düz ovaları daha sonra dağların zirvelerini terk ediyor. Sabahın ilk güneşini Yamanlar dağında gömüştüm, akşamın son güneşini de yine Yamanlar Dağının tepesinde görüyoruz. Gök yüzünde dolaşan küçük bulut kümelerinin beyaz renkleri şimdi turuncu bir renge dönüşüveriyor. Zaman bir su gibi akıp bitti. Daha buraya yeni gelmiş gibiydik. . Biz hala biri birimize kenetlenmiş durumda çimlerin üzerinde oturup duruyorduk. Artık geldiğimiz yere dönmemiz gerekiyordu.
Buradan ayrılmadan önce vücutlarımız bir kez daha kenetlendi." Biri birimizi bir ömür seveceğimize ve hiçbir engelin bizleri ayırmayacağına" ant içtik. O andaki bağlılık andımız ikimize de güç ve güven verdi. Burada kaldığımız süre içinde bizlere eşlik eden renk renk çiçeklere,tepemize konup bizleri kutlayan kelebeklere ve o yemyeşil doğaya veda ederek geldiğimiz o dik patika yolu şimdi inmeğe başladık. Yine ellerim Aslı’nın ellerinde ,adımlarımızı kısa kısa atarak zaman kazanmak ve bu güzel anı biraz daha yaşamak istiyorduk.
Arabamıza geldiğimiz zaman ikimizde mutlu ve neşeli idik. Aslı'nın bir eli elimde diğer elim direksiyonda arabamız geldiğimiz o yallarda hızla ilerliyordu. Dönmemiz, gitmemiz kadar haz vermiyordu. İkimize de sanki gönlümüzü ve aşkımızı o çimlerin üzerine ve dağın yeşil yamaçlarında bırakmıştık. Ayrılmanın verdiği hüzün bizi rahatsız ediyor ve ikimizde içimizde bir burukluk yaşıyorduk. Aşkımızı biri birimize itiraf ettiğimiz bu dağlar ve kırlar en tatlı anımız olarak hayalimizde yaşayıp duracak.
En büyük arzum ilk kez aşkımızı doya doya yaşadığımız
62
bu yeşil yamaçların üzerine bir ev yaparak geride kalan günlerimizi burada geçirmekti.
Yol boyu bir süre ikimiz de konuşmadık. Hayallerimizle yaşadık. Bu sessizliği yine Aslı'nın o tatlı sesi bozdu.
" Bitmesini istemediğim bir gündü. Ama yaşam böyle. Her iyi şeyin bir sonu oluyor. Aşklar günlere benzemez. Günler çabuk biter,ama aşklar bir ömür sürebilir. Bugün burada biten bir günlük zamandı. Aşkımız bu biten günle başladığı için hayatımızın en tatlı günü oldu. Bundan sonraki günlerimizi de bugün kinden daha güzel yapmağa çalışalım. Bu yaşadıklarımızın bir ömür devam etmesini çok isterim. Bu da sanırım bizim elimizde. Güzel olan şeylerin bitmesini kimse istemez. Bana güzel bir gün yaşattın ve beni mutlu ettin. Bu güzel günle yeni bir hayata ilk adımımızı atmış oluyoruz. En büyük dileğim tüm ömrümüz bu günümüz gibi geçsin ve aşkımız ebedi olsun. ”
İkimizin dili de tekrar çözülmüştü. Ama daha çok Aslı konuşuyor ben de dinliyorum. O gün hep aşktan ve sevgiden söz ettik. O bana, ben ona hayatımızdan bazı kesitler anlattık. Benim düşündüğüm şeyleri aynen o da düşünüyordu. Duygularımızda ve düşüncelerimizde bir benzerlik vardı sanki.
Dünyada üç sesin güzel olduğu söylenir, "Kadın sesi, su sesi, para sesi..." Bunlardan ilkini şu an yaşıyorum. Söylenen doğruymuş. Herhalde en güzeli de kadın sesiymiş. Ömrümde bunu ilk kez bugün yaşadım ve gördüm. O ses yalnız beynimin değil tüm vücudumun mutlu olması için yetti. Yaşadıklarımdan sonra Aslı'sız ve aşksız geçen yıllarıma acıyorum. Yolculuk boyunca kulaklarımda hep o tatlı sesin uğultusu çınlayıp durdu.
Yolculuğumuz Aslı'nın işyerinin önünde bittiği halde ben hala kendimi yollarda ve Aslı ile birlikte olduğumuz
63
dağlarda hissediyorum. Büyülenmiş ve kendimden geçmiş bir halim var. Aslı'nın demlediği çayı içerken bile çayı değil sanki Aslı'nın aşkını yudumlar gibi oluyorum. Hiç bitmesini istemediğim güzel bir birliktelik bugün için burada son buldu.
Karanlık çökmüş caddeler arabaların farları ile ışıl ışıldı. Büyük bir istekle oturduğum yerden kalkıp Aslı'nın dudaklarına bir veda öpücüğü kondurup yollara düştüm. Güzel günümüz bu güzel öpücükle bitmiş oldu. Aslı işyerinde yaşadıklarının hayali ile yaşarken ben de aynı şeyleri caddelerde yaşıyorum.
Yine arabada yine yollarda yalnızım. Gönlüm aklım dağlarda ve Aslıda kaldı. Yoldayım ,arabaları yayaları değil hep Aslı'yı görüyorum. Yine el ele , yine gönül gönüle tepelere tırmandığımız anlar gözlerimin önüne geliyor. Yanımdaki koltukta ojeli parmaklarını ve ipeksi ellerini görmek istiyorum. Aslı beynime ,gönlüme yapışmış gibi. Çıkarıp atmak ,silip yırtmak olanaksızdı. O artık benim için bir ömür çekeceğim tatlı bir dert oldu.
Akşamın karanlığında arabaların lambaları ile aydınlanmış yollarda giderken öğrencilik yıllarımı ve o yıllarda yaşadığım aşkları hatırlıyorum. Her yeni aşk daha önce yaşanmış başka aşkları da çağrıştırıyor. Bir yandan eskinin acılarını hatırlarken bir yandan da yeninin heyecanını yaşamak güzel oluyor.
Yıllar önce böyle bir aşk daha yaşamıştım. O aşkım Kara Denizli sarışın bir kızdı. Kız meslek lisesi öğrencilerinin vermiş olduğu bir öğrenci balosunda tanışmıştık. Kendisi de baloyu düzenleyen bu kız meslek lisesinde okuyordu. On yedi-on sekiz yaşlarında sarı saçlı,mavi gözlü tombulca bir kız. At kuyruğu şeklinde sarı saçları ile diğer kızlardan hemen ayrılıyordu. Çok güzel değildi ama sempatikti. En çirkin yanı da kemerli burun
64
yapısıydı. Burun yapısına bakarak Karadenizli olabileceğini tahmin ettim. Üzerinde geniş etekli pembe renkli bir elbisesi vardı. Okulun konferans salonu kızlarla cıvıl cıvıldı. Renk renk elbiseler içinde biri birinden güzel kızlar okulun içini bir çiçek bahçesine çevirmiş gibiydiler.
Kızların o gün ki görevleri teşrifatçılıktı. Okullarına gelen konuklarla ilgileniyorlardı. Daha kapıdan içeri girer girmez büyük bir kız topluluğu ile karşılaşmıştık. Bu kadar çok sayıda güzel kızı bir arada görünce öğrencilik yılarımızın en güzel gününü yaşıyorduk. Okul balosu olduğu için öğrenciler en güzel giysilerini giymiş her biri bir çiçeği andırıyordu. Güzel olmayan bir kız göremiyordum. Kız meslek lisesi olunca kızlar bir başka güzel görünüyorlardı. Hepsi biri birinden bakımlı ve özellikle giysileri çok göz alıcıydı. Okuduğumuz okulda bizim sınıfımızda kız öğrenci olmadığı için kızlara karşı içimizde aşırı bir özlem vardı. Uzun zamandır çok sayıda kızı böyle bir arada ilk kez görebiliyordum. Her kız yıl sonu balosuna gelen ayrı bir misafirle ilgileniyordu. Benim
şansıma da Karadenizli bir kız düşmüştü. Beni oturacağım masaya kadar götürdü. Salon bir hayli kalabalık ve gürültülüydü. Misafirlerin çoğunluğunu öğrenci velileri oluşturuyordu. Okulumuzda baloya katılan üç arkadaş salona yakışmamış gibiydik. Üçümüz tekbir masada güzellikte biri biriyle yarışan kızları izliyoruz.
Salonda erkek misafir fazla görünmüyordu. Öğrenciler, öğrenci velileri ve öğretmenlerden başka kimseler yoktu. Biz şehirde tek yüksek okul olan okulumuzu temsilen gelmiştik. Diğer küçük okullara davetiye gönderilmemişti. Yüksek okul öğrencileri olarak kendimizi kızların yanında ayrıcalıklı olarak görüyorduk. Çok arkadaşımızın da bu okulda sevgilileri vardı. Ancak bireysel davetler olmadığı
için onlar gelememişti.
65
Öğrenci balolarında her öğrencinin en büyük hayali birisi ile dans etmektir. Kızlar için fazla kavalye seçme şansları yoktu. Biz bu yönü ile şanslıydık. Tüm kızlar kendilerini dansa kaldırmamızı bekliyorlardı.
Ben dans başladıktan sonra beni karşılayan kızın masasına giderek dansa etmemizi istedim. Sevinerek kabul etti ve kalktı. Dans pistine geldiğinde çok heyecanlıydı. Heyecandan titrediğini hissediyordum. Bir elim elinde, bir elim de belinde müziğin ritmine uyarak pistte dolaşıp duruyoruz. O da benim gibi dansı çok iyi bilen birisi değil. Nerede ise dans eden öğrencilerin çoğu aynı durumda. Okulda açılan dans kurslarına katılmıştım ama kavalyesiz dans ettiğimiz için tatbikatımız zayıftı. Kursta erkekler kız bulunmadığı için biri birleri ile dans ederlerdi.
Dansa kaldırdığım kız heyecandan olsa gerek müziğin ritmine pek uyamıyordu. Velilerden kalkanlar da vardı. Onlar bizlerden daha başarılıydı.
Bir ara eğilerek dans ettiğim kıza ismini sordum. Müziğin gürültüsünden rahat konuşamıyorduk.
Gülümseyerek ve mahcup bir şekilde "İsminin Aslı"
olduğunu söylemişti. Son sınıf öğrencisiymiş. Babası ise gar müdürü olarak görev yapıyormuş. Çok konuşmak istemediği için sorularıma ancak bu kadar yanıt alabildim. Mahcup ve çekingen bir hali vardı. Belki de ilk kez bilmediği bir erkekle dans ediyordu.
Bir ara yine "Okul dışında da görüşebilir miyiz ?" dediğimde :
"Bilmem ki" diyerek kısa bir yanıt verdi. Biraz umut verici bir yanıttı. "Hayır çıkamam " da diyebilirdi. Bir süre pistte kaldıktan sonra bana:
"Teşrifatçı olarak görevliyim. Dansımızı bitirebilir miyiz" dedi.
Kendisini masasına kadar götürdüm ve teşekkür
66
ederek kendi masama geçtim.
Gece boyunca birkaç kez göz göze geldik. Her görüşte gülümseyerek beni selamlıyordu.
Gecenin bitiminde beni kapıya kadar uğurlayarak "Sizi tanıdığım için mutlu oldum. Gecemize geldiğiniz için teşekkür ederim. Size iyi geceler diliyorum" diyerek son kez o yumuşacık ellerini sıkarak okuldan ayrıldım.
Daha sonraki günlerde onun geçeceği yollara çıkıyor ve onu görmeğe çalışıyordum. Birkaç kaçamak selamlaşmalardan sonra aramızda iyi ilişkiler oluşmağa başladı. Hafta sonlarında ve ders bitimlerinde birlikte olduğumuz günlerin sayısı gittikçe çoğalıyordu.
Bir Pazar günü yine Balıkesir parkında geziyoruz. Elini tutmak istedim , birden irkildi ve :
" Bir gören olur lütfen böyle davranışlar olmasın" diyerek elini tutmama izin vermemişti.
Ben de tutmak için ısrarcı olmadım. Ama artık karşılıklı olarak aşktan ve sevgiden söz etmeğe başlamıştık.
Sonunda iş ailesi ile tanışmaya kadar gitti. Kızın yakın bir akrabası da okulumuzda aynı sınıfta arkadaşımdı. Bu arkadaşla siyasi görüşlerimiz farklı olduğu için anlaşamıyorduk. O yıllarda öğrenciler arasında sağ-sol kavgaları vardı. O sağ kesim taraftarı ben ise sol kesim taraftarı idim. Aynı sınıfta olmamıza rağmen biri birimizle konuşmuyorduk. Arkadaş Aslı ile aramızda bir yakınlaşma olduğunu anlayınca gidip beni kızın ailesine kötü birisi olarak tanıtmış. Bu olaydan sonra kız ve ailesi benden uzaklaşmağa başladı. Sonunda bu güzel aşk bir arkadaşın azizliği ile son buldu.
Bu aşk bir öğrenci aşkıydı. O yaşların ve özellikle de öğrencilerin aşkları bir başka şiddetli oluyor. O zaman da günlerdir uyumadığım,yemek yiyemediğim ve ders çalışamadığım acı günler yaşamıştım. Sonu yaşadığım
67
acılardan daha acı oldu. Leyla ile Mecnun misali biri birimize kavuşamadan aşkımız son buldu.
Aşklar son bulmaz da ayrılıklar oluyor. Bizim de öyle oldu. Aradan uzun yıllar geçti hala gönlümde o aşkın izleri yaşar durur. İyi günlerimde de kötü günlerimde de o Karadenizli kız hep hatırlar hep hayalini yaşarım.
İlk aşkım olan o Karadenizli kızın adı da Aslı idi. Ne büyük tesadüf. Tanrı sanki o ilk tanıdığım Karadenizli kızı başka bir sima ile yeniden karşıma çıkarmış gibiydi. O bir Karadenizli güzeliydi bu ise bir yayla güzeli. O sarışındı bu ise kumral. Onun beline kadar uzanan uzun sarı saçları vardı. Bunun ise gür dalgalı siyah saçları var. O orta boyluydu bu ise uzun boylu. Onun Karadenizlilere özgü kemerli bir burnu vardı. Bunun ise güzellik açısından en küçük bir kusuru yoktu. O fazla konuşmayan içine kapalı
mahcup ve çekingendi. Bu ise daha sosyal, daha konuşkan, çok zengin bir iç dünyası olan güzeller güzeli bir bayan.
Şimdi gönlümde iki Aslı var. Birincisi şimdi kim bilir nerelerde? Yaşayıp yaşamadığını, evlenip evlenmediğini de bilmiyorum. Geçen bu uzun süre içinde yalnız kalmış olamaz. Yaşamayı ve insanları seven sevecen bir kızdı. Mutlu bir yaşamının olmasını çok isterim. O Aslıya karşı içimde bir kin yok. Aşkın olduğu yerde kin barınamaz. Hayatta kaybedilen şeylerin değeri daha büyük oluyor. Bu durum Aslı için de geçerli. Aşklar kabuk bağlamış bir yara gibidir. Zaman zaman acısı, zaman zaman da kanaması devam eder durur.
O ilk olan Aslı dan ayrıldıktan sonra yaşamıma başka hanımlar da girdi. Ama hiç birisi Onun yerini alamadı. Görev yaptığım Anadolu'nun değişik illerinde gittiğim her yerde Onu aradım. Ne zaman sokaklarda sarı saçlı at kuyruklu bir kız görsem Aslı'yı görmüş gibi olurdum. Aslı bir Laz kızıydı. Trabzonlu olduğunu anımsıyorum. Askerlik
68
yaptığım yıllarda Trabzon a yolum düşmüştü. Trabzon sokaklarında saatlerce Aslı'yı aradım. Gördüğüm kızların çoğu Aslı ya benziyordu. Kemer burunlu ,sarı saçlı,mavi gözlü Laz kızları. Onlarda güzeldi, Aslı’ya benzedikleri için onları da sevdim. Ama Aslı’yı sevdiğim gibi değil. .
Aslı'nın memleketinden ayrılırken içim buruktu. Üç gün kaldığım Trabzon da gördüğüm her güzelde Aslı’yı ve Onun güzel anılarını yaşadım. En azından onun teneffüs ettiği havayı ben de doya doya içime çektim. Sümene Manastırı’nı, Yıldız Tepe’yi. Kabak Meydanını, Kıserna Maden Suyunun çıktığı ormanlık yamaçları , Trabzon Limanına ve Karadeniz e bakan Karadeniz Dağlarının en tepesindeki Atatürk’ün evini Aslı'nın gözleri ile gördüm. Burada gördüğüm her şeyde Aslı'nın göz izleri vardı sanki. Karadeniz Dağları ile Karadeniz'in arasında sıkışıp kalan
Trabzon'u güzel yapan Aslı'nın memleketi olması. Aslı bu toprakların çocuğu olmasaydı Trabzon gözlerimde bir başka Trabzon olurdu.
Kırk yıl sonra yine bir gün okuldaki devre arkadaşlarımızla okuduğumuz okulda buluştuk. Bu buluşma aynı okul mezunu olan öğrenciler için düzenleniş özel bir gündü. Okul arkadaşlarımı görürüm umudu ile toplantıya ben de katıldım. Üç yüzü aşkın arkadaşımız gelmişti toplantımıza. Sınıf arkadaşlarımdan bir tane olsun toplantımıza katılan olmamıştı. Bu kadar yolu onları görmek için gitmiştim. Bizim devrenin dışındakilerini tanımadığım için toplantı bana haz vermedi.
Toplantımızın ikinci gününde Aslı'nın tren istasyonundaki evinin önüne gittim. Bina da bir değişiklik yoktu. Kırk yıl öncesinin binası yine öyle duruyordu. Modern binaların arasında köhne bir görünümü vardı. Sanırım tarihi özellikleri olduğu için binaya dokunmamışlar. Binanın ikinci katında lojman olarak tek
69
Aslı'nın oturduğu ev bulunuyordu. Geniş teraslı ve Balıkesir'in Milli Kuvvetler Caddesi’ni boydan boya gören bir evdi. Evin önüne geldim. Gözlerim hep o balkonda. Yine otuz beş yıl öncenin heyecanını yaşıyorum. Aslı çıkar da bana bir öpücük gönderir mi diye dakikalarca bekledim. Hem de çıkmayacağını bile bile... Nasrettin Hoca'nın "Ya tutarsa!.. " dediği gibi ben de " Ya Çıkarsa " diye umutla o balkona bakıp durdum. Bu sırada eşim de benim yanımda benimle birlikte o da aynı balkona birlikte bakıyoruz.
Bakışlarım bir hayli uzayınca eşim “Bak Kerem Aslı sol yandaki pencereden sana bakıyor ve el sallıyor. Sen de ona bir el sallayarak vefanı göster. “ diyerek beni daldığım rüyadan uyandırmak istedi. Aslında eşimin bu davranışı bir kıskançlık gösterisi idi. Aslı yı bu kadar sevmem ve yıllar geçmiş olmasına rağmen unutamamış olmam eşimi kıskandırmıştı. Eşim yanımda olmasa daha uzun süre o balkona bakacaktım.
İstasyon binasının önünde büyük bir meydan bulunmaktadır. Resmi törenler o yıllarda hep bu meydanda yapılırdı. Şu an yıllarca önce bu meydanda bir bayram günü yaptığım konuşma aklıma geldi.
Okulda son sınıf öğrencisiyim. 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramında gençlik adına konuşma yapmak üzere bir yarışma düzenlenmişti. Ödülsüz bir yarışma idi. Yarışmayı kazanan bu meydanda gençlik adına bir konuşma yapacaktı.
Yarışmaya ben de katıldım.Yarışmaya katılanlar hazırladıkları konuşma metnini kapalı zarf içinde okul idaresine verecek ve okul idaresinin belirleyeceği bir komisyon da bu metinleri değerlendirecekti. Komisyon üyelerinin tarafsızlığını korumaları için verilen konuşma metinlerinde isim yerine rumuzlarımızı koymuştuk. Ben “Engin Tunalı” rumuzunu seçmiştim.
Yarışmaya katılmaktaki esas amacım gençlik adına
70
konuşmaktan çok ben kürsüde konuşurken sevdiğim kızın beni görmesiydi. Aslı’ların kaldığı lojmanın balkonu konuşma yapılacak meydana baktığı için onun balkona çıkıp bayramı izleyeceğini düşünüyordum.
Bu hayaller ve bu güzel duygular içinde konuşma metnini hazırlayarak okul idaresine teslim ettim. Bayramdan bir gün önce arkadaşlarımla okul bahçesinde gezerken bahçeye bakan hoparlörden Engin Tunalı isimli öğrencinin okul idaresine gitmesi anons ediliyordu. Anonsu duyar duymaz doğru okul idaresine gittim. Okul müdürünün odasına girdiğimde müdür “ Engin Tunalı sen misin” dedi.
“Ben de evet hocam benim” dedim.
Müdürümüz “yarın yapılacak olan I9 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramında öğrenciler adına konuşmayı sen yapacaksın” dediğinde büyük bir heyecan ve sevinçle müdürün odasından ayrıldım.
Hayallerim gerçek oluyordu. Yarın ben o büyük meydanda konuşmamı yaparken Aslı ‘da beni balkonda izleyecekti. Bu bayramı kutladığımız tarihlerde Aslı ile olan ilişkilerim bitmişti ama umutlarım bitmemişti. Belki konuşmamı gördükten sonra yine ilişkilerimiz düzelir umudu ile moral bulmağa çalışıyordum. Konuşma yapacağım için değil de Aslı’yı yeniden kazanacağım diye içimde bir umut vardı. Bu bayram ve bu konuşma bu benim için çok önemliydi.
Ertesi gün belirtilen an gelmiş, o büyük meydan tıklım tıklım dolmuştu. Bu kalabalık içinde konuşma yapılacak kürsüye çıktığımda heyecanım doruk noktasındaydı. Önce gözlerim istasyon balkonda Aslı’ yı aradı. Aslı ve ailesinin bayram merasimini izlemek üzere balkona çıkmış olduklarını gördüm. Bu durum bana ayrı bir coşku ve moral verdi. Bir hatip edası ile konuşmamı yapıp
71
kürsüden inerken heyecandan gözlerimin karardığını ve büyük bir alkış tufanı ile meydanın sarsıldığını hissettim.Arkadaşlarım arasındaki yerime alırken hala gözlerim istasyon balkonundaydı. Konuşmam karşısında Aslı’nın tavrını ve beni alkışlayıp alkışlamadığını göremedim. O gün Aslı’yı son görüşüm oldu.
Bayramdan sonraki günlerde caddelerde ve sokaklarda gözlerim hep Aslı’yı aradı. Zaman zaman Aslı’yı görürüm umudu ile evlerinin önüne giderek saatlerce balkona baktığım günler oldu. Ben kendime acıdım ama Aslı bana acımadı . Bir defacık olsun yüzünü göremedim. Bayram konuşmam da bir hayal olarak anılarımda kaldı. Bayramdan kısa süre sonra da okulu da bitirmiş olduğum için bu güzel aşkı ,acı ve tatlı anıları bırakarak Balıkesir’e veda edip , Aslı’ya veda etmeden ayrıldım.
Yıllar sonra bugün o balkonda benim konuşmamı izleyen aslı’yı göremedim ama o güzel hayallerini gördüm. At kuyruğu sarı saçları o günkü gibi yine rüzgarda dalgalanıyordu, Üzerinde o ilk tanıştığımızda giymiş bulunduğu uçuk pembe entarisi vardı. Bana el sallıyor ve uzaktan uzağa öpücükler gönderiyordu. Bir süre sonra uçtuğunu ve meleklere karıştığını gördüm. O anda hüzünlenmedim. Bazen hayaller de gerçekler kadar güzel olabiliyor. Kısa bir an için Aslı ile yaşadığımı hissettim. İçimi burkan bir andı. Yıllar önce yaşadığım mutlulukla karışık acıyı yeniden bir kez daha yaşadım.
Laz kızı Aslı artık benim için bir tarih oldu ,o şimdi sadece anılarımda yaşıyor. Ama izleri gönlümde ve kalbimde silinmedi. Gençlik ve öğrencilik yılarında yaşanan olayların izleri şimdikinden daha derin oluyor. O eski anılar duygu dünyamızın temel taşlarını oluşturduğu için onları söküp atmamız olanaksız. Onların silinmemiş
72
olmasından dolayı bir şikayetim yok. İçimde yaşamaları yaşamımı etkilemiyor. Varsın benimle birlikte ömür boyunca yaşasınlar. Zaman zaman geçmişi yaşamanın ruhumu genleştirdiğini hissediyorum. Anıların en iyi özelliği, yıllar içinde en acılarının bile yumuşayarak tatlı anılara dönüşmesi. O gün için beni özen acı olayları şimdi düşündükçe haz duyuyorum. Geçmişin anılarına şimdi yenileri eklendi. Şu an yaşadıklarımdan dolayı çok daha mutluyum. Karadenizli Aslı'nın gönlümdeki yerinde şimdi yeni açmış bir gül var. Kokusuna rengine doyamadığım çok daha canlı bir gül.
Aslı ile birlikte o eskimiş monoton dünyamın birden renklendiğini ve bana yeni bir dinamizm getirdiğini görüyorum. İç dünyam,dış dünyam hepsi birden değişiverdi. Bu büyük değişimi Aslı'ya borçluyum. O insan üstü yeteneklere sahip harika bir bayan. Onu konuşurken dinlemek bile mutlu olmam için yetiyor. lirik ve romantik bir aşk şiiri dinliyormuşum gibi geliyor bana. Ara sıra konuşmalarını o güzel kahkahaları ile süslemesi beni benden alıyor sanki. En hüzünlü zamanında bile o güzel kahkahalarını eksik etmiyor. Hüznünü, acılarını içinde yaşatır ve bu tür duygularını başkaları ile paylaşmayı düşünmez. Onu her zaman gülerken görürsünüz. Gülüşleri diğer hanımların gülüşlerinden çok farklıdır. Güldüğü zaman tüm vücudu ile güler. Gözleri gülerken bir başka canlılık kazanır, yüz hatlarında mutluluğun ve sevginin tüm çizgileri ortaya çıkar. Onun yanında iken insanın aklına aşkın ,sevginin dışında başka bir şey gelmez olur. Sanki aşk ve sevda yaşamak için yaratılmış bir kadın.
Yıllar önce yaşadığım aşk platonik bir öğrenci aşkı idi. Şimdi ise Aslı ile gerçek aşkı yaşıyorum.
Mutluluğumu gölgeleyen tek şey Aslı'nın yaşadığı acılar. Düşünceleri ve yetenekleri ile hayatta olması
73
gereken bir yerde değildi Aslı. O yapıdaki bir kadının çok daha güzel yerlerde olması gerekirdi. Ama kader ona bu imkanı tanımamış ve köyünde gördüğü bir köy delikanlısına aşık olunca hayatı o evlilikle birlikte sanki kararmış.
Her zaman yaptığı hatalı evlilikten dolayı kendisini suçlar ve hüzünlenir. Bu evlilik ona mutluluğu değil acıyı ve kederi getirmişti. Eşini bir eş olarak değil bir ömür sırtında taşıyacağı ağır bir yük gibi görüyordu
Tanıdığım bu kadın eş olarak seçtiği o kimse ile mutlu
olamazdı. İki farklı insanın iki farklı dünyaları vardı. Aslı son derece atılgan,hırslı ve ilerisini gören akıllı birisi. Bey ise acz içinde geleceğini göremeyen, düşünemeyen bitmiş bir insan.
Geç de olsa bitmeyen bir sevgi ile sevebileceğim kadınımı nihayet bulmuştum. O da benim gibi mutlu görünüyordu. O da evliliğinde arayıp ta bulamadığı mutluluğu yeni bulmuştu. Geçmişte yaşadıklarından dolayı kaderine küsüyor, suçu çocukluk ve genç kızlık zamanlarında yaşadığı o dar ortama yüklemek istiyordu.
Aslıyı tanıdıktan sonra ben de çok büyük bir değişiklik oldu. Şimdi yaşamak daha güzel ve daha tatlı gelmeğe başlamıştı bana. Bu arada Aslı da bana yeni çok şeyler öğretti. En olumsuz koşullar altında bile hayata gülmeyi, cesaret ve umudumu kaybetmemeyi Aslı’dan öğrendim. Çok sevdiğim yaşamı bu bayanı tanıdıktan sonra daha çok sevmeğe başladım. Mutlu değilken mutlu görünmeyi bana Aslı öğretti. Ağlarken gülen gözleri Aslı’yı diğer bayanlardan ayıran en önemli özelliğidir. Sevmenin ve aşkın güzelliğini bu bayan bana tattırdı. Aşkı, sevdayı, her türlü güzelliği ve iyiliği bu bayanla yaşadım. Titizliği, temizliği,insanları mutlu etmenin yollarını, Aslı öğretti bana . Ben gerçek kişiliğimi Aslı ile buldum.
Aslı ile olan yakınlaşmamızdan sonra her ikimiz için de yaşamımızda yeni bir dönem başlamıştı. Bir süre kaçamak buluşmalarla birlikteliğimizi devam ettiriyorduk. Uzun sürede toplumdan ve insanlardan kaçamazdık. Er geç komşularımız ve bizi tanıyanlar bir gün yakınlaşmamızdan dolayı birtakım sonuçlar çıkaracak bizi eleştirenler de kıskananlar da olacak. Bizi biri birimize yakıştıranlar da çıkacak , yakıştırmayanlar da. Her ikimizin de buna hazır
olması gerekiyor.
Bu konularda Aslı benden daha cesaretli bizi yargılayanlara karşı daha tepkiliydi.
Bana " Kerem bu ikimizin özel hayatı. Özelimize kimse karışamaz. Bizim için en iyi kararı yine biz kendimiz veririz. Bu yola birlikte baş koyduk sonuna kadar götüreceğiz. Ben nelerden mutlu oluyorsam o şekilde yaşamak isterim. Başkalarının düşünceleri beni ilgilendirmez. Biz artık modern bir toplum olduk. Bunu bizim dışımızda da görüyor ve yaşıyorum. Sevgilileri ile yaşayan onlarca dostum ve arkadaşım var. Onlar nasıl kendilerini topluma kabul ettirmişlerse biz de kabul ettirmek zorundayız. Toplumsal baskıları aşmadan özgürlüklerimizi elde edemeyiz. Biz Müslüman bir toplumuz,dinsel baskılar ve gelenekler sürüyor. Bu tür özgürlüklerimizi kısıtlayan baskılara biz olmasak bile bir başkaları karşı çıkıp bir çığır açmalı.
Sevgiler ,aşklar ,birliktelikler baskılarla engellenemez. Baskı ne kadar büyük olursa olsun biri birini sevenler mutlaka ona bir çözüm bulur. Kimileri aşklarını gözlerden uzak olabilmek için kapalı ortamlarda ,kimileri tanınmadıkları ortamlarda yaşarlar. "
"Aslı anlattıklarına gönülden katılıyorum. Toplumu ve çevremizi yavaş yavaş bu birlikteliğimize alıştıralım. Şu an bizi birlikte gören insanların netleşmiş bilgileri yok.
75
Kimileri bizi dost ,kimileri bir sevgili olarak görecekler. Herkesin içinde az-çok bir kuşku bulunacak . Bizi öpüşürken yada yatakta görmedikleri sürece bu kuşkular devam edecek ve günün birinde bu birlikteliğimizi kabullenecekler. Sen sabırsızlanma ve ters bakışlardan, imalı sözlerden rahatsız olma"
"Kerem muhatap olduğumuz insanlar şu an tanıdıklarımız. Yarın bir başka tanıdıklarımız olacak bu kez
de onlara hesap vermeğe çalışacağız. Ben aşkımı özgürce yaşamak istiyorum. İstersen beni sokak ortasında da öpüp sarılabilirsin. Şimdiye kadar acı yaşadım bundan sonra da güzel bir aşk ve özgürlüğümü yaşamak istiyorum. "
"Aşkım!.. Sevgilim!.. aceleci olma, Daha önümüzde uzunca yıllarımız ve aşkımızı yaşayacak güzel zamanlarımız olacak. Yeter ki biz bu güzel aşkımızı koruyup yaşatalım. Ben de bitmeyen ve bitmeyecek olan bir sevgi var sana karşı. Biz ömür bitene kadar birlikteyiz. Benim çevremde seni tanıyanlar, senin çevrende beni tanıyan çok insan var. Tek tek onlara hesap vermek ve onları ikna etmek bizi yorar. Yaşam her zaman böyle. Her iyi davranışın ve her iyi niyetin karşısında mutlaka kötü düşünenler olacaktır. Belki de şimdiden eşinize bir takım dedikodular ulaşmıştır"
" O konuda bir korkum ve kuşkum yok. Benim eşimin kıskanma duyguları yıllar önce yok olmuş. Eşimin yanında bana kur yapanlar ve ilanı aşk edenler var. Eşim onları ya görmüyor yada görmek istemiyor. Benim gibi güzel bir hanımı kıskanmayan bir eşi ben eş olarak kabul etmiyorum. Eşimin bu tür tavırları beni son derece rahatsız ediyor. Beni başkalarından kıskanmayan eşime ben eş diyemem ve onu sevemem. Bu bakımdan ben şimdiden özgürüm,sen kendine bak"
"Bir tanem ,sen beni cesaretsiz sanma. Zaman içinde
76
sen kırılır üzülürsün diye tedbirli olmamızı istiyorum. Aslında ben senden daha cesurum. Zaman zaman birlikteliğimizi bilen dostlarım yaptığım bu iyi seçimden dolayı beni kutluyorlar. Hemen hepsi aynı görüşte " Biri birinize çok yakışmışsınız,aşkınız ebedi olsun " diyenler çoğunlukta. Bu tür değerlendirmelere yanıt bile vermiyorum. Yanıt verirsem sırlarımız açığa çıkar ve bundan da aşkımız zarar görür. Varsın dileyen dilediği gibi bizi yargılasın
Ben kendi çevremden çok senin çevrendeki beni tanıyan senin dostlarından rahatsızım. Onların bakışlarında kin ve nefret görüyorum. Birlikte olduğumuz zaman dostlarıyın biriyle karşılaştığımızda tavırlarındaki yanlışı sen de görüyorsun. Bunlar da herhalde benim kadar sana sevgi duyan insanlar. İçlerinde sana karşı bir aşk beslemeseler böyle kin dolu bakışlarla bana bakmazlar. Sen de farkındasın ,çevrendeki tüm esnaf sana sevdalı. "
" Kerem artık sana sevgilim, aşkım, bir tanem, hayatım diye hitap edebilir miyim? "
"Tabi hayatım... İçinden nasıl geliyorsa öyle hitap et. Sen duygularını anlatan kelimeleri güzel seçersin. Seçeceğin her kelime benim hoşuma gider "
"Sana ilk kez "sevgilim” diye hitap ediyorum. Sen yaşadıklarımı çok önceden görmüşsün. Ben yıllarca bu kötü insanlarla mücadele edip duruyorum. Dediğiniz gibi burada benim candan bir arkadaşım yok. Hepsi bana talip sevgili adayları. Onun için seni bir türlü kabul edemiyorlar. Her gün bizi biri birimizden uzaklaştırmak için hakkınızda kötü dedikodular üretiyorlar. Amaçlarını bildiğim için bu tür dedikodulardan etkilenmiyorum. Önemli olan benim gözümle gördüğüm ve tanıdığım Kerem. Ben seni başkalarının gözü ile görmek istemiyorum. Ben seçimimden aldanmam. Beni çok sevdiğine inanıyorum ve
77
ben de aynı duygularla seni seviyorum " diyerek dudaklarıma sıcacık bir öpücük kondurdu. Yine içimin büyük bir aşk ile yandığını hissettim. Ben de Aslı’ya sıkı sıkı sarılarak öpücüğüne öpücükle cevap verdim. Böyle bir sohbetten sonra bu tatlı öpücük şekerli bir kahve yerine geçmişti.
"Aslı sen sevmesini ve sevilmesini çok iyi bilen harika bir kadınsın. İyi ki seni tanımışım. Şu an mutluluktan uçuyor gibiyim. Seninle aşk yaşamak dünyalara değer .
Aslı ile olan aşkımız alenileştikçe Aslı'ya karşı gizli aşık olan hayranlarında bir telaş başladığını görüyorduk. Kaybetme korkusunun verdiği bir telaş. Aslı'yı artık ellerinden kaçırmışlardı. Son bir telaşla onu yeniden kazanmağa çalışıyorlardı. Aşklarını itiraf etmeğe çalışan hayranları şimdi bir yarış halindeydiler. Bir zamanlar aşklarını itiraf etmekten çekinen mahcup aşıklar şimdi birer bülbül kesilmişlerdi.
Aslı'nın şimdiye kadar ki en büyük sıkıntısı hayranlarından ve gizli aşıklarından çektikleriydi. Çok sayıda hayranı ve gizli aşıkları vardı. Kiminle sohbet etse sonunda bir aşk itirafıyla karşılaşıyordu. Bu tür teklif ve itiraflar o kadar çoğalmıştı ki artık Aslı hiç birisini de ciddiye almıyor ve onlardan olduğunca uzak durmağa çalışıyordu. Bu tür yakınlaşmalarda Aslı’dan kaynaklanan bir sorunun olmadığını biliyorum. Aslı'nın tek kusuru dostlarına karşı art niyetsiz samimi davranmasıydı. Konuşurken ki güler yüzlü yaklaşımı çoğu kez yanlış anlaşılıyor, bu yakın ilgiyi bir çokları bir davet gibi algılıyor, bu yüzden de sorunlar yaşıyordu.
Aslı çok zor bir yaşamın içinde büyük mücadeleler veren bir hanım. Sorunsuz geçen hiçbir günü yok gibi. Dostları,müşterileri ,esnaf arkadaşları onu her an elde edilmesi gereken cinsel bir obje olarak görüyor. Güzelliği
78
Aslı için büyük bir dezavantaj. Cinsellik konusunda oldukça eğitimsiz ve aç bir toplum olduğumuz için güzel hanımlar sürekli sorun yaşıyorlar. Aslı da bu şansız hanımlardan birisi. Bir çokları güzel gördükleri hanımlara
hemen sahip olmak ya da onunla dost hayatı yaşamak isterler. Aslı bu tür düşüncelerle kendisine yaklaşmak isteyen beylerden son derece rahatsız ve tedirgin. Hatta bu yüzden bazen güzel olduğuna bile üzüldüğü anlar olur.
Eğitimsiz bir toplumda güzel bir bayan olmak ta zor. Çoğu kez Aslı işinden çok hayranları ile mücadele etmek zorunda kalıyor.
Bugün büroma geldiğinde yine neşesizdi. Zoraki gülüyor,yorgun ve bitkin görünüyordu.
" Aslı" dedim. "Bugün yine gergin görünüyorsun. Senin böyle haline alışkın olmadığım için içini okur gibiyim. Kötü bazı olaylar yaşadığını bakışlarından anlıyorum. Hani o güzel gülüşlerin ? Sen gülmediğin zaman sen olamıyorsun. Şu an karşımda Aslı dan başka birisi var sanki"
"Yok ciddi bir sorunum. Her zaman yaşadıklarım. İyi şeyler yaşamak benim kaderime yazılmamış. Her halde benden kaynaklanan bazı hatalarım var. Sevmediğim insanları bir türlü çevremden uzaklaştıramıyorum. Ben bal taşıyan bir çiçek, onlarda sanki bir arı. Eşek arıları gibi yapışkanlar,bir türlü beni bırakmak istemiyorlar. Bu sözümü size karşı söylenmiş bir söz olarak algılama. Seninle olan yakınlaşmamızdan sonra başkalarının bana olan ilgilerinde büyük artışlar görüyorum. Yanlış anlarsın diye her şeyi de sana anlatmak istemiyorum. Bu son yaşadıklarımı da sana anlatmasam olmaz mı? Varsın yaşadığım kötü şeylerden bazıları içimde kalsın. Beni üzen şeylerin seni de üzdüğünün farkındayım. Neden ikimiz birden üzülelim. Benim üzülmem ikimize de yeter. Senin
79
neşeli olman bana ayrı bir moral veriyor."
"Aslı artık aramızda bir ayrımız gayrımız yok. Sorunlarımızı birlikte el ele aşmak zorundayız. Senin güzel bir kadın olarak büyük sorunlar yaşadığını görüyor ve görmediklerimi de tahmin edebiliyorum. Sence bir sakıncası yoksa seni üzen her şeyi bana anlatmanı istiyorum. Anlatmazsan içindeki kütü duygular gün gelir seni yer bitirir. İnsanların psikolojik yapılarının bozulmasının en büyük nedeni budur. Anlatılmayan her kötü olay bilinç altında yanan bir ateşe dönüşür," dedim.
Aslı bir suçluluk duygusu içinde bir süre gözlerini benden uzaklaştırarak uzun uzun pencereden dışarı doğru baktı. Gözlerinden akan yaşları bana göstermemek için arkası dönük olarak pencere önünde bekliyor. Yaşadıklarını anlatmak istemiyor gibi bir hali vardı. Ben tekrar ısrar edince :
Erdal ı tanıyorsun!. Benim dükkanımdaki yan komşum. Ara sıra iş yerime gelir ve sohbet ederdik. Ben de samimiyetine güvenerek bir özel işim için arabası ile beni vergi dairesine götürmesini istedim. Aslında toplu taşım araçları ile de gidebilirdim. Acil bir durum olduğu için kısa sürede gidip dönmek istiyordum. Arabasına bindim. Ben de ön koltukta oturuyorum. Aramızda bir güvensizlik olmasın düşüncesi ile arka koltuğa oturmamıştım. Sohbet ederek yolumuza devam ediyoruz. Heyecanlı ve telaşlı bir hali vardı. Bir ara "Aslı hanım haddim olmayarak size bir şeyi hatırlatmak istiyorum . "
"Rica ederim !.. Buyurun sizi dinliyorum!" Dediğimde:
" Sizi iyi bir dost ve iyi bir arkadaş olarak tanıyorum, siz de beni tanıyorsunuz. İlkeli, prensip sahibi her zaman dik duran bir hanımsınız. Özellikle bu tür davranışlarınızı çok taktir ediyorum. Bugüne kadar bir yanlışınızı gören olmadı. Sizinle samimiyeti olan ya da olmayan tüm esnaf
80
arkadaşlar size özel bir saygı duyarlar. Giyiminizle, davranışlarınızla ,insanlara yaklaşımınızla bölgemizin bir sembolüsünüz. Yalnız bir konuda sizi uyarmak istiyorum. Bu uyarımı bir dost ve yakın bir arkadaş tavsiyesi olarak kabul et bana kızma.
Bir süredir avukat Kerem ile olan yakınlaşmanızı görüyor ve biliyorum. Sizin esnaf olarak aramızda farklı bir yeriniz var. O adam size göre değil ve size zarar verebilir. Ondan sana hiçbir hayır gelmez. Ben de size huzurlu olmanız açısından saygı duyan birisi olarak o adamdan uzak durmanızı tavsiye ediyorum"
"Erdal bey komşumsun, sizi sayar ve severim. Arkadaş ve dost seçme konusunda kendime güveniyorum. Bak uzun süreden beri sizin çevrenizde çalışmaktayım. Bu süre içinde kimseye bir yakınlaşmam olmadı. Bu davranışım çevremde kendime uygun bir arkadaş bulamadığım anlamı taşır. Kerem beyi uzun süredir tanıyorum. Son derece kültürlü ve saygın bir insan. Bugüne kadar beni inciten en küçük bir davranışı olmadı. Arkadaşlığımızdan memnunum, eğitimli insanlardan zarar gelmeyeceğini tahmin ediyorum. Bütün kötülüklerin kaynağı eğitimsizlik ve cehalettir. İnsan olarak kendime uygun bir dost seçmek benim de hakkım olduğuna inanıyorum. Dostluklardan kötü anlamlar çıkarmanızı yadırgadım. Komşum ve esnaf arkadaşım olarak Sizin de gönlümde ayrı bir yeriniz var. Böyle bir tavsiyede bulunmanız beni biraz rencide etti. Ben bir genç kız değilim, hayatı ve insanları az çok tanımış yetişkin bir bayanım. Böyle bir konuda kimseye hesap vermem ve kimsenin de yaşamıma karışmasını kabul etmem.Bu benim seçimim ve benim kararım. Sonu iyi de olsa kötü de olsa dönüşü olmayan bir yoldayım. Bu nedenle tavsiyeleriniz için de teşekkür ediyorum. "
"Aslı hanım bence hata ediyorsun. O sana aradığın
81
mutluluğu verecek birisi değil. Kariyeri mesleği olabilir,bunlar senin aldatmasın. Kerem bey para ve meslek delisi bir insan. Yakın çevrendeki insanları iyi tanırsan çok daha iyilerini bulabilirsin. Sizi uzun zamandan beri ben de tanıyorum. Belki size karşı olan davranışlarımdan niyetimi az çok anlamış olabilirsiniz. En içten ve samimi duygularımla itiraf ediyorum. Ben de size aşığım ve sizi seviyorum. İçimde sakladığım bu duyguyu uzun süre size açamadım. Kısmet bugüneymiş...
"Erdal bey benim gönlümde sevdiğim iyi bir arkadaşım var. Bir gönüle iki sevgi sığmaz. Böyle tek yönlü duygular arkadaşlık ve dostluk için yeterli değildir. Biz ikimiz farklı dünyaların insanlarıyız Benim gönlümde ayrı bir dünya sizin günlünüzde ayrı bir dünya var. Herkes kendi dünyasında yaşarsa daha mutlu olur. Bana karşı olan o güzel duygularınız sizde kalsın, bunları ben hiç duymamış olayım. Siz evli çoluk çocuk sahibi birisiniz. Bana sahip çıkacağınıza yuvanıza sahip çıkarsanız daha mutlu olursunuz. "
Biz böyle sohbet ederken arabamız vergi dairesine doğru değil başka bir yola sapmıştı. Önce bir anlam veremedim. Her halde beni başka yollardan vergi dairesine götürüyor diye düşündüm. Bir süre sonra arabasını tenha bir alana çekerek park etti.
Arabanın içinde birden kolumda tutarak bana sıkı sıkı sarıldı. Beni öpmeğe çalışıyordu. Ben var gücümle ona direniyor, bir yandan da avazım çıktığınca bağırıyor ve çevremizde bulunacağını tahmin ettiğim insanlara sesimi duyurmağa çalışıyorum. Arabanın içinde uzun bir mücadelemiz oldu. Yüzünü,gözünü tırmalayarak kendimi arabadan zor dışarı attım.
Benden böyle bir direnme beklemiyor ve öpmesine izin vereceğimi sanıyordu. Ben arabadan inince kendisi
82
de arabadan indi.
" Seni tahmin ettiğinden de çok seviyorum. Kendime hakim olamadım. Bugüne dek hep beni sevdiğini sanıyordum. Bir defacık olsun ellerinden tutmama ve seni öpmeme izin ver. "
"Seni çok güvenebileceğim bir dost olarak görüyordum. Bu çirkin davranışı sana yakıştıramadım. Arabana da binmiyorum. Lütfen beni yalnız bırakın" dediğimde :
" O sıcak ve candan yaklaşımlarını yanlış algılamışım. Beni sevdiğini ve benimle birlikte olmaktan mutluluk duyacağınızı sanıyordum. Beni yanılttınız, o candan sıcak yaklaşımlarınızı ben yanlış yorumlamışım. Yaptıklarımdan dolayı kendimi suçluyor ve senden çok özür diliyorum!.. Bu olanlar aramızda kalsın bir daha böyle bir davranışım olmayacak .Seni çok kırdığım için üzgünüm " dedi. Tekrar arabasına binerek vergi dairesine de gitmekten vazgeçip sana geldim"
Bugün ki neşesizliğimin sebebini şimdi öğrendin mi?
"Öğrenmesem daha iyi olurdu." Dediğimde Bir süre ikimiz de hiç konuşmadık"
O an Aslı'nın gözlerinden akan yaşları gördüm. Sessiz sessiz ağlıyordu. İçim burkuldu. Yanına oturdum. O dermansız ve yorgun ellerimden tuttum. Elimi tutacak bir gücü de yoktu. Başını göğsüme dayadı. Hala hıçkırıklar devam ediyordu. Ellerimle göz yaşlarını sildim. Aslı ya, " Olanlardan dolayı senin bir kusurun yok. Kendini suçlama. Sen hep böyle güzel kaldığın sürece bu tür olayları yaşayacaksın. Bu da toplumumuzun bir kusuru. Eğitimsiz toplumlarda bu tür olaylar çok yaşanır. İnsanları iyi tanı. Öyle her insanın arabasına binilmez. Bu sana bir ders olsun ,bundan böyle dostlarını iyi seç"
“ Ben benzer olayları yalnız bugün değil hemen her gün
83
yaşıyorum. Her yaşadığım acı olaylar benden bir şeyler alıp götürüyor. Bittiğimi, onurumun ve gururumun yok olduğunu hissediyorum. Çektiğim acıları bir tek sen tahmin edersin. Çünkü beni en iyi anlayan sensin. Sakın bu olayda beni kusurlu görmeyesin. Aksi halde yaşadıklarıma değil, senin beni yanlış anlamış olmana üzülürüm."
Aslı bunları anlatırken büromdaki siyah deri koltuğun üzerine yığılıp kalmıştı. Kalkmağa ,adım atmağa gücü yoktu. Hep ağlamak ve içindeki kini ve acıları göz yaşları ile atmak istiyordu. Koca bir şehirde sahipsiz olmak, yalnız başına yaşama direnmek kolay olmuyor.
Aslı oturduğu koltukta suçlu imiş gibi anlamsız bakışlar ve nemli gözlerle bana bakıyordu. Benden kendisini teselli edecek olumlu sözler bekler gibiydi. Ellerinden tuttum,her zaman ki o sımsıcak ellerin sanki kanı çekilmiş ve buz gibi olmuştu. O perişan haliyle başını tam kalbimin üzerine dayadı. Gözlerinden akan damlalar süyeterimin üzerinden kayarak pantolonumu ıslatıyordu.
Aslı’nın böyle hüzünlü anları ondan çok benim de içimi acıtıyor. Aslı ağlarken ben mutlu olabilir miyim? Çok sevdiğim o şirin bürom sanki bir cendere olmuş beni sıkıyor gibi. Gözlerim büronun duvarlarında asılı bulunan resimlere ve odadaki eşyalara kayıyor. Gördüğüm her şey anlamsız ve soğuk görünüyor. Aslı’nın acıları sanki büromdaki eşyalara sinmiş gibi. Açık duran televizyonumda Hülya Polat’ı görüyorum. Çok sevdiğim halk müziği sanatçısı. Her zaman dinlemeğe doyamadığım türkülerini şimdi hazla dinleyemiyorum.
“Aslı üzülmekle hiçbir sorun çözülmez. Senin gibi binlerce kadın her gün benzer olayları yaşıyor. Kadın olarak kaderinizde bunlar var Hele güzelseniz bunları daha çok yaşarsınız. Üzülme!.. Bu yaşadıklarından dolayı seni suçlamıyorum. Bu olayda tek kusurun bir yabancının
84
arabasına binmiş olman. Bundan böyle çok iyi tanımadığın kimselerin arabalarına binme. Bölgende daha yeni sayılırsın. İlerde tüm komşuların seni, sen de komşularını tanıyacaksın. Zaman içinde bu tür olayların sayısı azalacak ve sonunda seni gerçek yüzünle tanıdıklarında tüm sıkıntıların bitecek. Hadi birlikte gidip bir yerde bir yemek yiyelim ve üzüntüleri unutalım " dedim.
"Yemek için çok istekli değilim. Sadece seninle olmak için gelirim. Benim, neşem, mutluluğum, hayat kaynağım sensin. İyi ki seni tanıdım. Yoksa bu toplum çoktan beni yutar bitirirdi"
Aslı benim kolumda sahilde denizi ve martıları seyrederek lokantaya doğru gidiyoruz. Körfezin hareketli saatleri. Şehir içi vapurların birisi gidiyor birisi geliyor. Balıkçı tekneleri ile körfezde balık avlayan bir sürü insan görüyoruz. Güzel bir bahar günü. İzmir'de en güzel aşklar bu mevsim, bu sahillerde yaşanır. Çevremizde el ele,kol kola gezip dolaşanlar bizim gibi aşk yaşayanlardır. Şu an sahil bir aşk panayırı gibi canlı ve neşeli. Bizim gibi birlikte olmak isteyenler bu günü seçmişler.
Aslı çevresi ve gördükleri ile pek ilgilenmiyor gibi. Yaşadığı kötü olayın etkilerini atabilmiş değil. İki de bir nemli gözlerinin dalıp gittiğini görüyorum. Neşeli görünmeğe çalışsa da gerçek duyguları değil bunlar. Beni neşelendirmek için rol yapıyor Sanki. Bu şekilde Aslı ile lokantaya kadar yürüdük. Caddeler cıvıl cıvıl, insanlar hep neşeli ve hep güler yüzlü.
Aslı'ya ağlamak ve üzülmek hiç yakışmıyor. Allah onu gülsün diye yaratmış sanki. Onun gülüşlerini gördüğüm zaman içimdeki tüm sıkıntılar yok oluyor. Benim en büyük ilacım Aslı. Ne zaman bir üzüntüm, bir sıkıntım olsa hep ona koşarım.
Lokantanın denize nazır bir köşesine oturduk. Yemek
85
vakti geçtiği için lokanta pek kalabalık değildi. Ben böyle sakin ortamları severim. Aslı da benim gibi. Masamıza oturduk garsonu beklerken o anda tanıdık bir arkadaşımla karşılaştım. Yanında hanımı da vardı. O hanımını bir masaya oturtturduktan sonra bizim masamıza geldi. Tokalaştık Hal ve hatır sormasından sonra yine kendi masasına gitti.
Arkadaşım eşimi tanımamış da olsa yanımdaki hanımın sevgilim olduğunu anladı. Böyle güzel bir ortamda tanıdık bir sima ile karşılaşmak ikimizin de hoşuna gitmemişti. Tanımadık ortamlarda insan kendisini daha rahat ve özgür hissediyor. Yemek boyunca hanımı hep bizleri yan gözlerle izleyip durdu. İzlenmek beni de ,Aslı’yı da rahatsız etti. Hanım tam Aslı'nın karşısında olduğu için bu bakışlardan en çok Aslı huzursuz oluyordu. Böyle ortamlarda her zaman Aslı bana cesaret verirken bugün pek memnun kalmadı. Aşk kaçamaklarının özelliği bu. Beklenmedik yerde ,beklenmedik kişilerle karşılaşılabiliyor. Büyük şehirlerde böyle olaylar olmaz derler, ama bugün oldu işte.
Aslıya " O kadar etkilenmene gerek yok. İşyerinde komşum ve samimi olmadığım bir arkadaş. Bizi birlikte yemek yerken görmesinin en küçük bir sakıncası yok. Hanımını da tanımam ve ilk kez görüyorum. Her halde seni çok güzel gördükleri için bakıyorlardır. Güzel bayanlara bakılır. Ben de olsam bakarım. O bakışlardan rahatsız olmak yerine gurur duydum. Böyle güzel bir bayanla birlikte olmamdan dolayı büyük bir ihtimalle beni kıskanmışlardır. Salonu gizli bakışlarla bir incele. Bakalım senden daha güzelini görebilecek misin?
"Beni şımartıyorsun. Bak hepsi de bakımlı ve güzel hanımlar..."
"Bakımlı olmakla güzel olmak ayrı şeyler. Bunlar yemeğe geldikleri için birazcık süslenip püslenmişler.
86
Güzellikten yana benim sevgilimle kimse yarışamaz"
İltifatlarım da Aslı'nın hoşuna gitmişti. Konuşmak yerine o tatlı gülümsemesi ile esprime yanıt verdi.
Bulunduğumuz lokantanın ortamı güzeldi. Müşterilerin çoğu bize benziyordu. Sanki oraya herkes sevgilisi ile gelmiş gibiydi. Genelinde hanımlar beylere göre çok genç gösteriyordu. Bu tür nezih yerlere insanlar eşleri ile değil sevgilileri ile gelmeyi tercih ederler.
Yemeklerimiz geldi. Birer de bira istedik. Yemek ve lokantadan çok Aslı ile birlikte olmak hoşuma gidiyor. Sevginin ve aşkın olduğu her yerde başka güzelliklere pek
gerek duyulmuyor. Yemek boyunca biradan çok ben Aslı'nın güzelliklerini yudum yudum içtim. İçtiğim bira değil sanki yaşadığım mutluluk beni sarhoş etmişti.
Aslı ile geçen her gün güzel oluyor. Bugün yine birlikte güzel bir gün daha yaşadık. Aslı böyle yerlerde benimle olmayı çok seviyor ve zevklerini çok taktir ediyorum. Her ortama uymasını biliyor ve hiç yabancılık çekmiyordu. Sanki küçüklüğünden beri böyle ortamlarda büyümüş gibi. Aslında bu güzel ve nezih yerleri yeni görüyordu. Fiziği ve sade giysileri ile salon hanımlarından bir farkı yoktu. Yerine göre sosyetik bir hanım gibi, yerine göre de sade bir vatandaş gibi görünmesini bilebiliyor.
Yemekten sonra yine geldiğimiz sahili takip ederek işyerine doğru yürüyorduk. Bir ara Aslı:
"Şu banka oturup bir süre denizi seyretmek istiyorum” dedi. Boş olan banklardan birisine oturduk. Yine el ele yan yanayız. Aslı'nın üzerinde güzel bir bahar kıyafeti var. Kolları ve gerdanı açık. Yarıya kadar açık göğüslerinin harika bir görünümü var. Güneşin o parlak ışıkları altında o bembeyaz kollar bir başka güzel görünüyor. Sahil boyu gezenlerin de dikkatini çekmiş olacak ki önümüzden geçenler de yan bakışlarla Aslı'yı
87
süzmeden geçemiyor. Sahilin dikkat çeken en güzel kadını. Ben de böyle bir sevgilim olduğu için gurur duyuyorum.
Saat on üç-on dört sıralarıydı yine büroya döndük. Aslı yemek için bana " Teşekkür " etti. Birlikte olduğumuz o dakikalar benim için bir rüya gibiydi. Bitmesini hiç istemediğim tatlı bir rüya. Bir kadınla değil cennette yaşayan bir huri ile berabermişim gibi geliyordu bana. Dayanamadım ,sarıldım . O güçlü kollarımla onu defalarca sıktım, saçlarından yanaklarından doya doya öptüm.
Dakikalarca öyle donup kaldık. Telefonum çalmasaydı biri birimizden ayrılmayacaktık.
Ben gelen telefona cevap verirken Aslı da büronun içinde gezinip duruyordu. Bir süre sonra yanıma gelip arkamdan bana sarılarak yanaklarını yanaklarına dayadı. Kulaklarıma fısıldarcasına " Kerem Seni çok seviyorum! Bu aşkımız bir ömür bitmesin. Hep büyütelim ve yarınlara taşıyalım."
Telefon görüşmem bittikten sonra " Aslı ben de aynı duygular içindeyim. Ben senin sevdiğinden çok daha fazla seviyorum. Benimkisi sevgi değil tapma derecesinde bir duygu. Bu güzel günün anısı olarak sana bir sürprizim var" dedim.
Bir cep telefonu almıştım Aslı’ya. Paketini açıncaya kadar anlayamadı. Merakla paketi açtı. İçinde bir cep telefonunun çıktığını görünce :
Önce mutluluğunu anlatan yumuşak bir çığlık attı sonra da telefonu elinde evirip çevirerek incelemeğe başladı. Hediyeden mutlu olduğu yüzündeki tatlı gülümsemeden belli oluyordu. Sonra da bana dönerek :
"Ne kadar mutlu olduğumu bilemezsin. Çok ihtiyacım vardı ama alacak gücüm yoktu. Çoluk çocuğun elinde görürken onlara gıpta ile bakıyor ,benim neden bir telefonum yok diye üzülüyordum Sanki içimi okumuş
88
gibisin; hep içimde bir cep telefonuna kavuşma özlemi vardı. Bu gün bu mutluluğu sen yaşatın bana . Gel de böyle anlayışlı bir beyefendiyi sevme. Hayatımda aldığım ilk hediye. Sana ne kadar teşekkür etsem azdır. Çocukluğum da dahil bugüne kadar hiçbir kimseden en küçük bir hediye almadım. Hediyenin maddi değerinden çok manevi değeri benim için önemli. Bu hediye ile senin yanında değerli olduğumu anladım. Değer verilmek bir hanım için çok yüce bir duygu. Bunu erkekler bizim kadar anlayamaz ve onun mutluluğunu yaşayamaz. Bu küçük hediyenle şu an gönlümü, kalbimi ve tüm bedenimi kazandın. Seni çok seviyorum " diyerek bana sarıldı ve defalarca öptü.
Aslı'nın böyle değersiz bir hediye karşısında bu kadar mutlu olacağını hiç düşünmemiştim. Hediyeden çok değer verilmek onun hoşuna gitmişti. Aslı'nın bu güzel ve içten tavrından Aslı’dan çok ben mutlu oldum. Hatta böyle bir hediyeyi geciktirmiş olmaktan dolayı kusurlu buldum kendimi. Aslı'nın bir cep telefonunun olmadığını biliyordum. Ama kendisi de bunun yokluğunun kendisinde yarattığı sıkıntıyı hiç bana anlatmamıştı. Bende ihtiyaç duymuyor diye bugüne kadar düşünmemiştim.
Uzunca süren bir arkadaşlığımıza rağmen bir gün olsun benden bir şeyler istediğini hatırlamıyorum. Böyle durumlarda son derece onurlu ve gururludur. İhtiyacı olsa da söylemezdi. O isteklerini tatlı gülüşleri ve bakışları ile anlatır. İstenmeden yapılan şeyler Aslıyı daha mutlu kılar.
Her zaman olduğu gibi bugün ki günümüzde özlemle arayacağımız gülerden biri oldu. Aslı ile birlikte olduğumuz zamanlar günler çok hızı tükeniyor. Akşam olmak üzere , Aslı'nın evine gitme saati yaklaşmıştı. Tatlı bir veda öpücüğü ile günü bitirdik.
Aslı işyerimden ayrılıp işyerine giderken arkasından uzun uzun baktım. Yine içimi bir hüzün kapladı ve
89
Aslıdan ayrılmanın yeni bir acısını daha yaşadım. Her yeni ayrılık bir eskisinden daha çok hüzün veriyordu bana. Aslı
ile birlikte olmak çok güzel, ama ayrılmak çok acı.. Her -görüşmemizde aynı duyguları yaşıyor, bitmeyen özlemleri bitiriyordu beni.
Böyle bir bayanla tanışmayı ve onu sevmeyi ömrümde bana verilmiş en büyük şans olarak kabul ediyorum. Güçlü bir sevgi, güçlü bir yaşam demekti. Aslı'yı tanıyıp sevdikten sonra yaşama bakış açım da çok değişiverdi.
Karşılıksız ödünsüz bir aşktı bizim aşkımız. Onunla birlikte olmak yan yana ve el ele gezmek maddiyatla ölçülecek duygulardan farklı idi. . Önemli olan mutluluğu yakalamaktı. Böyle de mutlu olduğum için ben de hiçbir zaman yapamayacağı şeyleri istemiyordum Aslı’dan. O uzun zamandır sadece dokunduğum ve kokladığım nadide bir çiçek gibi gönlümde yaşayıp durdu.
Aslı'yı gören her erkeğin içinde ona sahiplenme duygusu geçer. Ama kadınların ona yaklaşımı farklı. Hiçbir kadın arkadaşı ve dostu yoktur. Tanıdığı, tanımadığı tüm kadınlar onu nedense hep kıskanırlar. Erkeklerin tersine tüm kadınlar onun güzelliğinden dolayı rahatsızlar. Kendisi de kadınların bu davranışlarından dolayı huzursuzdur. Aslı'nın kadınlara yaklaşımı ile erkeklere yaklaşımı arasında bir fark olmamasına karşın nedense kadınlar Aslı dan hep uzak dururlar. Kadınlar kendinden daha güzel bir başka kadını pek sevmiyorlar. Kadınların Aslı’ya uzak ve soğuk durmalarının nedeni Aslı'nın güzel olmasından kaynaklanıyor. Sanırım bu kıskançlıktan kaynaklanan bir duygu.
Güzel bir hanımla aşk yaşamak ya da dost olmak da zormuş. "Güzelin düşmanı çok olur" derler. Evet! Bunu birlikte yaşıyoruz. Çevremde görüyor ve hissediyorum. Aslı bir çiçek insanlar sanki bir arı. Bir çiçek onlarca arıya bal
90
verebilir mi? Bu kadar arı içinde tek balı alan benim. Diğerleri bu çiçeğin rengine ve güzelliğine bakmakla yetiniyorlar.
Aslı bu kadar ilgiden ve hayranlarından dolayı rahatsız değil. Rahatsızlık bir yana son derece mutlu. Niye mutlu olmasın ki. Bir bayana güzelsin demek kadar bayanı mutlu eden başka bir iltifat olmaz. Aslı çevresinde seyrine doyum olmayan bir sanat eseri gibidir. İşyeri sanki bir sanat müzesi. Herkes müzedeki o güzel resmi seyretmek için geliyor. Bu müzeye girişi paralı yapsa büyük paralar kazanacağından eminim. Her güzel eserin çok sayıda hayranı olur. Aslı işte böyle bir hanım. Bir sanat müzesinin en değerli eseri gibidir. Ona hiç dokunmadan uzaktan seyretmek bile insana mutluluk verir.
Aslı'nın aşkı için sayfalar dolusu şiirler , kitaplar yazdım. Aslı için şarkılar,türküler bestelettim. Hala Aslı’yı ve ona olan aşkımı anlatabildiğimi sanmıyorum. Bir tek Kerem gibi yanmadığım kaldı. Aslı da benim gibi kendisi için yapılanları yeterli görmüyor. Daha çok sevmemi ve daha çok bağlanmamı istiyor. Sık sık bana sorduğu bir soru var.
"Beni çok seviyor musun?" der.
Bende ona:
"Yok sen sevilecek bir kadın değilsin. Senin gibi birisini sevmek yetmez. Sevmek çok söylenen klasik bir kelime. Ben seni sevmiyor sana tapıyorum" dediğimde de mutlu olur.
Aslı’da anlatılmayan ve görünmeyen bir gizem var. İşiyle de ilgili olsa konuşurken karşısındakine hep ılık sevgi mesajları verir. Aslında Aslı'nın davranışlarında bu türlü bir art niyet yok. Ama doğal yapısı öyle. Her şeyi gülümseyerek anlatır. Karşısındaki insanlarda bu gülümsemelerden farklı mesajlar algıladıkları için aşka
91
davet gibi görürler. Çok yaşlı insanlarda bile Aslıya aşık olanlar var. Aslı antik dönemlerde yaşasaydı kesin "Aşk Tanrıçası" olurdu.
Aslı'nın insanlara bu şekilde yaklaşımlarını önceleri çok yadırgadım ve kıskandım. Huzursuz olduğum ve bu davranışlarından dolayı ayrılmayı düşündüğüm anlar oldu. Çoğu kez onu yargıladım ve eleştirdim. Bir bayanın erkeklere yaklaşımı farklı olmalıdır diye düşünüyordum. Aslı'nın sevenleri ve dostları da bu konuda benim gibi düşünüyorlardı. Onlardan da Aslı’yı çok eleştirenler oldu. Ama Aslı’yı tanıdıktan sonra görüşlerimin hatalı olduğunu anladım. Aslı'nın doğal yapısı öyleydi,eleştirilerle onun doğal yapısını değiştiremezdim. Ama zaman içinde herkes Aslı’nın bu tavırlarına alıştı ve tavırlarından dolayı bir art niyet taşımadığını anladılar. O gülmeden ,kahkahasını atmadan yaşayamaz.
Kendisi de zaman zaman bana "Ben böyle bir kadınım, kendimi değiştiremem. Aşık olan da olur, eleştiren de. Ne eleştirene kızarım ne de aşık olana Başkalarının yargıları beni ilgilendirmez. Önemli olan benim düşüncelerim. Ben aşkı tek senin ile yaşadım ve yaşıyorum. Diğer herkese gönlüm kapalı. " derdi.
Aslı’yı da haklı buluyorum. Aşık olanların düşüncelerine sınır koymak mümkün değil. Karşılığı olmayan dünyada binlerce aşklar var. Aslı'nın aşıkları da böyle. Çok insanın gönlünde bir Aslı yaşar ama Aslı'nın gönlünde tek ben varım. En azından öyle sanıyor ve öyle umut ediyorum. Bu kadar zaman geçmiş olmasına karşın hala Aslı'nın bana olan aşkından ve ilgisinden kuşkulandığım anlar da olabiliyor.
Bu gün Aslı ile tanışmamızın üçüncü yılı bitiyor. Yarın dördüncü yılına gireceğiz. Bu üç yıl bir gün gibi gelip geçti. Bu üç yıl içinde yaşadığımız aşk yıpranmak yerine
92
daha da güçlendi. Üç yıl öncesine göre bugün bir birimizi daha çok seviyoruz. Aşk konusundaki uzmanlar aşkların en çok üç yıl ömrü olduğunu söyler ve yazarlar. Biz bu kritik noktayı hiç fire vermeden aştık. Aşkımızı kıskananlar bize en fazla bir yada iki yıl gibi bir süre tanıyorlardı. Oların da moralleri bozuldu, yanıldıklarını gördüler ve anladılar.
Özellikle Aslı’yı uzaktan uzağa seven gizli aşıkları şimdi eskisine göre daha tedirginler. Umutları karamsar duygulara dönüşüyor. En sevindiğimiz nokta da üzerimizdeki toplumsal baskının giderek azalmış olmasıdır. Çokları birlikteliğimize ve beraberliğimize alışır oldular. Öyle rahatsız edici bakışlar ,eleştiriler hayli azaldı. Toplum bir nevi bizi bir birini seven aşıklar olarak kabullendiler gibi. Artık ,birlikte yemeklere, tiyatro ve eğlence merkezlerine gidebiliyoruz Yaşam kalitesi ile özgürlük arasında sıkı bir bağın olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. İnsan ne kadar özgürse yaşam kalitesi o kadar güzel oluyor.
Yarın tanışmamızın ve aşkımızın dördüncü yılını kutlayacağız. Kutlama mekanımız ilk tanıştığımız ve aşkımızı biri birimize itiraf ettiğimiz Sevda Tepesi olacaktı. O tepenin hayatımızda ve gönlümüzde ayrı bir yeri var. Sanki o tepe bizim kutsalımız gibi. Oraya gittiğimiz zaman aşkımız yenilenmiş ve duygularımız temizlenmiş olarak dönüyoruz.
Sabahın erken saatlerinde Sevda Tepesi’ne gitmek için yollardayız. Üç yıl öncesinin heyecanını aynen hatta daha fazlası ile yaşıyoruz.
Günlerden de Cumartesi günüydü. Aslı her zamanki gibi güzel ve bahar çiçeklerini andırıyordu. Siyah bir eşofman giymişti. Üzerinde yarım kol beyaz bir tişörtü vardı. Aslı’yı hiçbir zaman alışık olduğumuz o klasik kardın giysileri içinde görmedim. Çok istediğim halde bir gün olsun etek ceket şeklinde bir tayyör takım ya da bir boy
93
elbise giydiremedim. Elbise konusunda düğün ve özel eğlence günlerinde hakkını verir. O konudaki zevklerini çok taktir ediyorum. Bir düğünde en güzel ve en yakışan elbiseyi kim giymişse mutlaka o Aslı dır. Düğünlerde hep entari şeklinde vücut özelliklerini gösteren tül ağılıklı elbiseler tercihidir. Yaz gelince şortu ve atlet şeklinde tişörtü ile caddelerin en göz alıcı bayanı oluverir. Vücut ölçüleri güzel olduğu için giydiği her elbise ona yakışır. Özellikle vücudunun güzelliklerini öne çıkaran giysileri çok sever.
Bugün kırlara çıkacağını bildiği için spor giysileri tercih etmiş. Bu sade giysiler içinde bile yeni açmakta olan beyaz gonca gül gibi. Neresine baksam gözüm oraya takılıp kalıyor. Bir çift sütun gibi uzanan bembeyaz kolları,altın gibi parlayan gerdanı ve göğüs dekoltesi ile arabanın içine sığmıyor. Aslı yanımda iken güneşe ve aydınlığa ihtiyaç duymuyorum.
Arabamız eskiden bildiğimiz o yollardan hızla Sevda Tepesi’ne doğru gidiyor. Tepenin eteğine gelince yine arabamızdan inip yaya olarak tepeye doğru tırmanmağa başladık. Bu kez Aslı'nın söylemesini beklemeden o sımsıcak ellerine yapışıverdim. El ele tepeye doğru yürüyoruz.
Aslı bana " Üç yıl öncesine göre gözlerin açılmış ve cesaretin artmışa benziyor. Söylemeden hemen ellerime yapışıverdin. Önce bir izin istemen gerekmez miydi ? " diyerek beni kibarca bir eleştiriverdi. Aslında bu eleştiriden çok bir espriydi.
Ben de " O eski mahcup ve çekingen aşık yok artık. Şimdi seni çılgınca seven birisi ile berabersin. Elini tutmam da yetmez. Taşıyabileceğimi bilsem seni kucaklarıma alıp ta o tepeye çıkarmak istiyorum "
"Yok ben bebek değilim. Böyle el ele yürümek daha
94
hoşuma gidiyor. Hem sana kıyamam da. Yıpranmana ve yorulmana gönlüm razı olmaz. Sen daha bana çok lazım olacaksın. Seni yormak istemem. Ellerimden de tutmasan yanımda olman bana yetiyor. Biz daha bu büyük aşkın başlangıcındayız."
Aslı ile hem sohbet ediyoruz hem de tepeye doğru tırmanıyoruz. Tırmandığımız patika yol önceki hali gibi değil. Yörede inşaatlar olduğu için kamyonlar yolu bozmuşlar. Ama yürümemize engele olacak kadar da bozulmamış. Böyle el ele olduktan sonra Ağrı Dağı’na da Erciyes’ e de çıksam yorulacağımı sanmıyorum. Dört yıl öncesine göre daha güçlü ve daha rahatım.
Fazla yorulmadan nihayet zirveye ulaştık. Yine o ilk geldiğimiz günde olduğu gibi oturduğumuz çimlerin üzerindeyiz. Mevsimlerden bahar. Her taraf kır çiçekleri, kelebekler ve arılarla dolu. Yine biri birimize kenetlenmiş durumda geçmişteki güzel anıları yeniden yaşıyoruz. Aslı her zamankinden çok daha güzeldi ya da bana öyle geliyordu. Çok seksi bir görünümü vardı. daha fazla bekleyemeden önce açıkta duran omuz başlarını, sonra dudaklarını ve sonra da beyaz gerdanını doya doya öptüm. Aslı da üç yıl öncesinin öpücüklerinden daha güçlü bir öpücükle bana yanıt verdi.
Aşkımızın alevlendiği Sevda Tepesi üç yıl öncesi kadar cazip ve güzeldi. Bizi bu yeşil çimler üzerinde ilk kez selamlayan böcekler, arılar ve kelebekler yine yanımızda,bizlerle beraberlerdi. Espri olsun diye Aslı ya:
Tam önümüze konmuş bulunan beyaz kelebeği göstererek " İlk geldiğimizde de bu kelebek yine gelmiş önümüze konmuştu. Hatta bir süre önümüzde dans edip sonra da uzaklaşmıştı" dediğimde,
Aslı "Demek ki o ilk geldiğimizde sen beni değil kelebekleri incelemişsin. O gün üzerimde hangi giysimin
95
olduğunu söyleyebilecek misin?
" Tabi söylerim. Yine buraya oturmuştuk. Ayağında yüksek topuk bir rugan ayakkabı vardı. Üzerinde de kırmızı küçük puanları olan beyaz bir gömlek, Livays marka kot bir pantolon vardı. Bayanlarda kot pantolonu sevmezdim ama o gün sana çok yakışmış olarak gördüm. Bugün ki gibi güzel ve canlıydın. O gün gerdanını süsleyen bu altın kolyen yoktu. Sadece sağ elinin yüzük parmağında kaşlı bir yüzük olduğunu hatırlıyorum. O gün biraz daha makyajlı idin. Bugün hafif bir makyajın var. "
"Kutluyorum seni !.. Bütün ayrıntıları en ince noktalarına kadar hatırladın. Hatta senin saydıklarının bir kısmını ben hatırlayamıyorum. Kelebekten çok beni incelemiş olduğunu şimdi anladım. Ödül olarak sana bir öpücük veriyorum" diyerek tutaklarıma tatlı bir öpücük kondurdu.
Sonra yine sohbetimize devam ederken biraz uzağımızdaki inşaatta çalışan işçileri gördük. Bizimle pek ilgilenmiyor kendi işlerinde çalışıyorlardı. Bir ara güzel bir halk türkümüzün nağmeleri kulaklarımızı çınlatıverdi.
İşçiler arasında birisi :
"Yeşil ördek gibi daldım göllere,
Sen düşürdün beni dilden dillere
Başımı alıp gideyim gurbet ellere
Ne sen beni unut ne de ben seni.”
türküsünü söylüyordu. Halk müziği sanatçılarımızı aratmayan güzel bir sesti. İkimiz de türkünün bitimine kadar konuşmaksızın türküyü dinledik. " Gurbete düşmüş bir Anadolu çocuğu. O da sevgilisini yada yavuklusunu hatırlamış olacak ki bu türkü ile duygularını anlatmak istiyordu.
Aslı bana ,"türkünün son mısraını bana tekrar edebilir
misin" dediğinde esas amacını anlamıştım.
96
"Sesim güzel değil ama istersen hepsini bir de ben okuyayım"
"Yok benim için son mısrasının anlamı önemli " dedi ve benim söylememi beklemeden kendisi mısraı tekrar etti.
"Ne sen beni unut ne de ben seni "
Sevgili Aslı sorundan niyetini anlamıştım. Türkünün en can alıcı mısrası buydu. Ben de bu türküyü bu mısrasından dolayı çok severim. Aşkı,sevgiyi ve bağlılığı anlatan güzel bir halk türküsü. Ben seni unutmak için değil hiç unutmamak için sevdim"
Ben bu türkünün sözlerini aşkımızı anlatacak biçimde değiştirerek yeniden söylemek istiyorum."
"Türkünün sözlerini nasıl değiştirmişsin merak etim. Aslında türkünün sözlerini severim ve bizim için bestelenmiş bir türkü gibi düşünürüm. Bakalım benim aşkım bu güzel sözlere hangi duyguları eklemiş dinlemek istiyorum"
Sevmişim ben seni vermem ellere,
Lanet olsun seni anan dillere
Dargınım ben sana bakan gözlere
Ne sen beni unut ne de ben seni
Benim karasevdam, çiçeğim,balım
Yokluğun ,hasretin en büyük acım
Sensiz kanar yüreğim acır canım
Ne sen beni unut ne de ben seni.
Her an seni yaşar seni özlerim
Seninle açılır suskun dillerim.
Dokunmasam sana üşür ellerim
Ne sen beni unut ne de ben seni.
97
Amacım türkü söylemek değildi. Aslıya olan sevdamı bir şiirle dile getirmekti. Yeni sözleri ile türkü bittiği zaman Aslı önce güzel bir kahkaha attı ve sonrada bir öpücükle beni ödüllendirdi.
"Senin sözlerin türkünün orijinal sözlerinden daha güzel ve daha duygu yüklü olmuş. Benim için unutulmayacak bir anı. Keşke sanatçılar bu türküyü bu sözlerle söyleseler...
Aslı "Ben de seni bu türküde anlatılan duygularla ve aşkla seviyorum. Unutamayacağım bir aşk. İlerde ayrılsak bile bir ömür seni unutmayacağımı bilmelisin"
İsmini bilmediğimiz ve tanımadığımız bu meçhul isimsiz sanatçının güzel türküsü ikimizi de duygulandırmıştı. Daha sonra dinlediğimiz bu güzel türkünün arkasında başka türküler de geldi. Dağ başında mini bir konser izlemiş olduk. Bu türküleri söyleyen Anadolu genci bize göre şansız biriydi. O yavuklusuna karşı duyduğu özlemlerini ancak böyle türkülerle dile getirebiliyordu.
Bu mini konserden sonra uzun süren bir sessizlik oldu. Bir süre önümüzde koşturan karıncaları,telaşlı telaşlı yürüyene böcekleri ve uçuşan arıları izledik.
Bir yaramaz eşek arısı bir süre Aslı'nın tepesinde dönüp durdu. Aslı eli ile arıyı kovmağa çalıştıysa da başarılı olamadı.
Ben devreye girdim. " Bak arı bile konacağı çiçeği bildi. Bu kadar kır çiçeklerinin arasında gelip senin başına konmak istemesinin bir anlamı olsa gerek. Arılar hep böyle güzel ve balı olan çiçekleri seçerler. Benim tepeme niye konmak istemiyor. Biliyor ki balım yok"
Aslı cevap vermeden gülümseyerek yanaklarıma bir çimdik attı. Sonra da " Arıların bile dilinden anlıyorsun" diyerek espri yaptı.
98
Bulunduğumuz yerde uzun süre oturduğumuz için sıkılmıştık. Birlikte kalkarak tepeye doğru yürümeğe başladık. Yanı başımızda bulunan bir havuzlu villanın önünden geçerken Aslı uzun uzun villayı ve havuzu seyretti. Sonra da .
"Sahibi zevkli bir insanmış. Yazın böyle bir yerde tatil yapmak isterdim" diyerek tatil özlemeni dile getirdi. .
"Hayatım sen tatil yapmak istersen buradan daha güzel yerlere de götürürüm seni. Havuzlu villalarda değil de ben sahillerde ve doğal kumsallarda tatil yapmayı daha çok severim. Söz veriyorum, deniz mevsimi seni iyi bir yere tatile götüreceğim"
Sohbet ederek tepenin zirvesine kadar yaklaştık. Yükseklere çıktıkça manzaramız daha da güzelleşiyordu
Uzaktan uzağa bakışları ile bizi rahatsız eden işçileri de görmüyorduk artık. Yine çimlerin üzerinde biri birimize kenetlenmiş olarak oturuyoruz Her tarafımız papatya ve değişik kır çiçekleri ile dolu. Önümüzde duran papatyalardan bir tanesini kopararak Aslı ya uzattım.
"Bu yıl ki falımızı öğrenmek istiyorum" dediğimde Aslı " Artık fala gerek kalmadı. Beni çok sevdiğini biliyorum. Aşk konusunda başarılı yıllarımız oldu. Bu konuda sana güveniyor ve inanıyorum."
"İstersen bu kez de ben senin falına bakayım. Beni sevip sevmediğin konusunda falımız ne diyor bir görelim"
"Yok onu da deneme. Bakarsın olumsuz bir şey çıkar, kuşku duyarsın. Fala bakmadan sana olan duygularımı anlamağa çalış. Tavırlarım, bakışlarım, mutluluğum, kahkahalarım sana bir şeyler anlatmıyor mu? Aşkı en güzel anlatan gözlermiş. Bakarsan gözlerime onlar seni sevdiğimi söyleyecektir. "
"Beni sevdiğini anlıyorum ama Kalbinin içini de görmek istiyorum."
99
"Yüzler kalbin aynasıdır. Yüzüme iyice bakarsan kalbimin içini de görebilirsin" diyerek uzattığım papatyayı alıp önce kendi dudaklarına dokundurdu sonra da benim dudaklarıma.
Bu davranış ta Aslı'yı öpmüş gibi bana ayrı bir haz verdi. Sonra yine işçilerin rahatsız eden bakışları arasında inşaatın yanından geçerek dik yamacı inmeğe başladık. Her ikimiz için de güzel bir gündü.
Baş başa olmaktan dolayı son derece mutluyuz İnsanlardan uzak doğa ile baş başa olmanın ayrı bir hazzını yaşadık bugün . Doğanın kucağı aşk ocağı gibi . Doğada her şey bizimle,sanki bizi kutluyorlarmış gibi. Nereye baksak ayrı bir güzellik görüyoruz. Rüzgar bile cildimizi ve saçlarımızı okşayarak esiyor. Güneş yakmadan ısıtıyor. Bulutlar koyu gölgeleri ile uzun uzun korudu bizleri. Seven iki gönül bir olunca dünya bir cennet oluveriyor.
Arabamıza geldiğimizde ikimiz de arabaya binmek istemiyoruz. Doğa sanki bizi kendisine doğru çekiyor gibi. Bir süre ayakta geldiğimiz yamaca ve tepeye doğru hayran hayran baktık. Arabadaki yerlerimizi aldığımız da akşam güneşini Aslı’nın gerdanında batarken gördüm. Heybetli ve göz alıcı bir batıştı. Aslı’nın gerdanı güneşi yutmuş arabayı aydınlatan başka bir güneş doğmuştu. Günün verdiği o mutlu sarhoşluk içinde dönüş yolundayız.
Bir süre sonra caddeler ve yollar kalabalıklaştı. Yolumuzun üzerinde büyük bir alış veriş merkezi var. Oraya gelince arabayı alış veriş merkezinin önüne park ederek durdum.
Aslıya "Haydı iniyoruz," dediğimde Aslı "niçin" diye sordu.
Ben "Daha vaktimiz var; biraz da alış veriş merkezini gezelim," dediğimde Aslı "Alış veriş yapmak için değil de gezmek için olursa giderim."
100
Aslı niyetimi anlamıştı. Ben ona sürpriz yapıp bazı giysiler almak istiyordum. Direk söylesem kabul etmeyeceğini bildiğim için böyle dolaylı şekilde anlatmak istedim o da hemen anladı.
Birlikte mağazaları geziyoruz. Aslı önce kadın elbiselerinin satıldığı reyonlara yöneldi. Hanımlar almasalar da giysilere bakmaktan haz duyarlar. Aslı giysilerin çoğunu inceledi ve bazılarını giyip çıkardı. Sonunda beğendiği bir elbise için "Kerem bak bu elbiseyi beğendim. Sen de olur verirsen alabilirim"
Elbise Aslı ya çok yakışmıştı. Gül rengi kurusu üzerinde küçük çiçek desenleri olan ipek kumaştan yapılmış boydan bir elbise. Kumaş ince olduğu için Aslı'nın tüm vücut hatları elbisenin altında belli oluyordu. Elbiseyi ben de beğendim. Gerçekten Aslı ya çok yakışmıştı.
Aslı giyim konusunda bir hayli uzman. Kendisine yakışacak şeyleri çok iyi bilir.
Ben şakadan : "Liseli kızlar gibi oldun. Seni bu elbise ile dışarıda görsem tanıyamazdım" dediğimde, Aslı "Verdiğin mesajı anladım. Bu elbiseyi yaşıma uygun bulmadın. Onun için almaktan vazgeçtim"
"Yok! Yok! Kesinlikle öyle bir şey düşünmedim. Yaptığım espriyi yanlış anladın" dedimse de ikna edemedim. Bu esprim üzerine bazı şeyler almışken hepsini geri verip bir şey almadan mağazadan çıktık. Aslında güzel bir giysi almasını çok istemiştim. Buraya getirmemin amacı da buydu. Uzun süre giysi almadığımız için ihtiyacı olduğunu da biliyordum. Alması konusunda bir türlü ikna edemedim. Hatta bana kırılır gibi oldu. Belli etmese de tavırlarından bunu anlayabiliyordum. Ben de suçlandım ve hatamı telafi etmek için ne yaptımsa ikna edemedim. Geçirdiğimiz güzel bir günün sonunda böyle hoş olmayan bir olay günün tadını kaçırdı.
101
Aslı'nın beğenmediğim tek yanı çok alıngan olması. Onunla sohbet ederken cümlelerimi ve esprilerimi iyi seçmem gerekir. Beni neşesiz görse yada biraz imalı bir sözümü duysa hemen tavrı değişir ve üzüntüsü anında yüzlerine yansıyıverir. Gözleri solar ve o meşhur kahkahaları yok olur. Aslı'nın yerine bambaşka bir Aslı ortaya çıkar. Narin çiçekler gibidir. Öyle soğuk ve sert rüzgarlara dayanamaz.
Böyle durumlarda Aslı'yı ikna etmek hemen hemen imkansız. Aradan üç-beş gün gibi bir zaman geçmeden öncesine dönüş yapamaz. Bu özelliklerini bildiğim için böyle durumlarda beklemekten başka çarem yok. Günü gelince yaşadığı üzücü olayları hiç yaşamamış gibi birden gerçek Aslı ortaya çıkar. Dönüşün ilk işareti ortalıkları çınlatan o meşhur kahkahalarıdır. O tatlı gülüşü,cilveleri ve beni yakan aşkı olmasa çekilecek birisi değil.
Ben Aslı'nın etrafında dönen bir uydu gibiyim. Onun çekim alanı dışına çıkamıyorum. Tüm düşünce ve enerji kaynağımın merkezi durumunda. Beni kırsa da sevmese de Ondan kopmam ve uzaklaşmam mümkün olmuyor. Bazen terk etmek ve ayrılmak istiyorum ama başaramıyorum.
Aslı’ya karşı davranışlarımdan dolayı kendimi eleştirdiğim zamanlar oluyor. Kişiliğimden bu kadar ödün vermeyi çok sağlıklı bulmuyorum. Aslı'nın aşkı aklıma gelince birden dünyam değişiyor ve duygularım alt üst oluyor. Ondan uzaklaşmam yaptıklarından daha çok acı veriyor bana.
Aslı benim kaderim,çilem, tatlı belam ve alınyazım. Ben ondan uzaklaşamam. Uzaklaştığım an yaşama isteğim kaybolur. Aşkının verdiği haz tüm acılarımı yok edebiliyor. Böyle olunca da yaşamdan dolayı bir şikayetim yok. Aşkın, sevginin dışında da bu bayanda beni çeken başka özellikler de var. Ona karşı bağlılığımı biraz da çözemediğim o gizli özelliklerden kaynaklanıyor olabilir.
102
Gizemli bir kadın. Her özelliği beni ayrı bir şekilde etkiliyor. Gülüşünden bir başka etkileniyorum,bakışından bir başka. Hem şeytani özellikleri var hem de meleklere benziyor. Bırakmak istiyorum bırakamıyorum; Sevmek istemiyorum daha çok seviyorum; Görmek istemiyorum daha çok özlüyorum.
Aslı’sız bir yaşam benim için olmayacak gibi görünüyor. Aslı artık bir sevgilim değil eşim gibi olmuştu. Bundan dolayı bir şikayetim yok. Yaşamanın amacı mutlu olmak ve yaşamı sevmek. Aslı'nın bana verdiği mutluluktan daha büyük bir mutluluk düşünemiyorum. Yaşamdan beklediğim buydu, onu da yakaladım.
Aslı aşkım değil bedenimden bir parça. Düşündüğüm ve hissettiğim her şeyi o da benim gibi düşünüyor ve hissediyor. İki ayrı bedende bir ruh gibiyiz.
Tüm özel yaşamımı en ince ayrıntılarına varıncaya kadar her şeyi ile biliyordu. Bir sıkıntım olduğunda ona anlatmadığım zaman kendimi rahatsız hissederim.
Hafta arası bir gündü. O sabah evden çıkıp işyerine gitmek üzere arabamın bulunduğu sokağa doğru yürüyorum. İşyerinde de önemli bir işim olmamasına rağmen gidecek bir yerim olmadığı için orada dinlenirim düşüncesi ile yola koyuldum. Ama içimde beni rahatsız eden sebebini bilmediğim bir sıkıntı vardı. Arabamla işyerine doğru giderken bu sıkıntının nedenlerini çözmeğe çalışıyorum. Mantıklı bir neden bulamayınca Aslı’nın yanına gitmek aklıma geldi. Böyle günlerimde benim en büyük ilacım Aslı. Onunla bir dakika da olsa birlikte olmak o günü mutlu geçirmem için yetiyor.
Gittiğimde Aslı işyerinde yalnız oturuyordu. Neşesiz ve durgun gördüm. Ayağa kalkarak beni sıcak bir duygu ile karşılamak istediyse de davranışlarında bir isteksizlik
gördüm.
103
“Hoş geldin Kerem” diyerek beni yanaklarımdan öptü sonra da o masasına geçti ve bende karşısındaki sandalyeye oturdum, sohbet ediyoruz.
“Aslı seni solgun ve neşesiz gördüm,bir sağlık sorunun mu var yoksa”
“Ara sıra böyle geçici sorunlar yaşadığım oluyor. Dünden beri şiddetli baş ağrım var ve sık sık midem bulanıyor, geçer diye bekliyorum ama geçmiyor”
“Rengini çok uçuk gördüm, seni hemen bir hastaneye götüreyim” dememle birlikte Aslı oturduğu masanın üzerine yığılıp kaldı”
Telaşla yanına yaklaştım ve başını kaldırmak istedim,Aslı bayılmıştı. Benim telaşımı görmüyor ve seslerimi duymuyordu.
İlk aklıma gelen ambulans çağırmak oldu. Ambulans geciktikçe telaşlanıyor ne yapacağımı şaşırıyordum. Yarım saatin sonunda nihayet ambulans geldi ve Aslı’yı hastaneye götürebildik.
Baygın olduğu için Aslı’yı yoğun bakım odasına aldılar. Ben içerde olup bitenlerden habersiz,huzursuz bir şekilde hastane koridorlarında dolaşıp duruyorum. Sonunda odadan bir hemşirenin çıktığını görünce koşarak yanına gidip hastanın durumunu sordum.
Hemşire “ Hastanız baygın yatıyor şu an serum bağlandı,durumunda bir gelişme olursa size bilgi veririz” diyerek uzaklaşıp gitti. Yoğun bakım odasına hasta yakınlarını almadıkları için içeri giremiyor ve Aslı’yı göremiyorum. Son derece huzursuz ve telaşlıyım. Yoğun bakım odasına girip çıkan herkese Aslı’nın durumunu soruyor ama olumlu bir cevap alamıyorum.
Takılan serum yaklaşık üç saat kadar sürdü. Gelişimizin beşinci saatinde bir hemşire kapının önüne çıkarak “hastamız Kerem isimli bir kimsenin ismini
104
sayıklıyor .”
“Kerem benim. Kısa bir süre de olsa hastayı görebilir miyim”
“Hastamız biraz yorgun ve bitkin durumda olduğu için onu fazla yormamak koşulu ile beş dakikayı geçmemek üzere içeri girebilirsiniz.”dediğinde telaşla Aslı’nın yattığı odaya giriverdim.
İçeri girdiğim zaman Aslı gözleri kapalı bir biçimde yatıp duruyordu. Yanına yaklaşarak “ Aslı ben geldim! Kerem! Beni duyabiliyor musun ?” dediğimde bir tepki vermedi. Aynı sözleri birkaç kez tekrar edince sağ elini kaldırıp bana doğru uzatıverdi. Ama hala gözleri kapalıydı.
Elinden tuttuğum zaman hafif gözlerini açarak “Kerem sen misin ,bırakma bu elimi ve hep yanımda ol. Çevremde sürekli meleklerin uçuştuğunu görüyorum. Ellerimden tutup beni cennete götürmek istiyorlar. Ben cenneti değil seni istiyorum. Hastane köşeleri bana göre değil. Bir an önce beni buradan çıkar. Sen yanımda olduğun sürece benim doktora ve ilaca ihtiyacım olmaz. Öleceksem de senin kollarında ölmek isterim.
“Aşkım öyle kötü şeyler düşünerek kendine işkence etme. Sen de bir meleksin hem de meleklerin en güzelisin. Gördüğün o melekler senin arkadaşların, seni yalnız bırakmamak için çevrende dolaşıp duruyorlardır. Sen de benim meleğimsin,meleklerden korkulmaz. Biraz ateşin olduğu için öyle hayaller görüyor olabilirsin. Ben seni meleklere değil hiç kimselere vermem. Doktorlarınla görüştüm,aşırı kansız kalman nedeniyle bir baygınlık geçirmişin. Sana yeteri kadar kan verdiler en kısa sürede sağlığına kavuşacaksın”
“Kerem, ölmek beni korkutmuyor,senden ayrılmaktan korkuyorum. Daha bu aşka doyamadım,seni bırakıp başka dünyalara gidemem. Sen ellerimi
105
bırakmadığın sürece ölüm bana yaklaşamaz.”
Biz böyle sohbet ederken oda hemşiresi içeri girdi. Yanımıza gelerek “doktorunuzla görüştüm hastamızın daha bir süre hastanemizde kalmasının gerektiğini söyledi. Hastamızı fazla yormayalım, artık hastamızı yalnız bırakırsanız daha uygun olur”
Hemşire hanım haklıydı. Hem hastamızın sağlığı hem de hastane kuralları gereği odadan çıkmam gerekiyordu. Aslı ile vedalaşıp elini bıraktığım an gözlerinin kapandığını ve kapanan kirpiklerinin gözyaşları ile ıslandığını gördüm. Aynı anda benim de gözlerimde oluşan yaşları silerek odadan ayrıldım.
Odadan ayrıldıktan sonra hastane koridorlarında gezinip duruyorum. İçerde hasta yatan Aslı’dan bir farkım yok,ben de onun kadar hastayım. Ayrıca acılarımı hissetmeyecek kadar da şuursuzum. Ne yapacağımı ve nasıl davranacağımı bilemiyorum. Hastaneden ayrılıp eve gitmek istiyorum ama ayaklarım bana izin vermiyor.Dolaşmaktan yorulunca bekleme salonunda bir koltuğa oturarak dinlenmek istedim. Oturur oturmaz uyuya kalmışım. Ne kadar uyuduğumu bilemiyorum,gözlerimi açar açmaz kendimi Aslı’nın odasının önünde buldum.
Aslı’nın kaldığı odaya ziyaretçi kabul etmedikleri için odaya girip çıkanların araladığı kapı aralarında Aslı’yı görmeğe çalışıyorum. Birkaç kez denedim ama Aslı’yı göremedim. Kapının önünde bir nöbetçi gibi bekliyorum. Sonunda bir ara kapı tekrar aralandığında Aslı’yı oda içinde gezinirken gördüm ama Aslı beni göremedi. Aslı’yı uzaktan da olsa ayakta görmek beni son derece mutlu etti. Kapı önünde beklemeğe devam ediyorum. Bir ara kapı tekrar aralandı,Aslı başını dışarı uzatarak dışarı koridora bakmak istedi. Beni karşıda bekler durumda görünce gülümseyen bir tavırla “Kerem burada olduğunu tahmin ettim. Şu an
106
çok iyiyim,merak edilecek bir durum yok. Doktorların sabah vizitelerini beliyorum.Sanırım bugün beni taburcu ederler. Sen ayakta durma bekleme salonuna git orada bekle” diyerek kapıyı kapattı.
Doktorların yatan hastalarının sabah muayenelerini bitirmelerinden kısa süre sonra Aslı bekleme salonuna geldi. Sağlıklı ve dinç görünüyordu. Sarılarak öpüp geçmiş olsun dileğinde bulundum ve sonra birlikte Aslı nın evine gittik. O gün Aslı evinde dinlendi ve ben de geç vakte kadar kendisine refakat ettim.
Ertesi gün sabah kahvaltısında yine Aslı’nın evinde birlikteyiz. Sabah kahvaltısını ben hazırlamak istediysem de Aslı bana engel olarak kahvaltıyı kendisi hazırladı. Birlikte kahvaltımızı yaptıktan sonra Aslı’nın işyerine gittik.
Aslı artık normal yaşamına dönmüştü. Kendine geldikten sonra yine ilk aklına gelen işi ve işyeri oldu. Sanki hastalanan benmişim gibi başladı sorunlarını anlatmağa.
“Kerem sorunlarım alıma gelince hastalığımı ve rahatsızlığımı unutuyorum. Sorunlar çok olduğu için birisini unutsam da öbürleri beni rahat bırakmıyor. Şu an sayılamayacak kadar çok sıkıntılarım ve sorunlarım var. Senden ayrılıp işyerime gitmek istemiyorum. İşyerim bana hastaneden daha sıkıcı geliyor. O küçücük dükkanım beni cendere gibi sıkıyor. Bazen evinde oturup akşam kocasını bekleyen mutlu hanımlara imreniyorum. Benim öyle bir şansım olmadı ve de olmayacak. Açlık ve sefaletle iç içeyim. Bu koşullarla iş yapmak ve para kazanmak oldukça zor. Sana da fazla yük olmak istemiyorum. Senden başka birisinin de bana doğru yolu göstermeyeceğini bilmelisin."
Aslı iş konusundaki sitemlerinde haklıydı. Huzurla çalışabileceği ve para kazanacağı bir iş tutamamıştı. Bir mesleği ve sermayesi olmayan bir kimsenin iş tutması da
107
kolay olmuyordu. Belirli bir sanata ve yeteneğe bağlı olmayan işlerde para kazanmak zordu. Ama her türlü olumsuzluğa karşı moralini fazla bozmadan çalışmalarını sürdürüyordu.
İlk açtığı işyerinde para kazanamayınca bir süre sonra eşi ile birlikte yine kendi adlarına yeni bir işyeri açarak birlikte çalışmağa başladılar. Yaptıkları iş rahat bir iş değildi. Çevresinde bu işi yıllarca yapan çok sayıda esnaf olduğu için onların arasında barınmakta zorlanıyor büyük bir mücadele veriyorlardı. Meslektaşları arasında bir dayanışma ve yardımlaşma yoktu. Diğer meslektaşları onu yok etmek için söz birliği etmiş gibiydiler. Buna rağmen herkese karşı mücadele veriyor yine harçlığını az da olsa çıkarabiliyordu.
Zaman içinde yeni dostlar ve yeni çevreler edindi Aslı. Dost bildiği insanlar ona hep farklı tavırlarla yaklaştılar; ama o ilkelerinden kimseye bir ödün vermedi. Belli ve onurlu bir yaşam çizgisini sonuna kadar devam ettirmekte kararlıydı. O çizgiden sapmamağa özen gösteriyordu.
Bir bayanın yalnız başında toplumda iş yapması oldukça güç. Müşterilerin ve dostlarının büyük bir bölümü onunla iş yapmak yerine onu elde etme çabası içindeydiler. Para kazanmanın dışında Aslı'nın bir başka mücadelesi daha vardı. O da başkalarına yem olmamak.
Aslı’yı ta başlangıcından beri ilkeli bir hanım olarak tanıdım. Başkalarına yem olacak kadar hatalar yapacağına bir ihtimal de vermiyorum. Adımlarını bilerek ve tehlikeleri görerek atıyor. Çok kızdığı zaman bir hata yaparsa yapar, onun dışında her konuda kendisine güvencim tam. Biraz hassas ve kırılgan bir yapıya sahip olası nedeniyle bazı zamanlarda sorunlar yaşadığı oluyor. Çabuk kızar ve çabuk ikna olur.
108
Aslı’yı çok sevmiş ve çok güvenmiş olmama rağmen bazen içimde onu kaybetme korkusu yaşarım. Bu duygu, beni sürekli huzursuz eden kötü bir duygu. Aslı’yı kaybettiğim zaman her şeyimi kaybedeceğimi sanıyorum.
Aslı nadide bir vazoya benzer. Kırıldığı zaman onarımı güç. Tekrar eski haline döndürmek için yeniden bir vazo yapmak gerekir. Yalnız tek teselli olduğum yönü kinci olmamasıdır. Karşısındaki çok büyük hata yapmamışsa onu affetmesini bilir. Diğerlerine göre bana karşı biraz daha özverilidir. Birazcık güzel sözler söylediğim zaman ne kadar üzgün olursa olsun gözleri ışıl ışıl yanmağa başlar. En çok da Aslı'nın yaşadığı fırtınalardan sonraki durgun hali hoşuma gider. Gözünün altından hafif gülümseyerek bakması içime ılık ılık güzel duygular yayar. En büyük mutluluğu tek Aslı'nın yanında olduğum zaman yaşarım. Bizim en güzel günlerimiz birlikte olduğumuz günlerimizdir.
Yarın yine Aslı ile birlikte olacağım için daha şimdiden yarının heyecanının yaşıyorum. Aslı bütün güzellikleri ile gözlerimin önünde. Yarın giyeceği giysileri bile görür gibi oluyorum. Yine o yumuşacık elleri ellerimde, bembeyaz kolları boynumda geçmiş günlerin özlemlerini gideriyoruz. Aslısız geçen günlerim olmuyor gibi. Aslı ya yanımda, ya da hayalimde...
Günler bize az geldiği için sabahın erken saatlerinde yollardayız. Bugün ki yolculuğumuz İzmir'in şirin bir beldesi olan Gümüldür.
Gümüldür İzmir ile Selçuk ilçesi arasında yer alan deniz kenarında küçük bir köy. Mandalina bahçeleri ve kumsalları ile ün yapmıştır. İlk çıkan "Satsuma" dedikleri o ince kabuklu ve tatlı mandalinalar bu bölgede yetişir. Biz mandalina bahçelerini gezmek ve mandalina yemek için değil güzel doğasını görmek için gidiyoruz. Aşıklar için
109
güzel bir yer. Bir tarafında narenciye bahçeleri,bir tarafında orman ,bir tarafında ise deniz ve kum.
Günlerdir biri birini özleyen ellerimiz biri birine kenetlenmiş durumda sahil boyu geziniyoruz. Kumsallar insan kaynıyor. İzmir den denize girmek için günü birlik gelen insanlarla dolu bir sahil. Her taraf cıvıl cıvıl. Aslı bu canlı kalabalığı bir süre seyrettikten sonra bana :
"Bu bikinili çıtırları seyretmek için mi beni buralara getirdiniz? Bakıyorum gözlerin hep onlara doğru kayıyor. Yanında olduğumun bile farkında değilsin"
"Hayır aşkım! Ben onları görmüyorum bile. Yanımdaki çıtırı sahilde gördüğün bu güzel çıtırların hiç birisiyle değişmem. Senden daha güzel birisini görebildin mi? Onları güzel gösteren giydikleri renk renk bikiniler. Bak daha bikinilerini giymemiş olanlar da var. Bak bakalım senden daha güzelini görebilecek misin?
Anlaşılan sen sahili pek sevmedin. Denize girmeyince sahilin pek tadı olmuyor. En iyisi biz biraz ilerde bulunan ormanlık alanındaki çay bahçelerine doğru gidelim." Diyerek sahilden ayrılıp ormanlık alana doğru gidiyoruz. Tam tepeye çıktığımızda üzerimizde alçak uçuş yapan uçaklar geçmeğe başladı.
Gaziemir Hava Alanına inen uçaklar bizim üzerimizden geçerek inişlerini gerçekleştiriyorlar. İlk uçak sanki üzerimize düşecekmiş gibi hemen başımızın üstünden çok alçaktan uçarak geçti. Korkutucu bir sesle inerken biz ikinci uçağın da aynı yerden ineceğini düşünerek yerimizi değiştirdik. Yerimizi değiştirmemize rağmen ikinci uçakta çamların uç dallarını titreterek büyük bir gürültü ile üzerimizden geçip yine hava alanına doğru inişe geçti. Bir kez daha yerimizi değiştirerek daha uzağa ve daha farklı bir bölgeye gitmemize rağmen inişe geçen uçakların korkunç gürültülerinden kurtulamadık. Uçaklar
110
iniş için aynı güzergahı kullandıkları için zorunlu olarak üstümüzden geçiyorlardı.
Aslı uçakların gürültüsünden rahatsız olunca bana dönerek : "Bak Kerem uçaklar bile bizi kıskanıyor ve bizi rahat bırakmıyorlar" dedi. Kaç kere yerimizi değiştirdiksek de uçaklardan kurtulamadık.
Yalnız biz değildik buralarda gezinen. Bizim gibi başka aşıklar da vardı. Onlar da biri birlerine sarılmış şekilde en güzel anlarını yaşıyorlardı. Kimsenin kimseye söyleyeceği bir söz yoktu. Herkes hayaller ve güzel duygular içinde kendilerinden başkalarınız görmüyorlardı bile. Aslı ile biri birimize sarılmış durumda uzun uzun denizi ve uzaklardan geçen gemileri seyrettik. Martıların çığlıkları duyuluyor,karabataklar dalıp dalıp çıkıyordu. Ama biz onlardan daha mutluyduk. Onlar karınlarını doyurmak için denizlerdeydiler. Biz ise aşkımızı yaşamak için buradaydık. Yakınımızda bulunan küçük tepenin zirvesine kadar yürüdük. Yamaçtan denize bakan büyükçe bir çam ağacının altına oturarak uzaktan denizi seyrediyoruz. Çevremizde kimseler yok. Yine aşk ve sevda dolu saatler yaşadık. Zaman da çok hızlı geçiyordu sanki. Akşam olmak üzereyken biz güne yeni başlamış gibiydik. Güneşin batıya doğru kaymasından zamanın geçtiği belli oluyordu. Dönmek için arabamıza geldiğimizde o güzel günü sanki hiç yaşamamıştık.
Arabaya binip tam hareket etmek üzere iken bir espri yaparak Aslı'yı neşelendirmek istedim. Öyle kızılacak ve yanlış anlaşılacak bir espri de değildi. Ama Aslı yapmış bulunduğum bir espriyi yanlış algılayarak önce sert bir tepki verdi ve sonra da hıçkırıklarla ağlamağa başladı. Benim onu üzmek yada ağlatmak gibi bir niyetim yoktu. O benim cümlelerimi kendine göre yorumladı ve bana kırıldı. Olaydan sonra kendisini ikna etmeğe çalıştıysam da başarılı
111
olamadım O saatlerce gözyaşı döktü ben de saatlerce o ıstırabı yaşadım. Arabayı kullanacak gücüm ve neşem kalmamıştı. Aslı benim söylediklerimi duymuyor kendi dünyasında yaşıyordu. Özür dilemelerim ve kendimi savunmalarım bir sonuç vermedi.
Beni hayatta en çok üzen gözyaşıdır. Kimi ağlarken görsem hep içim burkulur. Hele ağlayan Aslı olunca buna dayanmak daha da zor. Güzel günümüz böyle acı bir olayla o gün noktalanmış oldu.
Güzel duygularla geldiğimiz yerden acı duygularla dönüyorduk. Asfalt sesinden başka arabamızda bir ses duyulmuyordu. Aslı'nın elinde mendil ,gözünde dinmeyen yaşlar. Bir an önce Aslı'yı evine götürüp bu kabustan kurtulmak istiyordum. Acele ettikçe yollar uzuyor ve içimdeki hüzün gittikçe büyüyordu. Arada sırada Aslı'yı teskin için söylediğim sözleri Aslı hiç duymuyordu. Sanki bir ağlama krizine kapılmış gibi göz yaşları sel olmuş akıyordu. Bir insanda bu kadar göz yaşı olur mu diye düşünüyordum. Sonunda Aslı'nın evinin önüne gelmiştik. Aslı hala ağlıyordu. Son kez bir defa daha :
"Asli seni üzdüğüm için ben senden daha çok üzüldüm. Senden defalarca özür diliyorum. Kırıcı bir söz söyledimse bu istemeyerek söylediğim bir sözdür. Seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun. Seni hiç bilerek üzmek ister miydim? Hadi beni bağışladığını söyle de evime huzur içinde döneyim. "
Aslı : "Şu an konuşacak durumda değilim. Bir süre dinlenmem ve kendime gelmem gerekiyor. Bugün benim için yaptıklarına teşekkür ederim. Bundan sonra bir araya gelmesek daha iyi olur . Bazı konularda farklı düşünüyor ve biri birimizi kırıyoruz.
Beni yeteri kadar tanıdığınızı sanıyordum ama gördüm ki hala tanıyamamışsınız. Öyle kinayeli sözler beni yaralar,
112
ne söyleyecekseniz açık ve net olarak söyleyin. Ben sizi kırmamak için her türlü özeni gösteriyorum. Aynı özeni sizden beklemek de benim hakkım olsa gerek. Bu koşullarda bu aşkı taşımamız zor görünüyor. Yaşadığım her üzücü olaydan sonra size karşı olan sevgimin yıprandığını görüyorum. Hep böyle devam edecekse biri birimizi fazla hırpalamayalım. Yaşadıklarım beni yeteri kadar yıpratmış durumda. Eskiden yaşadığım acılı günleri bir kez daha yaşamak istemiyorum. Beni bu şeklimle taşıyamayacaksan yollarımızı ayıralım. Ben de Sizi üzdüğüm için özür diliyorum" diyerek arabadan inip arkasına bakmadan o ıssız caddede yürümeğe başladı. Evine girinceye kadar arkasından üzgün bakışlarla onu izledim. .
Aslı gözden kaybolduktan sonra bir süre arabanın içinde Aslı'nın kırılmasına nadan olan sözleri hatırlamağa çalıştım. Söylediğim sözlerden, kırılacak bir anlam çıkaramıyordum. Aslı söylediğim kelimeleri duymamış yada yanlış duymuş olabilir diye düşündüm. Ama yan yana biri birimize temas etmiş olarak oturuyorduk. Yanlış duymuş olamazdı. Belki de ayrılmak için bahana yaratıyordu.
Aslı’dan ayrıldıktan sonra günlerce Aslı'nın kırılmasına nadan olan sözlerimi ve Aslı'nın davranışlarını düşündüm. Ama bir çözüm ve çıkış yolu bulamadım. Yaşamın en güç
yanı da bu. Çözümü olmayan sorunlar yaşamın kalitesini çok bozuyor. Ben Aslı'nın kırılan gönlünü onarmadan bu yaşama alışamam. Bunu başarabilmem için de Aslı ile görüşmem gerekir.
Son ayrılmamızdan bu yana iki haftayı aşkın bir zaman geçti. Bu süre içinde ne Aslı beni arada ne de ben Aslı’yı. Biri birini seven iki insan için bu süre çok uzun bir süreydi. Genelinde görüşmek istediğimiz zaman Aslı çağrı bırakır ben onu arardım. Günlerce çağrısını bekledim. Nafile bir bekleyişti. Geceler boyu Aslı’yı düşünmekten uyuyacak
113
zamanım kalmıyordu. Bu süre içinde Her telefonumun çalışında her mesaj sesinde Aslı arıyormuş gibi heyecanlanıyordum. Beklemeler boşunaydı. Arasa şimdiye kadar arardı. Aramadığına göre demek ki o gün bana çok kırılmış. Aslı’yı böyle durumlarda çabuk affeden birisi olarak bilirdim. Ara sıra küçük kavgalarımız olur ve en geç bir gün sonra beni arardı. Günlerim hep ondan gelmesini beklediğim telefonların hayaliyle geçiyordu. Ben de gurur meselesi yaptığım için Onu aramıyordum. . Sonunda yine Aslı galip geldi. Aslı değil de Aslı’ya olan aşkım galip gelmişti. Ben aradım onu.
Telefonuma nasıl bir cevap vereceğini bilmediğim için oldukça heyecanlı ve tedirginim. Sonunda numarasını yazarak cep telefonumun butonuna bastım. Telefonu açıktı. Aslı dan gelecek o "Alo" sesini bekliyorum. Aslı'nın telefonu uzun uzun çaldı ve bir süre sonra kapandı. İkinci kez denedim; yine cevap yok. Üçüncü kez denedim bu kez de telefonunu meşgule aldı. Aslı’ya ulaşmıştım ama sonuçsuz bir ulaşım. Aslı telefonunu açmamakta kararlıydı. Dördüncü kez denemek istemedim.
Çaresiz bakışlarla elimdeki telefona bakıyorum. En yakın dostum ve yardımcım olan telefonum bugün görevini yapamamıştı. Kaldırıp fırlatmak ve yere çalıp kırmak istedim. Ama bu işte telefonumun bir kabahati yoktu. Kabahat başkalarındaydı. Telefonu değil gidip onun saçlarını yolmalı. Çok kötü bir an yaşıyordum. Karamsar duygular içinde bocalayan zavallı bir insan durumuna düşmüştüm. Dalgın ve üzgün bakışlarla gelecek günleri düşünüyorum. Önümde karanlık bir tablo var. Aslı'nın içinde olmadığı kötü bir tablo. Bu tabloyu düşündükçe içim kararıyor. Ben Aslısız yaşayamam. Ya Aslı’yı yeniden kazanmalıyım ya da yeni bir Aslı yaratmalıyım.
Böyle karamsar duygular içinde bocalarken cep
114
telefonumun çaldığını duydum.
Arayan Aslı idi. Telefonumu önce meşgule aldım ve sonra ben Aslı’yı aradım.
"Alo! Aşkıma sevgiler sunuyorum"
"Teşekkür ederim ! Biraz önce beni aradığınızda o an müşterimle ilgilendiğim için telefonunuza cevap veremedim. "
Aslı'nın telefondaki sesi yorgun ve boğuktu. Zoraki konuşur bir hali vardı. Aslında Aslı telefonlara böyle cevap vermezdi. Neşesini ve mutluluğunu o anda bildirir o güzel kahkahası ile telefonun ahizesini çınlatırdı. Aradığımdan dolayı mutlu olmamış gibiydi. Lütfen konuşuyordu. Ben ona ,"Aslı geçmişte olanları unutalım , seven kalpler zaman zaman biri birlerini kırarlar. Yaşam hep öyledir. Bir ömür biri birini kırmadan yaşayan aşıklar göremezsin. Seni ziyarete gelmek istiyorum." Dedim. O soğuk ve yorgun bir sesle:
"Hatırlayabildiğin için teşekkür ederim. Dükkanıma gelmek isteyen herkese kapılarım açık. Sen de istersen gelebilirsin. " dedi.
Gel demesi de bir barışma işaretiydi. En azından ben öyle algıladım. " İşim var" gelme de diyebilirdi.
Arabama binerek o tarafa doğru yöneldim. Arabam yürümüyor sanki uçuyordu. Bir an önce Aslı’ya kavuşmak ve o güzel yüzünü görmek isçin sabırsızlanıyordum. Telefonda da olsa sesini duymak hoş bir duygu idi. O anda içimde ölmek üzere olan tüm güzel duyguların canlandığını hissettim.
Dükkanına girdiğimde Aslı dükkanında yalnız başına oturuyordu. Beni görünce ayağa kalktı ama bulunduğu yede öylece kaldı. Kapıya doğru yürüyüp beni karşılamasını bekliyordum. Beklediğim gibi olmadı. Bulunduğu yerde acı bir gülümseme ile:
115
"Hoş geldin ! " dedi ve tokalaşmak için elini bile uzatmadı. Ben ona doğru yürüyerek elimi uzattığımda o da mecbur kalıp elimi sıkma nezaketini gösterdi. .
Karşımda o eski Aslı yoktu sanki. Hala gözlerindeki ve yüzlerindeki o hüzün kaybolmamıştı. Gülümseyerek konuşuyordu ama bu isteyerek bir gülümseme değildi. Zorlandığını ve isteyerek gülmediğini hissediyordum. Olsun! Bu kadarına da razıydım. Dükkanına kabul etmeyebilirdi de.
Geçmişi unutturacak güzel sözler arıyordum. Böyle zamanlarda insanın aklına güzel sözler de gelmiyor. Bir süre ikimiz de konuşmak için konuşuyorduk. Dakikalar ilerledikçe Aslı'nın yüzündeki çizgiler değişmeğe ve o güzel ela gözleri tekrar gülmeğe başladı. Onu öyle görünce ben de cesaretlenip yine o sımsıcak ellerini ellerime aldım. Hastalanıp ta iyi olmak üzere olan bir hasta gibiydik. Ellerimizin biri birine değmesi bizi birden bire canlandırıverdi.
Aslı " Kerem ,bu güne dek hep gelmeni ve aramanı bekledim. Böyle durumlarda ilk adımı beylerin atması gerekir. O uğuruz günde ikimizde çok kırılmıştık. Ama bu
kırgınlık bu kadar uzamamalıydı. Beni uzun süreden beri tanırsın. Hatta beni benden daha iyi tanıdığını sanıyorum. Bu geçen süre içine neler yaşadığımı tahmin etmeliydin. Hani senin bir özelliğin vardı. Ben ne zaman sıkıntı içinde olsam sen o önsezinle hemen hisseder ve bani arardın. Bu kez ön sezilerin çalışmadı. Sensiz geçen o günler benim için bir kabustu. Sensiz yaşayamayacağımı bugün için daha iyi anlıyorum. Benim eşim ,sevgilim,dostum,her şeyim sensin. Bir kez daha o kötü günleri yaşamayalım. Benim için ölmek sensiz yaşamaktan daha iyi.
Hani ilk tanıştığımızda biri birimize verilmiş bir sözümüz vardı. "Bir ömür biri birimizi sevecek ve
116
ayrılmayacaktık." Bugün sizden yine öyle bir söz almak istiyorum. Bundan böyle Biri birimize darılsak ta, kırılsak ta ayrılık olmasın. Bir gün bile ayrı kalmayalım. Hep yan yana hep can can ömrümüz hep böyle geçsin. Sizden bunu istiyorum.
"Aslı seni anlıyorum. Bu geçen günlerde benim yaşadıklarım senin yaşadıklarından farklı değildi. O acıyı senden çok ben yaşadım. O günlerde sana kırılmıştım ama sevgimden hiçbir şey kaybetmedim. Benimkisi bir sevgi değil, delilik. Sana olan sevgim konusunda kendimi çok sağlıklı göremiyorum. Böyle bir sevgi olmaz, bu bir çılgınlıktır. Ben de sana söz veriyorum bundan böyle aramızda sadece aşk olacak,başka duygulara yer yok."
Bugün ikimiz de yeni tanışmış genç aşıklar gibiyiz. Aslı her zamankinden daha neşeli ve daha sevecen Bitmek bilmeyen kahkahaları ve esprileri ile geçmişin acı anılarından intikam alıyor. Biraz öncesine kadar yaşamış olduğumuz sıkıntıları ve acıları çoktan unuttuk. Şu anki mutluluğumuz ve birlikteliğimiz yaşadığımız aşkın ürünüdür. Aşk, kırgın gönüllerin barışmasından en büyük barış elçisi oluyor. Aşk yaşarken yaşamı daha çok sevdiğimi hissediyorum. Şu an gözüm ,gölüm güzel duygularla dolu. Aslı yanımda olduğu zaman dünyanın rengi ve tadı değişiyor.
Bugün Aslı hep yanımda olsun istiyorum. Bu kadar ayrılıktan sonra farklı ve güzel bir gün yaşamalıyız. Aslı'nın da aynı duyguları paylaştığını hissediyorum. Biri birine kenetlenmiş iki aşık olarak yine Kordon Boyu sahilinde birlikte yürüyoruz. Bu sahil ikimizin de sevdiği en güzel sahil. Neresinden bakarsan bak körfezi kucaklayan İzmir’in tüm sahillerini görebiliyorsun. Güzel kafeler, güzel lokantalar, gösterişli binalar Kordon Boyu’nun güzellikleridir. En güzeli de bu sahilde gezinen insanlar.
117
Sanki İzmir’in seçkin insanları bu sahilde toplanmış. Kol kola gezinen sevgililer,biri birine kur yapan gençler, İzmir’in biri birinden güzel kızları, yakışıklı delikanlıları bu sahilin devamlı müşterileridir.
Aslı ile ben de en sıkıntılı günlerimizde mutluluğu ve huzuru bu sahilde bulur,üzüntülerimizi bu sahilde bırakır gideriz. Kısa bir sahil yürüyüşünden sonra şimdi Efes Lokantasındayız.İzmir'in en güzel lokantalarından birisi. Bu lokantaya genelinde İzmir'in elit takımı ve sevgililer gelir. Lokanta kalabalıktı. Şef garson bize lokantanın denize bakan kesiminde iki kişilik uygun bir yer buldu. Aslı her zamanki gibi yine şık kıyafetler içinde adeta lokantanın gülü. Üzerinde siyah bir mini etek, beyaz sıfır kol bir tişört var. Göğüsler tişörtü patlatacak gibi heybetli duruyor. Hatta düğmelerini patlatmış bile. Üç düğmesi var ikisi açılmış. Bakmak istemesem de gözlerim hep son düğmenin altındaki beyaz manzaraya takılıyor. Komşu masalarda oturanların gözlerinin zaman zaman bizim masamıza doğru kaydığını görüyorum.
Bugün Aslı da farklı bir değişiklik daha var. Mini etekler içindeki Aslı lokantanın en dikkat çeken müşterisi durumunda. Erkeklerden çok hanımlar bakıyorlar. Hanımların bakışında bir beğenme ve taktir ifadesi var. Beğenilmeyecek gibi değil, mini etek gerçekten çok yakışmış Aslı’ya. Ben de gurur duydum böyle bir güzel sevgilim olduğu için.
Çok özlediğimden mi, yoksa bu yeni giysisi çok yakışmış olduğundan mı Aslı bugün gözlerime eskisinden daha güzel görünüyor. Su yerine Aslı’yı içmek, yemek yerine Aslı’yı yemek istiyorum. Gözlerim hep Aslı'nın vücudunda gezinip duruyor. Bazen ela gözlerine,bazen bembeyaz gerdanına, bazen de ışıl ışıl yanan yanaklarına bakmaktan kendimi alamıyorum. Tarif edilmez duygular
118
içinde adeta sarhoş gibiyim. Böyle dünyalar güzeli bir hanımla aşk yaşamış olmamdan dolayı son derece mutluyum.
Garson gelip hatırlatmasa yemek yemeği bile unutacağız.
Aslı’ya yemek seçmesini söylediğimde :
"Heyecandan ve sana kavuşmaktan olsa gerek birden yemek isteğim kayboldu. Biraz konuşup özlemlerimizi giderelim. Belki o zamana kadar acıkırız."
Aslı da benim gibi yemeği unutmuştu. Garsonumuz Aslı'nın sözü üzerine masamızdan uzaklaşıverdi.
Böyle kavgalar ve kırgınlıklardan sonra aşklar güçleniyor gibi. Birlikte olmaktan dolayı ikimiz de son derece mutluyuz. Geçmişte yaşadığımız o kötü günleri ikimiz de açmak istemiyorduk. Aslının elleri ellerimin içinde yine hep aşktan ve sevgiden söz ettik. Baş başa olmanın verdiği huzuru ve hazzı yaşıyorduk. Aslı ile birlikte olmaktan dünyada daha güzel ne olabilir diye düşünüyordum"
Aslı’ nın da bu birliktelikte mutlu olduğu her halinden belli oluyordu. Aslı mutlu anlarında hep güler, hep espriler yapar ,tatlı mimikleri , manalı bakışları ile hanımlığını çok iyi sergiler. Yine gözlerinin içi gülüyor ve yanakları parıl parıl yanıyor. Biz kendimizden geçmiş şekilde tatlı tatlı sohbet ederken garsonumuz tekrar masamızda yemek siparişlerimizi bekliyor.
Yemeklerimizi söyledik.
Aslı " bugün bir de bira içmek canım istiyor. Sevgilim de bana eşlik ederler mi acaba? "
"Bugün ikimiz için de çok farklı bir gün. Kadehlerimiz mutluluğumuz için kalkacak. Geçmişin acı acılarını unutuncaya dek içeceğiz. Seninle olursa zehir bile içerim" diyerek espri yaptığımda Aslı :
119
."Yok zehir içmene gönlüm razı olmaz. Daha önümüzde birlikte yaşayacağımız uzun bir ömür var. Bu aşkı doya doya yaşamak için bize bir ömrün yeteceğini de sanmıyorum. Yaşarsak da birlikte,ölürsek te birlikte ölelim. Ölümü sana da yakıştıramıyorum ,bana da. "
Sohbetimiz devam ederken yemeklerimiz ve biralarımız gelmişti. Şimdi dilimizden çok midemiz çalışmağa başladı. Bir anda bitivermişti yemeklerimiz. Biradan sonra Aslı'nın gülüşleri daha da değişti ve daha da çekici oldu. Hafif bir sarhoşluk Aslı’yı daha şuh ve sevecen hale getiriyor. Yanakları ve dudakları kıp kırmızı olmuştu. Sarılıp öpmemek için kendimi zor tutuyordum. Aslı da aynı istekler içindeydi. Ellerini uzattı... Elleri ateş gibi yanıyordu. Dudaklarımız yerine bu kez ellerimiz öpüştü. Lokantanın en neşeli çifti bizdik. Lokanta çıkışı el ele sahil yürüyüşümüz bir süre daha devam etti. Aslında ikimiz de günün bitmesini istemiyorduk. Güneş batıp karanlık çökmeğe başlarken caddeler de tenhalaşmıştı. Bu saatten sonra gönül kendi yuvasında olmak istiyor. bu güzel gün buruk bir vedalaşma ile bitiverdi.
Böyle kısa kaçamak buluşmalar bizi doyurmuyordu. Aslı kendi işyerinde,ben kendi işyerimde olunca her zaman buluşma imkanı bulamıyorduk. Araya uzun zaman girince de taraflar biri birlerine yabancılaşıyor ve bundan da aşklar zarar görüyor. Birlikteliğimizi uzatacak ve özlemlerimizi doya doya yaşayabileceğimiz bir ortam hazırlamamız gerekiyor. Bunun için de en uygun ortam zaman zaman birlikte kalabileceğimiz bir eve sahip olmaktı. Bürolarımız bu işe pek uygun yerler değildi. Gözlerden uzak bir aşk yuvamız olsun istiyordum. Sürekli birlikte kalmayacağımız için küçük bir daire bize yeterliydi. Yeni yapılan sitelerde bu tür ihtiyaçlara uygun dairelerin yapıldığını duyuyordum. Aslı ya haber vermeden böyle bir daire arayışına girdim.
120
O na sürpriz yapmak istiyordum. Sonunda hayalimdeki o daireyi buldum. Bir oda bir salondan ibaret bize aşk yuvalığı yapabilecek kutu gibi bir daire. Umarım Aslı da beğenir. İçini de yine Aslı’ya haber vermeden kendi zevkime uygun bir şekilde döşedim. Küçük bir aile için gerekli olan her şeyimiz oldu. Zaten bu tür daireler, yeni evliler, bekar yaşayanlar yada sevgilileri ile kaçamak yaşayanlar için düşünülmüş.
Yine bir hafta sonu Aslı’yı alarak yeni evimize götürmek üzere yola çıktık. Hep şehir dışına çıkmağa alışık olan Aslı caddelerde ve sokaklarda dolaşırken bu durumu yadırgadı.
"Kerem sokaklarda ne dolanıp duruyorsun. Hani şehir dışında bir yere götürecektin beni."
"Bugün sana tahmin edemeyeceğin bir sürprizim var. Bundan böyle bu caddeleri sık sık göreceğinden bugün sana caddeleri tanıtıyorum. Güzel sahiller ve güzel lokantalardan sonra böyle sıkıcı caddelerin haz vermeyeceğini biliyorum. Ama sonuçta haz alabileceğin bir şeyler göreceksin. Seni fazla yormayacağım,beş dakika sonra sonucu göreceksin. "
Kısa süre sonra gösterişli güzel bir binanın önünde durduk. Aslı tereddüt içinde sağa sola bakıyor ve sürprizi öğrenmeğe çalışıyor.
Elinden tutarak asansöre kadar götürdüm. Dördüncü kata çıkıp dairenin önüne geldiğimizde kapının anahtarını Aslı’ ya uzatarak kapıyı açmasını istedim.
Aslı hala olanları bir anlam veremiyordu.
"Düşünme ve soru da sorma. Kapıyı aç " dedim .Kapı açıldı. Artık dairemizin içindeydik.
"Sürpriz !.. Bundan böyle bizim aşk yuvamız burası. en güzel günlerimizi bu yuvada yaşayacağız. "
Aslı bir süre konuşmadan hayretli bakışlarla daireyi, içindeki eşyaları inceliyor,böyle bir sürpriz beklemiyordu.
121
Salonu, banyoyu ve yatak odasını tek tek gezdikten sonra gelip boynuma sarılarak dudaklarıma tatlı bir öpücük kondurdu. Sonra da bana dönerek :
"Gerçekten bu ev bizim evimiz mi ?"
"Evet bizim evimiz,bizim aşk yuvamız Nasıl beğendin mi ?" dediğimde.
Hayallerim gerçek oldu. Seni tanıyalı böyle bir ev düşlüyordum. Bundan böyle daha güzel günlerimiz olacak" diyerek elimden tutup beni yatak odasına götürdü.
Yatağın üzerindeki örtüsünü kaldırmadan kendisini üzerine atıp upuzun yattı. Yeni yatağa yeni gelin. O kadar çok yakıştı ki ben de hemen yanına uzanıverdim. Gelin ile damat yeni yatağın üzerinde sarmaş dolaş. En güzel anlarımızdan birisini yaşıyoruz.
Neden sonra kalkıp salondaki koltuğa oturduğumuzda Aslı'nın biraz mahzunlaştığını ve neşesinin kaçtığını hissettim.
"Aslı bir şeyler mi oldu ? Neden böyle birden bire mahzunlaştın. Yoksa bir davranışıma mı kırıldın?" dediğimde:
Yok ciddi bir şey. Şu an yıllar önce yaşadığım bir anım aklıma geldi de onun etkisi olsa gerek "
"Sakıncası yoksa seni üzen o anıyı ben de öğrenmek istiyorum."
"Bilmem ki anlatsam mı acaba "
"O kötü anıyı çok kez sana anlatmayı düşündüm, ama bir türlü cesaret edip anlatamadım. O duygu yıllarca içimde beni yiyip duruyor. Hep sert tepki vereceğini düşünerek bir türlü anlatamadım. Bana kızmayacağına ve beni terk etmeyeceğine söz verirsen anlatırım. Yoksa bir sır olarak mezara kadar içimde saklarım."
"Aslı beni meraklandırıyorsun. Seni terk edecek kadar bir suç işlemiş olamazsın. İşin içinde bir ihanet mi
122
var yoksa ?
"İhanete benzer bir şey!...
O lanet anıyı anlatmadığım zaman da rahatsızım anlatmak istediğim zaman da. Her iki durumda da bende suçluluk duygusu yaratan bir anı. Beynimi kemirip duruyor.
Beni buraya getirince yine o kötü günleri yaşadım. Önce beni dinle ve sonrada kararını ve görüşlerini açıklarsın.
Aslı hüzünlü ve nemli gözlerle hikayesini anlatmağa başladı:
"Beni bu tek odalı küçük eve getirince üç yıl önce yaşadığım acı bir anı gözlerimin önüne geldi. Hani tanıştığımızın ikin yılında ikimizi biri birimizden ayıran bir kavgamız olmuş ve kavgadan sonra moralim bozulmuştu. Senden intikam almak ve seni cezalandırmak istiyordum. O son görüşmemizden sonra çok denedim ama seni bir türlü affedemedim. Çok aşırı derecede kırılmıştım. Belki beni üzecek kastı bir davranışın yoktu. Ama o gün ben çok duygulu olduğum için senin sözlerini ve davranışlarını yanlış anlamış olabilirim.
Dertleşmek ve içimi dökmek amacı ile önceden tanıyıp ta uzun süredir görüşmediğim yüzbaşı olan dostumu aradım. Bu yüzbaşıyı da bir iş nedeniyle tanımıştım. İşimin yapılmasında bana çok yardımcı olmuş ve taktirimi kazanmıştı. O tarihten bu yana ara sıra telefonda hal hatır sormaları oluyordu.
Bu gün onunla Konak ta bir kafede buluştuk. Yorgun ve bitkindim. Geldiğimden dolayı da biraz pişmanlık duyuyordum. Bu kadar da aceleci olmamalıydım. Kalkıp gitmek istedim. Bu davranışım da uygun değildi. Çünkü onunla görüşmeyi ben istemiştim. Kalkıp gidersem o nu da kaybedeceğimi düşündüm. O da tedirgin ve neşesiz olduğumu anladı. Beni rahatlatmak için güzel sözler söylüyor ve beni teselli etmeğe çalışıyordu. Ama ben onun
123
söylediklerini duymuyor onun yanında yine seni düşünüyor, seni hayal ediyordum.
Beyaz porselen kupalar içinde çaylarımız geldi. Biz ikimiz girişte sağ köşede bulunan kırmızı deri koltukların üzerinde karşılıklı oturuyorduk. İçimde büyük bir huzursuzluk ve sıkıntı vardı. Birileri beni inceliyormuş gibi hissediyordum. Kafede oturanların bilinçli veya bilinçsiz olarak ara sıra bizim tarafa bakmaları bile beni rahatsız ediyordu. Yüzbaşı arkadaşım :
"Aslı seni neşesiz ve huzursuz görüyorum. Seni sıkan ve huzursuz eden bir durum mu var ? .Burasını sıkıcı bulduysan başka bir yere de gidebiliriz " dedi.
Ben " Hayır senden kaynaklanan bir durum değil. Birkaç gündür kendimi huzursuz hissediyorum. Ara sıra benim böyle anlarım olur" dedim
Neşesiz olduğum için sohbetimiz de bana haz vermiyordu. Arkadaşım her zamanki gibi beni çok özlediğinden ve sevdiğinden söz etti. Böyle sıradan sözlere alışık olduğum için söyledikleri ilgimi çekmiyordu. Her erkeğin kadınların kalbini kazanmak için söyledikleri sıradan sözlerdi. Genelinde o konuşuyor ben de dinliyordum. Aslında dinlemiyorum da dinlemiş gibi görünüyordum. Kafam hep başka yerlerde başka duygularla meşgul. O gün yüzbaşı arkadaşımı sevmediğim anladım. Daha önceleri içimde az da olsa bir sevgi vardı. Bugün bana biraz itici görünüyordu. Benimle görüşeceği için mi nedense son derece şık giyinmişti. Resmi elbiselerini çıkarmış üzerinde ekose çeket ve gri pantolon vardı. O da benim gibi tedirgin ve heyecanlı idi. Onun neden heyecanlandığını biliyordum. Eline üşmüş güzel bir av vardı. Sanırım bu güzel avı nasıl yiyebileceğini düşünüyordu.
Arkadaşım bulunduğumuz ortamdan sıkıldığımı
124
anlayınca evine gitmemizi önerdi. Ben de " Düşünmeden olur gidelim " dedim. Arabaya binip yola çıktıktan sonra da eve gitmemizin uygun olmayacağını düşündüm. Arkadaşım evli birisiydi. Evli bir adamın evinde benim ne işim vardı? Ama bu olumsuz düşüncelerimi ona söyleyemedim. Öyle karmakarışık duygular içinde yolumuza devam ediyoruz. Duygularım ve zihinim donmuş gibi. Olumlu ya da olumsuz hiçbir şey düşünemiyorum. O an robottan bir farkım yoktu
Arabamız bilmediğim caddelerde ve sokaklarda dolanıp duruyor. Sonunda görmediğim ve bilmediğim bir semtte bir binanın önünde durduk. Arkadaşım komşuların apartmana birlikte girmemizi görmelerinin sakıncalı olacağını düşünerek biri birimizden ayrı olarak binaya girmemizi istedi. O önde gitti ben arkasında. Asansöre binerek onunca kata çıktım. O benden önce gittiği için açık daire kası önünde beni bekliyordu.
Büyük bir suçluluk içinde daireden içeri girerken bir ara irkilerek geri çıkmak istedim.Buraya kadar gelmiş olmam iyi bir davranış değildi. Arkadaşım durumumu anladı ve elimden tutarak beni içeri çekip kapıyı kapattı.
Burası ailelerin oturabileceği bir eve benzemiyordu. Bir oda bir salondan ibaret bir ev. İçinde öyle göz alıcı güzel eşyalar da yok. Yatak odasında iki kişilik bir karyola ve karşı tarafında büyük boy bir ayna var. Salonda ise sıradan bir koltuk takımı. Bir de dört sandalyeli yemek masası. Eski küçük ekran bir televizyonla, bir de eski buzdolabı , birkaç tane bayan terliği görünüyor. Belli ki burası arkadaşımın çapkınlık yaptığı bir ev. Halk arasında bu tip evlere garsoniyer deniliyor. Benden önce bu eve kim bilir kaç bayan daha geldi? Bunlar aklıma gelince bir den küçüldüm ve kendimi bir fahişe gibi hissetmeğe başladım. Benden önce bu yatağı kullanan kadınlar tek tek gözlerimin
125
önüne geldi. Kim bilir bu çirkin yatak kaç kadının güzel hayallerini yok etmiş ve onların kişiliğini öldürmüştür. Bu bir yatak değil zavallı kadınlara kurulmuş bir kurt kapanı idi. Bugün ki son kurban bendim.
Arkadaşım bir anlık bir macera yaşamak için beni buraya getirmişti. Böyle yaşantılar ve bu tür çirkin yerler bana göre değildi. Ben hep seviyeli bir arkadaşlık beklerken
böyle onur kırıcı bir ortamla karşılaşınca içimden ağlamak geçti. Seni ne çok sevdiğimi o an daha çok anladım. Uzun yıllar emek vererek büyüttüğümüz aşkımız böyle ayaklar altına düşmemeliydi. Ne büyük hata yapıyorum. Beni yıllarca bir gün olsun incitmeyen ve bana hep sevgi ile yaklaşan Kerem'in yerinde şimdi şehvet duyguları ile saldırıya hazırlanan bir insanla beraberdim. Önce senden, sonra da kendimden utandım .Ağır bir şok geçirir gibiydim. Hislerim ,duygularım kaybolmuştu. Öyle şuursuz ve anlamsız olarak arkadaşıma bakıyordum. Böyle çaresizlik içinde sağa sola bakan kadın ben olamazdım.
Arkadaşım elimden tutarak beni yatak odasına ve yatağa götürmeğe çalışırken hızla elinden elimi çekerek koltuklardan birisine oturdum. Arkadaşıma dönerek :
"Bana dokunursan beni ebediyen kaybedesin ve de cezasını çok ağır ödersin. Ben seni farklı bir dost ve arkadaş olarak tanımıştım. Ben şu an senin isteklerini kabul edecek durumda değilim. Beni böyle bir duygu ile buraya getirdiğin için de sana kırıldım. Ben seks değil seviyeli bir arkadaşlık istiyorum. Lütfen hemen evi terk edelim !..
Arkadaşım da benden böyle bir davranış beklemiyordu. Tepkim karşısında şaşırdı. Önce biraz güç kullanarak amacına ulaşmak istedi. Ama ben :
"Bana dokunursan bağırırım. Sen de apartmanda rezil olursun .Bırak beni gideyim." Dediğimde arkadaşımda benden uzaklaşarak karşımdaki başka bir koltuğu oturdu.
126
Avını kaçırmış bir aslan gibi son derece gergin bir şekilde ikinci saldırıya hazırlanıyordu. Şehvetten gözleri dönmüş ve yanakları al al olmuştu. Öyle yiyecek gibi bana bakıyordu. Yeni bir saldırıya muhatap olmamak için hemen oturduğum koltuktan kalkarak hızla kapıya doğru yöneldim ve kendimi dışarı attım..
Arkadaşım arkamdan gelmedi, ben hızla kapıyı çarparak asansöre binip alt kata indim. Arkamdan gelmesini
beklemeyerek yaya olarak yola koyuldum.
Hırsımdan ağlıyordum. Göz yaşlarımı caddelerden geçenler görmesin diyerek koyu renkli gözlüğümü gözüme taktım. Ama gözlerim sanki bozuk bir çeşme gibi akıp duruyor, elimdeki mendilim göz yaşlarıma cevap veremiyordu. Yangından kaçar gibi hızlı adımlarla caddelerde adeta koşuyordum.
İşyerime geldiğimde hala o kabusu yaşar gibiydim. Başkalarını değil hep kendimi suçluyordum. Ben böyle bir maceraya atılacak bir kadın mıydım? Yaptığımdan dolayı kendimi affetmiyordum. Bu olanları duysa acaba Kerem beni affeder miydi? Onun yerinde ben olsam asla affetmezdim.
Uzun yıllar bu kabusu içimde sakladım. Hiç kimse bu hüzünlü anılarımı anlatmadım. Yıllarca içimi kemirdi durdu. Olanları unutmak bir yana acılarım her geçen gün daha da büyüyordu. Bunu birilerine anlatıp içimdeki o kötü duyguları atmalıydım. Öyle herkese anlatılacak duygular da değildi. Kime anlatsam mutlaka beni suçlu bulacaktı. Başkaları bir yana, ben bile yaptıklarımdan dolayı kendimi suçlu buluyordum.
Uzun yıllar hep sustum ve kimseye de bu olanları anlatmak cesaretini bulamadım. Bugün ilk kez yine size anlatıyorum. Şu an bile o acıları yaşar gibiyim. Böyle bir davranışa girmemem gerekirdi. Sana ne kadar kızarsam
127
kızayım bu hareketi kendime yakıştıramadım. Büyük bir pişmanlık duydum halen de hep günün ıstırabını yaşarım. Yine senin sevgin galip geldi ve beni bir batağa batmaktan kurtardı. O anda senden başka birisi ile aşk yaşayamayacağımı anladım. Seni seviyorum yine sana döndüm. Ben senden başka birisine ait olamam. Bunu o anda anladım. Bu davranışımdan dolayı beni affeder misin affetmez misin bilemiyorum?
Hikayeme hiçbir şey eklemeden yaşadıklarımı ve duygularımı olduğu gibi anlattım. Benim karakterimi ve yapımı herkesten iyi bilirsin. Bugüne kadar sana söylediğim hiçbir yalanım olmadı. Bugün anlattıklarımın içinde de hiçbir yalan yok. Kuşkulanmakta ve inanmamakta da haklısınız. Ben de olsam sizin gibi düşünürüm. Ama beni tanıyorsan kötü bir şeyler yapmadığımı ve yapmayacağımı bilmeni isterim." dedi.
Aslı'nın içimi burkan o konuşması bittiğinde ben de bitmiştim. Uzun süre Aslı'nın anlattıklarına bir anlam veremedim. Şok geçirir gibi bir suskunluk oluştu o anda. Aslı da vereceğim yanıtın heyecanının yaşıyor ve suçlu edası ile bana bakıp duruyordu. O da davranışlarımdan ne kadar çok üzüldüğümü anlamıştı. Aslı da bir süre konuşmadı buğulu gözleri ile beni süzüp durdu. Ağzımdan çıkacak ilk kelimeyi merak ediyordu. Uzun süren bir sessizlikten sonra yine aslı konuştu.
"Ben yaşadıklarımı ve üzüntülerimi hiçbir yalan katmadan olduğu gibi anlattım. Anlattıklarıma inanmıyorsan beni affetmeyebilirsin Ben acılara alıştım. Şu an senin karşında ezildiğimi ve yok olduğumu hissediyorum. Bunları anlatmasam bir ömür bu acıyı içimde yaşayacaktım. Anlattıklarımla seni üzdüğüm için üzüntülüyüm ama içimi boşalttığım için de rahatım. Bir ömür bu sırrı içimde taşıyamazdım. Sana hiç anlatmamayı
128
da çok düşündüm. O zaman daha mı iyi etmiş olurdum bilemiyorum. En azından böyle davranmakla inan veya inanma dürüst olduğumu sana kanıtlamak istedim. Ben anlatmış olmasaydım bu çirkin anılar mazinin derinlikleri içinde kaybolup gidecekti. Sana ihanet etmedim ve bir gün olsun sevgini kalbimden silmedim. Seni her zaman sevdim ve de seveceğim. Vereceğin her cezayı da kabule hazırım. Öl de hemen kendimi öldürmeğe hazırım. Bana kıyabileceksen sen de öldürebilirsin; hiç karşı koymam. Beni daha fazla üzme. Af ettiğine ilişkin o güzel kelimeyi şu an senden duymak istiyorum."
Aslı yine sustu benim vereceğim yanıtı bekliyordu. Yanıt verecek gücü bulamıyordum kendimde,Gerçekten Aslı’dan beklemediğim bir davranıştı. Sadakatine son derece inandığım Aslı böyle bir hatayı nasıl yapardı ?
Aslı tekrar bana dönerek::
Çoktandır sana anlatmak istiyordum bu olayı. Beni yanlış anlar üzülürsün diyerek bugüne kadar içimde sakladım. Ama anlatmamak ta beni rahatsız ediyordu. Bilirsin senden saklı hiç bir şeyim yok. Beni sana karşı suçlu gibi gösteren bu olaydan ve bu suçluluk duygusundan kurtulmak için anlattım. Sen nasıl düşünür, nasıl yorumlarsan yorumla ? Anlattıklarımda en küçük bir yalan yok, inanmak zorunda da değilsin. Şu an gerçekleri sana anlattığım için ben vicdanen rahat ve huzurluyum. Beni ezen o duygusal yükten kurtuldum. Bunları anlatırken de her riski göze aldığımı da bil. . Anlatmasam senin hiçbir zaman öğrenme şansın olmayacaktı. Ama ben bir ömür o suçluluk duygusunu içimde saklayamaz, sana karşı dürüst davranmadığım için daha çok üzülecektim. Ama seni üzdüğüm içinde son derece üzüntülüyüm. Beni ne kadar çok sevdiğini biliyor ve bana karşı olan güveninin sarsıldığını hissediyorum.
129
Ben işte böyle bir Aslı’yım.Bunu da yaptığım deliliklerden birisi gibi say. Ya beni bu halimle kabul edecek yada,geçmişimize ve geleceğimize bir sünger çekerek bu arkadaşlığımızı ve aşkımızı maziye gömeceğiz. Gömebilirsek... Bana yaşattığın o güzel aşkı bundan böyle bir ömür anılarda yaşarım.
Sen artık beni sevmeyebilirsin ama ben yine seni ölünceye dek seveceğim. Benim bu yaralı kalbim bir başka aşkı kaldıramaz. Sensiz geçen bir ömrü ben yaşadım saymam. Benim sensiz bir dünyam olamaz. " dedi ve sustu.
Bir süre ikimiz de sustuk. Aslı suçluymuş gibi gözlerini benden kaçırıyor ve bakışları ile yerde serili duran Bünyen halısının desenlerini inceliyordu.
Yine Aslı " Biliyorum söylediklerime inanmadın. Benim o adamla yattığımı düşünüyorsun. Seni tanıdığımdan bu yana dört yılı aşkın bir süre geçti. Bu süre içinde bir gün olsun sana yalan söylemediğimi sen de biliyorsun. Beni tanıyorsan anlattıklarıma inanmalısın. Bu olay da suçsuzum da diyemiyorum. Hiçbir kötü davranışım olmasa da o adamın evine kadar gitmemi ben de bir türlü kabullenemiyorum. Sağlıklı düşünebilsem bunları yapar mıydım? O anda ben ruhsuz bir beden gibiydim. Seni kaybetmenin korkusu ile adeta büyük bir şok geçiriyordum. Yaptıklarımın hiç birisini bilerek yapmadığımı sanıyorum. O gün ki Aslı ben değildim. Delirmiş ve duygularını yitirmiş bir Aslı vardı.
Bana daha fazla işkence çektirme. Ya beni affettiğini söyle ya da verebileceğin en büyük cezayı ver.
O gün Aslı ile birlikteliğimizin en kötü gününü yaşadık. Özellikle böyle bir günde bunları duymak beni kahretti.
Günlerce affedip edemeyeceğimi düşündüm. Hayatımın en büyük acılarını şimdi yaşıyordum .O subayla
130
hiçbir şey yapmasalar bile onun evine kadar gitmesi ve ellerini o adama tutturması affedilecek gibi değildi.
Gerçekten anlatılanlar doğru muydu? Yoksa gizlenmiş başka olaylar var mıydı? Erkeklerin yapısını erkek olduğum için biliyorum. Aşk, sevda ve seks konusunda hemen hemen herkesin duyguları biri birine yakındır. Aslı gibi güzel bir hanımı evine kadar götürmüşken o na dokunmadan bırakacağını sanmıyorum. Şu an bile olanları düşünmek beni ürpertiyor. Aslı bunu yaptıysa şuursuzca yapmıştır diye düşünüyorum. Öyle kolay kolay teslim olacak bir yapıya sahip değil. Ama adamın ta evine kadar gitmesine bir anlam veremiyorum.
Aslı'nın benden sakladığı bazı olaylar mı var acaba? O adamla yaşadıklarını bana neden anlattı? Olanlara da bir anlam veremiyorum. Zihnimde cevaplanması gereken yüzlerce soru var.
O adamla arasında geçenleri bana anlatmadan içinde acı veya tatlı bir anı olarak saklayabilirdi. Bana anlatmasındaki amacı da çözebilmiş değilim. Bana olan sadakatini ve aşkını kanıtlamak için bunları anlatmasına da hiç gerek yoktu. Gerçekleri de söylemiş olduğuna çok ta inanmış değilim. Gidip olanları o çirkin olayın yaşandığı evin duvarlarına sormak gerek. Keşke duvarların dili olsa da yaşananları anlatabilse.
İnsanın bazen hiç kimselere anlatamayacağı gizli bir dünyası da olabilir. Aslı’nın o gizli dünyasına ulaşma şansım yok. Önümde iki zor seçenek var. Ya yaşananları hiç olmamış gibi üşünerek Aslı ile tekrar o mutlu günlerimize geri dönmek, ya da bir daha bir araya gelmemek üzere bu aşkı ve birlikteliğimizi ölünceye kadar bitirmek.
Bu hikayeyi Aslı bana olayın yaşanmasından iki yıl sonra anlatıyordu. Biz o tarihlerde hale aşkımızın ilk
131
baharını yaşıyorduk. Yaşadığımız soğuk mevsimler çok uzaklarda kalmıştı.
Hikayeyi dinledikten sonra bir süre nasıl davranmam gerektiğini düşündüm. Aslı niçin anlatıyordu bunları bana? O an bulunduğumuz durum ve ortam bu tür hikayelerin anlatılması için uygun değildi.
Aslı ile bize ait yeni bir yuvada en güzel anımızı yaşıyorduk. Beklenmedik bir anda bu beklenmedik hikaye de nereden çıktı ? O an soğuk soğuk terlediğimi hissettim. Hikaye bende bir şok etkisi yaratmıştı. Aslı’yı saran kollarım bir den oturduğumuz minderin üzerine düşüverdi. Bakışlarım donuklaştı ve içimde bir şeylerin koptuğunu hissettim o an. Daha büyük bir rahatsızlık geçireceğim korkusu ile olayı unutmağa ve teselli olabileceğim bazı şeyleri düşünmeğe çalışıyordum. Aslı’ya yakıştıramadığım bir davranıştı bu. Özellikle bu konularda Aslı’ya aşırı bir güvenim vardı.
Aslı her zaman onurunu korumasını bilen akıllı bir hanımdı. Geçirdiği aşırı bir bunalım bu felaketi hazırlamış olabilirdi. Benim bugün yaşadığım bu ruh çöküntüsünü Aslı o zaman yaşamış. Bunları düşündükçe ona da hak vermek istiyordum. Ama ne mümkün. İçimdeki sevgiler bir anda kine ve nefrete dönüşmüştü. Aslı’da davranışlarımdan dolayı son derece üzgündü.
Aslı o gün kendini affettirmek için kararlıydı. Durmadan konuşuyor konuşurken de gözlerinden akan ılık yaşlar damla damla yanaklarını ve dudaklarını ıslatıyordu. İki gözü iki çeşme olmuştu. Bir insanda bu kadar göz yaşı olur muydu? Paketler dolusu mendiller yetmedi. Yanaklar ve dudaklar göz yaşlarını durduramadı. Akan göz yaşları gömleğini de aşarak pantolonuna kadar uzanmıştı. Dakikalarca çağladı aktı o ılık göz yaşları. Göz yaşı değil sanki coşkulu akan bir ırmak. Hıçkırıklarla göz yaşları
132
birleşince acısı ve etkisi daha büyük oluyor. Gözlerimin dolduğunu ve içimdeki acının büyüdüğünü hissediyorum. Aslıyı affetmek istiyorum ama içimdeki kin ve nefret buna engel oluyor. Araya biraz zaman girse belki duygularım durulur ve Aslı’yı daha iyi anlayabilirim. Aslı’yı buna ikna etmeğe çalıştıysam da göz yaşlarını dindiremedim.
Aslı hikayesinin gerçek olduğuna beni inandırmıştı ama affetmem için yetmiyordu. İçimdeki kıskançlık ve kin duyguları sanki beni esir almış gibiydi.
Güzel bir şeklide başlayan günümüz böyle bir kabusla bitiverdi. Yeni almış bulunduğumuz Aşk yuvamız bir yuva olmaktan çıkıp hapishaneye dönmüştü sanki. İçindeki eşyalar artık eskisi gibi şirin görünmüyordu. Yuvamızda ilk günümüzün böyle geçmemesi gerekirdi. Evin içinde ne varsa hepsi bana yabancılaşmıştı sanki. Biri birimizden ayrılırken Aslı'nın sarılmalarından ve gözyaşları ile nemlenmiş dudaklarından da bir haz alamadım.
Aslı evin içinde huzursuz bir şekilde dolaşıp duruyor bir yandan da, "saatlerdir akan bu göz yaşlarımda seni inandırmağa yetmedi. Benim gücüm bu kadar. Senin katılaşmış kalbini ben yumuşatamam. Aşklar zorlama ile ya da gözyaşları ile yaşatılamaz. Önümüzde tek bir seçenek kalıyor ,o da yollarımızı ayırmak. Bundan sonra sen kendi yolunda ,ben kendi yolumda..."
Aslıyı evine bırakıp dönerken hala Aslı'nın ağlamaktan yorgun düşmüş gözlerini hayal ediyor ve ona acıyordum. Birkaç kez içimde geri dönüp Aslı’yı affetme duygusu geçti ama yine kinim buna engel oldu.
Eve geldiğimde çok yorgun ve bitkin olduğumu hissettim. Ne televizyon izlemek ne de gazete okumak geçti içimden. Erken yattım. Yatağım diken gibi batıyordu bana sanki. Gözlerimi kapadığımda Aslı’yı görüyordum açtığımda ise gecenin karanlığını. Bitmeyen,kabuslarla dolu
133
bir gece. Güneş doğarken ben hala uyumaya çalışıyor, uyuyamıyordum. Uykusuz geçen bir geceden sonra güneşle selamlaşıp yine sabahın erken saatlerinde yollardayım.
Yanımdan geçen her güzeli Aslı sanıyor caddelerde Aslı’yı arıyorum. Aslı'nın bu saatlerde caddelerde olmayacağını bildiğim halde bunu düşünemiyorum. Bir yanda içimde bir sevgi diğer yanda nefret ve kin. İkisi biri biriyle çatışıp duruyor. Beni bu kadar yaralayan Aslı’ya benim de bir ceza vermem gerekir diye düşünüyorum. Benimki de Aslı'nın kine benzer bir ceza olsun istiyorum. Ben nasıl yandıysam biraz da o yansın.
Aslı'nın yerini bir başkası alabilir mi ? Onun gönlümdeki yerini bir başkasının dolduramayacağını bile bile intikam için onu birisiyle aldatmayı düşünüyorum. Yıllar önce tanıdığım ve bir süre birlikte olduğum bir kadın vardı. Aşık değildim; gönlümü eğlendirecek sıradan birisiydi. Bu acılı günümde o eski dost o eski arkadaşım aklıma geldi.
Adı Selda idi. İzmir’e ilk geldiğim yıllarda tanımıştım onu. Selda’yı Aslı kadar sevememiştim. Arkadaşlığımız aşktan ziyade cinselliğe dayanıyordu. Güzel bir hanımdı ama nedense aramızda bir aşık oluşmadı. Bir bayanla bir erkek arasında aşk yoksa arkadaşlıklar uzun ömürlü olamıyor. Bizim bu arkadaşlığımız da öyle oldu. Belli bir süreden sonra arkadaşlık bağları çözüldü ve bitti. Bu bitişte ikimizin de kusuru yoktu. Ayrıldıktan sonra biri birimizi hiç görmedik. Ama nerede olduğunu ve ne gibi işlerle uğraştığını biliyor bazen telefon görüşmelerimiz oluyordu.
Kendisi bir süre gazetecilik yapmış ve sonra da ticaretle uğraşmağa başlamıştı. Ticarete başladığı yıllarda iş ortağı olan bir emekli öğretmen görüşmelerimizden rahatsız olduğundan iş düzeninin bozulmaması için ilişkilerimizi bitirmiştik. Belki de benden sonra bu öğretmenle bir aşk
134
yaşamıştır. Benim tahmin de o yönlü olduğu için birlikteliğimizin devam etmesi yönünde bir isteğim olmadı. Bir yemekte biri birimizi kırmadan vedalaşıp arkadaşlığımızı bitirmiştik. Ayrılıklarda azda olsa bir hüzün yaşanır. O gün için böyle bir hüzün de yaşamamıştım. Sanki biri birimizi hiç tanımıyormuş gibi bir anda her şey bitmişti. Yemekten sonra kendisini istediği yere bırakmak istedim. Kabul etmediği için bir taksi çağırarak neşeli bir biçimde el sallayarak gözden kaybolup gitti.
Bu hüzünlü zamanımda Selda aklıma geldi. Telefonla onu aradım. Daha sesimi duyar duymaz tanıdı ve aradığım için çok mutlu oldu. Kısa bir sohbetten sona buluşmamız gerektiğini söyledim. İtiraz etmedi. Ertesi gün onu oturmakta olduğu Çiğli’deki evinden alarak Menemen'e doğru yola çıktık. Yol boyu sohbetimiz hep eski anılar üzerine oldu.
Selda geçen yedi yıl için de hayli değişmişti. Ufak tefek ,incecik ,esmer bir hanımdı. Muhabbet kuşları gibi cıvıl cıvıl ötmesini severdi. Bu özelliğini kaybetmemiş hatta biraz daha da artmıştı. Arabaya biner binmez konuşmayı çok özlemiş gibi hemen söze başladı. Durmadan konuşuyor ve arada bir o güzel kahkahalarını atarak konuşmasına ayrı bir renk katıyordu. Almış bulunduğu aşırı kilolar neşesini artırmış gibiydi. Genelinde kilolu hanımlar neşeli ve esprili olurlar. Selda da öyle olmuştu.
Kilolu halini görünce boyu kısalmış gibi geldi bana. Eni ile boyu biri birine denk olunca güzel bir görünüm vermiyordu. Ama kendisi bu durumunun farkında değildi. Hem çok yıpranmış hem de bakımsız bir hali vardı. O eski alımlı Selda yok olmuş yerini çizgili bir yüze ve kırarmış saçlara bırakmıştı. Morali bozulmasın diyerek sağlıklı ve güzel gördüğümü söyledimse de bu cümleleri bir iltifat için söylediğimi anladı.
135
"İltifatların için teşekkür ederim. Ben o eski Selda değilim baksana halime. Ben eskiden böyle bakımsız bir kadın mıydım? Şimdi dökülüyorum. Sizden ayrıldıktan sonra iyi şeyler yaşamadım. Girmiş olduğum o ticari işlerden hep zarar ettim ve iş ortağım beni batırdı ve sonra da terk edip gitti. Şu an çalışmıyorum. Sizden sonra gönlümü dolduran birisini de bulamadım. İş ortağım benimle aşk yaşamak istediyse de bana göre birisi değildi. Seni tanıdıktan sonra öyle birisine ısınamazdım. Kendisini
geçindiremeyen aç bir insan bana ne verebilirdi? Hem öyle ilgimi de çekmiyordu.
Aşklar sözlerle yaşanmıyor. Sevmeden, sevilmeden aşk olmaz. Sevda’yı gönlünün derinliklerinde yaşayabiliyorsan aşk vardır. Bizimkisi ticari ilişkiden dolayı bir yakınlaşma idi. Ticaret bitince o da bitti. " dedi.
Ben de senin durumundayım. Senden ayrıldıktan sonra aşk konusunda güzel günlerim olmadı. Aslında Senin ile güzel günler yaşayabilirdik. Sen ticarete başlayınca beni ihmal ettin ve aşkımızı bu yüzden büyütemedik. Bu işin kusurlusun sensin. Ama hala içimde eskiden kalma küçük bir aşk kıvılcımı var. Bunu ateşleyip büyütebilirsek o eski güzel günlerimize yeniden kavuşabiliriz. Ben senden sonra birisini bulmuştum ama o da senin gibi vefasız çıktı. Acısı beni yiyip bitiriyor. İlacım sen olacaksın.
"Ben tarihi geçmiş bayat bir ilaç gibiyim. Bu halimle kendime bile yararım yok. sana ilaç olmaktan çok yaralarını azdırabilirim. Ben yedi yıl önceki Selda değilim artık. Saçlarımdaki aklar, yüzümdeki çizgiler gençliğimi ve güzel yıllarımı çalıp götürdüler. Bu halimle bana aşık olamazsın. Senin gönlüyün yapısını iyi biliyorum. Sen çok güzel kadınlara hayransın. Gönlün beni ancak bir dost ve bir arkadaş olarak kabul edebilir."
Yok öyle karamsar olma. Hala güzel ve cazipsin.
136
Kendini benim gözümle gör. Ben sende yıllar öncesinin sıcaklığını ve içtenliğini görebiliyorum. Gönlüm aşktan yana bomboş. Boşluktan öte içi kin ve hüzün dola. Oradaki hüzün ve kini atarak yerini doldurabilirsin. . Benim gönlüm öyle uzun süren yalnızlıklara pek alışkın değil. Eski defterleri yeniden açalım ve yarım kalan aşklarımızı tamamlayalım" dediğimde önce uzunca bir kahkaha attı. Bu kahkaha teklifimden memnun olduğunun bir işaretiydi.
" Niye olmasın !..Sen arzu ettikten sona en küçük bir engel yok. Ben ömrümün en güzel günlerini seninle geçirdim. O günlere yeniden dönmek beni çok mutlu eder. Ben de geçen bu süre içinde Seni hiç unutmadım. Aşkı ve mutluluğu özlediğim her an sen gelirdin aklıma. Güzel duygular ve acılar insanın hafızasında hiç silinmiyor. Sen bana hiç kötü günler yaşatmadın ki ben seni unutayım. Ama seni aramaya ve sana dönmeğe yüzüm yoktu. Çok kez seni aramak için niyetlendim ama eski günlerimizi hatırlayıp üzülmeni istemediğim için arayamadım. Sen beni arayabilirdin. Bu tür fedakarlıklar daha çok beylerden beklenir.
Ayrıldığımızın ilk yıllarında her telefonumun çalışında senin aradığını düşünür ve heyecanlanırdım. Zaman içine aranmayınca o özlemler ve heyecanlar azaldı. Zaman anbean bir şeylerimizi çalıp götürüyor. Bugünümüze de şükürler olsun. Yine sağlıklı ve içi sevgi dolu iki dost olarak şu an beraberiz. Geçmiş yılların acısını şu anın verdiği mutluluk yok etti. "
Selda'nın içi doluydu. Konuşmaları biteceğe benzemiyordu.
"Selda arabamı şöyle uygun bir yere park edip çay bahçesinde bu güzel sohbetlerimizi sürdürelim" dedim.
Arabadan inince uzun süredir tutmadığım elini tutarak parka doğru yürüdük. Park kalabalıktı. Kenarda ağaçların
137
atında boş bir masa bulabildik. Dışarının sıcaklığından sonra bu ağacın gölgesi iyi gelmişti. Daha oturur oturmaz genç ve güler yülü garsonumuz yanımıza dikildi.
İkimiz de açık birer çay içeceğimizi söyledik. Beş dakika sonra çaylarımız masamızın üzerideydi. Bahçe oldukça kalabalık görünüyordu. Evinden sıkılan herkes baharın güzelliğini yaşamak için böyle yerlere akın etmişti. Masamıza oturur oturmaz tanıdık çehreler görebilir miyim diyerek bahçenin her tarafını bir gözden geçirdim. Uzak masaların birinde bir tanıdık gözüme çarptı. Dört kişilik bir bayan gurubuydu. İçlerinden sadece birisini tanıyordum. Beni yabancı bir kadınla otururken görmesinden bir sakınca görmedim. Bu durum bana da Selda’ya da rahatsızlık vermedi.
Bir yandan çaylarımızı içerken bir yandan da Selda durmadan konuşuyordu. O eski den beri konuşmayı severdi. Uzun süne görüşmediğimiz için sanki söyleyeceklerini biriktirmiş hepsini bugüne bırakmıştı. O dakikalarca konuştu ben dinledim. Ara sıra konuşmalarının arasına girerek sözü almağa uğraştıysam da başarılı olamadım. Konuşmalarından rahatsız da olmuyordum. Hanımların konuşmaları her zaman güzel bir şiir ve güzel bir müzik dinliyormuşum hazzını verir bana. Bugün de öyle oldu, müzik yerine Selda'yı dinlemiş oldum.
Bir birini bu kadar özlemiş iki kişi için gün bize yetmedi. Daha konuşacaklarımız ve yaşayacağımız daha güzel anlarımız olacaktı. Güneş batmak üzere olduğu için Selda'yı evine bırakmak üzere bahçeden ayrıldık. Evi de çay bahçesine çok uzak değildi. Vedalaşmadan önce yarın tekrar buluşma sözü vererek öpüşüp ayrıldık.
Bir gün sonra Selda'yı alarak Aslı ile tanıştığımız o kırlara gitmeyi ve o günleri bir de Selda ile yaşamayı düşündüm. Yine düştük yollara. Ama bu kere arabanın ön
138
koltuğunda kısacık şişman bir hanım oturuyordu. Koltuğu tam doldurmuş hatta biraz da bana doğru taşmıştı.Uzun yıllar arabamın ön koltuğu hep Aslı’ya aitti. Bu kez başka bir hanım almıştı onun yerini. Ama Aslı'nın yerini dolduramayan bir hanım.
Daha yolun başında bir isteksizlik vardı. Selda "gitmeyelim " dese memnun olacaktım. Ama artık yola çıkmıştık. Yine O konuşuyor ben dinliyorum. Gözlerimin önün de hep Aslı'nın hayali. " Beni bu kadar üzen bir hanımı niye hayal ediyorum ki " diyerek içimden kendime kızıyordum .Ama o inatçı keçi de bir türlü gözlerimin önünden gitmiyor, sanki arabanın camına yapışmış bana bakıyor. Şimdi bu hayallerin yeri mi? Bırak beni biraz gönlümce yaşayayım.
Çok sevmekte insana acı veriyor. Sevmesem de yanımda bir bayan var işte. Onunla mutlu olmağa ve güzel bir gün yaşamağa çalış. " diyerek içimde kendi kendimi eleştiriyorum.
Yine Aslı ile gittiğimiz o eski yolları takip ediyor ve aynı yöne gidiyoruz. Aslı ile geçen o günlerin heyecanı bir başka idi. O zaman yollarda gitmiyor saki uçuyor gibiydik. Ama bu gün o yollar gözümde uzadıkça uzuyor ve bana sıkıntı veriyordu.
Evet... Aslı ile el ele tutuşup tırmandığımız tepenin eteğindeyiz. Bu kez ellerim Selda'nın elleri ile kenetlenmiş. Soğuk buz gibi bir el. Adım atmak istemiyorum. Aslı ile uçarak çıktığımız o yamaç şimdi bana Ağrı dağı gibi uzak ve dik görünüyor. Ayaklarım çakıl taşlarına takılıyor, adım atmak istemiyorum. Neden sonra güç bela Aslı ile üzerine uzandığımız çimlere ulaşabildik.
Çimler de bana küsmüştü sanki. O yeşil çimleri kurumuş ve sararmış gibi görüyordum. Arılar karıncalar bizi görünce kaçıp gittiler. Çiçekler boyunlarını eğmiş bize
139
değil güneşe bakıyor. Uzaktan görünen o mavi deniz kapkara. Deniz değil sanki çorak bir ovayı andırıyor.
Selda " Neden beni buralara getirdin ?. Daha güzel yerler yok muydu ? Bunca ayrılıktan sonra beni daha güzel yerlere götürmeni beklerdim " dedi.
Ben de " Selda sen de çok değişmişsin. Senin ile olunca her yer güzeldir demeni beklerdim. Eskiden böyle yerlere gelirdik ve çok hoşuna giderdi. Hatta buraya yakın bir yerde bir Pazar günü birlikte olmuştuk. Belki sen de hatırlarsın " dedim. Yeri tarif edince hatırladı.
Aslı ile yaşadıklarımı Onunla da yaşamak istiyordum. Ona da sarıldım ve çimlerin üzerine uzandık. İkramlar konusunda Selda da Aslı’dan daha cömertti.
Ben hemen Selda'nın yanı başında oturur durumda onu izliyorum. Çevremizde başka kimseler olmadığı için Selda oldukça rahat, çimlerin üzerinde baharın tadını çıkarıyor. Solmak üzere olan bahar çiçekleri gibi olmuş. O eski canlılığı ve güzelliği kalmamış sanki. Vücudunu cömertçe sergilemiş olsa da ilgimi çeken bir şeyler göremiyorum. Belki güzel şeyler var da Aslı’nın gölgesi onları görmemi engelliyor.
Selda kendisine dokunmamı ve yanına uzanmamı bekliyor. Bir elimden tutarak kendine doğru çektiği için ben de hemen yanı başına uzanıveriyorum.
Mutlu olsun ve morali bozulmasın diyerek iltifat için "hala güzelliğinde hiçbir şey kaybetmemişsin. Vücudun yıllar öncesine göre hiç yıpranmamış, hatta daha da güzelleşmiş. " dediğimde " Yok Sen beni onurlandırmak için söylüyorsun bunları. Ben kendimi biliyorum. Yedi yıl önce kendimi daha çok beğeniyordum. Beni öyle güzel bulduğun için teşekkür ederim "dedi. Öpmemi istedi. Önce çevreyi inceledim. Yakınımızda kimseler yoktu. Çok uzaklarda piknik için gelmiş kişiler görünüyordu.
140
Bir süre el ele yatmış durumda gökyüzünü ve bulutları izledik. O anda yaşadıklarım Aslı’ya yapılmış bir ihanet gibi geldi. Selda bana beklediğim duyguları ve heyecanı veremedi. Buraya kadar gelmesine ben neden olduğum için çok da ilgisiz kalmam iyi olmuyordu. Zoraki isteksiz dokunmalarla onu mutlu etmeğe çalışıyordum.
Öğle vakti gelmişti. Güneş tam tepemizin üzerinde bizi cayır cayır yakıyordu. Selda'nın o şişman kalın kollarından tutarak kaldırdım. Halinden memnun olacak ki
çok ta kalkmak istemiyordu
." Seni çok özlemişim biraz daha oturalım ve birlikte olalım " dedi. Ben ısrar edince kalkıp arabamıza doğru yöneldik. Farklı bir gün idi ikimiz için de. Ama o eski günlerin hazzını vermedi. Selda'yı evine bıraktığım zaman sanki o günü hiç yaşamamış gibiydim. Tatlı anılar bırakmadı bende. Öyle sıradan yaşanan bir gün gibi gelip geçti. Daha sonraki günlerde hiç Selda'yı aramadım. Ben aramadığım için o da beni aramadı. Biten bir aşkı yeniden canlandırmak zor oluyor. Aşklar solan çiçeklere benziyor. Solup kuruyan bir çiçeği ne kadar su verirsen ver canlandıramazsın. Bu gün de öyle oldu. Bu bir günlük maceramız ve birlikteliğimiz içimizde yeni bir kıvılcım yaratmağa yetmedi. O eski günlerin hazzını ve heyecanını yaşayamadık. Belki de buna engel olan başka duygular vardı. Gönüldeki güçlü bir aşkı silip yer açmadan başka bir aşk oraya girmek istemiyor. Aşkların en büyük düşmanı yine aşklardır. Her aşk bir başka aşkı yok etmeden yer edinemiyor. Bir insanın aynı zaman dilimi içinde iki kişiyi birden sevemeyeceğini bugün anladım
Şimdi gönlümde iki kadın var. Birisi Aslı diğeri Selda Aslı’ya olan kırgınlığım Selda'ya olan aşkımızı yenilemeğe yetmedi. Aslı’dan sonra bir başkasını sevemeyeceğimi yeni anladım. Selda'yı sevebilseydim Aslı'yı gönlümde
141
silecektim. Ama tam tersi odu. Aslı'nın gönlümdeki yeri daha da büyüdü ve tüm benliğimi sardı. Sonunda Aslı değil de Aslı ya olan aşkım galip geldi. Aşkın ve sevginin olduğu yerde hüzünler ve kırgınlıklar fazla direnemiyor.
Amacım yaptıklarına karşı Aslı’yı cezalandırmaktı ve cezalandırdım. Bu yönü ile gönlüm rahat. Yaşadıklarımı Aslı bilse tepkisi ne olurdu onu düşünemiyorum. Her halde iyi şeyler düşünmez ve belki de beni terk ederdi. Aslı'dan intikamımı fazlası ile almış olduğum için huzurluyum.
Aslı ile görüşmeyeli oldukça uzun bir zaman geçti. Geçen bu süre içinde ne Aslı beni aradı ne de ben Aslı'yı. Ayrılmamız da çok iyi duygular için de geçmemişti. Aslı'nın o son sözlerinden sonra sanki birlikteliğimiz artık son bulmuş gibiydi. Bu nedenle de aramağa pek cesaret edemiyordum.
Şimdiye dek aramıza böyle uzunca bir zaman girmemişti. Çok özlediğimi ve içimin yandığını hissediyorum. Acaba Aslı şimdi ne durumda. Yapmadığı bir eylemden dolayı onu suçladığım için o da şimdi benden intikam almayı düşünüyor olabilir. Kadınlar bu konuda erkeklere göre daha şanslı.
Aslı'ya o kadar gözyaşı döktürdüğüm için şimdi kendimi suçlu hissediyorum. Bu kadar acımasız davranmamalıydım. Psikolojik bir sarsıntının sonucu Aslı böyle bir hata yapmış olabilirdi. O hatanın da yine sebebi bendim. Aslı'yı böyle bir davranışa zorlayacak kadar kırmışsam sonucuna katlanmam gerektiğini düşünüyorum.
Tekrar Aslı'ya dönebilecek miyim ? Dönsem acep Aslı beni kabul edecek mi? Ayrılıktan bahseden o sözleri isteyerek söylediğini sanmıyorum. Aslı bensiz ben Aslı'sız olamam.
Belki de Aslı anlattığı o olayı yaşamamıştır. Beni kıskandırmak için bu senaryoyu hazırlamış olabilir. Anlattıklarını yaşadıysa gerçekten o subay ile olan
142
arkadaşlıkları son buldu mu yoksa yine ara sıra buluşuyorlar mı? İçimdeki bu sinsi kuşku beni hala kemirip duruyor. Seven birisinin böyle bir hata yapmaması gerekir diye düşünüyorum.
Aşklarda zaman zaman kırılmalar ve yıpranmalar olabiliyor. Böyle durumlarda acele kararlarla dönülmesi zor olan başka bir yollara girmek yerine olayı zamana bırakmak ve aşkı yenilemenin yollarını aramak daha akılcı bir yol olsa gerek. Aslı'nın en büyük kusuru öfkesini yenecek yolu yanlış seçmesidir.
Gerçekleri belki zaman içinde öğrenme imkanımız olacaktır. Aramızdaki bu dargınlık uzun süre devam edemez. Dönüş için yeni yollar aramak zorundayım. Öncelikle içimdeki o kötü kuşkuları yenmem gerekiyor.
Bir özel dedektifle bir süre Aslı'yı takip ettirdim. Bir aya yakın bir süre işyeri ve kaldığı evi sürekli gözetim altında tutuldu. Bu süre içinde müşterilerinin ve arkadaşlarının dışında Aslı’yı ziyaret eden özel ziyaretçilerinin olmadığını öğrendim. Bu tespitler beni hayli rahatlattı ve kuşkularım yok oldu. Şimdide de başka kuşkular oluştu içimde. Aslı bu yaşadıklarımızdan sonra beni affedecek mi acaba ? Ben de bu kadar acımasız davranmakla en azında Aslı kadar suçluyum.
Aslı ile son görüşmemizden bu yana geçen zaman içinde Aslı’dan hiçbir haber alamadım. Almak için de bir çabam olmadı. Şu an geçen zamanın içimdeki acıları ve kinleri tatlıya dönüştürdüğünü hissediyorum. Aslı’ya karşı içimde bir kin ve nefret yok. Aslı tanımadığı bir subaya satılacak kadar ucuz bir kadın olamaz. Anlattıklarına o gün için kızdıysam da bugün için inanıyorum. Sevenler bazı sitemlere ve kıskançlıklara katlanmasını bilmeli. İlgisizlik ve aşırı kıskançlıklar aşkı öldürebiliyor. En kısa sürede gidip Aslı’nın gönlünü almalıyım.
143
Bugün günlerden cumartesi, benim için gezmeğe uygun bir gün. Aslı’ya gitmek istiyorum ama içimde bir takım korkular ve kuşkular var. Daha önceki ziyaretlerimde korku ve kuşkular yerine heyecan yaşıyordum. Bu kez kendimde o heyecanı göremiyorum. Bunlara neden de sanırım araya çok zaman girmiş olması. Hanımlar böyle uzun süre ilgisiz kalmayı bir vefasızlık sayarlar.
Günün öğle saatlerinde Aslı’nın dükkanındayım. Dükkana girdiğimde Aslı beni tanımıyormuş gibi davrandı ve bir müşterisini karşılar gibi karşıladı.
“Buyurun efendim,size nasıl yardımcı olabilirim”.
“Ben bir güzelin gönlünü almağa geldim.”
Burada satılık gönül yok. Ben kadın iç çamaşırı satıyorum. Beğendiğiniz bazı şeyler varsa yardımcı olabilirim.”
“ Ben bu dükkanı işleten güzeli almak istiyorum. “
“O konudaki şansını bir kez denedin ama başarılı olamadın. Bu dükkanda öyle satılık birisi yok. Talip olduğun güzel öyle her gönüle sığmayan, çiçeklerden daha narin, hassas ve duygu yüklü bir prensestir. Ona talip olan kişinin akıllı,vefalı, sevmesini ve sahip çıkmasını bilen birisinin olması gerekir. Günlerce aramayan, bir sıkıntın var mı diye sormayan, canı istediği zaman çekip giden vefasızlarla benim işim olmaz.”
“Bir esnaf olarak bu kez iyi bir sınav vermedin. Esnaf birisinin müşterisini güler yüzle karşılaması, kendisinde olmayan şeyler için müşterisine çözümler sunması gerekir. İmalı sözler, sitemler çözüme katkı sağlamaz. Bu pazarlığın konularını biraz daha netleştirelim. Başka bir müşterin varsa,bu prenses ancak ona yeter, o zaman benim aradan çekilmem gerekir.”
“Öyle şeylerle beni suçlamadan önce siz geçen şu yirmi günün hesabını vermelisiniz. Ben size yaşadığım bir
144
olayı hiçbir şey katmaksızın gayet açık kalplilikle anlattım. O gün için kabul etmeyip bugün için kabul etmeniz bende bir güvensizlik yarattı ve beni sevmediğiniz sonucuna vardım”
“ O gün için anlattıklarından aşırı derecede etkilenerek bir şok hali yaşadığımı hatırlıyorum. Zaman içinde olayları yeniden yorumlayarak sizi haklı buldum. Araya uzunca bir zaman girmesinde bir art niyet yok. Sensiz geçen o yirmi gün içinde neler yaşadığımı sizler tahmin edemezsiniz. O eski temiz duygularla sizi sevdiğimi söylemek için tekrar karşınızdayım. Sizi üzdüğüm için ben de üzgünüm,sizden defalarca özür diliyorum.”
“Savunmanı ve özür dilemeni çok ta inandırıcı bulmadım. Bir özür dileme ile hemen affedeceğimi mi sandın? Öncelikle yirmi gündür beni üzen o kırıcı davranışlarının hesabını vermelisin. Ben bana karşı yapılanların hiç birini hak etmedim. Bu nedenle ben de sana ağır cezalar vermeyi düşünüyorum.
Beni seven her konuda bana yardımcı olmalı ve sevdiğini sözle değil somut verilerle kanıtlamalıdır. Basit bahanelerle beni terk edip giden bir sevgili istemiyorum. Benim evim yok,arabam yok,kiralarımı ödemekte büyük güçlükler yaşıyorum,kazancım rahat yaşamam için yetmiyor. Böyle büyük sorunlarla yaşayan bir kimse aşkın tadını yaşayabilir mi ? Ben de sizi seviyorum ama sevmek çözüm yolu değil. Kerem Bey sevgilisinin sorunlarını görerek onu sevmeli ve her küstüğünde onu ihmal etmemeli. Ben bundan böyle farklı bir sevgili istiyorum. Bu kez barışmamızın bedeli biraz ağır olacak.”
“Bu konuda yeteri kadar destek olduğumu sanıyordum,demek noksanlarım varmış. Benim Aslı için yapamayacağım hiçbir fedakarlık yok. Yeter ki bu birlikteliğimiz bozulmasın ve aramızdaki bu büyük sevda
145
yok olmasın. Biz bu sevda için büyük emekler vererek geliştirdik,onun yok olmasına gönlüm razı olmaz.
Bu günkü barışmamızın şerefine sana bir araba sözü veriyorum. İstersen hemen bir galeriye giderek siparişimizi verebiliriz. Öbür isteklerin konusunda da seni mağdur etmem. Gün gelecek arzu ettiklerine kavuşacaksın.”
Bu ikramlar beni çok sevdiğin için mi yoksa vefasızlığını af ettirmek için mi ?
“Sen ne sayarsan say. Aşkın olmadığı birliktelik hiçbir zaman uzun ömürlü olamaz. Seni ne çok sevdiğimi biliyorsun ama bunu kanıtlayamadığımı ima etmek istiyorsun.”
Bir kez daha beni üzmemen ve ihmal etmemen koşulu ile Seni bu kez de affediyorum. Ödülünü vaat ettiğin arabamın direksiyonuna oturduğum zaman alacaksın.”
Dükkan içindeki bu sohbet, sitem ve şikayetlerden sonra aramızda karşılıklı sıcak rüzgarlar esmeğe başladı. Artık dükkana girdiğimdeki o Aslı yok olmuş gerçek Aslı ortaya çıkmıştı. Sohbetimiz ilerledikçe yüzlerdeki gerginlikler yerini dostluğu, aşk ve sevgiye bırakıverdi.
Aslı’nın yanına umutsuz gelmiştim ama krizi kolay aşabildik. Aşklarda böyle beklenmedik acılar yaşanabiliyor. Kavga etmek, barışmak, sitem etmek bunlar aşkı yenileyen ve tazeleyen olaylar sanki. Doğanın yapısı da böyle değil mi? Her fırtına ve boradan sonra güzel ve güneşli günler gelir.
İnsan olumsuzlukları yaşamadan yaşadığı güzel şeylerin değerini bilemiyor. Bu olay ikimiz içinde bir yaşam dersi oldu. Bundan böyle birlikte el ele ve gönül gönüle daha güzel günlere doğru yürümeğe ve aşkımızı yenilemeğe devam edeceğiz.
Aslı ile çıktığımız yol çok rahat ve emin bir yol değil. Önümüzde engeller dolu. Büyük bir çevreye karşı savaş
146
halindeyiz sanki. Aşkımızı kıskananlar ve bizi biri birimizden ayırmak isteyenler var. Aslı bana göre daha büyük bir baskı altında. Böyle durumlarda kadınlar erkekler kadar rahat değil.
Kadın genelinde ailenin namusunu, şerefini ve onurunu temsil eder. Aslı bu tür baskıların her türlüsünü yaşadı. Gün oldu davranışlarına engel olmak istediler,gün oldu dost ve arkadaşları ile olan ilişkilerine sınırlamalar getirildi. Görüşmelerimize yasaklar kondu. Dayakla, ölümle tehdit edildi. Ama hiç birisi Aslı'yı etkilemedi ve yolundan döndüremedi. O onurlu ve kararlı tavrı ile özgürce yaşamasını bildi. Kimsenin özel yaşamına karışmasına asla izin vermedi. Öldürülmek korkusu bile Aslı'yı yolundan,sevgisinden ve aşkından uzaklaştıramadı. Tam tersine aşkımızı ve sevgimizi her yerde herkese korkusuzca söyleyebildi.
Bazen Aslı'nın bu cesurca tavırları karşısında ezildiğimi hissediyorum. Benim göstermem gereken cesareti o gösteriyordu. Aslı kendisini çevresine ve dostlarına bu şekilde kabul ettirdi. Bu gün artık çevresinde Aslı'yı eleştiren yok. O mahallesinin bir sembolü ve markası gibi oldu.
Aslı ile en büyük sorunumuz ikizin de evli olması. Onun kendi ailesine, benim de kendi alime karşı bazı sorumluluklarımızın olması aşılması zor en büyük engelimiz. Ailelerimizden kopup birlikte yeni bir hayata başlamamızın güçlüğünü düşündükçe acılarımız büyüyor. O da evliliğinde aradığı mutluluğu bulamamış ben de. Geleneklerimiz ve göreneklerimiz olmasa bu evlilikler çoktan bitmiş olurdu.
Ne kadar direnirsek direnelim tolumun baskısına karşı güçsüz olduğumuzu görüyoruz. Yalnız aşk sorunları çözmek için yetmiyor. Biraz da cesaretle geleneklerimize
147
ve bu konudaki kültürümüze baş kaldırmamız gerekiyor. Henüz bu duruma ikimizin de yeteri kadar hazır olmadığımızı görüyoruz. Sürekli çözüm arayışı içindeyiz. İkimizin de içinde geleceğe ait büyük umutlar var. Bugün olmasa da ilerdeki bir tarihte aynı yuvada birlikte yaşayabileceğimiz günlerimizin olacağı beklentisi içindeyiz.
Geçen bu süre içinde henüz bir çözüm bulamadık. Zaman geçtikçe sorunun çözümü daha da güçleşiyor adeta imkansızlaşıyor. Ama moralimiz her zaman yüksek. Şu an evli değiliz ama evliler kadar rahat ve mutluyuz. Toplumun baskısı konusunda bir hayli mesafe kat ettik. Eleştirilen ve manalı bakışlar,kinayeli sözler artık ikimizi de etkilemiyor. Bu bizim hayatımız ,gönlümüzce yaşamamız hakkımızdır diye düşünüyoruz.
Yakın ilişkilerimizi bilenlerden bizi biri birimize yakıştıranlar da var yakıştırmayanlar da. Bizi kıskananlar da var,gıpta ile bakanlar da . Artık bunları aştığımız için fazla etkilenmiyoruz. Etkilenirsek biri birimizde ayrılmamız ve bu aşkı yaşamamamız gerekir.
Sevginin ve aşkın gücünü yok edecek bir başka güç düşünemiyorum. Biz ikimiz bir nehir gibi kendimize akabileceğimiz bir yatak oluşturduk sonsuza doğru akıp gidiyoruz. Ne zaman önümüze bir engel çıkarsa tüm engelleri yine aşkımızla yeneceğimize ilişkin içimizde güçlü bir inanç var. Sevenin sevdiği ile yaşaması kadar doğal ne olabilir. Bu mutluluğu ömür içinde ilk kez yakalıyoruz.
Biri birimizden ayrıldığımız an bizim için yaşam bitmiştir. Yaşamın amacı mutlu ve güzel yaşamaktır. Kimi bunu işi ile,kimi bunu eşi ile kimi de sevdiği bir başkası ile yakalar; biz de böyle yakaladık. Aşkın kuralı olmuyor. aşkın var olduğu yerde aşkın kendi kuralları uygulanıyor.
148
Aşk özgür ortamlarda daha çabuk büyüyor ve insana farklı
bir güç kazandırıyor.
Bu konularda Aslı benden çok daha cesur ve atılgan. Her ortamda eşim gibi koluma girip ya da ellerimden tutarak rahat rahat gezebilmekte ve eleştirileri duymazdan gelebilmektedir. Aslı'nın bu davranışı engelleri büyük oranda aştığımızın bir işaretidir.
Fırsat buldukça Aslı ile hayatı en güzel biçimde yaşıyoruz. Bundan daha güzel aşk yaşanır mı bilmiyorum. Günlerimiz öyle saraylarda ve lüks otellerde değil bürolarımızda ,kırlarda ve sahillerde geçiyor. Sevenler için her taraf cennet , her taraf saray gibi. Aslı'nın da benim de lüks bir yaşam özlemimiz yok.
Yaşamı güzelleştiren mekan değil gönüller. Yaşadığı yerleri görmesem de Aslı'nın nasıl bir yaşamı olduğunu az çok tahmin edebiliyorum. Ailesi ile yaşadığı o küçük yuvasını da görmek isterim. Bir kaç kez evine davet etti ama görmek kısmet olmadı.
Bir gün yine Aslı ile yeni aşk evimizde birlikte olduğumuz bir sırada Aslı bana :
"Kerem yaşadığım o fakirhanemi hiç görmedin.; bir gün seni evime konuk etmek istiyorum. Bugüne kadar görmedin ama az çok tahmin edersin. Öyle saraylar gibi , İthal mobilyalarla döşenmiş bir ev düşleme. Her kuşun yuvası kendine yetecek kadardır. Küçük kuşlar kartallar gibi büyük yuva yapamaz. Benim evim bülbülün küçük yuvasına benzer. Davetlerime rağmen gelmediğin için sana kırgınım. Kötü şeyler göreceğinden korkuyorsun herhalde . Güzel değil ama,evim benim kutsal yuvamdır. İçi boş ta olsa evimi seviyorum. Bana verdiği özgürlük ve sıcaklık mutlu olmam için yetiyor. İçinde bir de sen olsan herhalde dünyanın en mutlu kadını olurdum. Canlıların bütün dişileri ne kadar da kötü olursa olsun yuvalarını severler.
149
Ben de öyle.
Aslı senin olduğun her yer güzeldir. Zevklerini ve evine verdiğini önemi biliyorum. Bu yapıdaki titiz ve zevk sahibi bir hanımın evi kötü olamaz. Evi güzel gösteren eşyalar değil. İçinde yaşayanların sahip olduğu ruh güzelliğidir. Bunlar senden fazlası ile mevcut .Bir gün beni davet edersen seve seve gelirim."
"Yarın günlerden Pazar. İkimizin de işyerleri kapalı olduğuna göre seni evimde görmek istiyorum. "
"Davetin kabul edilmiştir. Yarın öğleden sonra sevgilimin evinde birlikte olmak bana büyük mutluluk verecektir. Gelmişken bir kase de çorbanı içmek isterim"
Aslında bugüne dek bu konuda ikimizin de bir arzusu olmamıştı. Birlikte olabildiğimiz uygun ortamlar olduğu için evlerimizde buluşmak ihtiyacını duymuyorduk. Ama sevdiğim bir kadını yuvasında da görmek isterim. Evi bir kadının aynasıdır. Zevkleri, karakteri, mutluluğu ve acısı
çoğu kez evindeki eşyalara yansır.
Her eşyanın bir dili olduğuna inanırım. Bir hanımı en iyi anlatan evindeki kullandığı eşyaları ve evin düzenidir. Aslı gibi titiz ve zevkli bir hanımın kendisi gibi sıcak bir yuvası olduğunu düşünürüm. Çok gösterişli ve saraylara yakışır eşyalarının olmayacağını da biliyorum. Eşyaların kalitesi ve çokluğu da önemli değil. Az eşya ile de sıcak bir yuva kurulabilir. Benim aradığım da bu.
Aslı İşyerine yakın ara sokakların birisinde bir apartmanın en üst katında oturuyordu. Beş katlı bir merdiveni çıkmak biraz beni yormuştu ama ona yorulduğumu hissettirmedim.
Aslı ya " Sen vücut güzelliğini bu merdivenlerine borçlusun. Bu basamakları her gün iki defa iner çıkarsan mankenlerden farkın olmaz.
"Ben de beşinci kat olmasından şikayetçiyim. Bir de
150
kışın çok soğuk oluyor, ısıtamıyorum. İlerde çok para kazanırsam güzel bir ev alacağım .Şimdilik gücüm böyle bir yerde oturmağa yetiyor."
Aslı'nın evi halk deyimi ile iki oda bir salondan ibaret "Kutu gibi" bir ev. Küçük bir aileye yetecek büyüklükte. Aslı bu küçük yuvasını kendi zevkine ve ekonomik gücüne göre döşemiş. Her şey yerli yerinde olup gözü rahatsız eden hiçbir görüntü yok. Son derece temiz ve düzenli. Düşündüğümden de güzel sıcak bir yuva.
Evin bölmelerini birlikte tek tek geziyoruz. Önce salondayız. Burası salondan çok büyük bir oda gibi. Orta yerde klasik desenli bir bünyen halısı ve kenarlara dizilmiş durumda halının rengine uygun sade bir koltuk takımı var. Koltuklar biraz yıpranmış gibi görünüyor.
Salon ve mutfağı gördükten sonra yatak odasına sıra geldi. Burası Aslı'nın gecelerini ve mahrem hayatını yaşadığı yer. Pembe bir örtü ile kaplı iki kişilik bir karyola bir de şifoniyer ve karyolanın tam karşısında kapakları ayna kaplı bir gardırop var. Aslı’nın tüm ince zevklerini odanın içinde görmek mümkün. Yatak odasını uzun uzun incelediğimi görünce " aklında öyle kötü şeyler geçirme. Sadece bakmana izin var" diyerek kolumdan çekip tekrar salona götürdü. .
Ben de Aslı’ya "Evini umduğumdan daha güzel buldum. Her köşesi senin ince zevkinin ve duygularının izlerini taşıyor. Gözü rahatsız eden ve insana kötü şeyler çağrıştıran hiçbir şey yok. Evin de gönlün ve kalbin kadar güzel. Mutlulukla oturmanı diliyorum " diyerek bire süre yan yana ve el ele kanepede birlikte oturduk.
Eşyalar çok lüks değildi ama eve çok yakışmışlar. Evin her tarafında Aslı’ ya yakışan bir tertip ve düzen var.
Ben evin içindeki eşyaları incelemekten çok Aslı’ya bakıyorum. Ev kıyafeti Aslı ya çok yakışmış. Her zaman
151
güzeldi ama bugün bir başka güzel. O beyaz gerdanı göğüslere kadar açılmış,tam ortasında güneş gibi parlayan güzel bir kolye var. Bir yılbaşında hediye ettiğim kolye. Sıfır kol minik desenleri olan bir gömleğin içinde sütün gibi uzanan kollar, o kollara ayrı bir güzellik veren altın bilezikler , aklımı başımdan alır gibi oluyor. Şimdiye değin Aslı’yı hep işyeri kıyafetleri içinde görmüştüm,ilk kez ev kıyafetleri ile görüyorum. Ev kıyafetleri ile Aslı’nın güzellikten yana bir rakibi olamaz.
Benim için güzel bir gün ve güzel bir mekan. Aslı da ziyaretimden dolayı son derece mutlu. Mutluluğunu bana karşı olan o içten davranışlarından hissediyordum. Telaşlı bir hali var. Durmadan mutfakla salon arasına koşuşturup duruyor. Kısa sürede salondaki ceviz kaplamalı masanın üzeri yemeklerle doluverdi. Bir tek içki noksandı. Aslı içki içmediğimi bildiği için masanın bu güzel görüntüsü bozulmasın diyerek içki koymamış olabilir.
Davetini beklemeden masanın başındaki sandalyeye oturdum. Aslı da karşıma oturmuştu. Evde ikimizden başka kimseler yoktu.
Aslı domatesli ve mercimekli bir çorba , bir etli yemek bir de börek yapmıştı. Üçü de sevdiğim yemeklerdi. Böreği ile çorbası yöresel özellik taşıdığı için daha çok onlardan yedim.
Yemek bittikten sonra Aslı’ ya şakayla " Hani tatlımız? Tatlısız yemek olur mu ? diye espri yaptım. Aslı şakamı anlamıştı.
" Tatlı isteyeceğini bildiğim için çok değişik tatlılar yaptım. Biraz sonra ikram edeceğim. Hanım göbeği mi istersin, dilber dudağı mı" dedi.
Ben " Her ikisi de sevdiğim tatlılar. İkisini de yemek istiyorum."
" Ama o tatlıların yeri çok zor. Alabilmem için çok
152
uğraşman gerekir. O iki tatlıyı da bitirebilecek misin ?
"Bitiremezsem de tatmağa değer"
Bulunduğu koltuktan kalkarak oturduğum kanepede yanıma geldi.
"İşte sana tatlı. Benden daha iyi tatlı mı bulacaksın? Yiyebileceğin kadar ye" diyerek dudaklarıma bir öpücük kondurdu. Her halde hiçbir tatlı bu kadar lezzetli olamazdı. Dakikalarca o tatlıdan yedim ama bir türlü doyamadım. Tatlı bittiğinde dudaklarımın yandığını ve yüzümün kızardığını hissettim.
Neden sonra "Aslı çok yeme midene dokunur " diyerek boynuma dolanmış olan kollarını çözdü. Tatlı ve gülümseyen bakışlarla bir süre yüzüme baktıktan sonra İkinci kez dudaklarımız tekrar birleşti. " Bu da yemek sonrası şekerli kahven olsun" diyerek tatlı ikramlarını bitirmek istedi. Biraz sonra bir ateşli öpücük daha. "Bunu da çay yerine kabul et." Dedi.
Aslı'nın yemek sonrası tatlı ve kahve sürprizleri çok harikaydı. Tatlıları Seyidoğlu ve Güllüoğlu tatlıları ile kıyas edilebilecek gibi değildi. Kahvesi Yemen kahvesinden daha leziz, kokusu da Aslı’nın kokusuna benziyordu. Ömrümde yediğim en güzel yemek ve en güzel tatlıydı bu. O günden sonra ne zaman bir pasta salonuna gittiysem her gidişimde o tatlı aklıma geldi ve o günün hayalini yaşadım.
Aslı'nın ikramlarında ve misafirperverliğinde en küçük bir noksanlık yoktu. İkramları biteceğe benzemiyordu. Bugün Aslı dışarıda tanıdığım Aslı dan çok farklı bir Aslı idi. Hayat dolu,aşk dolu,evini dolduran ilahi bir kadın. Eşim olmaması içimi acıtıyordu. O an , onun için her türlü fedakarlığı göze alabilecek durumda olduğumu anladım. Saniyelerin ,dakikaların ve tüm zamanın durmasını istiyordum. Evini evim gibi gördüm, bir türlü ayrılamıyor
153
ve mekanı terk edemiyordum.
Sonun da Aslı " Sevgili konuğuma yapılacak ikramlarım bitti. Arzu ederse bundan sonraki ikramlarıma işyerimde devam edelim" diyerek evi terk etmemiz gerektiği sinyalini verdi.
Yemekleri de Aslı gibi güzel ve tatlıydı. O gün yemeklere de doyamadım, ev kıyafetleri içinde ki Aslı’ya da .Hala o güzel günün mutluluğu hayalimde yaşar durur. Böyle bir sevgilim olduğu için ne kadar gurur duysam azdır diye düşünürüm. Tanrının bana bahşettiği en büyük nimet.
Aslı ile şimdiye değin biz hayatın hep pembe yönlerini yaşadık. Bu süre içinde aşka doydum mu? Doydum diyemem. Dünyada doyulmayan iki şey var. Birisi para, diğeri ise sevdiğin kadın. Aşkı paradan daha önemli görüyorum. Para çok şeyleri satın alabilse de aşka gücü yetmiyor. İkisine birden sahip olmak ise en güzeli.
Aslı ile olan arkadaşlığımız şimdiye dek aşka bağlı olduğu için biz yaşamı hep bu yönü ile gördük ve yaşadık. Acaba ikimizin de başka dünyalar yok mu ? Uzunca süren arkadaşlığımız ve birlikteliğimizde hep bu özelliklerimizi de aradım.
Kendimi yeteri kadar tanıdığım için benim içimde benden başka bir ben yok. Ben hep seven,hoş görülü, sevgisine,aşkına sadık tertemiz bir dünyası olan biriyim. Aslı bu yönü ile bana benziyor mu? Benziyor diyebilmem için Aslı’yı biraz daha tanımam gerekiyor.
Aslı mevsimler gibi... Bazen Aslı ile baharı, bazen de kışı yaşıyoruz. Ani mevsim değişiklikleri oluyor. Zaman zaman karşıma iki farklı Aslı'nın çıktığını görüyorum. .
Birinci Aslı yı yeterince tanıdınız. Ya ikinci Aslı nasıl bir Aslı ?
İkinci Aslı yı anlatmadan önce aramızda geçen bir
154
olayla hikayemizi sürdürmek istiyorum.
Bir gün benim şahsi bir işim için Aslı’yı yanıma alarak İzmir'in başka bir semtine gidiyoruz İkimiz de belediye otobüsündeyiz. Otobüs çok kalabalık olduğu için ayaktayız. O gün üzerimde nedenini bilemediğim büyük bir gerginlik var. Aslı da benim gibi son derece neşesiz ve gergin görünüyor. Konuşmak ve güzel sözler söylemek ikimizin de aklından geçmiyor. Otobüste hemen herkes sanki bizim gibiydi. Konuşan gülen iç bir insan yoktu. Herkes biri birine düşman gibi bakıyordu.
Aslı'nın her zaman o gülen gözleri sanki o gün yorulmuş ve solmuştu. Yüz hatlarında bir gerilme ve kaşlarda bir çatılma vardı. Biri birini bu derece seven iki insan sanki bir anda biri birine düşmen iki insan oluvermiştik. Ne o konuşmak istiyordu ne de ben. Aslı'nın bülbül gibi öten dilleri susmuştu. Bana değil anlamsız bir şekilde otobüsün pencerelerinden uzaklara bakıyordu. Bugün benim gibi Aslı'nın da tatsız bir günüydü. O kısacık yol sanki uzadıkça uzuyordu. Ömrümün en uzun yolculuğunu yapıyormuşum gibi geldi. Sonunda istediğimiz yere gelmiştik. Otobüsten indik. Yolda yürürken hep el ele tutunarak yürürdük. Bugün ellerimiz de biri birine yabancı gibi. İşimiz bir resmi daire ile ilgiliydi. Kısa sürede işimiz bitti. İşimizi bitirip daireden ayrılırken hala sinirlerimiz gergindi. Her ikimiz de uğursuz bir gün yaşıyorduk.
Aramızdaki bu soğuk ortamı bozmak için Aslı ya " Bugün neden bu kadar gergin ve neşesiz duruyorsun? " diye sorduğumda , " Senin yüzünden" diye cevapladı. Bu biraz haksız bir suçlamaydı. O gün neşesiz olsam da Aslı’ya karşı öyle kırıcı bir davranışım olmamıştı. Ortamın daha da gerilmesini istemediğim için Aslı’ya yanıt vermedim. Böyle bir ortamda verilecek bir yanıt
155
ilişkilerimizi daha da zedeleyebilirdi. Aslı'nın yüzüne bakmağa korkuyordum. Her zaman hayat dolu ,hep gülen o neşeli Aslı bugün bambaşka bir kadın oluvermişti. Bu benim tanıdığım Aslı olamazdı. Yüzündeki o güzel ifadeler, her zaman ışıl ışıl yanan o ela gözler solmuştu sanki. Gözlerini sürekli benden kaçırıyor, göz göze gelmek istemiyordu. Biri birini aşırı derecede seven iki insan bir anda biri birine bu kadar yabancı olabilir miydi? Ben de o anda Aslı dan farklı birisi değildim. Bu çekilmez yolculuk bir saat kadar sürdü. Otobüsten indiğimiz zaman ikimizde
iki ayrı mumya gibiydik. Kendimize gelmemiz ve yüzümüzde yeni gülücüklerin belirmesi bir hayli zaman aldı
Bu uğursuz günün sebebini Aslı bana ben ise Aslı ya yüklüyordum. Sonunda suçu ben üstlendim ve o gergin ortam birden bire bitiverdi. Aslı'nın üzerindeki o kara bulutlar yavaş yavaş dağılmağa ve ardında sıcak güneş yüzünü göstermeğe başlamıştı. Benim tanıdığım Aslı buydu işte. Öbür Aslı ile geçen bir saatlik zaman bana bir ömür kadar uzun gelmişti.
Aslı ile konuşurken kelimeleri, cümleleri ,esprileri ve şakaları iyi seçmek gerekiyor. En kızdığı şeyde eleştirilmek. Hatalı davranışları da olsa hatasını kabul etmek istemez. Kendisine olan aşırı güveninden olsa gerek yaptığı her şeyin doğru olduğuna inanır. Birkaç kez bazı davranışlarımdan dolayı eleştirilerim olmuştu. Her defasında da bu eleştirilere tepkisi çok sert ve kırıcı oldu.
Aslı çok alıngan ve çabuk sinirlenen bir yapıya sahip. Sinirlendiği zaman bir fırtına bir ateş oluverir. Okyanuslarda esen ve geçtiği toprakları yerle bir eden tayfunlara benzer; her şeyi bir anda yıkar bitirir. gözleri hiçbir şeyi görmez olur. Böyle durumlarda hep yakıp yıkan ve kıran bir Aslı ortaya çıkıverir.
Ben hep seven ve gülen bir Aslı ya alışık olduğum
156
için bu yönü bana itici gelmişti. Güzel bir özellik değildi ama sevgilim olduğu için onun bu yönüne de katlanmam gerektiğini düşünüyorum. Meşhur bir halk deyimimiz var. "Gülü seven dikenine katlanır." Aslı benim çiçeğim,gülüm olduğuna göre dikenine katlanmak zorundayım. Yaşadığı sıkıntıları bildiğim için ona da hak veriyorum. Aslı'nın bitmeyen ailevi sorunları onu bu duruma getirmiş olabilir
Aslı'nın en güzel özelliklerinden birisi de kinci olmamasıdır. En sinirli anında bile iki saat sonra her şeyi unutuverir. Fırtına sonrası durgunlaşan denizlere benzer. Bazen o kadar müşfik ve seven olur ki tatlı bir gülümsemeyle olanları birden unutuverir. Yerine göre kraliçeler gibi asil ve onurlu ,yerine göre melekler kadar müşfik ,yerine göre de yatağına sığmayan coşkun seller gibi yıkıcı birisi.
İki insan bir birini ne kadar severse sevsin tüm prensiplerde anlaşmaları imkansızdır. Bizim de aramızda zaman zaman anlayış farklılıkları doğabiliyor. Bu durumları ikimiz de doğal karşılıyoruz. Onun sinirli bir yapısı var ben ise son derece sakinim. İkimizin farklı özellikleri aramızda bir denge oluşturuyor. O kızgın olduğu zaman ben susuyorum ben kızgın olduğum zaman o değişik esprileri ile beni mutlu etmeğe çalışıyor. Bir birimize benzeyen özelliklerimiz de çok. Bu tür benzerlikler olmasa zaten bu beraberliğimiz de yürümez.
Tanıştığımız o ilk günün üzerinden aylar yıllar geçti. Bu süre içinde ağladığımız ,ağlattığımız günler oldu. Gün oldu Aslı'nın gözlerinden akan yaşlar sel olup beni başka dünyalara sürükledi. Gün oldu Aslı bin bir çiçek gibi gönlümde açtı ve dünyamı renklendirdi. Sevda dolu günler ve hüzünlü anlar yaşadık. Küstüğümüz ve günlerce konuşmadığımız günler oldu. Ama aşkımıza hep canlı ve taze kaldı.
157
Aslı ile yaşamak bitmesini istemediğim romantik bir rüya gibi. Onunla geçen her saniyem bana huzur ve mutluluk veriyor. Aslı’yı çok sevdiğimi Aslı’sız geçen günlerimde daha iyi anlıyorum. Biri birimizden uzak biri birimizi görmediğimiz günlerimiz de oluyor. Bana en uzun gelen ve çabuk bitmesini istediğim günler Aslısız geçen günler.
Aslı’ ya bu kadar sahiplenmemin de bir haksızlık olduğunu kabul ediyorum. O evi,yuvası ve eşi olan bir kimse. Yuvasına ve ailesine karşı da bir takım sorumlulukları var. Ama ben bunları gönlüme anlatamıyorum. Çoğu kez Aslı'nın bir yuva sahibi olduğunu unutarak onu eşim gibi görüyorum. Aslı bu aşırı ilgimden dolayı rahatsız ve tedirgin değil.
On yılı aşkın bir süreden beri devam eden bu birlikteliğimizde bugüne değin ciddi bir şekilde biri birimizi kırmadık. Sevginin,saygının ve aşkın olduğu yerde huzursuzluklar barınamıyor. Aşk kötü duyguların önünde en büyük engel. Yaşamı sevmek için ,yaşamın içine bir aşkın karışması gerekir. Bunu Aslı’yı tanıdıktan sonra daha çok anladım ve daha çok hissediyorum.
Aslı için yazılmış bulunan şiirlerimi ve yapılan besteleri dinleyenler büyük bir aşk yaşadığımı çok rahat anlayabiliyorlar. Bu konuda zaman zaman sorulara muhatap olabiliyorum. İnsanın duygularını sanatla anlatması daha etkili oluyor. Bir şiirin, bir şarkının, bir resmin anlatmak istediklerini sözlerle anlatamayız. Ben duygularımı şiirlerimle daha güzel yansıttığımı hissediyorum. Şiirlerimin ana teması Aslı’ya olan aşkım. Beni şair yapan da bu aşk oldu. Bazen içim duygularla dolup taştığı zaman bunları mısralara döktüğümde rahatlıyorum. Her mısraımda aşkın ayrı bir tadı ve hazzı var. Ve hepsinde de anlatılan ana tema Aslı’ya olan aşkımdır.
158
Ben bazen ona ismi ile hitap ederim bazen de Çalıkuşum, kraliçem derim. Çalıkuşu gibi hareketli ve özgürlüğüne düşkün birisidir. Kafese girmeyi sevmez. Doğal ortamında tatlı tatlı ötmesi benim de hoşuma gider. Onu kimseler yakalayamaz. Söylediği tüm şarkılar benim içindir.
Özel yaşamında ve toplum içinde de Kraliçeler kadar asil ve onurlu. Nerede ve nasıl davranılacağını ,gelenek ve görenekleri çok iyi bilir. Köyde değil sanki saraylarda büyümüş bir sosyete güzeli.
Bu güzel hanım için şiirler, hikayeler bu aşkı anlatmağa yetmiyor. Leyla ile mecnun,Ferhat ile Şirin , Kerem ile Aslı'nın aşkı gibi bir aşk yaşıyoruz. Bir ressam olsam bu güzel kadının büyük bir resmini çizeceğim. Öyle büyük bir resim ki tüm gökyüzünü kaplayacak ben nereye gitsem hep o gülümseyen resmi göreceğim. O benim ayım , güneşim ve yıldızım olsun istiyorum. Ya da öyle bir heykelini yapmalıyım ki yüksek bir yere dikildiğinde dünyanın her tarafında görülebilsin. Bunları başardığım an bu büyük aşkı ancak o zaman anlatabileceğimi sanıyorum.
Aslı , kendisini bu denli sevdiğimi bilemez. O bunu sıradan bir aşk gibi düşünüyor. Çok sevmenin de iyi bir duygu olmadığını bu aşkla anladım. Aşk insana mutluluk ve huzur vermeli. Aslı’yı sevmekten dolayı mutluyum ama huzurlu değilim. Doyamadığım bir aşk. Onu kimse ile paylaşmak istemiyorum. Eşinden bile kıskanıyorum. Bu aşırı duygularımdan dolayı zaman zaman kendimi eleştirdiğim de oluyor. Bu kadarına hakkım olmaması gerekir diye düşünüyorum.
Bu aşk bir gün biter mi bilmem. Şimdiden aşkımızın geleceğini göremiyoruz. Aşklar kırılgan olduğu için beklenmedik bir anda bitebilir de. Her güzel şeyin bir sonu mutlaka oluyor. Çiçekler ağaçlar da öyle değil mi? Bir
159
çiçek fidanı önce bir gonca veriyor; sonra çiçek açıyor ve bir süre sonra da tüm güzellikleri bitiyor,geride çiçeksiz bir dal yada gövde kalıyor. Ne kadar korursak koruyalım aşkımızın da mutlaka bir sonu olacak. Şu an o sonu düşünmek bile bana hüzün veriyor.
Zaman içinde insanın duygularında aşınmalar ve yıpranmalar olabiliyor. Bir ömür aşk içinde yaşayanları da görebiliyoruz; kısa sürede yaşadığı güçlü aşkları bitirenleri de. Bu konuda zaman biraz acımasız. Çok güçlü bildiğimiz aşkların zaman içinde bittiğini ve büyük acılara dönüştüğünü de görmekteyiz. Biri birini delicesine seven insanlar sonunda bir birlerini öldürebiliyorlar. Demek ki aşk zaman içinde kin ve nefrete de dönüşebiliyor.
Bazen bu durumu Aslı’ya soruyorum.
"Bizim aşkımızın sonunu nasıl görüyorsun?" Bu sorum üzerine Aslı da :
"Her aşkın sonunda gözyaşı ve hicran vardır " diyen güzel şarkının bu mısralarını söylüyor bana.
Şarkılarda ve şiirlerde buna benzer sözleri çok duyduğumuza göre aşklar bitmez görünmüyor.Bir ömür aşklarını yaşatan insan sayısı çok az.
Yaşanmış en güzel aşkları halk hikayelerimizde görüyoruz. Ama sonu hep hüzünlü biten halk hikayeleri. Bildiğim halk hikayeleri aklıma gelince zaman zaman hüzünleniyorum. O halk hikayelerimizin hemen hepsinde sevenler aşklarını yaşayamadan ölüyorlar. Sonu mutlu biten ve bir ömür aşklarını yaşayan bir halk hikayemiz yok. Demek doğanın kuralı böyle,aşklar değil hikayeleri uzun ömürlü oluyor. Ama ben bu kuralı bozmak istiyorum. Aslı ile olan aşkımızı ömrümüzün sonuna kadar yaşatma konusunda kararlıyım. Aşkı yok eden bir mikrop bir virüs olmadığına göre bir ömür yaşamaması için neden yok demektir.
160
Birlikteliğimiz bitse de ona karşı olan sevgimin biteceğini hiç sanmam. O güzel duygular yaşadığım sürece tek güç kaynağım olarak kalacak o gönlümün derinliklerinde haz veren bir ateş, acısında mutluluk duyduğum bir yara olarak yaşayacaktır. Yaşanan bir aşk tamamen yok olmuyor. İzlerinin ve anılarının bir ömür yaşayacağını sanıyorum
Aslı ile tanışmamızdan bu yana on yıllık bir zaman geçti. Bu zaman içinde biri birimize karşı olan duygularımız azalmaktan çok daha da güçlendi.
Son zamanlarda Aslı’da da büyük değişiklikler hissediyorum. Şimdi daha çok seven ve daha çok arayan bir Aslı var. Eleştirileri, baskıları görmezden gelebiliyor. Bu konuda Aslı benden çok daha cesur. Toplumun geneli de böyle. Hanımlar aşklarına beylerden daha çok sahip çıkıyor ve daha sadık oluyorlar. Aslı'nın yılar öncesine göre Beni daha çok sevdiğini ve bana daha çok bağlandığını görüyorum. Ben de aynı duygular içindeyim. Onu özlemediğim dakikam ve saniyem yok. Bazen eve kapanıyor saatlerce yan yana kucak kucağa sevda denizinde yüzüyoruz sanki. Hiç bitmesini istemediğim anlar evde birlikte olduğumuz anlardır. Böyle günlere Aslı daha sevecen ve daha mutlu. Hareketlerimize hiçbir sınır koymuyor. Ellerim ellerinde ,dudaklarım dudaklarında sanki biri birine yapışmış tek bir beden gibiyiz Öpücüklerine doyamıyorum.
Aslı ile birlikte olduğum zamanlar düşünceli yada hüzünlü bir halimi gördüğünde ," Yine senin enerjin bitmiş,gözlerinde anlamsız bakışlar görüyorum " der ve o etli kiraz dudaklarını dudaklarıma yapıştırır. Bu tür beklenmedik öpücükler benim en büyük moral kaynağım olur. Aslı benim doktorum gibidir. Yüzümden, bakışlarımdan hemen yaşadığım gizli duyguları anlar.
161
"Bugün seni yine neşesiz ve gergin görüyorum." Diyerek beni yumuşatmağa çalışır.
"Yok öyle bir şey" desem de inanmaz.
Ne sevdamız bitiyor ne de konuşmalarımız. Seven insanların konuşacağı ne çok şey oluyor. Aslı ile birlikte olduğumuz zaman bu dünyada değil kendi yaratığımız o güzel dünyada yaşıyoruz. Bu gizli dünyamızda yalnız Aslı ve ben varım, bir de bitmeyen aşkımız.
Her ikimizin de en iyi yanı ne zaman aşkımızın birazcık yıprandığını görürsek hemen yenilenmesini başarabiliyoruz. Bu konuda Aslı benden daha yetenekli. Onun küçük bir öpücüğü, tatlı bir cilvesi birden dünyamızı bir güneş gibi aydınlatıyor. Aramızda hafif soğuk rüzgarlar esmeğe başlayınca hemen o ilk birlikte olduğumuz sevda tepesine gidiyoruz. Sanki o kırlarda bir büyü var. Oraya gider gitmez üzüntülerimiz dağılıyor ve kendimizi aşk denizinin içinde buluyoruz. O tepe bizim Kabe'miz gibi. O tepeye "Sevda Tepesi " ismini taktık. Oraya her gidişimizde içimizdeki birikmiş kötü duyguları atıyor ve yeni tanışmış aşıklar gibi geri dönüyoruz.
Aşkı ya daha güçlü bir aşk ya da zaman öldürür derler. Şu an bundan daha güçlü bir aşk yaşama şansımız yok. Aslı'nın gönlünde geçenleri bilemem ama benim gönlüm bir başka aşkı kabul edecek yapıda değil. Böyle güçlü bir aşk yaşarken daha güçlü bir aşk aramanın da bir anlamı olamaz. Birisini severken bir başkasını da sevmek mümkün mü olur mu bilemiyorum? İnsanın gönlü bu kadar doyumsuz olamaz diye düşünüyorum.
Aslı da benim gibi şimdiye kadar doya doya bir aşk yaşayamamış. Daha önce yaşadığı küçük aşklar onu doyuramamış ve aşkta aradığını da bulamamış. Aşktan çok gözyaşı ve hüzün yaşamış. Sevmeyi ve sevilmeyi seven bir gönlü var. Zaman zaman bana Kerem :
162
"Sen hayatımda olmazsan bir başkası mutlaka hayatımda olurdu. Ben sevdasız yaşayamam. En büyük korkum bir gün biri birimizden ayrılırsak durumum nasıl olur? Senden sonra böyle bir aşk bulabilir miyim? Aşk öyle arama ile bulunabilecek bir duygu değil. Bir ömürde bu şans ya bir kere yada en fazla iki kez yaşanır. Bunca yıllar geçti ilk kez gönlümce bir aşk yaşıyorum. Böyle bir aşk yaşamam için şansım çok düşük. Belki aşık olamam ama iyi dostlarım olur. Ben her an yanımda aşık olabileceğim birisini ,yada iyi bir dostu görmek isterim. Aşk bana ekmek su kadar gerekli.
Şu an ömrümün en güzel günlerini yaşıyorum. Beni anlayan ,beni sevdiğine inandığım bir insanla birlikteyim. Yıllardır bu güzel günlerin özlemi ile yaşadım. Bu günlerin bu aşkın bitmemesi için ben elimden gelen her türlü fedakarlığa hazırım. " diyordu.
Biz evli değiliz ama evlilerden daha güzel bir aşk yaşıyoruz. Evliliklerde aşklar hep kısa ömürlüdür. Zaman içinde baştaki o güzel aşklar yerini sevgi ve saygıya bırakır. Böyle bir döneme girildiği zaman da heyecan son buluyor. Evlilik yaşamını dört mevsim gibi düşünürsek aşk sadece bahar mevsiminde vardır. Yazı diğer mevsimlere göre daha
uzun geçer. En kısa süreni de kış mevsimidir.
Aslı’ya hayranlık duyan ve içinde ona karşı aşk duyguları taşıyan herkes özellikle bana karşı düşman gibiler. Belki de içlerinde beni yok etmeyi düşünenler bile var. Zaman zaman bunu hissettiğim anlar oluyor. Ama etkilenmiyorum. Aşık insan daha cesur oluyor. Aslı için ölmekte öldürmekte beni korkutmaz ve yıldırmaz. Bilakis böyle hareketler karşısında aşklar daha da güçleniyor. Aşk güçle alınacak bir duygu değil. Onu elde etmenin belli bir yolu yok. O iki gönlün yarattığı yüce bir duygu. Kıskananlar aşkı bilmeyen insanlardır. Aşkı bilen bir
163
başkasının aşkına ortak olmak istemez. Ortak olmak isteyenler aşkı değil seksi düşünen duygusuz insanlar.
Aslı ile bizim sevdamız akıl ve mantık dışı bir sevda. Biz artık kendimizi kontrol edemiyoruz. Okyanuslarda yüzen dümeni kırık bir sal gibiyiz. Rüzgarların önüne katılmış meçhul bir sahile doğru yelken açmış gidiyoruz. Sevenler için bütün sahiller güzel. Ufkumuz aydınlık önümüzde güneş var. Bizi tek karanlıklar korkutur. Aslı yanımda olduğu sürece çöl bile bana cennettir. En büyük kokum günün birinde Aslı’yı benden daha çok seven birisinin çıkmasıdır.
Bazen Aslı'nın davranışlarından kuşkulandığım anlar oluyor. Başkalarında da göz kırpıyormuş gibi geliyor bana. Zaman zaman imalı konuşmaları ile bir şeyler anlatmak istiyor ama açık ve net konuşamıyor. Belki de beni kıskandırmak için yapıyordur bunları. Geleceğinden dolayı hep korkuları ve kuşkuları var. Tekbir kişi ile yaşamak yerine sürekli bir de yedeğinin olmasını istiyor sanki. En azından ben öyle hissediyorum. Belki bu duyguları bana güvenmemesinden de kaynaklanıyor. Kendisine karşı yeteri kadar ilgi göstermediğimi ve sorunlarına sahip çıkmadığımı düşünüyor olabilir.
En büyük tehdidi " Ben aşksız yaşayamam, Senin ile olan aşkım bittiği an yeni bir aşkı hemen bulmalıyım. Ben öyle uzun uzun aşkların peşinde koşamam. Bana aşık olacak insan benden bir çaba ve emek beklemeksizin aşkı onun başlatması gerekir. Bu konuda biraz hazırcıyım. Ben sevmeden karşımdaki beni sevmeli ve bana sevmem için bir zaman tanımalı. Ben bu yönümle tembel bir aşk adayıyım. Sevip kaybetmek benim gücüme gidiyor. Beni sevdiğine inanmadığım birisini sevemem. Bende sevgi tek yönlü olamaz. Önce sevilmeliyim son da sevmeliyim. Benim gibi güzel bir hanımı sevmeyen erkek aşkı ve güzeli x
164
tanımıyor demektir. Beni çok sevdiğini bildiğim için ben de seni seviyorum. Ama beni senden çok daha seven birisi çıkarsa şansını kaybedebilirsin"
"Aslı bana yönelik duygularında bir tehdit seziyorum. Belki seni benden daha çok sevecek birisi çıkabilir. Böyle bir durumda beni terk edeceksen o zaman sevmiyorsun demektir. Aşk öyle birden bire bitecek bir duygu değil, seven sonuna kadar sever. Ben senden daha çok birisini seveceğimi sanmıyorum. Aşkın bundan daha büyüğü olmaz gibi geliyor bana"
"Bazen beni çok sevmediğini hissediyorum. Gönlümdeki gizli duygular bana öyle diyor. Hanımların bu konudaki altıncı hisleri oldukça güçlü. Böyle düşünmekte haksız olduğumu kanıtlamanı isterim."
Zaman içinde biri birimizi tanıyınca Aslı da güvensizlikten doğan duygular azaldı ama tamamen yok olmadı. Yine birilerine göz kırptığını hissediyorum. Onlar yedek kuvvet olarak hazırda bekliyorlar. Yedeklerde Aslı’nın bu tür ilgisinden hoşnutlar. Şimdilik sadece bir dost gibi görünseler de meydan boşaldığında bu dostluklarda zayıf ta olsa bir aşk doğabilir. Bu aşk Aslı'nın gönlünden geçen bir aşk olamaz. Tanıdığım adayların Aslı’ya bir aşk yaşatacaklarını sanmıyorum. Bu konuda Aslı son derece seçici birisi. Ama beklenmeyen bir yalnızlık Aslı’yı onlardan birisine yaklaştırabilir.
Aslı'nın işyerine gittiğim zamanlarda genelinde çevresinde hep o kuşkulandığım kişileri görüyorum. Aslı onlar için "dostlarım, meslektaşlarım dese de " aralarında az da olsa bir yakınlaşma var. Böyle davranmakta ,geleceğe yönelik hazırlıklar yapmakta belki Aslı da haklıdır. Mutluluğumuzun ve aşkımızın ne kadar yaşayacağını ikimiz de tahmin edemiyoruz. İnsan ne kadar severse sevsin her zaman içinde bir kuşku bulunuyor
165
Hayatı en güzel yaşadığım yılları şimdi yaşıyorum. Beni rahatsız edecek en küçük bir pürüz yok. Gönül düzenim,iş düzenim biri biriyle çok uyumlu. İş düzeninin ve ekonomik durumun iyi olması mutlu olmak için yetmiyor.
İnsanın mutluluk isteyen bir bedeni bir de gönlü var. İkisinin istekleri biri birinden çok farklı. Gönül her zaman güzelin ve yeninin peşinde. Beden yorulsa da yaşlansa da gönül hep genç kalıyor. Mutluluğumuz bu ikisinin uyumlu olmasına bağlı. Şu an bu dengeyi oluşturmuş durumdayım. Bedenim de gönlümde yaşamdan hoşnut. Ara sıra gönlüm sorunlar çıkarsa da Aslı onu susturmasını biliyor. Gönlümün tek hakimi şuan Aslı. Aslı’yı tanıyalı gönülden yana bir şikayetim yok. Ama geleceğe ilişkin kuşkular bitmiyor.
Zaman zaman Aslı'nın düşündükleri beni de düşündürüyor. Geleceğimizi görme şansımız yok. Gelecekle ilgili içimizde sadece bir umut var. Bu konuda Aslı benden daha iyisini düşünüyor gibi geliyor bana. Umutla yaşamak yerine şimdiden geleceğimizi inşa etmek daha mantıklı. Bu aşkımızın bitmeyeceğini umut edelim ama ,biteceğini düşünerek te önlemimizi alalım.
Aslı ile olan aşkımız ve birlikteliğimiz biterse yaşam benim için çok zorlaşır. Aslı’dan sonra bir başkasını seveceğimi sanmıyorum. Onsuz bir yaşamı düşünmek bile şimdiden bana hüzün veriyor. Aslı’dan sonra olsa olsa bayan dostlarım olur. Aşk olmadan dostluk ne kadar yürür onu da tahmin edemiyorum.
. Çevremde dost olarak tanıdığım bayanlar var. Aslı’yı kaybetmem durumunda bunlardan birisi Aslı'nın yerini alabilir mi? Bugünkü duygularımla bunu imkansız görüyorum. Bakarsın çaresiz kalan gönül "Denize düşen yılana sarılır" misali bunlardan birisine sarılırsa sürpriz
166
olmaz. Bu konuda oldukça kararsızım. Aslı'nın yerini bir başkasının almasını da istemiyorum. Aslı’yı kaybettiğim an bel ki gönlüm küsüp başka aşklara veda edebilir. En güzeli "günü geldiği zaman düşünmek " diyerek şimdilik o duyguları kapatıyorum.
Aslı ile ilişkilerimiz genelinde günübirlik ilişkiler şeklinde oluyor. Bulunduğumuz çevrelerden uzak baş başa birlikte olduğumuz bir zamanımız olmadı. Yıllardır birlikte bunun özlemini yaşıyoruz. Bugüne değin bu güzel hayalimiz için bir çözüm bulamadık. Benden çok Aslı'nın durumu böyle bir birlikteliğe uygun değil. Ancak ailesi ile birlikte olursa böyle bir imkan yaratılabilir. Sonunda buna da bir çözüm bulduk. Deniz mevsiminde bir tatil yerinde birlikte bir tatil geçirmek
Şimdiye kadar böyle bir tatil yapmayan Aslı için bu kararımız sevindirici bir karardı. Denize ilk kez girecek ve o sıcacık kumların üzerine ilk kez uzanıp yatacaktı. Sonunda beklediğimiz mevsim ve gün geldi.
Benim Foça'da bir yazlık evim vardı. Yaz tatillerini genelinde orada geçirirdim. Aslı’yı bir temmuz ayında kısa bir tatil yapmak üzere Foça'ya davet ettim. Çok sevindi. Şimdiye kadar denize girmemiş, denizi sadece İzmir’in sahillerinde seyredebilmiş. Davetimizi eşine de iletmiş, Eşi birlikte olmak koşulu ile tatil davetimizi kabul etmişti. İsteğimiz ayrı bir tatil yapmaktı ama buna da razı olduk. En azında on gün süre ile her gün Aslı ile birlikte denizde yüzecek,plajlarda yan yana güneşlenecektik. Aslı’yı deniz giysileri içinde görmek de bana mutluluk verirdi. Bu edenle ailecek gelmelerinde bir sakınca görmüyordum.
Öncelikle Aslı’ların Foça'da kalabilecekleri bir ev hazırlamam gerekiyordu. Yazlık yerlerde bu konuda pek sıkıntı olmuyor. Müstakil ev bulunmasa bile yeterli sayıda pansiyon olduğu için turistler açıkta kalmıyor. Tanıdığım
167
emlakçi dostlarıma söylediğimde hemen bir ev buluverdiler. Aslı'nın beğenebileceği bir evdi. Bu konuda Aslı'nın titiz olduğunu bildiğim için en iyi konumda olanı seçtim.
Aslı evi görüce çok beğendi. Daha yerleşmeyi ve valizleri açmayı beklemeden eşi hemen denize koştu. Biz Aslı ile evde kaldık.
Aslı gelirken araba tuttuğu için biraz sarsılmış görünüyordu. Dinlenmek için mevcut kanepelerden birisine uzanıverdi. Ben de yanı başına oturdum. Başına,kollarına biraz masaj yapınca yorgunluğunu atar gibi oldu. Öpmem sarılmam daha iyi geldi. Başını dizlerime koydu. Uzun uzun öpmemi istedi. Benim içimde geçen de buydu. . Bir haftadır görmediğim için özlemiştim.
Aslı " Bu öpücük bana plajda yatıp uzanmaktan daha iyi geldi. Ben de seni özlemiştim. Tatilden çok senin ile birlikte olmak için geldim. Birazdan çıkar bir şehir turu atar,biraz da alışveriş yapar döneriz" dedi.
Şortunu ve atletini giyerek yanıma geldi. Aslı’yı ilk defa şortu ile görüyordum. O siyah şortun altında bembeyaz bacaklar karşısında kendimi tutamayarak Aslı’ya bir kez daha sarıldım ,yine ayakta dudaklarımız birleşti,biri birinden ayrılmıyordu.
Aslı" Şimdi eşim gelebilir . O gelmeden çıkalım " dedi.
Biz eşinin gelmesini beklemeden arabama binip sahil boyu gitmeğe başladık. Her taraf cıvıl cıvıldı. Renk renk bikinili hanımlar ve kızlar plajları bir çiçek bahçesine çevirmişti. Aslı bu güzel manzarayı doya doya seyretsin diyerek ben de yavaş yavaş gidiyordum. Aslı'nın gözleri plajlardaki coşkun kalabalığa takıldı. Uzanıp sere serpe yatanlar, o daracık bikinilerin içinde popo şovu yapanlar tatil yapmanın güzelliğini sergiliyorlardı. Aslı gördüğü
168
manzaradan çok etkilenmişti. Gördükleri karşısında hep gülüyor ya da gülümsüyordu. Gözlerini plajlardan ve kumsaldan ayıramıyor,bir an önce kendisi de o kalabalığı
karışmak isteğindeymiş gibi görünüyordu. Hangi yabancı olursa olsun böyle bir kalabalığın içinde olmak isterdi. Kendisi de bikinilerini giyse sahilin o güzellerinden daha güzel görüneceğini biliyordu.
"Deminden beri sahili ve sahili işgal eden o güzelleri gördüm. Hiç birisi de benden güzel değil. Bak yarın bikinilerimi giyip kumsala bir çıkayım. Sen de bana hak vereceksin. Plajın kraliçesi olmazsam bir daha sahile inmem"
" Senin söylemene gerek yok giydiğin o incecik giysilerin içinde ben vücudunun tüm güzelliklerini görebiliyorum. Ama bikinili halini de görmek isterim. Sana bikini çok yakışır. Bikinin yoksa bugünden alalım. O bembeyaz vücudunun üzerinde siyah bir bikini seni harika gösterir. "
"Bir bikinim var ama siyah değil. İstiyorsan bir tane de siyah bikini alırsın ikisini değişik kullanırım. Hep plajda benimle olacaksan al. Ben buraya senin ile birlikte olmak için geldim. Tatilimizi bitimine kadar seni hep yanı başımda görmek istiyorum. Denize girmeden önce sırtımı sen kremleyeceksin, şimdiden hazırlıklarını yap"
"Böyle güzel bir göreve itiraz edilir mi? Tatil bitimine kadar hep senin emrindeyim. Banyonu da yaptırırım kremlenmeni de."
Aslı'nın Işıl ışıl yanan gözleri bir projektör gibi sahili ve kumsalı tarıyor .bir yandan da benimle konuşuyordu.
İzmir'in boğucu sıcağından sonra burası Aslı'yı rahatlatmıştı. Mutlu olduğu bakışlarından ve yüzündeki tatlı gülümsemeden belli oluyordu. Daha şimdiden tatil havasına girmişti bile. Bundan sonraki birlikte olacağımız günleri
169
hayal ediyordu. Tatil yapmanın , kumlar üstünde bikinilerle yürümenin ve o güzel vücudu ile sıcak kumların üzerine uzanmanın vereceği hazzı düşünüyor gibiydi.
Vücudunun güzelliğinden dolayı hep gurur duyardı. Yarın ve sonraki günlerde kumsalların en güzel bayanı olarak gözleri ve gönülleri süsleyecek.
Gördükleri karşısında Aslı büyülenmiş gibiydi. Gözleri bazen denizin maviliği üzerinden kayarak ufuklara kadar uzanıyor bazen da sahilin o renkli manzaraları arasında kaybolup gidiyordu. Seyrine doyulamayacak harika bir manzara. Aslı da nereye bakacağını şaşırıyor sanki Denizlerin süsü martıları ve denize dalıp dalıp çıkan kara batakları ilk kez görüyordu. Uzun uzun hep onlara baktı ve onların arasına katılmak istedi.
Martıların bitmeyen çığlıkları kulaklarını çınlatırken Aslı bir an önce denize girmek ve denizdeki dalgaları kucaklamak istiyordu. O anda gençlik yıllarını yiyip bitiren köyünü ve orada yaşadığı sıkıntıları düşündü. Bu güzellikleri yıllar önce yaşayamadığına üzüldü ve kahroldu. Bunları görünceye kadar çok yıllar kaybetmişti. Kimdi bunun sorumlusu ? Sorusuna cevap bulamıyordu. Sonunda her şeyi kadere bağladı ve kimseyi de suçlamak istemedi. Daha ömründe uzun yıllar vardı. Bundan böyle bu güzellileri diğer insanlar gibi kendisinin de yaşayabileceğini düşündü. İçinde her yıl on günde olsa böyle yerlere gelip tatil yapmayı düşledi.
Tatlı bir rüyada uyanır gibi bana döndü ve mutluluk dolu bakışları ile :
"Hep iyi şeyleri sen bana yaşatıyorsun. Sen olmasan ben bu denizleri ve tatil mutluluğunu yaşayan bunca insanları nasıl görecek ,bu güzellikleri nasıl yaşayacaktım? Burada yaşayanlar da insan biz de insanız. Ama aramızda aşılamayacak kadar büyük mesafeler görüyorum.
170
Bu gördüklerimden sonra geçmiş yıllarımı yaşadım saymıyorum. Bizle yaşamamışız,hep çile çekmişiz. Ömrümüz o çıplak dağların arasına sıkışıp kalmış köy evlerinde geçti. Bizler içmeye bile su bulmakta zorluk çekerken bu insanların suların içinde yüzüyor. Bizler üç dört bin metre yükseklikteki dağların sert rüzgarları ile yanarken buranın insanları beyaz kumların üzerinde güneşin tatlı ışıkları ile yanıyor.
Buraların dağları ve doğası bile bir başka. Baksana yamaçlara yeşilliklerden toprak görünmüyor. Bizler ağaca ve yeşilliğe hasretle büyüdük. Biz yeşili, çiçeği yalnız baharda görürdük. Bu topraklar her zaman yeşil her zaman çiçeklerle bezeli.
Burada herkes gülüyor ve herkes neşeli. Deminden beri yanımızdan geçen insanlara bakıyorum. Gülmeyen ve neşelenmeyen insan yok. Demek tatil bu kadar güzel ki tüm insanlar gülebiliyor. Bak ben de değiştim buraya geleli. Acılar,sıkıntılar , büyük şehrin verdiği yorgunluk bana gülmeyi unutturmuştu. Şimdi yılların intikamını almak istercesine gülmek istiyorum. Getirdin beni bu güzel diyarlara gözüm gönlüm açıldı. Yeni bir mutluluk yaşadığımı hissediyorum. "
"Aslı bu tür iltifatlarla beni mahcup ediyorsun!.. Burası sıradan bir tatil yeri. Sahillerimizin her köşesinde bu gördüklerinin çok daha güzelleri var. Gün gelir oraları da görürsün. Sen yoldan geldin , yorgunsun ,götüreyim biraz dinlen ,esas tatilimiz yarın başlayacak. "
Aslı'yı kalacakları evlerine götürerek ben kendi evime döndüm. Aslı ile birlikte olduğumuz bu kısa an en uzun mutluluğu yarattı bana. Eve geldim ama Aslı hep gözlerimin önünde, onun sihirli sesini duyar gibi oluyorum. Bir gün sonra yaşayacaklarımın hayaliyle geceyi çok huzursuz ve uykusuz geçirdim.
171
Sabah ilk işim Aslı'ya uğramak oldu. Kahvaltılık börek ve yiyecekler götürdüm. Kapıyı çaldığımda Aslı karşıladı beni. Yeni kalkmış olacaklar ki üzerinde yatak kıyafeti vardı. Gümüş rengi parlak bir pijamanın içinde adeta bir güneş gibi parlıyordu. Aslı'ya da yakışmayan bir giysi yok. Yatak giysileri ile ilk kez görüyordum. Sarılıp öpmek geçti içimde. Ama eşi yanında olduğu için o duyguları içime gömmek zorunda kaldım. Aslı böyle durumlarda çok rahat olduğu için pijamasını değiştirmek gereğini bile duymadı. Belki de bana bu giysisi ile bazı mesajlar vermek istiyordu. Ben verilmek istenen mesajı almıştım. Aslı'nın bugün her gün kinden daha seksi bir görünümü vardı. İncecik ipek pijamanın içinde vücut hatları en ince ayrıntılarına kadar görünüyordu. dokunmamak için kendimi zor tutuyordum.
Aslı kısa sürede bir kahvaltı hazırladı,birlikte kahvaltı masasına oturduk. Ben kahvaltıda yemekleri değil bakışlarımla Aslı'yı yedim, çay yerine yudum yudum Aslı’yı içtim. Ömrümde yaptığım en güzel kahvaltıda bu oldu.
Kahvaltıdan sonra Aslı bu kez de deniz kıyafetleri ile karşımda idi. Üzerinde kırmızılı sarılı çiçekleri bulunan askılı kısa bir entari, altında ise siyah mayosuna takım olan sütyeninin ucu görünüyordu. Deniz kıyafeti içinde deniz kızlarına benzemişti. Eşi daha önce denize gittiği için Aslı da onun yanına gitmek istiyordu. Benim üzerimde deniz kıyafetim olmadığı için Aslı’ya eşlik edemedim. Kumsala kadar birlikte gittik. Kumsaldan sonra ben eve döndüm. Daha ilk günleri olduğu için ilerde birlikte denize girmek için çok zamanımız olacaktı. İlk deniz heyecanını benimle yaşamasını istiyordum.
Eve dönüşümde adımlarım ileri gitmiyordu sanki. Göçüm gönlüm sahilde Aslı'nın yanında kalmıştı. O gün
172
yorgun olduklarını düşünerek akşamda yanlarına gitmedim.
O gece benim için çok sıkıcı geçti. Hep Aslı'nın hayali ile uyudum ,uyandım. Yattığım yatak sanki batıyordu bana. Bütün gece kollarım Aslı’yı aradı. Ona sarılıp yatamadığıma üzülüyordum. Kabuslar içinde geçen ve bitmeyen bir geceydi.
Güneş odamın penceresinden yanaklarımı aydınlatırken ben hala uymağa çalışıyordum. Bu saatten sonra da uyunmazdı. Erkenden kalkarak eşofmanlarımı giyip sabah yürüyüşüne çıktım.
Sabahın erken saatlerinde benim gibi yürüyüşe çıkan insanlar çoktan yolları doldurmuştu. Herkes hızlı adımlarla adeta yarışırcasına yürüyorlardı. Genelinde orta yaşın üzerindeki insanlardı yürüyenler. Ben de tanımadığım bu insanların arasında katıldım. Bende hızlı yürüyenler olduğu gibi benden çok daha yavaş yürüyenlerde vardı. Ben ortalarda gidiyordum.
Çok aşırı kilosu olan hanımlar da katılmıştı bu sabah yürüyüşüne. Bazılarının yürürken çok zorlandıklarını görüyordum. Kiloları kocaman popoları sanki onları engellemek istiyor gibiydi. Belli ki bu tür yürüyüşler için çok geç kalmışlardı. Erken yaşlarda başlamış olsalardı bugün bu sıkıntıyı yaşamayacaklardı. Ama hiç yürümeyenlerden daha şanslıydılar. İçlerinde sağlıklarına kavuşacaklarına dair bir umutları vardı. Umutla yaşamak ta güzel diye düşünüyordum. Umut insanı hayata bağlayan en güçlü duygulardan birisidir. Belli bir yaştan sonra umudu biten insan da artık bitmiş demektir.
Yürüyüşümü tamamlayıp eve dönerken caddelerin daha da kalabalıklaştığını görüyordum. Sabah denizi için sahilde hareketlilik başlamıştı. Eve döndüğümde biraz yorulduğumu hissettim. Bir an önce kahvaltımı yapıp Aslı’ya gitmek istiyordum. Akşamdan bu yana Aslı’yı aşırı
173
derecede özlemiştim.
Bu saatlerde Aslı'nın sahilde olabileceğini düşündüm. Öğle sıcağından önce mutlaka denize girmiştir. Evine uğramadan direk sahile indim. Ben de deniz kıyafetimi giymiştim. Sahil bir ana baba günü gibiydi. Bu kadar insanın içinde Aslı’yı nasıl bulacaktım. Gölgesi bulunan sahildeki duvarın üzerine oturarak gözlerimle Aslı’yı arıyordum. Giysiler biri birine yakın olduğu için tanımak zor oluyordu.
Uzun bir araştırmadan sonra Aslı’yı gördüm. Herkesin içinde farklı bir görünümü vardı. Hiç güneş görmemiş bembeyaz vücudu ile diğer hanımlardan hemen ayırt edilebiliyordu. Kumların üzerine oturmuş elinde bir çöple kumları karıştırıyordu. Yanında da kimseler yoktu. Yavaş adımlarla yanına yaklaştım. Uzun süre yanı başına dikilerek neler yaptığını izledim. Elindeki çöple durmadan kumun üzerine belirli bilersiz şekiller çiziyor ,hiçbir tarafa bakmadan aynı hareketi tekrar edip duruyordu. O kadar meşguldü ki hemen yanı başında ayakta duran beni görmüyordu.
Aslı o an sahilde deniz kenarında değil sanki başka bir dünyada yaşıyor gibiydi. Dalıp gitmiş, bilmediğimiz diyarlara uzun yolculuklara çıkmıştı. Çevresindeki bu kadar insanı görmüyordu bile. Neyi düşünüyordu acaba Aslı. Hüzünlü ve neşesiz de bir görünümü vardı. Ben hep onun bakmasını ve başını kaldırmasını istiyordum. O bakıncaya kadar bekleyip durdum. Baktım başını kaldıracak gibi değil. Ben seslendim:
"Merhaba Aslı !.. Ne yapıyorsun ,çocuklar gibi kumlara gömülmüşsün , resim mi çiziyorsun, yazı mı yazıyorsun anlayamadım? Deminden beri tepene dikilmiş seni seyrediyorum. Sanki sahilde değil başka yerlerdesin. "Evet!.. Dalıp gittim uzaklara. Yaşayamadığım
174
çocukluğumu yaşıyorum şimdi. Bilirsin çocuklar kumla oynamayı severler. Ben de bugün bir çocuğum. Denizi ve
kumu yeni görüyorum. Bu güzellikler beni duygulandırdı. Kuma senin adını aşkımızı yazıyordum. Kağıtsız kalemsiz yazı yazmak ta güzelmiş. Bitmeyen bir kağıt ve bitmeyen bir kalem var elimde. Kumların dili olsa da sana anlatsa neler yazdığımı. Gelmeseydin yanıma tüm sahilin kumlarına senin adına yazacaktım. Bak yarım kaldı. Otur yanıma biraz da sen yaz.
Aslı'nın hemen yanı başına kumların üzerine oturdum. Ver o kalemi dedim ve elindeki çöpü aldım. Kumları elimle düzelttikten sonra üzerine " Aslı seni seviyorum" diye yazdım. Aslı tekrar elimden çöpü alarak hemen benim yazımın altına " Ben de seni seviyorum" diye yazdı.
"Şimdi yazı yazmak zamanı değil. Gel birlikte denize girelim" diyerek elinden tutup denize doğru yürüdük.
Aslı denize alışık olmadığı için soğuk deniz suyu, güneş görmemiş bacaklarına değdikçe geri çekiliyor ve ürperiyordu. Elinden çekerek derinlere doğru sürükledim. Boğulurum korkusu ile durmadan çığlıklar atıyor ve elimden kurtulmağa çalışıyordu. Yüzme bilmediği için sahilden fazla uzaklaşmadık. O bembeyaz vücudu tümü ile suya gömüldüğünde denizin güzelliğini yeni anlamıştı. Yüzmeyi denedi ama başaramadı. Denizin güzelliği ile Aslı'nın güzelliği birleşince deniz bir başka güzel görünmeğe başladı bana.
Mutluluktan uçan Aslı'nın kahkahaları, denizdeki küçük dalgalarla yarışıyordu. Aslı kısa sürede denize alıştı ve sanki bir deniz çocuğu gibi denizden çıkmak istemiyordu. Neden sonra uzaktan gelmekte olan eşini gördü. Denizden çıkarak onu karşıladı ve sonra da tekrar yanıma geldi. Sahil ve deniz çok kalabalıktı. Hemen her çeşit insan var. Her zaman olduğu gibi sahilin en güzel süsü
175
çocuklar ve rengarenk mayolar içindeki genç kızlar. Biz oturduğumuz yerde bir mayo defilesi izliyor gibiydik. Mayolu genç kızlarımızın her biri birer harikaydı. Gözlerimi onlardan ayıramıyordum. Aslı da bunun farkına varmış olacak ki :
"Mayolu çıtırları görünce gözlerini onlardan ayıramaz oldun. Gördüklerin benden daha mı güzeller?"
Hayır!.. Hiç biri senden daha güzel olamaz. Öyle gayri ihtiyari bakıyorum işte. Bu bakışlarda bir aşk ,bir istek, yada sahiplenme duygusu yok. Onları cansız bir tablo gibi görüyorum. Hani bir sanat galerisini gezersiniz. Orada gördüğün eserlere sadece güzel gördüğün için bakarsın. Şu an ki durumum da öyle. Kızlardan daha güzeli yanı başımda oturuyor. Sana olan bakışlarımda bir farklılık görmüyor musun? Baygın ve istek dolu ,sevecen bakışlar. Sen yanımdayken ben bir başka güzeli göremiyorum. Sen her halinle onlardan çok daha güzelsin.
Bu deniz kıyafetinde seni çiçekler gibi açtı. Vücudun bikini mayonun içinde bir başka güzel görünüyor. Uyumlu ve dengeli bir vücut yapın var. Göze hoş görünen güzel bir kalça, dolgun göğüslerinle plajın kraliçesi durumundasın.
Bak herkes gezinip duran güzellere değil hep sana bakıyorlar. Kar gibi vücudunla plaja bir güneş gibi doğdun. Böyle harika bir hanımla birlikteyken başka güzellere nasıl bakabilirim?
"Sen de dahil erkeklere fazla bir güvenim yok. Sahip olduktan sonra o romantik duygular yön değiştirebiliyor. Sen de öyle olmayasın "diye eliyle gözlerimi kapadı. Ben de kumlara bulanmış o sıcacık ellerini tutarak dudaklarıma götürdüm.
Biraz sonra eşi geldi yanımıza. O da ıslanmış ve denizden yeni çıktığı için titriyordu. Gelip yanımıza oturdu. Eşi Aslı ile olan yakınlığımızdan rahatsız değildi.
176
Hatta çoğu kez bilerek bizleri yalnız bırakıyordu. Bu konuda oldukça şanslıyız. En küçük bir kıskançlık duygusu göstermiyor hatta o yanımızda bir yabancı gibi duruyordu.
Güneş günün doruk noktasına çıkmış ve yakıcı sıcağı ile rahatsız etmeğe başlamıştı. Birlikte kalkarak evlerine doğru yürümeğe başladık. İlk gün için bu kadar deniz yeterliydi. Ben de onları evlerine bıraktıktan sonra evime gittim.
İkimiz için de bitmesini istemediğimiz güzel bir gündü. Sevgi ve aşk olunca her şey insanın gözlerine güzel görünüyor,Yıllarca tatil yaptığım ve yazlık evimin bulunduğu bu yer ilk kez bana güzel göründü. Aslı ile birlikte yörenin havası ,suyu ve cazibesi birden değişiverdi sanki. Uzun yılardır denize de girmiyordum. Aslı bugün o zevki de bana tattırdı.
Aynı gün akşam yürüyüşe çıktığımda yine Aslılarla karşılaştım. Yanında eşi de varda. Birlikte bir akşam yemeği önerim oldu. Aslı bana yük olur düşüncesi ile önerimi kabul etmek istemedi. Çok ısrarlı tavırlarımı kıramadığı için bir kebapçı lokantasına gittik. Bu yörenin satır kebabı çok meşhurdu. Hepimiz de aynı kebabı söyledik. Yazın sıcağında kebaplar birasız olmazdı. Sohbet, yemek derken bir hayli zaman geçti. Her zaman olduğu gibi yine bira Aslı’yı çok neşelendirmişti. Hep gülüyor,hep gülerek konuşuyor, hafif sarhoş olduğunu hissettiriyordu.
Aslı'nın en güzel ve en neşeli anı az sarhoş olduğu andır. Kadınlığını böyle zamanlarda daha çok ortaya koyabiliyor. Tatlı esprileri ve kadınsı cilveleri doyulacak gibi değildi.
Sohbetimiz devam ederken Aslı’nın eşi izin alarak bizden ayrılıp akşamın o koyu kalabalığı arasında kayboldu. Aslı ile masamızda yalnız oturuyoruz. Lokanta da fazla bir kalabalık yok. Aslı bir bira daha içmek
177
isteyince engel olmak istedim. Bildiğim kadarı ile Aslı ikinci biradan sonrasını kaldıramıyor. Ben “bu akşam bu kadarla yetinelim yarın yine devam ederiz” dediğimde Aslı da üçüncü bira için ısrarcı olmadı.
İçtiğim içkinin etkisi ile olsa gerek kafam biraz dumanlanmış olduğu için Aslı’ya sarılıp öpmek istedim. Aslı hareketlerimden anlamış olacak ki bana "şu an içinde neler geçtiğini biliyorum. Beni, bana dokunmadan da sevmeyi öğren. İçinden geçenleri bakışlarınla ve güzel sözlerle de anlatabilirsin. Sen şair bir insansın, duygularını herkesten daha iyi anlatmasını bilirsin. Bazen yakın temaslar aşkı çabuk bitiriyor. En güzel aşkı biri birine kavuşamayanlar yaşarmış. Kerem ile Aslı'nın, Ferhat ile Şirin'in aşklarını büyük yapan biri birilerine kavuşamamış olmalarından kaynaklanıyor. Onlar biri birlerine kavuşmuş olsalardı aşk hikayelerinin kahramanları olamazlardı. Şu an bana dokunmasan da gözlerinden sevdanı anlıyorum. Benim bakışlarım da aynı şeyi anlatmıyor mu ?"
"Aslı benim bir şikayetim yok. Sen yanımdasın ya ,o bana yeter. Ben şu an aşkımızı, sevdamızı en güzel şekilde yaşıyorum. Keşke bu anlar hiç bitmese diye düşünüyorum."
"Kerem, her şey ikimizin elinde... Aşklar da çiçekler gibi,bakım ve ilgi ister. Aşkımıza sahip çıktığımız sürece o bizi terk etmez. Sen bir ağaçsan ben o ağaçta bir çiçeğim. Ben olmazsam sen meyve veremezsin,sen olmazsan ben meyve veremem.
Ben mutluluğu ve aşkı seninle yakaladım seninle devam etmesini istiyorum. Yeni bir başka aşka yelken açmamızın ikimiz içinde zamanı geçti. Kalbimiz gönlümüz buna göre şekillendi. Biz onlara yeniden bir şekil veremeyiz. Bu aşkımız bir gün biterse ikimiz de yeni bir aşk bulamayız. "
O akşam ikimiz de yine hep aşktan ve sevgiden söz
178
ettik. Zaten ne zaman bir ara gelsek ana konumuz aşk ve sevgi oluyor. Sokaklarda kalabalığın azalmış olması vaktin çok geçtiğini haber veriyordu. Ama biz hala biri birimize doyamamıştık. Lokantayı terk ederken bu günün güzel anılarını da birlikte götürüyorduk. Böyle günler aşkımızın çiçek açan gülleriydi.
Aslı’ların kaldığı evin ışıkları yanıyordu. Hala eşi yatmamış Aslı’yı bekliyordu. Binanın giriş merdivenlerde o gün için son kez dudaklarımız birleşti ve vedalaşarak ayrılık.
Caddelerde büyük bir yalnızlığa itilmiş gibi ,yorgun adımlarla zor yürüyorum. Evde yatağıma uzandığım zaman hala gözlerimin önünde Aslı ve Aslı ile geçen günün hayalleri vardı. O güzel hayaller içinde uykuya daldığımda gece boyu rüyalarımda yine hep Aslı’yı yaşadım.
Sabah güneşi yatak odamı doldururken eşimin sesi ile uyandım. Eşim kahvaltımın hazır olduğunu bildiriyordu. Aslında bu saate kadar uyumamama lazımdı. Bugün sabah yürüyüşümü de yapamadım. Kahvaltıda lokmalar ağzımda mideme inmemek için adeta direniyorlardı. Aslısız bir kahvaltı masasına daha oturmadan sanki doymuştum. Yalnızca açık bir çay içebildim. Kahvaltı sonrası gözlerim İsteksiz ve yorgun bir şekilde gazete sütunları üzerinde gezmeğe başladı.
Gönlümde geçen yine bir an önce Aslı'ya gitmekti. Eşim böyle günün erken saatlerinde evi terk etmeme pek alışkın değildi. Onu ikna edecek makul bir mazeret beyan etmem gerekiyordu.
Eşime, "Bu sabah çok uyuduğum için yürüyüş yapamadım. Şöyle bir sahil turu atıp geleyim" diyerek evden ayrıldım.
Yolum börekçinin önünden geçiyordu. Börekçide görünce Aslı’lara kahvaltılık su böreği aldım. Evlerine
179
gittiğimde Aslı kahvaltı hazırlıyordu. Götürmüş olduğum su böreği ikrama geçti. Evde doğru dürüst bir kahvaltı yapamadığım için ben de hazırlanmış masaya oturdum. Onlarla birlikte günün ikinci kahvaltısını yapıyordum. Evdeki o ilk kahvaltıya göre iştahım da iyi idi. Kahvaltıdan sonra eşi denize gitti. Biz yine evde Aslı ile yalnızdık.
Aslı'ya" isterseniz markete gidip biraz alış veriş yapalım. Alışverişten sonra da sahilde bir kafede otururuz"
dediğimde Aslı da makul karşıladı.
Bir elim direksiyonda bir elim Aslı'nın elinde şehrin sahile paralel ana caddelerini geziyoruz. Kısa bir şehir turundan sonra yakın bir markete uğradık.
Markete Aslı yiyecek bir şeyler aldı. Sonra da " daha sonra ihtiyacımız olursa eşimle gelir alırız" diyerek alışverişi tamamlamak istemedi.
Aslı'nın başka şeylere de ihtiyacı olduğunu biliyordum. Bana para harcatmamak için böyle davranıyordu.
"Aslı Senin neleri düşündüğünü, neleri hesapladığını ben biliyorum. Burada benim misafirimsin. Senin para harcaman olmaz. Lazım olan her şeyi almadıkça bu marketten çıkmam. " dedim.
Benim diretmem üzerine tekrar marketin tüm reyonlarını birlikte gezdik. Bazı şeyleri o istemese de ben alıp sepete dolduruyordum. Aldıklarımızı arabama koyarak sahil boyu uygun bir kafe aramağa başladık. Sonunda denize sıfır kalabalığı fazla olmayan bir kafede yine birlikteyiz.
Oturmadan önce bir göz attım. Kafede tanıdık bir kimse yoktu. Tanıdıkların olması da bazen sıkıntı yaratabiliyor. O çevrede beni tanıyan çok sayıda insan olduğu için yanımda bir yabancı bayan görmeleri hoş karşılanmayabilirdi.
180
Yerimiz emin ve rahattı. Bir yandan sabahın durgun denizini seyrediyor bir yandan da çaylarımızı yudumluyorduk. Sahilde de hareketlilik başlamıştı. Bir kısım insanlar kumlara uzanmış,bazıları ise denizde yüzüyorlardı. Aslı konuşmaktan çok gözlerini denizin mavi suları üzerinde gezdirerek ruhunu dinlendiriyordu. Ben de
uzaktan geçen vapurlara ve denize girenlere bakıyorum. Daha sahil yeteri kadar renklememişti.
Bu saatlerde daha çok yaşlılar denize giriyordu. Biraz sonra önümüzde bir yaşlı kadın belirdi. Yanında kimselerde yoktu,yalnız başına denize girmek için gelmişti. Üzerinde entarisini çıkararak kumların üzerine oturuverdi. Bikini olmayan uzun ve kırmızı bir mayo giymişti. Mayosu uzun olmasına rağmen yine de vücudunun büyük bir kısmı açıktaydı. Sabah sabah gözümüzün önünde güzel bir manzara değildi. Bikinili genç bir bayan belerken şansımıza yaşlı bir bayan çıktı. Bacaklarında ,göksünde kırışmayan ve sarkmayan bir yeri kalmamıştı. Bu kadar büyük ve derin kırışıklıklar kadının çok yaşlı olduğunu gösteriyordu. Yaşlılığın getirdiği bütün çirkinlikleri görebiliyorduk. Aslı :
" Biz de yaşlanınca vücudumuz böyle mi olacak" diyerek üzüntüsünü belirtmek istedi.
Ben "Hayır bu hanım çok kilolu olduğu için sarkmaları ve kırışıklıları çok görünüyor. Senin bu incecik vücudunun neresi kırışacak? Daha onları düşünmek için vaktin çok erken.. Sen o yaşlara gelenciye dek kim bilir ne ilaçlar ne tedaviler çıkacak. Şimdiden yaşlılığını düşünme"
"Ben bu duruma gelsem denize girip bu çirkinlilerimi kimselere göstermek istemem. Uzun şortlar giyerek bazı kısımlarını kapatabilirdi. Böyle yerlerde başka insanların zevklerini de düşünmek gerekir. Herhalde bu çirkin görünümünün farkında değildir. " diyerek yaşlı kadını
181
eleştirdi.
Biz yaşlı kadının durumu konuşurken hemen yanına iki çocuklu genç bir anne geldi. Çocuklardan birisi dört beş yaşlarında diğeri de yedi sekiz yaşlarında. Giydikleri kırmızı renkli bikini mayoları ile birden sahilin havasını değiştiriverdiler. Biz artık yaşlı kadına değil o şirin çocuklara bakıyorduk. Oyuncak kovalarını, kürek ve tırmıklarını da getirmişlerdi. Kürek ve tırmıkları ile kumları eşelemeğe ve kumlar üzerinde yuvarlanmağa başladılar.
Ben Aslı'ya " O yaşlı kadına bakacağına bu çocuklara bak ve çocukluğunu yaşa " dedim,
“Ben çocukluğumu da yaşayamadım. Bir köylü kızı çocukluğunu yaşayamaz. Her köylü kızı evin içinde ikinci bir anne gibidir. Anneler yetişsin diyerek çok işlerini çocuk yaşlarındaki kızlarına yaptırırlar. Bizim oyuncağımız bulaşık yıkamak, çamaşır yıkamak, hayvanlarımızı otlatmaktı. Denizi buralara geldikten sonra gördüm. Ben karlı ve sisli dağların çocuğuyum. Huyumu dağ rüzgarlarından ,güzelliğimi yaban güllerinden aldım. Özgür yaşamanın tadını ise çalıkuşundan öğrendim. Kimse beni kafese koyamaz. Uygun ortamı bulduğum zaman bahar çiçekleri gibi açılırım. Böyle zamanlarda vücudumun güzelliği elbiselerimin dışına taşar. Eleştirildiğim zaman dağlardan esen sert rüzgarlar gibiyim ve insanları üşütürüm. Doğada en özgür topraklar dağlardır. İnsan oğlu oralara pek hükmedemiyor. Ben de o dağlar gibiyim,bana kimse hükmedemez.”
“Aslı seni tanımıyormuşum gibi özelliklerinle beni korkutmak mı istiyorsun. Ben seni o özellilerinden dolayı seviyorum. Bu özelliklerin olmasa diğer hanımlardan ne farkın olacak. Sen benim çılgın bebeğim,çalıkuşumsun. Senin kafesin benim kalbim ve gönlümdür. Ben de istesem, sen de istesen o kafesten çıkamazsın. “
182
Biz karşılıklı böyle sohbet ederken sahil iyice dolmağa başladı. Bu kadar kalabalık arasında artık o yaşlı kadını göremiyorduk. Aslı'nın da denize girme zamanı gelmişti. Aslıyı evine bırakıp ben de yaşadığım güzel anıları yeniden yaşayarak sokakların neşeli kalabalığına karışıverdim.
Aslı tatile geldi geleli oturduğum ev beni sıkmağa başlamıştı. Bahçemdeki güzel çiçekleri dallarda sarkan taze meyveleri görmüyordum bile.. Evim ve bahçem sevilmeyecek gibi değildi aslında. Bölgenin en güzel evlerinden biriydi. Burayı sevdiğim için başka yerlere tatile gitme isteği duymuyordum. Aslı geldi gönül düzenim, yaşam düzenim değişti. Bu kadar ilgiden Aslı da rahatsız olabilir diye düşünüyordum. O tatil için geldiğine göre yalnız kalmak ve tatilini gönlünce geçirmek isteyebilir. Aşırı ilgi çoğu zaman insanları rahatsız edebiliyor. Bundan böyle Aslı dan biraz uzak durmayı ve onu özgür bırakmayı kararlaştırdım. Günde bir kez uğrar, ara sıra da değişik yerlere götürürsem ilgimi de kesmemiş olurum. İlgisiz kalmam Aslı'yı üzebilir. Alıngan bir yapısı olduğu için kırılmasından da korkuyorum. Başkalarını rahatsız ettiğini anlarsa tatilini kesip geri dönebilir.
Ertesi gün Aslı’ya öğleden sonra gitmeyi düşündüm. İkindi vakti güneşin yakıcı sıcaklığının azaldığı bir saatte yine Aslı’yı aynı yerde kumlara uzanmış olarak buldum. Güneş gözlüğünü takmış ve o beyaz vücudunu güneşlendiriyordu. Yanına yaklaştığımı fark etmedi. Yerden bir avuç sıcak kum alarak yüksekten göbeğinin üzerine dökünce birden doğruldu.
"Bugün gelmeyeceğini sanmıştım. Ne iyi ettin de geldin. Eşim dün fazla yandığı için bugün denize gelmedi. Ben yalnız geldim. Tam seni düşünüyordum karşımda buldum. Ne zaman aklımdan geçirirsem seni hep güzel sürprizlerle karşılaşıyorum. Sanki her an içimden geçenleri
183
okuyor gibisin. Yalnız bugün için değil senden uzak olduğum her zaman için böyle"
Tatilin ve güneşin etkisi ile Aslı'nın yanaklarında ve omuz başlarında pembe güller açmağa başlamış. Şimdi beyaz yanakları pembeleşince daha güzel görünüyordu.
"Aslı bu şekildeki pembe yanaklar sana daha güzel yakışıyor. Bu iki gün içinde canlanıp kanlanmış gibi oldun. Ama güneşin o tatlı ışıklarına fazla kanma. Birden bire yanarsan güneş yanıkları canını acıtır. Sen böyle yanmalara alışık değilsin. Güneş yanığı aşk yanığına benzemez. Aşk yanığında sarılır ,öpersen acılar diner. Güneş yanığı seni yataklarda bile rahat uyutmaz.”
Aslı artık tatil havasına kaptırmıştı kendisini. O ilk günün tedirginliği ve heyecanı yoktu. Çevresindekilerle ilgilenmiyor ve onları incelemiyordu. Gözleri alışmıştı o renkli kalabalığa. Hangi birisine bakacaktı; her an önündeki manzara değişiyor , her an tanımadığı insanlarla karşı karşıya kalıyordu.
Bugün yeteri kadar yanmıştı. Üzerindeki kumları havlusu ile temizledikten sonra mayosunu gizlemek amacı ile askılı deniz elbisesini giydi.
"Hadi bugün de duşunu alma. Tuzlu deniz suyunun bir süre ciltte beklemesinin yararlı olduğunu söylerler. Akşam eve gittiğinde duşunu alırsın. Seninle kırlara çıkıp bir de bu dağların havasını teneffüs etmeni istiyorum"
Birlikte arabama kadar yürüdük. Aslı’yı bu sıcak deniz havasından sonra dağlara, ve dağların yamaçlarındaki o üzüm bağlarına götürmek istedim. Ben denizden çok yeşil dağ yamaçlarını ve yükseklerden denizi seyretmeyi severim. Daha önce de o yerleri biliyordum. Hatta köylerdeki üzüm bağlarında sormadan üzüm yiyebileceğimiz dostlarım da vardı. O güzellikleri bir de Aslı ile yaşamak istedim.
184
Yüksek bir dağ tırmandıktan sonra tepedeki bir noktada durduk. Uzayıp giden yemyeşil üzüm bağları ve bulunduğumuz dağın eteklerini yalayan mavi deniz. Denizi en çok bu tepede seyretmeyi seviyorum. Deniz burada bir başka mavi görünüyor. Deniz değil sanki uçuk mavi kadifeden bir çarşaf . Aslı da manzaradan çok etkilendi ve bir süre hiç konuşmadan o güzel manzarayı doya doya yaşadı. Sonra da :
" Ne iyi ettin de getirdin beni buralara. Ben üzüm bağlarını ilk kez buralarda görüyorum. Üzümünden çok yeşili bana huzur verdi. Gel seni bir ödüllendireyim" diyerek güneşten yanmış dudaklarını dudaklarımla birleştirdi.
Bir yanda yeşil üzüm bağları,bir yandan denizin harika görünüşü , en önemlisi de dudaklarımı yakan o tatlı öpücüğüydü. Aslı yanımda olunca tüm dağlar bana çiçek açmış gibi geliyor.
Biraz ilerde tanıdığım bir dostumun üzüm bağı var. Aslında köylüler bağlarında yabancıların birkaç salkım üzüm koparıp yemelerine ses çıkarmazlar. Poşetler dolusu toplayıp götürmedikten sonra bir sorun yaşanmaz. Bağ arkadaşımın olduğu için korkusuzca girebildik.
Üzüm mevsimi olduğu için dalların arası üzüm salkımları ile saçak saçak. İnsan hangisini koparacağına karar veremiyor. Bu mevsimin en güzel üzümü kardinal denilen bir cins. Pembeye kaçan bir siyahlıkta ve iri taneli sofralık bir üzüm. Aslı küçük bir salkımla doyuverdi. Ben elimdeki salkımdan bir tane kopararak ağzına verdim. İkramıma "hayır" diyemedi.
El ele tutuşarak bir süre üzüm bağlarının içinde ilerde görünen kiraz ağacına kadar yürüdük. Şimdi önümüzde dalları üzüm yaprakları ile öpüşen heybetli bir kiraz ağacı var. Kiraz koparmak için ağaca çıkmağa ya da üst dallara
185
uzanmağa gerek yok. Kırmızı kirazlardan dalların yeşili görünmüyor. Doğanın bütün cömertliğini bu topraklarda görmek mümkün. Hangi tarafa baksan bir ressamın fırçalarından çıkmış gibi harika manzaralar.
Aslı daha kirazları görür görmez doymuştu. Üç beş taneden sonrasına dokunmadı. Kırmızı kirazlarla kırmızı dudakları biraz daha kızardı ve beyaz elleri kırmızıya boyandı.
"Ben kirazı dudaklarında yemek istiyorum. Ben sana hep kiraz dudaklım derdim. İşte kiraz dudaklarla kirazlar yan yana. Hangisini yiyeyim ?" dediğimde "Sen ağzıyın tadını bilirsin. " diyerek dudaklarını dudaklarıma doğru uzattı. Bu kez dudakların tadı başkaydı. Dudağın tadı ile kirazın tadı birleşince iki tadı birden tattım. Aslı’ nın dudaklarındaki kiraz lekeleri benim dudaklarımı da kırmızıya boyadı.
Aslı'nın bağlardan çıkmak canı istemiyordu. Bana dönerek "Kerem" dedi
" Bu köyde bir evimiz olsa da ilerde yaşlandığımız zaman gelip buralarda yaşasak."
"Aşkım sen buraları sevdiysen ben her sene sana bu hazzı doya doya yaşatırım. Sen bu iklimlere dayanamazsın. Sen köylü kızısın köylerin yaşamını bilirsin. Köylerde yaşamak ve toprakla uğraşmak zor iş. Bak sana köylü kızları o güzelliklerini yaşamadan yaşlanıp gidiyorlar. Aslı hak vermişti bana. Sustu. Cevap vermedi.
Biz arabamıza doğru giderken komşu bağlardan birisinde üzüm toplayan bir köylü kadını gördük
Aslı :" Ben o kadınla biraz sohbet etmek istiyorum" diyerek ona doğru yöneldi.
Kadın Aslı'nın kendisine doğru geldiğini görmediği için durmadan üzüm salkımlarını koparıp koparıp setine dolduruyordu. İyice yaklaştıktan sonra gördü Aslı’yı.
186
Elini uzatmadan "Hoş geldiniz " dedi Aslı ya. Belki eli kirli olduğu için uzatmak istememişti.
Aslı :"Hoş bulduk" diyerek elini uzatınca o da uzatmak zorunda kaldı.
Orta yaşlı,biraz da tombulca bir köylü hanımı. O da Aslı gibi hep gülüyor ve gülerek konuşuyordu. Aslı bir benzerini bulmuştu. İkisi uzun bir sohbete daldılar. Kadın topladığı üzümlerden bir salkım alarak Aslı’ ya uzattı. Aslı da köylü kadını kırmamak için aldı ikram ettiği üzümü. Bir iki tane kopardıktan sonra üzümü yine kadının sepetine koyuverdi. Kısa sürede çok iyi anlaştı ve kaynaştılar.
Kadın Aslı'yı köyündeki evine davet etti. Anadolu köylüsünün misafirperverliğini Aslı bir kez daha burada görmüş oldu.
Aslı " Bugün için olmaz da belki ilerde köyüne gelir seninle birlikte üzüm toplarım " diyerek vedalaşıp ayrıldılar.
Aslı yaşadıklarından ve gördüklerinden dolayı mutluydu. Kendi köyü ve köyünde yaşadıkları aklına geldi. Kendi köyleri ve köylüleri buradaki köyler ve köylüler kadar şanslı değildi. .Burada doğa daha sevecen ve daha insanlardan yana. Az bir toprakla insanlar geçimlerini sağlayabiliyorlar. Kendi köyünün toprakları emeklerinin karşılığını bu derece cömertçe vermiyor. Bunları düşününce köyü ve halen o köyde yaşayan anne ve babası gözlerinin önüne geldi. Onlara acıdı ve üzüldü.
Güneş kıpkırmızı bir ateş küresi gibi dağların tepesinde batmaya hazırlanıyordu. Biz Aslı ile geldiğimiz o dolambaçlı dağ yolundan dönerken Aslı son bir ez daha o yeşil bağları ve sonsuzluğa doğru uzanan mavi denizi selamlayarak vedalaştı. Bir daha bu toprakları ve güzellikleri görebilecek miydi ? Aslı'nın dönüş yolunda hüzünlendiğini hissettim. Böyledir hep, her ayrılığın
187
sonunda bir hüzün yaşanabiliyor. Dönüş beni de hüzünlendirdi. Bir daha Aslı ile birlikte buralarda olamayacağıma üzülüyordum. Belki ilerde yalnız başına buralara yine gelebilirdim. Ama bu günkü güzelliği ve mutluluğu yaşayamazdım.
Aslı’ların kaldığı evin önüne gelince karanlık çökmeğe başlamıştı. Aslı'yı bırakıp ayrıldığımda Aslı’sız yaşamanın benim için çok zor olacağını anladım.
Kendi evimin balkonunda hüzünlü ve neşesiz oturduğumu gören yan binadaki komşum beni bira içmeğe davet etti. Buna da ihtiyacım vardı. Belki bir şişe bira bana mutluluğumu geri getirebilirdi. Bir bardak biradan sonra neşemin geldiğini ve güldüğümü hissettim. Bu akşamı Aslı'sız bir dost masasının başında geçiriyordum. Geç vakitlere kadar arkadaşımla oturup sohbet ettik.
Yatağıma uzandığım zaman yarını ve yine Aslı ile birlikte olacağım saatleri düşünüyordum. Daha sonraki yılarda Aslı'nın tatilini geçirmek amacı ile buralara gelme sini sağlamak için bu yerleri sevdirmem gerekiyordu. Sevmesi için de güzel olan her yanı görmeliydi.
Aslı'nın denizden arta kalan zamanlarında her gün değişik yerlerde geziyorduk. Günler öyle çabuk geçiyordu ki Aslı'nın bir haftalık tatili neredeyse bitmek üzereydi. Tatilini biraz uzatmasını istediysem de işlerini bahane ederek kabul etmedi.
Bir haftalık tatil bugün bitiyordu. Öğleden sonra Aslı’ları uğurlayacaktım. Önceden haberleştiğimiz gibi ana yola çıkarak arabalarını bekledim. Belirtilen saatte geldiler. Geldikleri gibi değillerdi. Hepsi de kararmış ve esmerleşmişlerdi. Aslı arabadan indi. Gözleri hafif nemlenmiş gibiydi. Gözlerinde biriken yaşları bana göstermemek için yan dönerek elindeki mendili ile sildi. Belli ki bu ayrılık benim gibi onu da üzmüştü. Birlikte
188
geçen bu güzel günlerden sonra geride kalan günlerimi nasıl geçireceğimi düşünüyordum. Benimde gözlerimin dolduğunu hissettim. Göstermemek için de koyu renkli güneş gözlüğümü takarak bu durumu gizlemeğe çalıştım. Vedalaşma uzadıkça hüzünler daha çok hissedilmeğe başladı. Bunun üzerine Aslı’lara :
" Hadi sizi bu ana yolun üzerinde fazla bekletmeyeyim. Daha önünüzde uzun bir yol var. Bir an önce yola çıkın."
Aslı arabaya otururken gözlerinden akan yaşlar çoğaldı ve yanaklarını ıslatmağa başladı. Araba hareket ederken uzun uzun arkasına baktı ve gözden kayboluncaya değin hep el salladı. Ben olduğum yerde öyle dona kaldım. Son tümseğin arkasında kaybolan arabayı görmeğe çalışıyordum. Ellerim havada dakikalarca bekledim. Artık çok uzaklaşmışlardı. Arabama binip eve dönerken yolları göremiyordum. Bu koca şehir küçülmüş yok olmuştu sanki. Eve döndüğümde rinkten inen boksör gibi yorgun ve bitkindim.
Ertesi gün Aslı'nın uzanıp yattığı kumsala gittim. Onun uzanıp yattığı beyaz kumların üstünde şimdi başkaları yatıyordu. Gözlerim sahillerde hep Aslı’yı aradı. Gittiğini bir türlü kabullenemiyordum. Hiç gelmese bundan aha iyi idi. Gelip de kısa süre sonra gitmesi bende tarif edilemez bir boşluk yarattı. Bundan böyle bu sahiller benim için güzelliğini yitirmiştir. Plajların bembeyaz kumlarını ve mavi denizi kapkara görüyordum. Sahili süsleyen bikinili kızlar hiç ilgimi çekmiyordu. Gördüğüm her güzelde hep Aslıyı görüyordum. Ne çabuk uçup gitti. . Daha yeni yeni tatilin tadını çıkarmağa başlamıştık. O yanımdayken bu sahiller bana cennetten bir köşe gibi görünüyordu.
Aslı ile sahilde ilk karşılaştığımız yere geldim. Elindeki çöple kumlara yazdığı yazıları arıyordum. Yazılar silinmişti ama hayalimde onları görür gibi oluyordum. Aslı'nın
189
oturduğu kumların üzerine oturarak onu bir kez daha hatırlamak istedim. Elimde bir çöp Aslı'nın adını yazıyordum kumlara. Kumların üzerine büyükçe bir kalp resmi çizdim ve içine de "Aslı seni seviyorum " diye yazdım Ama her şey nafile. Yaptıklarım ve özlemlerim Aslı’yı bir daha buralara getiremeyecekti. Üç beş gün hep Aslı'nın özlemi ile yatıp kalktım. Artık tek tesellim Aslı'nın telefonda sesini duymaktı. Bundan böyle günlerimiz telefon sohbetleri ile geçecekti.
Günler ,haftalar ve aylar geçti,tatil bitiverdi. Yine İzmir de yine Aslı'nın bulunduğu bir şehirdeyim. .Geleli birkaç gün olmasına rağmen hala Aslı’ya döndüğümü söylemedim. Dönüp de kendisine uğramadığımı duyarsa üzülürdü. Ancak dönüşünün beşinci günü yanına gidebildim.
Tatil dönüşü bir Pazar günüydü. Temmuz ve ağustos aylarının yakıcı sıcakları bitmiş eylül ayının serinlikleri başlamıştı. Hafta sonu da olsa Aslı'nın işyerinin bugün açık olacağını düşünerek ona gitmek üzere evden çıktım. İzmir caddelerinin her zamanki kalabalık hali. O kalabalıkları aşarak Aslıya ulaşmam zor olmadı.
Düşündüğüm gibi Aslı'nın işyeri açık kendisi de işyerinde oturuyordu. Beklenmedik bir anda beni karşısında görünce şaşırdı. İlk ödülüm sarılmak ve yanaklarından bir öpücük almak oldu.
Tatile gelen o şen ve neşeli Aslı'nın yerine durgun ve yorgun bir Aslı buldum. Gülmek için adeta kendini zorluyor gibiydi. O yüksek frekanslı kahkahaları yok olmuş, her zaman gülen gözleri solgun görünüyordu. Kilo da vermiş olduğu için suratı da küçülmüş gibiydi.
" Gel şöyle yanıma otur da biraz daha yakından göreyim. Tatil öncesine göre sende bir yorgunluk ve bitkinlik görüyorum. Bir sorunun mu var?
190
"Yok!..Hayır!.. Sen tatilde zinde döndüğün için beni yorgun görmüş olabilirsin. Ben de tatil dönüşünde senin gibi zinde ve neşeliydim. Büyük şehrin kalabalığı tatil yerlerinin verdiği huzura benzemez. Ben döneli iki aya yakın bir zaman geçti. Bu süre içinde yorulmam doğal değil mi?
"Yok!..Benim gözlerim kolay kolay aldanmaz. Sende yorgunluk değil hüzün ve keder görüyorum. Bilmediğim neler varsa anlat ta dinleyeyim."
"Önemli şeyler yok. Benim her zamanki halim her zamanki sorunlarım. Allah bana mutluluğu vermek istemediği için ben de zor kullanarak alamıyorum. Yaşam
öyle bozuk düzen devam ediyor. Bu sıra eşimle bazı sorunlar yaşadım. Bunlardan etkilenmiş olabilirim. Biliyorsun eşimle sorunlarım hiçbir zaman bitmez. Evlendiğimizin daha birinci günü başlayan sorunlarımız her geçen gün büyüyerek devam ediyor. Şu an yalnız,terk edilmiş dul bir kadın sayılırım.
Dün akşam yine eşim ile kavgamız oldu. Bitmeyen kavgalarımızdan bir yenisi. Zaten kavga etmediğimiz bir günümüz de olmuyor. Artık kavgalarımız günlük yaşamımızın bir parçası oldu. O duruma geldi ki kavga etmediğimiz günler rahatsız oluyoruz. İş yapıp bana yardımcı olmadığı gibi bir de bana sürekli sorun çıkarıyor. Bazı geceleri evde yalnız kalıyorum, bazı geceleri ise eve sarhoş dönüyor. Aile düzenimiz son derce bozuk.
Dün gece sabaha karşı eve yine sarhoş olarak gelince içeri almak istemedim. "Bir daha bu eve dönmeyeceğim,ne halin varsa gör "deyip çekip gitti. Üç dört gündür gelmiyor ve,şu an nerelerde olduğunu ve başına neler geldiğini de bilmiyorum. Gidebileceği yerleri sordum kimsenin bilgisi yok. Sanırım bu dönüşü olmayan bir gidişti. Artık yalnızlığa alışmalıyım. Bu durumu tatilde üzülmeyesin
191
diyerek sana bildirmek istemedim. Bugün de bildirmeyecektim ama ısrar ettiğin için söylüyorum. Ben aç ve susuz artık onu bekleyemem, bu şartlar altında bizim evliliğimiz, birlikteliğimiz bitmiş sayılır. Şu an geleceğimizi de görecek durumda değilim. Benim sorunlarım hiçbir zaman bitmez.
Sen beni düşünme. Sen anlat bakayım!.. Benden sonra tatilini nasıl geçirdin? Gözlerin bikinili o çıtır kızlara doyabildi mi? Sahilde kum üzerine yazdığım o yazılar hala duruyor muydu? O yeşilim üzüm bağları ve kiraz ağaçları bana selam göndermedi mi hiç ? Serin sularından yıkandığım o denizin tuzlu sularından bir şişe getirseydin bari. Sen bana öyle güzel şeyleri anlat. Dinleyip de ne yapacaksın benim sorunları mı? Benim en mutlu anlarım seninle geçen zamanlarımdır. Sensiz geçen günlerimde ben hep hüzün yaşarım. Tanrı mutluluğu bana laik görmemiş. Böyle bir eşle mutlu yaşanır mı ki mutlu olayım. Şimdi beddua ediyorum. Bana çektirdiklerini inşallah fazlası ile yaşar."
Aslı böyle beklenmedik bir yalnızlığa hazır değildi. Şimdi büyük bir sorunla karşı karşıya .Bu durumda aşka ayıracak zamanı olamaz. Üzülmekte ve karamsar olmakta da haklıydı. Evlilikte mutluluğu yakalamayan Aslı'nın bu yönü yaralı. Bir ömür hep o acı ile yaşamış. Şimdi acıları daha da büyüdü. Eşi ile arasında ayrılık rüzgarları esiyor. İşe yarayan birisi değil ama toplumda boşanmış dul bir hanım olarak yaşamak ta zor. Aslı şimdiye kadar çoktan bu evliliği bitirirdi ama ailesinin baskısı ve çevre baskısı bunu engelliyordu. Aslıların geleneklerinde boşanma da yoktu. Ölünceye kadar eşine sadık kalmak zorundaydı.
Yalnız günler başlamıştı Aslı için. Evi ile işyeri arasında kendini parçalayıp duruyordu. Böyle bir toplumda Aslı üzerine düşeni fazlası ile yapıyordu. Bundan fazlasına
192
bir bayanın dayanması olanaksızdı. Aslı çalışmıyor adeta dişi ile tırnağı ile yaşama karşı amansız bir mücadele veriyordu. Hiçbir imkanı olmayan yalnız bir bayan bundan fazlasını yapamazdı. Sorunlar durmadan büyüyor, birini çözemeden bir başka sorun karşısına çıkıyordu. Sorunların içinde çırpınıyor , çıkmağa çalışıyor, çırpındıkça daha da derinlere batıyordu. Her iki tarafa koşmaktan başka çıkar yolu da yoktu.
Eşi ona yokluk ve yoksulluktan başka hiçbir şey bırakmamıştı. Kaderine isyan ediyor ,acımasız düzene kızıyor ama başka da çıkış yolu bulamıyordu. Aslında böyle durumlarda devlet vatandaşına sahip çıkmalı ve yaralarının sarılmasında birazcık yardımcı olmalıydı. Aslı devletine de kızıyor ve kızmakta da haklı olduğunu gösteriyor. Sosyal devlet bu durumda acz içinde bulunan vatandaşlarının yanında yer almalıydı. Aslı yönetime,ve devletine karşı da isyan halindeydi.
Aslı için çıkış yolu çalışmak ve daha çok çalışmak suretiyle bir şeyler yapmaktı. . Bu durumda benim de Aslı’ya karşı sorumluluklarım biraz daha artmıştı. Ona hem acıyor hem de seviyordum .O öyle ıstırap çekerken ben mutlu olamazdım. Onun çektiği acıların bir kısmı da bana yansıyor aynı acıyı ben de hissediyordum. Onu yalnız başına bırakamazdım. Zaman zaman ona maddi ve manevi bakımdan destek oluyor yalnızlık hissetmemesi için özen gösteriyordum.
Artık benim de iki evim olmuştu. Bazen Aslı'nın yanında bazen de kendi evimde. Mutsuz insanlarla aşk yaşamanın güçlüklerini yeni görmeğe başlamıştım. Şimdiye kadar genelinde yaşamı hep pembe yönleri ile görüyorduk. Mutlu yaşam için aşk yetmiyordu. Aç insanların ve sorunların içinde kaybolup giden kimselerin aşk yaşamağa hakkı yok gibiydi. Ekonomik sorunlarını aşamayan aileler
193
için mutluluk ve aşk bir hayalden ibaretmiş. Aslı sorunları ile uğraşmaktan vakit bulamadığı için artık bana eskisi kadar yakın ve sıcak davranamıyordu. Kafasında ve gönlünde aşkın yerini başka duygular ve geçim mücadelesi almıştı.
O hayat dolu güzeller güzeli Aslı bu olaylardan sonra kuruyan ve solan bir çiçeğe dönmüştü. Ne dalı vardı ne de yaprağı. Her an devrilip yıkılacak bir çürük ağaç gibiydi. O tatlı gülücüklerin yerini ,hüzünlü bakışlar ve yaşlı gözler yer almıştı. O bembeyaz cildi sanki kırk yıl yaşlanmış gibiydi. Yüzünde derin çizgiler ,gönlünde kara boşluklar oluşmuştu. Yaşadığının farkında bile değildi. Her zaman o ışıl ışıl yanan gözleri umutsuz bir boşluğa bakıyor gibiydi. O güzelim dünyası değişmiş yerini kendisini yok eden acımasız bir dünya almıştı.
Aslı'nın kocasız bu yeni yaşama uyum sağlaması çok kolay olacağa benzemiyordu. Aslında böyle bir yaşamı hak etmemişti. En çokta buna üzülüyordu. Evine ve eşine sahip çıkmayan bir hanım olsaydı olanları belki daha makul karşılayacaktı. Bu kadar fedakar,yuvasına bu kadar bağlı bir kadın olarak bunu hak etmemişti. Buna mı üzülsün,yalnızlığına mı üzülsün,çaresizliğine mi üzülsün? Üzülecek o kadar çok sorunları vardı ki bunları sıraya bile koyamıyordu. Baştan başa yaşamı hüzün doluydu.
Aslı'nın bu kadar geçen süre içinde eşiyle mutlu bir yaşamı olmamış ama bu mutsuzluğunu da kimseye yansıtmamıştı. O hep Poliyana rolü oynamış ve mutlu olmasa da mutlu gibi görünmeyi başarabilmişti. Er geç böyle bir yalnızlık bekliyordu. Her zaman söylediği " Bu koca ile bu yaşam süremez. Kendime yeni bir yaşam yolu bulmalıyım " diyordu.
Sonunda beklenen yalnızlık beklemedik bir anda gelmişti. . O hep uzun yıllar böyle bir günün er geç
194
geleceğini biliyordu. Günlerce çözüm aradı. Üzüldü. Kaderine ağladı, yıllar önce yapmış bulunduğu hataları için ağladı, kendisine sahip çıkamayan ailesine ihtiyar anne ve babasına ağladı. Gözyaşları sel oldu aktı. Daha o kadar çok ağlayacak olaylar vardı ki göz yaşları onlara yetmedi. Göz yaşlarından yanaklarında çizgiler oluştu. Saçlarında aklar akları kovaladı. Güneş gibi parlayan o güzel aslı tutulmuş güneş gibi kapkara oldu. Işıl ışıl yanan o ela gözleri solgun yanan fenerlere döndü. Bildiğimiz tanıdığımız Aslı yok olmuştu. Yaşayan bir ölü gibiydi. Yürüyor,konuşuyor ama düşünemiyordu.
Bu kötü günlerinde hiçbir zaman Aslı'yı yalız bırakamazdım. İşimin olmadığı boş olduğum zamanlarımı hep Aslı'nın yanında geçiriyor ve ona yalnızlığını unutturmağa çalışıyordum. Aslında bu kadar üzülmemesi gerekirdi. Sevilmeyen ve ailesine karşı sorumluluklarını yerine getirmeyen bir koca için üzülmeğe değer miydi? Var olduğu zamanlarda da aynı üzüntüleri fazlası ile yaşıyordu. Hatta bugün kinden çok daha kötü günler yaşadı.
Bana hep :" Ben yalnızlığıma değil içimdeki ona ilişkin ne kadar kötü duygu varsa onların akıp gitmesi için ağlıyorum " diyordu.
Aslı yaşadıklarına günlerce ağladı ve günlerce üzüldü. Gördü ki üzülmeler ,ağlamalar sorunları çözmüyordu. Umduğu insanlar yakınları bile Aslı'nın bu yalnızlığında yanında yer almadıkları gibi arayıp sormadılar bile. Kocasının yakınları üzülmek yerine böyle bir duruma sevindiler. Zaten Aslı onlardan bir şeyler beklemiyordu. Evliliklerinden bu yana Aslı onlardan bir yardım ve iyilik görmemişti. O nedenle davranışlarını yadırgamadı. Kendi ailesinin ilgilenmemesine üzüldü. Anne ve babası ile kardeşlerin böyle bir günde maddi olmasa da manevi
195
desteklerini bekledi. Bu ilgisizlik Aslı’ya eşinin gitmesinden daha ağır geldi. Bu olaydan sonra Aslı yalnız ve kimsesiz olduğunu daha iyi anlamış oldu.
İnsanoğlu acılara da dertlere de çabuk alışıyor. Yaşamın en acı olayı olan ölüme ve kaybettiklerimize bile alışabiliyoruz. Günler geçti Aslı duruldu ve gözyaşları dindi. Çalışmakta ve mücadele etmekten başka bir çıkar yolu yoktu. Çalışmasının gerektiğini kendisi de çok iyi biliyordu. Hatta artık eskisine göre daha da çok çalışmalıydı.
Aslı'nın yenilgiyi kabullenmeyen bir yapısı vardı. Azimli ve hırslıydı. Başkaları bir şeyler başardığına göre kendisi onlardan geri değil; hatta onlardan çok daha ilerde bulunuyordu. O evine kapanan klasik bir ev hanımı olamazdı. Dostlarını ,arkadaşlarını görmediği zamanlar Aslı'nın en mutsuz anlarıydı. Bu durumda Aslı’yı kaderi ile baş başa bırakmak olmazdı. Buna ne gönlüm razı olabilirdi ne de vicdanım.
Sevgilim olan bir kadın çaresiz bir şekilde yoksulluk ve açlıkla mücadele ederken ben seyirci olamazdım. Bundan böyle Aslı'nın hem eşi hem de sevgilisi olarak hep yanındayım. Maddi ve manevi desteklerimi hiçbir zaman eksik etmedim. Aslı şimdi kocasız daha mutluydu. Ben varken kocaya da gerek yoktu zaten. Biz her zamankinden daha çok buluşuyor ve daha rahat gezebiliyorduk. Böyle bir ayrılık aşkımızı daha da güçlendirdi. Bunu Aslı'nın bana karşı olan davranışlarında da hissedebiliyordum. Artık Aslı’ya nikahsız ikinci bir eş olmuştum. Ekonomik durumu ve morali de düzeldi. O alışık olduğum gülen ve kahkahaları ile bulunduğu yeri çınlatan Aslı yeniden gelmişti.
Eşinin evini ve Aslı’yı terk edip gitmesi kısa sürede esnaf dostları ve meslektaşları arasında da yayılmıştı. Bu
196
ayrılığa sevinenler de oldu üzülenler de. Herkes kendisine göre bir yorum yapıyor,kimi Aslı’yı kimi ise eşini haklı buluyordu. Aslı’yı sahipsiz bir miras olarak gören aç kurtlar çoğunluktaydı. Onu vaktiyle aklından geçirenler ve onu sahiplenmek isteyenler hemen harekete geçiverdiler. Onlara göre çaresiz durumda olan Aslı’yı avlamanın tam zamanı idi.
Her kocasız kadın için düşünülen kötü duygular şimdi Aslı için düşünülüyordu. Toplumun kocasız dul kadınlara bakışı çok farklı oluyor. Birçoklarına bu göre bu durumdaki kadınlar güçsüz ve çaresiz olduğu için erkeklere yem olabilir. Onlara yardımcı olmak isteyen her erkeğin içinde mutlaka bir art niyet vardır.
Aslı işini iyi yapan, insanlarla kısa sürede sıcak ilişkiler kurabilen bir yapıya sahip olduğu için bu özelliğini bilen meslektaşları ona iş ortaklığı teklif etmeğe başladılar. Hemen hepsinin yaklaşımı aynı görüşlere dayanıyordu :
"Sen bayansın,bu işleri tek başına yapamazsın. Emeğimizi ve gücümüzü birleştirirsek maddi bir sorununuz olmaz ve yorulmazsınız " diyerek Aslı'yı yanlarına çekmek istiyorlar. Bunların esas amacı birlikte iş yapmak değil Aslı'yı elde etmek. Aslı bu niyetteki insanları gayet iyi tanıyor. Bu insanlar yeni kimseler değil. Hepsi de daha önce tanıdığı dost görünen fırsatçı meslektaşlarıdır. Hiç birisi de Aslı’ya iyi niyetle yaklaşmıyorlar. Gelişmelerden ben de haberdar oluyordum. Bu tür teklifler bitecek gibi görünmüyordu. Aslı da artık tekliflerden usanmıştı. Hepsini tanıdığı için hiç birisine sıcak bakmıyordu. Ortaklık teklifleri bitecek gibi değildi. İçlerinden bir tanesine biraz güvenir gibiydi. .
Bana da " Kerem bu işi yalnız başına yürütmem güç görünüyor. Bazen işim gereği dükkandan ayrıldığımda dükkanımı açık tutacak kimsem yok. Eşim varken en
197
azından birimiz dükkanı bekliyor, birimiz de dışarıdaki işlerimizi takip edebiliyorduk. Şu an bu imkana sahip değilim. Tekliflerden bıkıp usandım. Bu konuda sen bana bir akıl ver" diyordu.
Ben de " Bu işi bırak, yalnız başına yapabileceğin bir iş düşünelim. " dediğimde:
"Yıllardır bu işi yapıyorum, belirli bir müşteri kitlem oluştu. Yeni bir işi tutturmak kolay değil. Ben yine bildiğim işi yaparsam daha iyi olur. Olmazsa ortak iş yapma önerisinde bulunanlar arasında çalışabileceğim birisi var. Sen de tanırsın. Oktay ağabey. Olmazsa onunla bir ortalığı deneyelim. Başarılı olamazsak yeni işi o zaman düşüneyim"
"Ben Oktay’ı senin kadar olmasa da tanıyorum. Bana güven veren ve iş yapabilecek birisine benzemiyor. Macerayı ve lüks yaşamayı seven birisi olarak görüyorum. Para kazanmasını bilmeyip lüks yaşama özenen insanlar er geç yok oluyor.
Bildiğim kadarı ile Oktay Bey’in eline bir zamanlar iyi fırsatlar geçmişti. O bu fırsatları değerlendirmesini bilmedi. Akıllı ve iş başaracak birisi olarak görmüyorum. Akıllı olmayan insan başarısız olur. O tip insanlar ancak yönlendirme ile bazı işler yapabilirler. Onu kendi prensiplerin açısından yönlendirmeyi göze alabiliyorsan bu ortaklığı düşün.
Ortalık konusunda senin de yeteri kadar deneyimin oldu. Önceki ortaklığın sana çok pahalıya mal olmuştu. Gördüğüm kadarı ile böyle küçük sermayeli, yada emeğe dayanan küçük ortaklıklarda iyi sonuçlar alınmıyor. Hangi işi yaparsan yap ipin usu senin elinde olmadığı taktirde para kazanılmaz. Şimdi elinizde iki ucu olan bir ip var. Sen sana doğru ortağın ise kendine doğru çekmek isteyecek. Onun erkek olmasından doğan bazı avantajları var. Bunları hep kendi lehine kullanırsa sana zararı dokunur. Bu adam da
198
aynı durumda olmasın. Ama yine de tercih senin. Sen belki Oktay Bey’i benden daha iyi tanımış olabilirsin. "
" Kerem ben senin görüşlerine her zaman saygı duyarım. Bugüne değin senin görüşlerinden yararlanmasaydım çoktan batağın içinde olurdum. Gördüğün gibi şu an çaresizim. Toplumda tek başına iş yapmak oldukça güç. İşyerimde az da olsa bana yardım edebilecek kimsem yok.
Ortaklık teklif edenlerin içinde yine Oktay Ağabey’e güveniyorum. Ondan bana bir kötülük gelmeyeceği düşüncesindeyim. Ama onunla ortak olmamı istemiyorsan ben de ortaklık için ısrar etmem. Sen her şeyin en iyisini bilirsin " diyerek yine topu bana attı. Bu konuda çok ta sorumluluk yüklenmek istemediğim için ortalığa onay verdim.
Bu görüşmemizden kısa süre sonra Oktay kendi iş yerini kapatarak Aslı'nın işyerine taşınmakla ortaklık kurulmuş oldu. Artık bundan böyle Aslı yeni ortağı ile aynı işi yapacaklardı. İkisi de bu işe büyük umutlarla başladılar.
Bu ortaklığın kurulmasından sonra yine ara sıra Aslı'nın ziyaretine gidiyordum. Bana bir şeyler anlatmasalar da işlerinin iyi olmadığı belli oluyordu. Oktay Bey’in bana karşı olan tavırları da başlangıçtakine göre çok değişti. Ziyaretlerimden rahatsızlık duyuyor gibiydi. Benimle sohbet etmek yerine başka gereksiz işlerle uğraştığını görüyordum. Bana " işyerimize gelme der gibi " bir tavır içindeydi. Aslı da bunları görüyor ve rahatsız oluyordu.
Oktay Bey de bana karşı kıskançlık duyguları başlamıştı. Aslı ile ilgilenmem ve ona sahip çıkmam pek hoşuna gitmiyordu. Oktay Beyin Aslıya karşı duyduğu ilgi artık ortaya çıkmıştı. Aslıya karşı davranışları da hoş değildi. Onu işyerinde çalışan bir ortak değil personel gibi görüp " Bize çay yap!..Bana bir bardak su ver !.. " gibi
199
emirlerini yadırgadım. Aslı onuruna düşkün birisi olup o tür emirleri alabilecek yapıda birisi değildi. Bu tür tavırları görünce Aslı'nın düştüğü duruma üzüldüm .Aslı'nın ilkeli ve otoriter bir hanım olduğunu bildiğim için bu duruma fazla sessiz kalamayacağını düşünüyordum. İlk intibalarıma göre ortaklıkları çok iyi sinyaller vermiyordu.
İstenmeyen bir misafir olduğum için daha sonraki haftalarda ziyaretlerimi kesmiştim. Aslı telefon görüşmelerimizde sık sık işyerine beklediğini söylediyse de çeşitli bahaneler ileri sürerek gitmedim.
Bir ayı aşkın süredir Aslı ile bir araya gelemedik. O adamı görmemek için işyerlerine gitmek içimden gelmiyordu. Ara sıra Aslı ile telefon görüşmelerimizin dışında başka görüşmelerimiz olmuyordu. Sanki ilişkilerimizde bir zayıflama başlamış gibiydi. Telefon sohbetlerimiz de eskisi gibi canlı geçmiyordu.
Yine bir hafta sonu idi sabahın erken saatlerinde Aslı telefonda :
"Kerem uzun süredir beni ihmal ediyorsun. Ben bu kadar ayrılığa dayanacak birisi miyim? Bilirsin bir hafta seni görmesem özlemlerim beni rahatsız eder. Seni çok çok özledim ve sana anlatacak bazı haberlerim var. Beni şöyle baş başa olabileceğimiz bir kıra,bir dağ başına götür. İnsanlardan uzak bir yerde yalnız ikimiz olalım"
Uzun bir aradan sonra yine Aslı ile beraberiz. Bu kez yönümüz Balçova ormanları ve Balçova teleferiği. Aslı'nın istediği çok sakin bir yer değil ama o kadar ormanın içinde herhalde sessiz bir köşe bulabiliriz. Aslı İzmir’de oturmuş olmasına karşın Balçova teleferiğini hiç görmemiş. Oraya götüreceğimi söyleyince sevindi. Teleferik tesislerinin önüne geldiğimizde Aslı’ya :
"Şu gördüğün tepeye ister teleferikle istersen yürüyerek çıkalım. Bugün hava biraz rüzgarlı. Teleferik
200
rüzgardan dolayı biraz sallantı yapar. Yükseklik korkun yoksa yine de en güzeli teleferikle çıkmak."
Aslı şöyle dimdik yükselen çam ağaları ile süslü tepeye doğru uzun uzun baktı .
"Yok bu kadar dik yamacı ben yürüyerek çıkamam. Rüzgar da olsa teleferikle çıkalım. "
İkimiz birlikte iki kişilik bir teleferik vagonuna bindik. Rüzgardan sallanmasın diyerek kabinin içine büyücek bir de taş koymuşlardı. : Teleferik büyük bir sarsıntı ile hareket etti. Aslı tedirgin ve heyecanlı görünüyordu. Karşımdaki koltukta oturmakta iken kalkarak benim yanıma oturdu ve sıkı sıkı bana sarıldı. Bu sarılma ona biraz cesaret vermişti.
Teleferiğimiz hızlı esen lodosun etkisi ile sallanarak tepeye doğru tırmanırken gördüğümüz manzara çok harikaydı. Uzaktan İzmir Körfezi, Karşıyaka, Alsancak,Kordon Boyu sanki ayağımızın altındaydı. Aslı teleferiğin sarsıntısını unutup gördüğü manzaradan büyülenmiş gibi uzakları seyrediyor. Tepe noktaya yaklaştığımız bir sırada teleferik aniden durdu.
Ben bir arıza olduğunu tahmin edip Aslı korkmasın diyerek :
Teleferiğin özelliği. Belli bir noktaya geldiğinde herkes bu gördüğümüz manzarayı doya doya seyretsinler diyerek durduruyorlar. Biraz bekledikten sonra tekrar hareket eder” dedim Aslı inandığı için bir tepki vermedi.
Aslı'nın elleri ellerimde bana yaslanmış duruda önümüzde uzanıp giden manzarayı seyrediyoruz.
"Aslı şu an dünyanın en mutlu çiftiyiz. Uçakla seyahat edenleri bir yana bırakırsak bizim gibi göklerde asılı duran bir başkaları olamaz. Bulutlara el salla. Rüzgardan başka sesimizi duyan ve bizi rahatsız eden kimse yok. Sen baş başa olabileceğimiz sessiz bir yer istemiştin. İşte sana
201
düşlediğin gibi bir yer. Yalnız bir noksanımız var. Bu güzel manzarayı niçin bir öpücükle kutlamıyoruz"
Aslı sessiz sedasız öpmeye doyamadığım o kiraz dudaklarını bana doğru uzattı. Uzun süredir öpmediğim için çök özlemiştim. Dudaklarımın yandığını içimi bir aşk ateşinin sardığını hissettim. Teleferikle gezimizin en güzel anı da buydu. Teleferiğin hiç hareket etmesini istemiyordum. Kuşlara özenmemize gerek yoktu. İkimiz yan yana göklerdeyiz. Kuş olsak gökyüzünde bu kadar özgür ve rahat olamazdık. Sadece rüzgarın uğuldayan sesi ve Aslı'nın sıcak nefesi. Biraz tedirginlik yaratsa da bindiğimiz vagonun rüzgardan salıngaç gibi sallanması da ayrı bir haz veriyordu. Sanki birlikte çocukluğumuzu yaşıyor gibiydik. Ne iyi oldu da teleferik arıza yapıp havada kaldık.
Bunu bir şansızlık değil şans olarak kabul ediyorum. . Özel olarak rica etsem böyle bir imkan yaratılamazdı. Keşke tüm geceyi Aslı ile bu teleferik içinde geçirsem diye düşünüyordum.
Neden sonra teleferik sarsılarak tekrar hareket etti. Artık ormanlarla kaplı Balçova Dağı’nın tepesindeyiz. Dar bir alan... Sanki her taraf insan kaynıyor. Bir süre el ele bu kalabalığın içinde yürüyerek tepenin öbür uçuna geçtik. Tam tepede güzel manzaralı bir kafe var. İçerisi fazla kalabalık görünmüyor. Balçova barajına bakan köşede kendimize yer bulabildik. Şimdi İzmir’i göremiyoruz. Biraz uzağımızda vadinin içinde Balçova Barajının mavi suları görünüyor. Hemen yanı başında yemyeşil çam ormanları. Ormanlardan toprak görünmüyor. Sanki her taraf bir ağaç denizi.
Bir süre ikimiz de hiç konuşmadan dağları, ormanları ve önümüzde uzayıp giden güzel manzarayı seyre daldık. Aslı büyülenmiş gibi gözlerini bu doğal manzaradan
202
ayıramıyordu.
Kafedeki çaycının işte demli çaylarınız" diyen sesi ile kendimize geldik. Aslı :
"Ne iyi ettin de beni buralara getirdin. Güya İzmir de yaşıyorum, İzmir'i tanımıyorum. İnsan mutsuz olursa ne bir yere çıkmak istiyor ne de bir yeri görmek istiyor. Bizim şimdiye kadar tüm eğlencemiz eşimle olan kavgalarım. Ben ne yaşıyorsam seninle yaşıyorum"
"Aslı bu güzel günümüzde seni dalgın ve yorgun görüyorum. Biraz önce o güzel manzaraları seyrederken gözlerinin başka alemlere dalıp gidiyordu. Böyle bir günde kahkahalarının karşı dağlarda yankı yapmasını beklerdim. Ne oldu o güzelim kahkahalara. Böyle zoraki gülümsemelerle mutluluk oyunu oynama. Yüz hatlarından,gözlerinden farklı bir Aslı yaşıyor. Benim Aslım şimdi bu dağlara sığmamalıydı.
"İş yorgunluğu... İşlerimiz de iyi değil, pek iş de yapamıyoruz. Bunların etkisi olabilir"
"Yeni ortağınla aran nasıl? İyi anlaşabiliyor musunuz?"
"Hoş olmayan bazı gelişmeler var. Umduğum gibi gitmiyor işlerimiz. Galiba bu işte hata yaptım. Başlangıçta senin dediklerine uysam daha iyi olurdu. Oktay Ağabey tanıdığım gibi çıkmadı. Eşim varken davranışları böyle değildi. El-kol hareketlerinden biraz rahatsızlık duymağa başladım. Hiçbir sebep yokken sık sık seni bana kötülüyor ve senden uzak kalmamı öneriyor Hemen bütün gün konuştuğumuz konu bu. Bu tür davranışların arkasından neler geleceğini görür gibi olmağa başladım. Birlikte gezmemizi ve birlikte lokantalara ve eğlence yelerine gitmemizi öneriyor. Adamın amacı çalışmak değil benimle gönül eğlemek istiyor.
Ben ona benim Kerem’den ayrılmamı istiyorsan bu
203
imkansız. Ben her türlü fedakarlığa katlanırım ama Kerem den ayrılmağa asla... Bizim çok uzun bir geçmişimiz var. Siz de bunu biliyor ve yaşadıklarımızın bir kısmını görüyorsunuz. Dünya bir yana Kerem bir yana" dediğimde:
"Siz o adamı yeteri kadar tanımamışsınız .Ondan size bir hayır gelmez. O başka bir dünyanın adamı sen bir başka dünyanın adamısın. Sen onun o senin dengin değil.
Sen kendine yeni bir gelecek hazırlamalısın. Bu ortalığımız bir aile birlikteliğine dönüşebilir. Sana eskiden beri ilgi duyduğumu biliyorsun. Ben senin için her şeyi göze alabilecek durumdayım." Dediğinde
"Oktay ağabey, biz iş yapmak üzere ortak olduk. Bugün için eşim benden ayrı ama daha resmen ayrılmış değiliz. Eşimden ayrılsam bile senin düşündüklerine evet diyemem. Sen benim dünyama uyacak birisi değilsin. Hiçbir konuda ortak yanımız yok. Hangi davranışımdan cesaret alarak bana böyle bir teklif getiriyorsunuz? Ben seni ağabey bilerek bu yola çıktım. Benim aşka, yeni bir arkadaşa ihtiyacım da yok. Ben yeni bir yuva kurarsam bu Kerem den bir başkası olamaz."
Bu son cümlem onun çıldırmasına yetti. Yanıma gelip elimden tutup bana sarılıp öpmek istedi. O davranış karşısında ben de kendimi kaybettim. Masamın üzerinde bulunan sigara tablasını alarak kafasına fırlattığımı hatırlıyorum. İş artık rayından çıkmıştı. Ben çığlık üzerine çığlık atıyorum o ise kafasından akan kanları durdurmağa çalışıyordu. Sesimizi duyan komşularımız gelerek kavgamızı ayırdı. Yüzü gözü ve her taraf kanlar içinde kalmıştı. Onu bir daha gelmemek üzere işyerimden kovdum. Geldiği gibi gitmek nasip olmadı. Sağlam bir kafa ile gelmişti parçalanmış bir kafa ile gitti. Bir daha bir başka ortaklığa tövbeler olsun. Benimle ortak olmak isteyenler iş yapmak için değil aşk yaşamak için geliyorlar. Benim aşka
204
ihtiyacım yok. Ben aşkın en güzelini seninle yaşıyorum. Senin gönlümdeki yerini öyle kötü insanlar alamazlar.
O olaydan sonra ben de işyerimi kapatıp eve kapandım. Üç gündür evde ağlayıp duruyordum. Sen üzülürsün diye olayları anında sana yansıtmak istemedim. İyi ki bugün ben buralara getirdin. Yoksa evde çıldıracaktım.
Yine Aslı hem ağlıyor hem anlatıyordu.
"Namusu ile çalışmak isteyen kadınlara bu toplumda bir yer yok mu? Biz böyle şerefiz, namussuz insanlara boyun eğmek zorunda mıyız? Bir bayan olarak bu toplumda yalnız başına özgür yaşama hakkım yok mu? Bu yaşadıklarım beni kahrediyor. Tanrı’ya da isyan ediyorum. Her şeye kadir olan yüce Tanrım benim yaşadıklarımı görmüyor mu? Lütfen beni bu tehlikelerden korusun!.."
Aslı'nın ne göz yaşları diniyor ne de dilleri susuyordu. Başını göksüme dayadı dakikalarca ağladı. "Ben Aslı olanlar olmuş artık ağlama " dedikçe. O "Elimde değil. Bırak göz yaşlarım bitinceye kadar ağlayayım. İçimdeki kötü duygular ancak göz yaşlarımla yok oluyor. Böyle güzel bir günde seni üzmek istemezdim. Başka bir gün de olsa bunları sana anlatmadan duramazdım. Bugün beni üzen her şeyimi anlatayım da yarınlara bir şey kalmasın"
Neden sonra Aslı'nın gözyaşları dindi ve kendine gelir gibi oldu. El ele bir süre ormanların derinliklerine doğru yürüdük. Bu kadar üzüntüden sonra çam kokuları ve kuş sesleri sinirlerimize iyi geldi. Sonra da kızıl çamın altına oturarak yine hep geleceğimizden söz ettik.
Aslı rahatlamış ve sakinleşmişti. Hep bana yalvarırcasına " Tut ellerimi , ömrümüz bitene kadar bu ellerimi bırakma. Bu ellere bir yabancı eli değmesine izin ve fırsat verme " diyordu
Akşam güneşi büyük bir ateş topu gibi dağların
205
tepesine dikilmiş batmak üzereydi. Akşamın kızıllığı Aslı'nın yüzlerinde yeni sürülmüş bir allık gibi parlıyordu. Teleferiğimiz tepeden aşağıya doğru kayarken hiç bitmesini istemediğimiz günün bitişinin hüznünü yaşıyorduk. Sabah gelirken güneş gibi parlayan İzmir şimdi kızıla boyanmıştı. Şu anki manzaramız daha romantik ve daha büyüleyiciydi. Teleferikten indiğimiz zaman duygularımız karma karışıktı. Hala biri birimize doyamamıştık. Ben şakadan Aslı ya :
" Aslı gel yine teleferiğe binip aynı anıları bir kez daha yaşayalım " dediğimde şaka olduğunu anladı.
Bana :"Cesaretin varsa ben sabahlara kadar bu teleferikten inmek istemem. Burası bana evimden daha sıcak geldi. Günler mi kısaldı , yoksa zaman mı çabuk geçti
anlayamadım.? Ne sana ne de yaşadıklarıma doydum. Seni ne çok sevdiğimi bugün daha iyi anladım. Seninle olduğum zaman içimdeki tüm kötü duygular gidiyor ,yerini senin aşkın alıyor. Sen de beni benim seni sevdiğim kadar seviyor musun? “
“Sana olan sevgimden dolayı bir kuşkun varsa hala beni anlayamamışsın. Gözlerime ,yüzümdeki mutlu gülümsemelere bak her şeyi anlarsın. Duyguları en güzel bakışlar anlatırmış. Seni sevmek benim için bir ibadet gibi," Sen benim kutsalım,meleğim ve tanrıçamsın " dediğimde o tatlı cilvesi ile gelip koluma girdi ve yürümeğe başladık.
Arabamıza bindiğimiz zaman akşam karanlığı çökmüştü. Karşımızdan gelen arabaların farlarındaki ışıklar gözlerimizi alıyordu. Biz de akşam trafiğinin akışına uyarak evimizin yolunu tutuk. Aslı'nın evinin önüne geldiğimizde o güzel günü tatlı anılarla bitirmiş olduk. İlerde tekrar buluşmak dileği ile Aslı’dan bir veda öpücüğü alarak ayrıldım.
Yol boyu ve akşam hep Aslı ile yaşadıklarım
206
gözlerimin önüne geliyor ve o günü tekrar tekrar yaşıyordum. Böyle büyük aşkların sonunda büyük acılar da yaşanabiliyor. Bu tür duygular aklıma geldikçe korkuyor ve ürperiyorum. Çok sevdiğim bir halk türkümüzün içinde geçen . "Çok muhabbet sık ayrılık getirir." şeklindeki mısra gerçekleri yansıtıyorsa korkutucu. Bu mısrada anlatılanların bizim için geçerli olmamasını diliyorum.
Aslı ile son görüşmemizden bu yana iki hafta kadar bir zaman geçmişti. Bu süre içinde birkaç kez telefon görüşmelerimizin dışında bir araya gelemedik. Her hafta sonun da Aslı’yı işyerinden uzaklaştırmak istemiyorum. Genelinde hafta sonlarında Aslı'nın işleri daha hareketli oluyor.
Hafta ortasında bir gündü. İşyerinde otururken telefonum çaldı. İçimde "arayan kesinlikle Aslı dır" diye geçiriyordum. Çoğu kez Aslı’yı düşünmekte olduğum zamanlarda hep Aslı’dan telefonlar alıyorum. Gizli bir duygu bana Aslı'nın telefon edeceğini haber veriyor gibi sanki. Gün içinde gelen telefonlardan hangisinin Aslı’ya ait olduğunu büyük bir ihtimalle biliyorum. Aynı durumu Aslı’da yaşıyor. O da benden gelen telefonları bilebiliyor. Bunun bilimsel bir açıklaması olamaz. Bir tesadüf olabileceği gibi bir ön sezi de olabilir.
Düşündüğüm gibi çıktı. Telefon Aslı dan geliyordu.
Yumuşak ve tatlı bir sesle : "Kerem sana sevineceğin bir sürprizim var! Bugün iyi bir iş yaptım ve güzel bir para kazandım. Sevineceğini bildiğim için sana müjdeliyorum. Bu hafta sonu güzel ve hiç görmediğimiz bir yere gidelim. Tüm masraflar bana ait !.." diyordu.
Aslı çok neşeliydi. Kahkahaları telefonun ahizesini parçalayacak gibiydi. "Paranın yüzü sıcak" derler.
"Hayatım haberine senden çok ben sevindim. Başarını kutluyorum. Ama ben senin para harcamana kıyamam.
207
Aramızda para konusunda bir sorun yok. Senin için harcanan paralar bana haz verir. Parayın miktarına bakacağım. Tahminimden çok ise teklifine evet diyorum " diyerek telefonumu kapattım
İki haftadır çıkamadığımız için Aslı’yı çok özlemiştim. Hafta sonunun gelmesini büyük bir sabırsızlıkla bekliyordum. Bu buluşmamızda benim de Aslı’ya bir sürprizim olacak. Ona bir araba sözü vermiştim, acenteden bildirildiğine göre arabamız gelmiş teslim için bizi bekliyorlarmış.
Buluşmamızdan bir gün önce acenteye giderek arabayı teslim aldım. Opel’in Korsa modeli beyaz renkli, genellikle bayanların tercih ettiği küçük bir araba. Aslı’ya giderken bu araba ile gittim.
Aslı dükkanının önünde yeni arabayı görünce “ Arabanın değiştirmişin hayırlı olsun. Ama sana göre küçük bir araba değil mi ?”
“Bu araba benim değil,Aslı’nın arabası”
“Hangi Aslı’nın”
“Kaç tane Aslı var. Şu an karşımda duran cıvıl cıvıl konuşan Aslı’nın Aslı’nın arabası”
“İnanmıyorum!.. O gün bir arabadan bahsetmiştin ama ben onu bir şaka olarak söylediğinizi sanıyordum. Hala da inanamıyorum. Gerçek mi Söylüyorsun?
“Evet gerçek söylüyorum, işte bu da arabayın anahtarı açıp oturabilirsin”
Aslı arabanın anahtarını aldıktan sonra bir süre elindeki anahtara sonra da arabaya baktı. Arabanın etrafında iki tur atarak arabayı öncelikle dıştan inceledi. Gözüne batan bir çirkinlik göremediği için memnun görünüyordu.
Ben “Direksiyona geçebilirsin “ dediğimde ancak direksiyon koltuğuna oturabildi. Bir süre hiç bir yere
208
dokunmadan arabanın içini ve düğmelerini ,koltuklarını, frenini, debriyajı ve vitesi kontrol etti. Tetkiklerinde bir sürücü olduğu belli oluyordu.
“Senin eskiden bir şoförlüğün var biliyorum. Arabayı çalıştırarak şöyle kısa bir tur atabiliriz” dediğimde “ben şoförlük yapmayalı yıllar oldu. Sen bana bir süre öğretmenlik yapmadan kullanmak istemem.” Diyerek direksiyon koltuğunu bana devretti.
Aslı’nın arabası ile Çeşme’deki Altın Yunus Tesislerine doğru gidiyoruz. Aslı benimle konuşmaktan çok arabasının özelliklerini öğrenmeğe çalışıyor. Arabanın önce radyosunu sonra da , klimasını çalıştırdı. Arabayı tanımadığı halde bunları becerebildi.
Şehir merkezinden uzaklaşıp Çeşme Yolu’na çıktığımızda Aslı’ya “Yol müsait istersen bundan sonrasını sen de kullanabilirsin “ dediğimde Aslı “Şu an için hiç cesaret edemiyorum. Kendimden çok sana zarar veririm korkusu var içimde. İlerde daha güvenli alanlarda sen biraz beni çalıştırırsan daha iyi olur”
Yol boyu sohbet ederek gidiyoruz. Aslı bugün oldukça neşeli görünüyor. Aslı neşeli olduğu zamanlar sohbetleri de tatlı oluyor. Aslı'nın en iyi özelliklerinden birisi de her türlü sohbetlere açık olmasıdır.
İnsan Aslı ile bir araya geldiği zaman konuşma konusunda bir sıkıntı yaşanmıyor, konular kendiliğinden açılıveriyor. Magazin haberlerinden, politikadan, ekonomiden .ve insanlar arasındaki özel ilişkilerden aklınıza gelen her konuyu Aslı ile konuşmak mümkündür. Komşuları ve meslektaşları da Aslı’nın bu tatlı sohbetlerini bildikleri için Aslı’yı hiç yalnız bırakmazlar.
Aslı'nın komşusu olan çok sayıda esnaf arkadaşları var. Olar da Aslı gibi. Bir gün Aslı’yı görmeseler huzursuz olurlar. Günün hiçbir saatinde Aslı'nın işyeri boş kalmaz,
209
Esnaf dostlarının birisi gider ikisi gelir
Çoğu kez Aslı’ya "bu insanlara bu kadar yüz verme,senin işyerini bir kahvehane havasına çeviriyorlar" dediğimde ::
"Ne yapayım Kerem, kovuyorum gitmiyorlar, azarlıyorum söylediklerimi anlamıyorlar. Bu kadar onursuz insanlara ancak böyle karşılık verebiliyorum." Diyordu.
"Senin gülüşünde bir sihir ve bir başkalık var sanki"
"Nasıl yani ?
"Kahkahaların ta komşu dükkanlarda yankılar yapıyor. Bu kadar iştahlı gülüşü duyanlar senin dükkanına koşuşuyor. Şiddetini biraz azaltmalısın."
"Bu da benim özeliğim. Benim kişiliğimin bir yansıması. İçimden öyle geliyor ve gülüyorum.
Ama dostların seni yanlış anlıyor. Gülüşlerinde bir aşka davet var sanki. Hep etrafına o güzel gülüşlerinle pembe dalgalar yayıyorsun. Ben de sana bu gülüşlerinden dolayı aşık oluştum"
"Kahkahalarımın en büyük ödülünü almışım. Ödül olarak seni bulduğum için ben son derece mutluyum. Yoksa seni nasıl bulup nasıl kendime aşık edecektim ? Kötülük bunun neresinde? Ben güldüğüm zaman tüm içimdeki kötü duygular bedenimi terk ediyor, kendimi daha mutlu hissediyorum. Atalarımız bile " Gülmek bir güneştir" dememişler mi? Lütfen Kerem bu içten gelen ve benim karakterimi oluşturan bu şen kahkahalarımı bana çok görme. Asık suratlı halimi hiç sevemezsin.
Aşık olan varsın olsun. Önemli olan benim gönlümdeki insan. Ben insanların düşüncelerine ve sevip sevmemelerine sınır koyamam ki," Diyordu.
Aslı’da haklıydı aslında . İnsanlara göre karakterini değiştiremezdi. Dostları ve çevresi Aslı’yı bu özellileri ile tanımışlardı. Gülmediği ve gülmek istemediği zamanlarını
210
da görmüştüm. Bu hali hiç de güzel olmuyordu. Gülmenin bu kadar güzel bir özellik olduğunu Aslı’da gördüm. Gülmek herkese yakışmayabilir. Kimi kahkahalar insanlara yapmacık gibi gelir ve rahatsız eder. Kimi kahkahalar var insanın dünyasını değiştirir. Aslı'nın gülmesi işte böyle bir gülme. O güldüğü zaman bütün organları ile güler
Tatlı sohbetler içinde yolculuğumuzun hiç farkına varamadık. Bir saat kadar süren yolculuğumuz Altın Yunus Turistik tesislerinde bitti. Biz günübirlik kalmak üzere gelmiştik. Yatak ayırma durumu olmadığı için direk restoran kısmına girdik. Salon oldukça kalabalıktı. Uygun bir yer bulmakta biraz zorlandık. Şef garsonumuz sonunda bize deniz manzaralı bir masa bulabildi. İki kişilik masada Aslı ile başbaşayız. Yanımda Aslı varken pek yemek yeme isteğim de olmuyor. Onun güzelliği, esprileri ve sohbetleri benim doymam için yetiyor. Bu kez Aslı’nın davetlisi olarak gelmiştim. Çok para kazandığı için bugün hesapları Aslı ödeyecekti. Yemesem Aslı gücenir düşüncesi ile .ben kendim için çipura balık söyledim. Aslı da aynısından istedi. Aslı bugün paralı olduğu için hayli neşeliydi. Durmadan masamıza bazı şeyler daha getirtiyordu.
Yemek boyunca ben yemek yeme yerine hayran bakışlarla hep Aslıyı izliyordum. Aslı birasını yudumladıkça neşesi bir kat daha artıyor, pembe yanakları daha da pembeleşiyordu. Dantelli, kolsuz beyaz gömleğin içinde yarısı görünen diri göğüsleri için güzel demek yeterli bir kelime değildi. Öpmemek ve sarılmamak için irademi zor kontrol ediyorum. Salonun en seksi ve en güzel kadınıydı Aslı. Bazı masalardaki hanımlar kıskanç bakışlarla Aslı’yı göz hapsine almışlardı. Aslı gösterilen ilgiden ve güzelliğinden dolayı son derece mutlu görünüyordu. Bana :
211
" Salonda benden daha güzel kadın görebiliyor musun?”
"Aslı sen de bana hep mümkün olmayan şeyleri soruyorsun. Aynı soruyu ben sana soruyorum. Senden güzel bir kadın göster gidip tebrik edeyim "
“Onu git hanımların yanlarında oturan beylere sor; belki onlara göre en güzel hanım yanında oturandır. Ben güzel değilim de sen beni güzel görüyorsun. Gözlerinde bir bozukluk olmasın." Diyerek espri yapıyordu.
Kabul etmek istemediysem de hesapları Aslı ödedi. Böyle bol para harcamak Aslı'nın hoşuna gitmişti.
"Zengin olmak güzel bir duyguymuş. Bir günlük de olsa bu hazzı bugün tattım. Bana bu imkanı veren sevgilimi öperek teşekkür etmek istiyorum " diyerek yanaklarıma tatlı bir öpücük kondurdu.
Mutluluktan ateş gibi yanan ellerinden tutarak sahile doğru yürüdük. Yan yana dizilen yüzlerce yatı görünce onlardan birine sahip olamadığı için üzüldüğünü hissettim. Yatlar da biri birinden güzel, son derece göz alıcı. Yatlara bakarak " bunların içinde yaşayanlar da insan biz de insanız. Bu büyük bir adaletsizlik değil mi ? diyerek sitemlerini belirtti.
Aslı gün gelir bakarsın sen de böyle bir yata sahip olabilirsin. Yaşamın neler getireceği hiç belli olmaz. Bu yatların sahipleri acaba senin kadar mutlular mı? Mal- mülk mutlu olmak için yetmiyor. Bizim gönlümüz zengin olsun .Sen öyle özlemleri kafana takıp üzülme. Biz yatımız olmasa da mutluyuz." Diyerek Aslı’ya moral vermek istedim. O görüşlerimi kabul etmese de etmiş gibi görünüp tatlı bir gülümseme ile beni onayladı.
Güneşin son ışıkları dalgaların üzerinde kayarken sahile ve Altın Yunus Tesislerine el sallayıp vedalaştık. Yine İzmir yollarındayız. Bir bardak bira Aslı’yı neşelendirmeye yetmişti. İzmir'e kadar hep Aslı konuştu
212
ben dinledim. Sıkmayan ve bana huzur veren güzel konuşmalardı. Aslı'nın konuşmalarını ben bir konuşma gibi görmüyor, içli bir müzik dinliyormuşum gibi dinliyorum. Böyle romantik duygular içinde geçen yolculuğumuz Aslı'nın evinin önünde son buldu. Son bir kez daha öpüşerek ayrıldık.
Aslı ile geçen günlerim ömrümün en güzel günleri. O nu tanıdıktan sonra düşünce yapım hayata bakış açım çok değişti. Seven ve sevilen insan dünyaya daha güzel duygularla bakıyor. Aslı bana yaşamın özünün sevgi olduğunu öğretti. Şu an Aslı’sız geçen günlerime acıyorum. Keşke Aslı’yı yıllar önce tanısaydım, belki bugün ki durumumdan çok daha önde olurdum. Gönlü sevgi dolu , huzurlu bir insanın daha üretken ve yapıcı olacağını düşünüyorum. Aşk insana ayrı bir güç ve enerji veriyor. Bunu aşkı yaşadıktan sonra anladım.
Bu birliktelikten tek şikayetim her saniye Aslı’yı düşünmüş olmam. Bazen duygularımda özgür olmak istiyorum. Aslı’yı düşünmediğim anlarım da olmalı. Bunu başarabilirsem kendime olan güvenim artacaktır. Her şeyin aşırısı zarardır derler. Bunun aşk için de geçerli olduğunu görüyorum. Dünya güzeli de olsa Aslı’dan başka hiçbir kadını güzel göremiyorum. Bu da bir saplantı. Gönül arı misali bazen değişik çiçekleri de görebilmeli. Şu an gönlüm bir güzelin esareti altında. Bitmesini hiç istemediğim güzel bir esaret. Hapishanelerin kasvetli yaşamına benzemiyor. Bu esaretin ne kadar devam edeceğini bize zaman gösterecektir.
Bir süre Aslı ile görüşmelerime ara vermem gerekiyor. Aşkla işi birlikte yürütmek zor. Bu birliktelikte birisinden birisi zarar görebiliyor. Aslı’ya ne kadar çok zaman ayırırsam o oranda işlerimde aksamalar oluyor.
Aslı ile son görüşmemizden bu yana beş günlük bir
213
zaman geçti. Bu süre içinde birikmiş işlerimle meşgul olduğum için Aslı’ya zaman ayıramadım. Şu an Karşıyaka sahillerinde yürüyerek bu geçen günlerin yorgunluğumu atmağa çalışıyorum. Bu saatler Karşıyaka'nın en güzel zamanları. Güneşin batması ile birlikte sahilde canlı bir hareketlilik başlıyor. Gündüzün sıcağından tedirgin olan halk bu saatlerde hep sahillerde yürüyüşe çıkar.
Karşıyaka ya geldiğimde güneş batmıştı. Ben de kalabalığa katılarak bir süre yürümek istedim. Güzel bir sahil düzenlemesi olduğu için denizi seyrederek yürümek haz verici bir olay. Bir yandan yürüyor bir yandan da Aslı yı düşünüyordum. O anda arkamdan birisinin " Kerem Bey " diye seslendiğini duydum..
Dönüp baktığımda bana seslenin kişiyi ilk anda tanıyamadım. Saç sakal biri birine karışmış yorgun ve perişan bir insan. Biraz dikkatli bakınca tanıdım. Bu kişi Aslı'nın eşi Doğan’dı.
Bana " Kerem Bey, sizinle özel bir konuyu görüşmek istiyorum " diyerek benimle birlikte yürümeğe başladı.
Evini terk ederek kaçan Doğan bey ortaya çıkmıştı. Ben böyle bir buluşmayı ve karşılaşmayı aklıma bile getirmezdim. Doğan’la karşılaşınca bende eve gitmekten vazgeçerek en yakın çay bahçesine kadar birlikte yürüdük.
Çay bahçesinde bir masada birlikte oturuyoruz.
Doğan çok sinirli ve perişan görünüyor. Heyecanlı ve tedirgin bir hali var. Ağzında sigara dudaklarına yapışmış gibi durmadan içine çekiyor ve sigarayı eline almak gereğini bile duymuyordu. Heyecandan olsa gerek titreyen elleri ile çay bardağını elinde tutamadığı için hemen masanın üzerine koymak zorunda kaldı. Zayıflamış ve saçları eskisine göre biraz daha beyazlaşmış. Saç ve sakalının uzamış olması uzun süredir tıraş olmadığını gösteriyor. Suratı, üzerine yeni kar yağmış topraklara
214
benziyor. Siyahla beyazın karışımı bir renk oluşmuş. Gözlerine bakılacak gibi değil. Gözlerinin o beyaz tabakası kırmızıya boyanmış gibi . Saldırıya hazırlanmış bir aslanın sert bakışları var. Zayıflamaktan dolayı yüz derisi buruşmuş ve gözler çukura düşmüş Çok önceden tanıdığım Doğan’a bezer bir hali kalmamış sanki . O eski tanıdığım Doğan gitmiş yerine elbiselerin içinde kaybolan cılız bir Doğan kalmış. Bir insan kısa sürede bu kadar değişebilir mi? Çaresizliğine acıdım ve üzüldüm. Konuşacak hali bile yok. Yüzüme de bakmağa cesaret edemiyor. Durgun ve anlamsız bakışlarla bana değil kıyısında oturduğumuz İzmir Körfezi'nin kirli sularına bakıyor. Kendinde değil, şu an kafası başka dünyalarda . Konuşacak gücü bile kendisinde bulamıyor. Sigarasının bitmesini beklemeden hemen ikincisini çıkarıyor. Telaşlı ve huzursuz bir hali var. Sandalyede bile rahat değil. Bazen ayağa kalkıp gitmek istiyor ve sonra tekrar oturuyor. Kararsız ve çok endişeli olduğunu görüyorum.
Masaya konuşmak için oturmuştuk. Ama Doğan bir türlü söze başlayamıyor. Sonunda konuşmayı ben başlatmak zorunda kaldım.
"Doğan Bey sizi uzun süredir göremiyordum. Yorgun ve bitkin görünüyorsunuz. Beni özel görmek için mi geldiniz yoksa tesadüfen mi karşılaştık?" dediğimde uykudan uyanır gibi kendisini topladı ve sonra kesik ve kısa cümlelerle konuşmağa başladı.
" Bu çevrede oturduğunuzu biliyordum. Buralarda benim pek işim olmaz. Sizi görürüm umudu ile gelmiştim. Bir saate yakındır bu cadde boyu gezinip durdum. Biraz daha bekleyip gitmeyi düşünürken karşıma çıktınız. Beni uzun yıllardan beri tanırsınız. Ben de sizi tanıyorum. Biliyorsunuz iki-üç ay kadar önce Aslı ile aramızda olan bir takım üzücü olaylardan sonra ben evi terk ederek
215
Aslı’dan ayrıldım. Şu an belli bir yerim ve mekanım yok. Bir süre gidip memleketimde tanıdıkların yanına kaldım ve şimdi tekrar buraya döndüm.
Eşimi ve yuvamı çok özledim ve onu çok ta seviyorum. Onsuz yaşayamayacağımı anlayınca tekrar buraya geldim. Şu an Aslı'nın yanına dönmeğe pek cesaret edemiyorum. Gitmem durumunda belki beni kabul etmeyecek ve eve almayacaktır. Umutsuz da olsam .bir kez deneyeceğim. Bu konuda sizden yardım ve ilgi bekliyorum.
Evliliğimiz hiçbir zaman iyi gitmedi. Evlendiğimiz günden bu yana aramızda bitmeyen kavgalar ikimizi de yordu. Bu ayrılıkta kusurun büyüğünün bende olduğunu kabul ediyorum. Aslı dünyanın en iyi ve sadık kadını. Sözü sohbeti iyi bilir. Aslında eş olarak ben ona layık birisi değilim. Bugüne kadar ailemizi ayakta tutan hep Aslı oldu. Aç ve susuz kaldığımız günlerde hep Aslı'nın çabası ile ayakta kalabildik. O bana göre çok daha fedakar ve azimli. Onsuz ben bir tabak yemeğimi bile yiyemem. O evimin tek direği ve benim tek desteğim. . Kızsam da ondan uzaklaşsam da ona karşı içimde aşırı bir sevgi var. Biliyorum o beni hiç sevmedi ve sevemez de. Bu konuda Aslı’ya hak veriyorum. Ben hiçbir zaman sevilecek bir eş olamadım ona. Çok farklı iki dünyanın iki değişik insanlayız.
Aslı benim kanadım kolum,gözüm kulağımdır. Onsuz ben bu dünyada bir hiçim. Bu tür düşüncelerimi hiçbir zaman Aslı'nın yüzüne karşı söyleyemedim. Söylesem de Aslı inanmazdı. O beni hayatta hiçbir zaman ciddiye almadı. Onun özlediği ve düşlediği evlilik bu değildi. O hep eşinin kendisinden bir adım önde olmasını isteyen bir yapıya sahip. Hep tersi oldu ; hiçbir zaman bir adım onun önünde olamadım. Daima on adım gerisinde kaldım. Böyle olunca da Aslı beni gerçek bir eş gibi değil gölge bir eş gibi
216
gördü. Bundan dolayı Aslı’yı suçlamıyorum. Hayatta hiçbir başarılı işim olmadığı için Aslı beni hep küçük gördü. Görmekte de haklı idi. Benim onun karşısında büyük olmam imkansız. Büyüklük imkanlarla ve akılla olur. Ne Aslı’yı mutlu edecek imkanlarım ne de Aslı’yı yönlendirecek aklım var. Bundan sonra ben başka bir Doğan olamam.
Bugüne kadar kahrımı çekmiş olan Aslı bundan sonra da kahrımı çekmesini istiyorum. Beni sokaklarda bırakmasın. Evim,yerim ve yurdum yok. Yanlarına sığınabileceğim annemi ve babamı yıllar önce kaybettim. Aslı beni kabul etmezse benim yerim köprü altları ve kaldırım kenarları olur."
Doğan susacak gibi görünmüyordu. Uzun süredir içinde biriken duygular bir sel gibi akıp gidiyordu. Konuştukça duygulanıyor ,duygulandıkça ezildiğini hissediyorum. Bir ara ben söze girerek :
"Doğan Bey kendinizi bu kadar haksızlık yapmayın. Anlattıklarınızın bir çoğu sizden kaynaklanan olaylar değil. Toplumu yapısından gelen haksızlıkları da dikkate almalısın. Gördüğüm ,bildiğim kadarıyla sizler hayata sıfır noktasında başlamışsınız. Anneden ve babadan kalan hazır bir mal mülk olmayınca her şey sizin çabanıza kalmış. Bazı iş deneyimlerinizin de olduğunu biliyorum. Şans size yardımcı olmadığı için başarılı olamamışsınız. Başka işler denemelisiniz, günün birinde başarılı olup özlediğiniz imkanları elde edebilirsiniz "
"Yok Engin Bey, ben durumumu ve niteliğimi biliyorum. Ben bugünkü durumumdan daha ilerde olamam. Siz bana moral vermek için böyle söylüyorsunuz. Hiçbir imkanı yokken hayatta çok başarılı olan insanlar tanıyorum.
Ben de onlardan birisi olabilirdim ama başaramadım. Demek ki bende o yetenek yok. Ben kendime acımıyorum.
217
Aslı’ya laik bir eş olamadığıma acıyor ve üzülüyorum. Aslında böyle yaşamanın bir anlamı da yok. Aslı ile yaşayamayacaksam ölmeyi tercih ederim.
Aslı'nın evlilikte çok daha ileride iyi yerlerde olması gerekirdi. Ama kader, kısmet bizi birleştirdi. Severek evlendik. Evlendiğimiz yıllarda biri birimize aşıktık. Bu aşk kısa bir süre sonra bitiverdi. Umduğumuzdan çok daha kısa sürdü.
Yaşamak için aşk yetmiyor. Açlığın, yokluğun olduğu yerde aşka yer yok. Yaşamın temelinde paranın büyük yeri var. Para olmadan aşk yaşanamayacağı gibi yaşamı devam ettirmek de zor. Aşkımız ve biri birimize olan saygımız ekonomik imkansızlıklardan dolayı bitti.
Aşkımızın bitmesi ile kavgalarımız başladı. Ben kendime iyi bir düzen kuramadığım için aileme karşı görevlerimi yerine getiremedim. Bu hep benim kusurum değil. Toplum ve devletin kusuru. Benim gibi toplumda binlerce işsiz insan var. Parasız bu toplumda yaşanamıyor. Benim en büyük kusurum parasız olmam ve para kazanamayışımdır.
Şimdiye değin ailemize maddi ve manevi olarak büyük destekleriniz oldu. İyi ve kötü günlerimizde hep yanımızda yer aldınız. İş yapmamız ve bu çıkmazdan kurtulmamız için çalıştırmak üzere bize sermaye de verdiniz. Ben hiç birini başaramadım. İş yapmak üzere vermiş olduğunuz o sermaye de borçlarımı ödememe yetmedi bile. Ben buyum,bundan fazlasını yapamıyorum. Siz olmasaydınız çok daha büyük sıkıntılar yaşardık. Bu iyiliklerinizi de unutmuyorum. Ama bunun bedeli çok ağır oldu. Çok sevdiğim eşim Aslı’yı elimden aldınız.
Doğandan beklemediğim şok bir cümle idi. Önce
cümleyi yanlış anladığımı sandım. Doğan’a "son cümlenizi anlayamadım" dediğimde ,Doğan "çok iyi anladınız da
218
anlamak istemiyorsunuz. İstiyorsan bir daha tekrar edeyim. " Çok sevdiğim eşim Aslı’yı benden aldınız. Almadınız çaldınız. Ben çok sevdiğim eşimi sizden geri almak istiyorum. Şimdi anladınız mı?"
Doğan son söylediği bu cümle ile birlikte ayağa kalktı ve saldırmaya hazır bir pozisyon aldı. Böyle bir ortamda kavga çıksın istemiyordum. Bunca yıldır susan Doğan şimdi rahat konuşabiliyordu. Çok geç kalmış bir itiraftı bu.
"Doğan Bey söyledikleriniz kabul edemeyeceğim bir itiraf. Bugüne kadar beni yanlış anlamışsınız.
Aslı’yı elinizden almak da ne demek?" Aslı bir eşya yada bir mal değil ki elinizden alayım. Bunu bana değil eşinize sormalıydınız. O elinizden alınıp alınmadığını sizden daha iyi bilir. Bu cümlenizde şahsıma karşı ağır bir suçlama var. Eşinizi elinizden almış değilim. Biz sadece samimi bir dost ve arkadaşız. Bir gün olsun size karşı çirkin bir hareketimizi ve ihanetimizi gördünüz mü? Benim size olan yaklaşmalarımı yanlış algılamışsınız. Aslı ile aranızdaki kavgaların benimle bir ilgisi yok ve olamaz da " Dediğimde
Doğan "olanların ve yaşananların hepsinin farkındayım. Aranızda büyük oranda bir duygusal yakınlaşma olduğunu biliyorum. Aslı sizi seviyor siz de Aslı’yı . Aslı bunu bana birkaç kez yarı ciddi ve yarı şaka şeklinde duyurdu. Kabul etmeseniz de davranışlarınız her şeyi anlatmağa yetiyor. Bunları gizlemenize gerek yok. Aranızdaki ilişkileri bilen yalnız ben değilim, tüm komşularımız ve iş arkadaşlarımız da biliyor. Benim eşimle yaşamadığım aşkı siz yaşıyorsunuz. Aslı benim eşim değil sanki sizin eşiniz. Bilmediğim yerlerde saatlerce birlikte kaldığınız günler oluyor. Eşimi benim yanımda alıp gidebiliyorsun. Aranızda bir aşk olmasa bunları yaşayabilir
miydiniz? Çaresiz olduğum için bilerek bu ilişkilerinize
219
bugüne kadar göz yumdum. Bu davranışımdan olayı şimdi kendimden utanıyorum. Birazcık onuru ve aklı olan bir erkeğin bu tür davranışları hazmetmemesi lazım. Ama çaresizlik ve yoksulluk bunu bana kabul ettirdi. Böyle bir durumun bir eş için ne kadar acı olacağını benden daha iyi taktir edersiniz.
Sizden isteğim, Aslı’yı bana geri verin ve bundan sonra ondan uzak durun. Aslı’yı geri alabilmek için her türlü bedeli ödemeğe hazırım. Aslı’yı benden daha çok seven birisi olamaz. Bugüne kadar susmaktan dolayı hata etmişim. Hatadan her zaman dönülebilir. Siz aradan çekilirseniz bizim barışma şansımızın olabileceğini sanıyorum. Bunu özellikle sizden rica ediyorum. Siz efendi ve saygın bir kimsesiniz. O eski günler benim için de sizin için de bitmiştir. Bundan böyle sizinle Aslı’yı bir arada görürsem iyi şeylerin olmayacağını bilmelisiniz.
Ben o eski Doğan değilim. Bu dünyada başka kaybedeceğim bir şeyim kalmadı. Bir canım var,onu da Aslı için seve seve veririm. Aslı’yı kaybettikten sonra bir gün olsun yaşamak istemem. Birkaç kez intihar etmeyi düşündüm. Her defasında eşime olan sevgim beni bu duygulardan vazgeçirdi. Aklınızda Aslı’ya sahip olmayı düşünüyorsanız o şansı size hiçbir zaman vermem. Bundan böyle adım adım peşinizdeyim. Boşanmadığımız sürece o benim eşim, size yar etmem. Benden boşanmasına da hiçbir zaman izin vermeyeceğim. Mahkeme boşanmamıza karar verse bile ben o kararı tanımam. Cezalar ve hapishane hayatı beni korkutmuyor. Mezarda olmakla hapishanede olmak benim için aynı şey. Bu şekilde yaşamaktansa ölmek benim için daha iyi. Öbür tarafa giderken yanımda birilerini de götürmeğe beni zorlamayın. Yardımlarınızın bedelini fazlası ile aldınız. Size ödenecek başka bir borumuz kalmadı. Bizler aynı yörenin çocuklarıyız.
220
Geleneklerimiz biri birine çok yakın. Bir erkek için namus her şeyden önce gelir. Ben kaybettiğim onurumu ve gururumu yeniden kazanmak istiyorum. Bunlar için şu an önümdeki tek engel sizsiniz. Beni başka şekilde davranmaya zorlamazsanız iyi olur. Şimdiye kadar hep ben acı yaşadım, biraz da siz yaşarsanız Aslı’sız yaşamanın nasıl bir acı olduğunu anlarsınız. "
Doğan’ın baştaki yumuşak konuşmaları sonunda tehdide dönüşüverince tekrar müdahale etmek zorunda kaldım.
"Doğan bey bugüne kadar beni yanlış anlamışsınız. Eşinizle aramızda duygusal bir yakınlaşma asla olamaz. Ben sıkıntılı zamanlarınızda sizleri sevdiğim ve taktir ettiğim için yardımcı oluyor ve ara sıra sizleri ziyaret ediyordum. Asla Aslı’ya karşı içimde bir art niyet olmamıştır. Yıllarca birlikte olmanıza rağmen siz eşinizi hala tanıyamamışsınız. Aslı onuruna ve gururuna düşkün bin hanım. Çevreniz onu dominant özellikleri ile tanır. Çevredeki dost ve komşularınız Aslı’ya karşı öyle bir suçlamayı asla kabul etmezler. Bilmeden çiçeklerden daha temiz olan o eşinizi kirletiyorsunuz.
Benim mutlu bir aile yaşantım var, düşündüğünüz şeyler bana göre değil. Çok saygı duyduğum akıllı ve güzel bir eşe sahipsiniz. Böyle düşünmekle eşinize karşı da haksızlık etmiş oluyorsunuz. Eşinizi ve beni suçlayarak iyi sonuçlar elde edemezsiniz. Bu şekilde eşinizi suçlamak onu incitir ve canını acıtır. Eşiniz bu tür suçlamaları kabul edebilecek bir yapıya sahip değil. Bu olanları duyduğu zaman onu tamamen kaybedebilirsiniz.
Bir kadın için hele bir eş için böyle bir suçlama çok ağır bir suçlamadır. Bunu en başında düşünmeliydiniz. O yıllarda karşılıklı yaklaşımlarımıza bir sınır koyabilirdiniz. Yaşamdan geri dönüş olmaz. Yaşananlar yaşanıp bitmiştir,
221
izleri gönüllerde ve kalplerde bir ömür yaşamağa devam eder.
Eşinizi seviyorsanız önce kendinizi değiştirerek ona
layık bir eş olmağa çalışınız. Her şeyin çözümü ona bağlı. Beni ölümle tehdit ederek Aslı’yı kazanama şansınız olamaz. Şimdiye dek iyi idim de şimdi mi kötü oldum ? Bu sözlerinizi yıllar önce bana söylemeliydiniz. Eşinizle aramızda bir aşk ilişkisinin olduğunu bilerek uzun yıllar susmuşsanız bu davranış Aslı’ya eş olmak isteyen birisine uygun bir davranış değil. Ona eş olacak kişi adam gibi adam olmalı. On beş yıllık eşinizi bunca zaman içinde tanıyamamışsanız kabahat sizin."
Bu sözleri söylerken bayağı zorlandığımı hissediyordum. Söylediklerimin hiç birinde samimi olmadığım belli oluyordu. Yalan söylemek de kolay değil. Doğan her yönü ile haklıydı. Evet Aslı’yı elinden almıştım. Ben almadım o bana vermişti. Ben almasam bir başkaları Aslı’yı Orhan'ın elinden yine alacaktı. Sahipsiz kalan bir malın mutlaka günün birinde sahibi çıkar. Bu konuda Doğan çok geç kalmıştı. Artık Aslı ile aramamızda geriye dönülmeyecek kadar güçlü bağlar oluşmuşken biri birimizden vazgeçmemiz düşünülemez. Bir bedel ödemem gerekiyorsa bunu da ödemeğe hazır olduğumu hissediyorum. Aslı için ödenmeyecek bir bedel olamaz.
Doğan’ı teselli etmek için söylediklerim pek etkili olmuyordu. O kafasında ve zihninde kurduklarını yaşıyor, sanki söylediklerimi duymuyor gibiydi. İlk kez Orhan’ı böyle kararlı ve saldırgan görüyordum. Bu ruh hali içinde iken suç işleyebilirdi. Fazla tahrik etmemeğe özen gösterdim. Tahrik edici sözlerle üzerine gitmek doğru olmazdı. Konuşmalarını da davranışlarını da kontrol edemiyor, söylediklerini sürekli tekrar edip duruyordu. Ters cevaplar versem belki saldırıya da geçebilirdi. Hayatta
222
en sevdiği varlığını kaybeden bir kimseden iyi davranışlar
beklenemez. Benden çok Aslı’ya zarar vermesinden endişe duyuyordum.
Doğan'ın beni ziyaret edişindeki sebep belli idi. Doğan’a umut vermek için " En kısa sürede Aslı ile görüşüp barışmanız ve aranızdaki kırgınlıkların sona erdirilmesi konusunda yardımcı olmağa çalışacağım. Bu konuda benden çok sizin çaba sarf etmeniz gerekir. Hatalarını affettirir ve onu sevdiğine inandırırsan bu davranışınız benim aracılığımdan daha etkili olur.
"Siz Aslı’dan uzaklaşırsanız bizim ilişkilerimizin düzeleceğini umut ediyorum, Benim bu durumlara düşmemde ikiniz de aynı derecede suçlusunuz. Bunu birlikte çözmez iseniz ne bir daha bir araya gelebilirsiniz ne de biri birinizi görebilirsiniz. Bugünkü ziyaretim ikinize de verilmiş bir ihtardır. " deyip aniden kalktı ve hiçbir kelime söylemeden caddeye doğru yürümeğe başladı. Son gelen çayı da içmemişti. En azından ayrılırken "iyi günler" yada "hoşça kal," diyebilirdi.
Arkasından uzun uzun onu izledim. Yürüyüşü bile normal değildi. Sağa sola yalpa yaparak yürüyordu. Bir ara kaldırımda bir süre bekledi. Tekrar gere dönecekmiş gibi bir hali vardı. Belki birkaç cümle daha söylemek istiyordu.Düşündüğüm gibi de oldu.
Tekrar yanıma kadar geldi ,sert bir bakışla yine beni tehdit edercesine: “Aramızda olanları ve konuştuklarımızı Aslı duymasın. Bu ikimizin arasında sır olarak kalacaktır.” diyerek benim vereceğim cevabı bile beklemeden yanımda uzaklaştı ve geldiği yöne doğru yürümeğe başladı.
Ben hala oturduğum yerde uzaktan uzağa Doğan’ın davranışlarını izliyorum. Yaptıklarının bilincinde değil sanki. Bir yürüyor bir duruyor ve tekrar yürüyor. Nereye gideceği konusunda da tereddütleri var sanki. Bir ara tekrar
223
denize doğru yaklaştı ve sigarasını yenileyerek uzun uzun Alsancak ve Konak Sahillerini inceledi. Sanki denize atlamak istiyormuş gibi bir hali vardı. Bir ara intihar edebileceği aklıma geldi. Daha sonra otobüs duraklarına kadar yürüdüğünü gördüm. Ondan sonra duraklarda bekleyen kalabalığın arasına girerek gözlerden kayboldu.
Doğan gittikten sonra ben de çay bahçesinden kalkarak eve doğru yürüdüm. Bugün olanlar benim de kafamı karıştırmıştı. Hiçbir şeyden haberi yokmuş sandığımız Doğan her şeyi biliyordu. Bu güne kadar susmasının nedeni çaresizliğindenmiş meğer. Bugün tanıdığım Doğan yıllar önce tanıdığım Doğan a hiç benzemiyordu. Daha saldırgan ,
daha cesur ve eşine sahip çıkan bir Doğan vardı bugün. Gözleri kin dolu, her an saldırmağa hazır bir kaplan gibiydi sanki. Üzerine fazla gitmek istemedim. Bu tipler böyle ortamlarda suç işleyebilirlerdi. Yine alttan alarak ona eşi ile aralarında yaşanan kırgınlıklardan dolayı yardımcı olabileceğimi hissettirdim.
Aslı ile son görüşmemizde eşi ile kavga ettiklerini ve eve geç vakit sarhoş olarak geldiği için içeri almadığını söylemişti. Doğan’ın kafası yerinde olmadığı için bunları Aslıdan da duyduğumu söylemek istemedim. Her zaman yaşadıklarının bir tekrarına benzemiyordu bu kez. Doğan’ı ilk kez böyle tedirgin, dağınık ve saldırgan görüyordum. Bitmiş ve yok olmuş bir Doğan vardı bugün.
Aslı ile ilk karşılamamızda Doğan ile bu gün yaşadıklarımı ona da anlatmalıydım. Olay her zamankinden daha ciddi ve tehlikeli görünüyordu. Doğan saldırganlaşmış ve her an Aslı’ya da bana da zarar verecek bir ruh yapısı içindeydi.
Doğan yanımdan ayrılır ayrılmaz telefonlu durumu Aslı ya aktardım.
"Aslı,Doğan biraz önce yanımdaydı. Uzun uzun
224
konuştuk. Ama iyi şeyler konuştuğumuzu sanma. Her an kötü davranışlar içinde olabilir, onun için tedbirli olmalısın. Görünüşü ve duruşu bana iyi gelmedi. Bitmiş ve tükenmiş bir Doğan gördüm. Cinayet işlemeğe hazır canilere benziyordu. Şimdiye kadar tanıdığım Doğan’dan çok farklı bir doğan vardı bugün. Tahmin edemeyeceğin açıklamaları ve suçlamaları oldu. Bilmediğini sandığımız çok şeyleri bildiğini bugün öğrenebildim. Bir araya geldiğimizde sana daha detaylı açıklamalarım olacak. Tedbirli olman için bunları anlatmak gereğini duydum."
" Doğan'ın bu sıralar dengesinin çok bozuk olduğunun
farkındayım. Yalnız size ve bana karşı değil, herkese karşı öyle. Yaşadığının bile farkında değil. Yürüyen bir ceset gibi. Artık ben de kontrol edemiyor ve başa çıkamıyorum. Evimizin ve işyerimin çevresinde zaman zaman tedirgin şekilde dolaştığını görüyorum ama yanıma gelmeğe cesaret edemiyor. Duyduğuma göre annesine, kardeşlerine ve yakınlarına da zarar vermeğe başlamış.
Kerem,eşimin bu tür davranışlarından dolayı artık yaşamaktan da yoruldum. Ne yaparsa yapsın umurumda değil. Öldürecekse öldürsün. Bazen ölüm bile yaşamaktan daha güzel geliyor bana. Ben zaten her gün bin kere ölüp diriliyorum. Nereden çıkardı Allah'ım bu adamı benim başıma. Koca değil baş belası. Kendimi koruyacak durumum da yok. Her şey olacağına varır. Tanrı'ya bir can borcum var. Üç-beş yıl fazla ya da noksan yaşasam ne olacak. Artık ölümden korkmuyorum. Korunma açısında benim alabileceğim bir önlem de yok, ama sen bir süre dikkatli ol ve kendini koru. Aklı olmayan bir insandan her türlü zarar gelebilir.
Ben artık Doğan'ın zulmüne de ve acılarına da alıştım. Saldırıları ,hakaretleri yaşadığım günlük sıradan olaylardan biri gibi. Dilediği zaman gelip küfür edebiliyor, dilediği
225
zaman da dövüp gidebiliyor. Benim karakterimi bilirsin, ben böyle bir yaşama uzun süre dayanamam.
Her gün stres yaşıyorum. Vücudumdaki organlarımın hepsi isyanda. Mide ağrılarım,baş ağrılarım çekilmez bir hal aldı ve uyku düzenim bozuldu. Bazı gecelerimi uyumadan geçiriyorum. Buna yaşamak denirse hep ağrı kesici ilaçlarla yaşıyorum.
Dikkat ediyorsan uzun süredir sesim hep hüzünlü ve sitemlidir. Mutluluğu tatmamış bir insanın sesi nasıl neşeli çıkar? Hüzün yaşayan bin insanın konuşmaları hüzün dolu
olur. Dil, ruhun dışa yansımasıdır. İçinde ne yaşıyorsan onu anlatabilirsin. Gülebilmen için içimin mutluluk dolu olması gerekir. Bunu sağlayabilirsem hep gülen bir Aslı görebilirsin. Şu an bunlar benim için uzak hülyalar. Gelip yaşadıklarımı görürsen neden hüzünlü olduğumu anlarsın. Gel yaşadıklarımı gözlerime ve yüzüme bakarak gör."
Aslı'yı hiçbir zaman bu kadar karamsar görmemiştim. En hüzünlü zamanlarında da gülmesini eksik etmeyen Aslı bugün farklı duygularla yüklü. Sitemini, konuşmalarının arasındaki gizli mesajlardan anlayabiliyorum. Çok kötü şeyler yaşamış gibi bir hali var. Ağzından çıkan kelimeler de kendisi gibi yorgun ve bitkin. Konuşmayı ve sohbeti seven Aslı bugün zora ki konuşuyor. Morale ve desteğe ihtiyacının olduğunu hissediyorum. Kendisine geleceğimi söylemeden işyerine gittim.
Aslı işyerinde yalnız oturuyordu. Hafif yana dönük olduğu için yüzünü tam göremiyordum.
Karşısına geçince birden şok oldum. Aslı'nın sağ yanağında ve göz altı çukurunda büyük morluklar görünüyordu.
Beni görünce "Nasıl yeni suratımı beğendin mi " dedi.
"Geçmiş olsun !.. Sen olanları bir anlat ta ben beğenip beğenmediğimi sonra söylerim "
226
" Dün çok kötü olaylar yaşadım. Biliyorsun Doğan'ı evden kovmuştum. Dün sarhoş bir şekilde yine eve geldi ve bundan böyle yine benimle kalacağını söyledi. Ben kabul etmeyince üzerime yürüyerek tekme ve yumruklarla beni bu hale getirdi. Bir yandan yumruk ve tekme atarken bir yandan da yüksek sesle “ Seni o Kerem denen adama yar etmem. Bundan böyle ikinizi bir arada görürsem ikinizi de öldürürüm. Beni bitirdiniz,kimsenin yüzüne bakacak halim kalmadı “ diyerek bağırıyordu. Sağ kalçama yediğim tekme nedeniyle yürümekte bile zorlanıyorum. Ben de o anda elime ne geçtiyse ona fırlattım ve o da yaralı bir şekilde evi terk ederek gitti.
Artık benim hayatımda Doğan diye bir eşim yok. Evliliğimiz dünden itibaren fiilen bitmiştir. Onurumu feda edemem. Dayağın bedenimdeki acısını zaman içinde belki unutabilirim ama ruhumdaki acısı bir ömür devam eder. Evlilikte bir takım kırgınlıkların,basit kavgaların olmasını doğal karşılarım. Bunlar her ailede yaşanan olaylardır. Ama dayak olayını kabul edemem.
Bugün modern toplumlarda hayvanlara bile dayak atmak bir suç olarak kabul ediliyor. Biz kadınını hayvan gibi gören bir toplum değiliz. Böyle görenler varsa bu toplumda yeri olamaz.
En kısa zamanda boşanma davası açarak eşimle olan hukuki bağlarımı da bitirmek istiyorum. Bu olaydan sonra Doğan ile bir arada olamayız. O kendi dünyasında yaşasın,ben kendi dünyamda yaşamak istiyorum. En kısa sürede bir avukat bularak boşanma davası açmak istiyorum.
Davamı sen takip edersen mutlu olurum. Benim durumumu,çektiğim acıları senden daha iyi bilen avukat yok. Mahkemeler huzurunda beni en iyi savunacak olan sensin. Çektiğim acıların bir kısmını benimle beraber sen de
227
yaşadın. Benim hissettiğim her acıyı, yaşadığım her olayı benden daha iyi hakime sen anlatabilirsin. "
"Aslı bu çok önemli bir karar. Bugün üzüntülüsün. Böyle bir kararı birkaç gün sonra verirsen daha uygun olur. İnsanlar üzüntülü ve sinirli oldukları zamanlar sağlıklı karar veremezler. Uzun yıllar emek vererek kurduğunuzu yuvayı bir anda yıkmak başka acılara neden olabilir.”
“Ben evliliğimiz boyunca hep acı yaşadım. Benim de mutlu yaşamak hakkım değil mi? Herkesten çok mutluluğun benim hakkım olduğuna inanıyorum. Doğan'ın hayatımızdan çıkmasının bana, aileme ve sana da mutluluk getireceği inancındayım. Gelecekte yaşayacaklarım yaşadıklarımdan daha kötü olamaz. Onun için boşanma konusunda kararlıyım. Beni bu kararımdan vazgeçirmeğe çalışma. Onunla birlikte olduğum her an o
olayı yeniden yaşayıp kendime işkence edeceğime ayrı yaşamayı tercih ederim. Şimdiye kadar yaşadıklarım evliliğin ne olduğunu bana yeteri kadar öğretti. Ben mutlu olmak ve hayalimde yaşattığım yuvayı kurmak için evlenmiştim. Bugüne dek yaşadıklarımdan daha güzel günler yaşayacağımın hayaliyle yaşadım. Şimdi evlenmeden önceki günlerimi özlemle arıyorum.
Evlilikte hep hüzün ve keder yaşadım. Evlilik buysa ben buna çoktan veda ettim. Yalnız yaşarsam bugün kinden daha kötü günlerimin olacağını sanmıyorum. Onun için siz en kısa sürede boşanma davamı açın yada avukatlığımı yapmak istemiyorsan bana başka bir avukat bulun."
"Davayı ben kendim takip etmek isterdim ama Doğan aramızdaki ilişkinin boyutlarını çok iyi bildiği için durumu farklı yorumlayabilir. Onun aklına başka şeyler düşürmeyelim ve tahrik te etmeyelim.. Boşanma konusunun senden çok benden kaynaklandığını düşünebilir. Bakarsın
228
mahkemede “ avukatı ile eşim arasında aşk ilişkisi var” derse sıkıntı yaşayabilirim. Bunun en mantıklısı davayı bir yabancı avukata takip ettirmek. Bu konuda bir endişen olmasın. Bulacağım avukat benim kadar davana sahip çıkar ve kısa sürede de sonuçlandırır. "
O gün Aslı'dan ayrıldıktan sonra Aslı'nın boşanma ile ilgili sorunlarını düşündüm. Bu işin bir yargı aşaması var bir de boşanmadan sonraki durumu. Doğan'ın neler yapacağını ve bu olanlara nasıl bir tepki vereceğini bilemiyoruz. O da mutlaka kendi çapında bir mücadele verecek ve boşanmak istemeyecektir. Dengesiz bir insandan her türlü kötülük beklenebilir.
Şu an işin birinci aşamasındayız. Eskiden beri tanıdığım bir avukat arkadaşa rica ettim ve davayı kabul etti. Olayları iyi bildiğim için boşanma dava dilekçesini de ben yazdım. Avukat sadece duruşmaları takip edecek.
Davanın açılmasında Doğan'ın haberi olmadı. Ancak boşanma dava dilekçesini aldığı zaman öğrenecektir. Dilekçenin Doğan'a tebliğinden sonraki durumu ben de, Aslı da çok merak ediyoruz. Her ikimize karşı son bir kez daha saldırı olabilir. Aslı buna pek ihtimal vermiyor ama Doğan’ın son durumunu bildiğim için kötü bir tepki gelebileceğini tahmin ediyorum.
Davanın açılmasından sonra taraflar arasında uzun bir sessizlik dönemi başladı. Doğan'ın günlerini nerede ve nasıl geçirdiğini bilen yoktu. Aslı da bu konuda çok rahat görünmüyordu. Bana hissettirmese de tedirgin dolduğunu görüyor ve anlıyordum. Aslı'nın tedirginliği korkudan çok boşanmanın getireceği sorunlardı.
Boşanma özellikle hanımlar için hoşa giden bir olay değil. Ama Aslı bu konuda kendini manen hazırladığı için olayı benden farklı yorumluyordu. Hatta bazen bana yarı şaka yarı ciddi şekilde "Arkamda sen oldukça ben niye
229
korkayım ki. Aradığım mutluğu,huzuru ve güveni bana veriyorsun. Bana Doğan’dan çok daha fazlası ile sahip çıkacağını da biliyorum .Geleceğe yönelik en küçük bir korkum ve kuşkum yok. Aşk yaşayanlar her zaman güçlüdür. Ben cesaretimi sana olan aşkımdan,senin bana olan aşkından alıyorum.Kaderimizde varsa bazı şeyleri yaşayacağız. Allah sevenleri korurmuş. Ben yüce Mevla’nın bizi koruyacağına inanıyorum " dedikten sonra Aslı bana yaklaşarak boynuma sarıldı ve dudaklarımız biri birine yapışıp kaldı. Dakikalarca öyle ayakta geçmişi ve geleceği unutarak yalnızca aşkımızı yaşadık.
O sırada Aslı yalnızca ikimizin duyacağı yumuşak bir
Sesle kulağıma " Seni çok seviyorum, sen de beni sev, ebediyen beni bırakma, aşkımız büyüsün ve aradaki tüm engelleri yok etsin." Diyordu.
Uzun süre Aslı'yı böyle öpüp sarılmamıştım. Kanepenin üzerinde, Aslı kollarımın arasında geçmiş günlerin özlemlerini ve susuzluğunu gideriyorduk. Bitmesini istemediğim güzel bir andı. Sevmenin ve aşkın olduğu yerde kötü duygular insanı korkutmuyor.
Şu an aklımızda boşanma konusu yok. Çok da önemli görmüyoruz. Boşanma bize çok yeni şeyler getirmeyecek. Biz özlediğimiz yaşamı böyle de yaşıyoruz.
İşyerine gelmem Aslı'ya biraz moral oldu. Aslı yalnız kaldığı zamanlar zihninde kötü senaryolar yaratıyor ve sonra da onları yaşamış gibi üzülüyor. Yine biraz neşesi yerine geldi. Arada bir eli yüzündeki yaralara kaydığı zaman acılarının tazelendiğini hissediyorum. Alışık olduğumuz o bembeyaz pürüzsüz ciltten sonra böyle morarmış bir yüz Aslı'ya yakışmıyor. Aslı'yı tanıyan müşterileri de bu görüntüden hoşnut değiller. Aralarında geçmiş olsun dileklerini sunanlar da oluyor, nedenini öğrenmek isteyenlerde. Aslı sorulan sorulardan ve verilecek
230
yanıtlardan dolayı rahatsız olsa da çoğu müşteri bunun bilincinde değil.
Aslı'yı müşterileri ile baş başa bırakıp giderken kafamda
yine boşanma davası vardı.
Davanın nasıl sonuçlanacağını az çok tahmin ediyorsam da sonucu tam göremiyorum. Böyle davalarda hakimin geniş taktir hakkı olduğu için,davayı uzatabileceği gibi kabul etmeyebilir de. Belki taraflara bir süre ayrı yaşamaları için süre tanıyıp barışmalarına yardımcı olmak ister. Bu ihtimalleri Aslı tedirgin olmasın diyerek kendisine söylemek istemiyorum. Aslı bu davanın sonucunda kesin boşanma kararı çıkacağı umudunda. Davanın sonucunu beklemeden daha şimdiden geleceğe yönelik planlar yapmağa bile başladı.
Davanın açılışının ikinci ayındayız. Önümüzdeki ayın on beşine davanın ilk duruşması yapılacak. Duruşmadan önce gidip dosyaya baktım. Doğan annesi ile birlikte kaldığı için dava dilekçesi kendisine tebliğ edilmiş ve tebligat parçası da dosyaya dönmüş. Davaya karşı henüz verilmiş bir cevap dilekçesi göremedim. Doğan avukat tutmuş olsaydı şimdiye değin dosyada avukatın vekaletnamesinin ve vereceği cevabın görülmesi gerekirdi. Sanırım Doğan avukat tutmadan davasını kendisi takip edecek. Belki de takip etmek gereğini duymadan duruşmalara gelmeyecek. Davaya katılmasını, yada katılmamasını çok önemli görmüyorum. Aslı'nın boşanma için sunduğu deliller oldukça güçlü. Avukatı da ilk celsede boşanma kararının çıkacağı umudunda.
Duruşma gününe bir hafta kala telefonda Doğan beni aradı.
"Kerem bey hatırlarsanız son görüşmemizde bana verilmiş bir sözünüz vardı. Aslı ile barışmamız konusunda aracılık yapacaktınız. Ben böyle bir barışmayı hayal
231
ederken boşanma davası dilekçesi aldım. Böyle bir şeye Aslı tek başına karar veremez. Bu işte yine sizin parmağınızın olduğunu düşünüyorum. Söyle Aslı’ya hiç heves etmesin, siz de heves etmeyin! Onu ben boşamayacağım ve sonuna kadar süründüreceğim. Aslı'yı size de yar etmem bir başkasına da. Bu dünyada değil de belki öbür dünyada birlikte olabilirsiniz. Ölümden korkmayan adam hapis yatmaktan hiç korkmaz. Siz birlikte bana bu dünyada cehennem yaşatmaya kalkarsanız bunun bedelini hayatınızla ödeyebilirsiniz "
"Doğan bu olanlara benim en küçük bir katkım yok. Dileklerinizi o tarihlerde Aslı’ya iletmiştim ama kabul etmedi. Ben hep barışmanızdan ve evliliğinizi devam ettirmenizden yanayım. Aslı bu konuda son derece kesin kararlı. Artık dava açıldığına göre sonucunu beklemek ve sonuca saygı duymak zorundasınız. Mahkemenin nasıl bir karar vereceğini tahmin edemiyorum. Bu konuda benim yapabileceğim bir şey kalmadı. Artık davaya bakacak olan hakimi ikna etmeniz gerekiyor. Öyle ölçüsüz tehditlerle de bir yere varamazsınız. Öldürmeyi düşünen ölmeyi de göze almalı. Senden korkarak tavır değiştireceğimi sanıyorsan aldanıyorsun. Ben mesleğim gereği bu tür tehditleri çok gördüm ve çok yaşadım. Aslı ile aranızda yaşananlar kendi kendine bu duruma gelmedi. Kusuru olanlar sonucuna katlanmalı. "
"Duruşmaya geleceğim ve mahkeme salonunda hesaplaşacağız. Sizi de bekliyorum!.. " diyerek tehditlerini bir kez daha yineledi. .
Hemen onun akasından ben telefonunu arayarak birkaç kelime ile cevap vermek istedim. Telefonunu uzun uzun çaldırmama rağmen açmadı. Doğan'ın bu son davranışlarını Aslı'ya duyurup onun moralini bozmak istemedim. Duruşma günü yakın olduğu için ikisi de
232
hakimin huzurunda yüzleşecekler ve belki de yargılama aşamasında barışacaklar.
Duruşma gününe iki gün kala bu kez de telefonda Aslı aradı beni.
"Kerem duruşma günü yaklaştıkça huzursuzluğum artmaya başladı. Kafamda bir sürü ihtimaller ve problemler oluşuyor. Bir haftadır gözlerime uyku girmedi. Duruşma sırasında yanımda olmanı istiyorum. Yanımda olunca bana güven ve güç veriyorsun"
"Aslı birlikteliğimizin bu kadar alenileşmesi karşısında yanında olursam hem Doğan hem de çevremizdekiler olayı farklı yorumlayarak ikimizin de huzurunu bozabilirler. Nasıl olsa davada avukatın yanında olacak ve belki de konuşmana ve savunma yapmana gerek kalmayacak. Heyecanlanma ve sana da söz verildiğinde yaşadıklarını olduğu gibi anlatırsan beklediğin sonucu alacaksın. Ben seni uzaktan izleyeceğim. Neler hissettiğini şimdiden anlıyorum. Bu işi başaracak ve aşkımızın önündeki en büyük engeli kaldırmış olacaksın. Sana iyi şanslar diliyorum!.."
Yarın saat onda davanın ilk duruşması yapılacak. Aslında ben Aslı’dan daha çok heyecan duyuyor ve sonucu merak ediyorum. İkimiz için de çok önemli bir karar olacak ve yarınlarımız bu karara göre şekillenecektir. Bu duygular içinde bu gece uyumak yok. Her halde geceyi hayali planlar ve hayali senaryolar üretmekle geçireceğim, benim için kötü bir gece olacağa benziyor.
Dediğim ve düşündüğüm gibi oldu .Kabuslar içinde kötü bir gece geçirdim. İyi yada kötü tüm hayaller uykumu alıp gitti. Geceyi gazete ve roman okuyarak geçirdim. Ama okuduklarımı da anlamış değilim. Sadece gözlerimi aldatmak için okumuş oldum. Sabah güneşi penceremden içeri girerken ben hala yorgan ve yastıkla boğuşuyordum.
233
Sonunda bu kötü geceyi geride bırakarak sabahın erken saatlerinde teselliyi caddelerde buldum.
Güneşli bir yaz sabahı sahilde denize paralel yürüyorum. Başımda bir ağırlık ve gözlerimde bir yorgunluk var. İyi ve güzel şeyler düşünemiyorum. Aslı'nın da benden farklı bir gece geçirdiğini sanmıyorum. Onun gecesi benimkinden de kötü geçmiştir. Bu karmaşık duygular içinde iskeleye kadar yürüdüm ve sona da vapura binip işyerime gittim.
İlk kez işyerime bu kadar erken gelmiştim. Masamın başında saat on iki olmasını bekliyorum. Uykusuzluktan gözlerim dalıp dalıp gidiyor ama bir türlü uykuya geçemiyor. Şimdi gözlerim ve kulaklarım hep kapıda. Kapı zilinin çalmasını bekliyorum. Saat on oldu hala kapımı çalan olmadı. Saat on bir oldu yine kapımı çalan yok. Bugün bütün dostlar bana küsmüş gibi. Her gün bu saatlere kadar üç-bez kez kapım çalınır çaylar yudumlanırdı.
Saat on bir buçuğa geliyor ve ilk kez kapımın zili çalıyor. Aslı gelmiştir diyerek büyük bir heyecanla kapıya koşuyorum. Gelen Aslı değil çaycımızdı. Çay içip içmediğimi sormaya gelmişti.
"Getir demlisinden bir çay " dedim. Demli çay da içmezdim ama uykumu kaçırsın diyerek bugün demli bir çay içmek istedim. Biraz sonra çayım geldi. Ama çok demli ve acı olduğu için ancak iki yudum içebildim. Şimdi yeni bir bekleyiş içindeyim. Kapımı ikinci kez çalacak olan meçhul misafirimi bekliyorum.
Saat on ikiyi yirmi geçe kapım ikinci kez çaldı. Heyecanla kapıya koştum. Evet. Beklediğim misafir nihayet gelmişti. Bu kez kapımı çalan Aslı idi.
Kapıyı açar açmaz boynuma sarılacak bir Aslı bekliyordum. Kapı açıldığında o öyle cansız ve ruhsuz bakışlarla bana bakıyor ve içeri adımını atmağa cesaret
234
edemiyordu.
Karşımda yorgun ve bitkin bir Aslı vardı. Elinden tutup içeri çektim. Adımını içeri atar atmaz daha kapının kapanmasını bile beklemeksizin boynuma sarılıp hüngür hüngür ağlamağa başladı.
Ağlamak kötü bir haberin işareti idi.
"Aslı ağlamayı bırak ta neler oldu sen onları anlat " dememi duymuyormuş gibi hıçkırıklarına devam ediyordu. Kolundan tutarak kanepeye kadar yürüttüm .Kanepeye oturduktan sonra yine başını omuzlarıma dayayarak uzun uzun ağladı. Göz yaşları bittiğinde hafif bir gülümseme ile " Boşandık" diyebildi.
"Deminden beri konuşmuyor ve beni merakta bırakıyorsun. Böyle güzel bir habere insan ağlar mı?
"İlk anda sevinemedim. On iki yıl emek verdiğim acı tatlı günler yaşadığım bir evlilik hakimin bir cümlesi ile bitmişti. Kararı duyur duymaz kendimi bir boşlukta düşer gibi hissettim. Ben de kararı duyunca sevineceğimi sanmıştım. Sevinemedim. Yapmak kolaymış ta yıkmak çok zor geldi bana. Yok olan her şey insana hüzün veriyor. Evimizde bir bardağın ,bir vazonun kırılması sırasında bile büyük bir hüzün yaşarız. Saksıdaki ya da bahçemizdeki bir çiçek fidanı çiçek açarken seviniriz, çiçeği solarken üzülürüz. Bugün işte ben benzer bir hüznü yaşadım. Göz yaşlarım bu acının ifadesiydi. Kerem beni anlayabilmem için bir boşanma da senin yaşaman gerekir. Ama o hüznü yaşamanı istemem. Benim yaşadığım bu acı bir ömür ikimize de yeter.
"Aslı seni anlıyorum. Senin acın benim de acımdır. Yaşananlar hep geride kaldı. Biz bundan böyle ileriye bakalım ve ilerde yaşayacaklarımızı düşünelim.
Duruşma sırasında da büyük sıkıntılar ve hüzünler yaşadığını tahmin ediyorum. Sen böyle maceralara ve
235
sıkıntılara alışık değilsin.
Bu geçen gecem kabuslar içinde geçen çok kötü bir geceydi. Geçmişim ,yarınlarım uzun bir sinema şeridi gibi gözlerimin önüne geldi ve uykularımı çaldı. Geceyi hiç uyumadan geçirdim. Bunları hak eden bir hanım olmadığım
için yaşadıklarım beni üzdü. Ne kadar güzel şeyler düşünürsem tam aksini yaşıyorum. Sanki yüce Mevla bana güzel şeyleri hayal etmeyi bile yasaklamış. Mutlu bir yaşantım olsaydı adliye salonlarında ne işim olurdu.
Eşimin adliye salonundaki kin dolu bakışları hala gözlerimin önünde. Görmek istemiyordum ama orada da yine karşımdaydı . Bir ara yanıma kadar geldi ve bana yalvarmağa başladı
"Aslı seni seviyorum. Yaptıklarımdan çok pişmanım. Ne olursun bu kez beni affet hep senin kulun kölen olurum. Seni ne kadar sevdiğim bilirsin. Beni bırakırsan ben yaşayamam. Sevmediğini biliyorum ama bana acıman da yeter. Ben sağlıklı bir insan değilim. Sana kaşı çok büyük kusurlarımın olduğunu da biliyorum. Biz severek evlenmiştik. O sevgiden küçük bir parça kaldı ise onu canlandırmağa çalışalım. Evliliğimizin bu durumlara gelmesinde senin en küçük bir kusurun olmadı. Ama ben ancak bu kadarını yapabiliyorum , gücüm ve yeteneğin bu kadar. Sana karşı hiçbir art niyetim ve kinim olamaz. Sana kalkan şu ellerim keşke o an kırılıp dökülseydi de sana dokunmasaydı . Yaptıklarımın acısını senden çok ben çekiyorum. O gün sana yaptıklarımdan dolayı kendimden utandım ve günlerce ağladım. Ama sen dökülen göz yaşlarımı göremedin. Sana yalvararak söylüyorum: Bugün hakimin karşısına çıkmadan şu adliyeden el ele tutuşarak çıkalım. Düşmanlarımızı, bizi sevmeyen ve kıskananları sevindirmeyelim.
Tüm evliliklerde benzer olaylar her an yaşanabilir.
236
Geçmişte yaşadığımız acı olaylardan ikimiz de ders alım ve bu kötü günler mazide kalsın. Bir gün olsun seni kırmayacağıma söz veriyorum. Evliliklerde her çift buna benzer dargınlıkları her zaman yaşar. Kavgalar hataları anlamak için bir vesiledir. Ben de hatamı anladım ve senden tekrar özür diliyorum. On iki yıldır ilk kez sana elim kalktı. Boşanmaman için her şeyi kabule hazırım”
“Doğan, yıldır sana eş olmanın bedeli bu olmamalıydı. Daha bu tokatın bir ömür duyacağım acıları olacak. Sen bana bunca yıldır hep acı yaşattın,ben mutluluğa hasret bir yarı ömür geçirdim. Bunun bedelini hiçbir zaman ödeyemezsin. Ben seni hiçbir zaman eşim olarak ta görmedim. Hep bana yabancı, hep benden uzaktın. Bundan sonra sen yolunda ben yolumda. Bir de bensiz bir mutluluğu ara,belki benden bulamadığın mutluluğu başkalarında yakalarsın. Yalvarmak ve özür dilemek için çok geç kaldın.
Bende böyle yaralı bir yüz ve yaralı bir gönül varken seni affetmek içimden gelmiyor. Güzel yaşam,iyi bir eş ve mutluluk sana göre bir yaşam değil. Sen çok farklı bir dünyanın insanısın. Bu güne kadar sana nasıl tahammül ettim ona şaşıyorum.
Bak adalet dağıtan bir yerdeyiz, biraz sonra hakimin huzurunda olacağız. Bu konuda artık son söz benim değil davamıza bakan hakimindir. Ben hakimin huzuruna çıkarken vicdanen rahatım. Bugüne kadar evin erkeği sen değil ben oldum. Gün geldi seni beslemek için kapı kapı dolanarak para dilendim, gün geldi para bulamadığım için evde aç ve susuz bekledim. Kışın o soğuk havalarında evimi ısıtacak odun kömürüm olmadı. Sen sıcak kahve köşelerinde çayını yudumlarken ben sığınacak sıcak bir yuvaya hasret yaşadım. Bana bıraktığın en güzel anılar bunlar. O kötü günleri tekrar yaşamak istemiyorum.
237
Sözlerimi tamamlamadan elimden tutup beni sürüklemek istedi. Sonra da " Sen iyi sözden, özürden anlamıyorsun. Boşanmaman için elimden gelen her şeyi yapacağım. Boşansan bile senin peşini bırakmam, bunu iyi bil"
Bu arada aramızda bir itiş kakış oldu ve benim bağırmam üzerine avukatımın araya girmesi ile elimi bıraktı.
Bu olaydan biraz sonra mübaşirin gür sesi koridorda çınladı. Bizi duruşmaya çağırıyordu. Avukatım önde ben arkada duruşma salonuna girdik. Kürsüde bir bayan hakim
dinleyici koltuklarında oturan çok sayıda avukat vardı. Hiç alışık olmadığım ve ilk kez karşılaştığım bir ortam. Sanki gözlerim kararmış kimseleri göremiyorum. Avukatlar dik dik bana bakıyor.
Tam karşımdaki masada ayakta durmakta olan Doğan'ı görmemek için hep gözlerimi ondan kaçırmağa çalışıyorum. Heyecandan ellerim titriyor ve kalbim göğüs kafesimi yırtarcasına kaburgalarımı dövüyor. Bayılmamak için kendimi zor tutuyorum. İlk kez bir hakimin karşısındayım. Ve ilk kez bir yargılama görüyorum.
Hakimin özel cüppesi ile kürsüde oturuşu salona ağır bir hava veriyordu. Hakimin ağzında çıkacak kelimeleri duymak için sabırsızlanıyor ve hep kürsüye doğru bakıyorum. O anda öğrencilik yılları gözlerimin önüne geliyor. Bir zamanlar beni sınava tabi tutan öğretmenlerimin karşısında da aynı heyecanı yaşamıştım. Yargılamada bir sınava benziyor sanki. Hakim bir öğretmen bizler ise birer öğrenciyiz. Sanıyorum sorulan sorular farklı olacak.
Yargılamanın özelliklerini bilmediğim için gözlerim hep hakimin hareketlerinde. Hakim önündeki dosya ile meşgul. Durmadan yaprakları çeviriyor.
Sonunda hakim kürsünün önünde oturmakta olan zabıt
238
katibine dönerek:
"Davacı ve vekili ile davalı geldiler ve açık duruşmaya başlandı. Davacı vekilinden diyecekleri soruldu:
Davacı vekili "Dava dilekçemde yazılı olan hususları aynen tekrar ediyor ve müvekkilimin davalıdan boşanmasına karar verilmesini talep ediyorum " dedi.
Hakim davalı tarafa dönerek :
"Davaya karşı diyeceklerin var mı?" dediğinde,Doğan söz alarak:
"Sayın hakimim ben boşanmak istemiyorum. Ben yaptıklarımdan dolayı huzurunuzda eşimden özür diliyor ve
beni bağışlamasını istiyorum. Eşime olan sevgim anlatılmayacak kadar büyük. Onu kırdığımı ve ona iyi davranmadığımı biliyorum. Bu bir anlık öfkenin sonucu şuursuzca yapılmış olan bir davranıştır. Yaptıklarımdan dolayı ben de utanıyorum. Uzun süren bir evlilik dönemimiz var. Bu süre içinde ilk kez eşime karşı böyle istem dışı bir davranışım oldu. Evliliklerde böyle tatsızlıklar yaşanabiliyor. Bize bir şans daha verirseniz belki evliliğimizi kurtarabiliriz. "
Hakim tarafların beyanlarını tek tek duruşma zaptına yazdırdıkta sona davalıya hitaben "söylediklerini davacı olan eşinde duydu. Şimdi ona soruyorum !
"Davalının dediklerini duydunuz. Boşanmak istemediğini ve barışmak arzusunda olduğunu beyan ediyor. Bu konuda karar sizlerin. İsterseniz sizleri bir psikolok ve pedegokla görüştüreyim. Onların tavsiyelerini almanızda da yarar olabilir. Bunca yıldır emek verdiğiniz evliliğinizi kurtarabilirsiniz. Barışmak istiyorsanız davayı başka şekilde karara bağlıyacağım "diyerek sözü bize verdi.
İlk sözü avukatım aldı: Sayın hakimim müvekkilim pedegok ve pskolokla görüşmek istemiyor. Uzun süren bir evliliklerinde müvekkilim mutluluğu ve huzuru bulamamış.
239
Davalı eşine ve işine sahip çıkmayan birisi. Bu evlilik bugüne kadar hep müvekkilimin çabaları ile yürümüş. Bu kavganın bir de geçmişi de var. Olayın daha açıklığa kavuşması için tanık da dinletmek istiyoruz. Tanıklarımız hazır. İlave diyeceklerimizi tanıkların dinlenmesinden sonra açıklayacağız”
Avukatımın bu beyanı üzerine hakim tanıkları duruşma salonuna alarak sorgulamaya başladı “
Tanıklar ifadelerinde eşlerin biri birlerini darp ettiklerine ilişkin olayda bilgileri olmadığını, taraflarla komşu olduklarını ve her ikisini de tanıdıklarını,sürekli biri birleri ile kavga ettiklerini, davalının çalışmadığını, günlerini kahvehane köşelerinde geçirdiğini, ailenin tüm sorumluluklarını davacı eşin yüklendiğini beyan ettiler.
Doğan tanık beyanlarını kabul etmedi ve benim avukatım “tanık beyanlarına karşı bir itirazımız yok. Tanıklar gerçeği açıkladılar. Delillerimiz toplanmıştır tarafların boşanmalarına karar verilmesini talep ederim” diyerek savunmasını tamamladı.
Hakim ayıraca bana da söz verdi.
"Sayın hakimim ben yediğim yumdukların acısını henüz unutamadım ve bir ömür de unutamam. Yüzümde hala o yaraların izleri var. Bu yaralar beni çok sevdiğini söyleyen eşimin yumruklarının izidir. Beni dövüp bu hallere düşüren birisine eş olmak istemiyorum. Dayağın yaşandığı bir yuvada sevgi barınamaz. Bugün hayvanlara bile dayak atıldığı zaman toplumun büyük bir kesimi büyük tepkiler verebiliyor. Ben bir insanım eşimin bir hayvanı döver gibi beni dövmesi ve beni bu şeklimle toplum içinde gezmeye zorlaması yalnız benim değil yakınlarımın ve dostlarımın bile onurlarını zedeledi. Ben dayak yemeyi hak etmiş bir bayan değilim. Aynada yüzümdeki morlukları gördükçe kahroluyorum. Yıllarım hep buna benzer olaylarla
240
geçti,gençliğimi yaşayamadım. Budan sonra gönlümce yaşamak istiyorum. Zaten hiçbir zaman davalıyı eşim gibi görmedim. Bir evde iki yabancı gibi yaşadık. Yüksek mahkemenizden boşanmamıza karar vermenizi istiyorum"
Benim sözüm üzerine hakim tekrar davalıya dönerek:
"Eşiniz barışmak istemiyor. Eşe şiddet uygulamak ve eşi darp etmek yasalarımızca suçtur ve önemli bir boşanma nedenidir. Dosyada eşinizin bu dayaktan dolayı almış olduğu on günlük bir sağlık raporu var. Davanın bitirilmesi için dosyadaki delilleri yeterli görüyorum" diyerek zabıt katibine döndü
Gereği düşünüldü : Toplanan deliller karşısında tarafların bu evliliklerini devam ettiremeyeceklerine ilişkin mahkememizce yeterli kanaat oluştuğundan, tarafların boşanmalarına, nafaka konusunda bir talep olmadığı için bu konuda karar verilmesine mahal olmadığına temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi." Diyerek davayı bitirdi.
“Kararın verilmesinden sonra doğan'ın mendilini çıkararak gözlerinde biriken yaşları sildiğini gördüm. Bir süre hareketsiz öylece sessiz sakin bekledi, sanki donmuş gibiydi. Ne yapacağını ve nereye gideceğini bile bilemiyordu. O çaresiz ve anlamsız bakışlarına sevinemedim. İçimdeki kinler birden bir acıma duygusuna dönüşüverdi. Benimde gözlerimden akan ılık damlaların yanaklarıma doğru kaydığını hissettim. Doğan bu celsede böyle bir karar verileceğini tahmin etmiyordu. Daha sonra mübaşirin hatırlatması üzerine salonu terk ederek ayrıldı.
Koridora çıktığım zaman doğan kapının yan tarafında bekliyordu. Son kez eli ile beni tehdit ederken de "Boşuna heveslenme, sana bensiz mutluluğu yaşatmayacağım! " diyerek hızlı adımlarla mahkeme koridorunun sonunda
gözlerden kayboldu.
Bir süre avukatımla sohbet ettikten sonra ben de çıkıp
241
sana geldim. Ama duruşma boyunca adliye koridorlarında ve duruşma salonunda hep gözlerim seni aradı. Orada biraz yalnız kaldığım ve terk edildiğim hissine kapıldım. Uzun yıllar emek verdiğim yuvam yıkılıyor ve yeni bir yaşama merhaba diyordum. Bir hanım için oldukça zor bir andı. Her yerde senin yanımda olman bana hep cesaret ve güç verir. Artık hiçbir yerde beni yalnız bırakma bir ömür birlikte olalım "
Karar sırasında bir süre şok yaşar gibi oldum. Hatta hakimin yazdırdığı kararı tam duyamadım bile. Duydum da kafam karmakarışık olduğu için tam anlayamadım. O anda gözlerim kararır ve kulaklarım takınır gibi oldu. Boşandığımız müjdesini salondan çıktıktan sonra avukatımdan öğrenebildim.
Avukatım bana "Gözün aydın artık özgür bir kadısın" dediğinde bir sevinç gösterisinde bulunamadım.
Hatta avukatım bana " Karara sevinmemiş gibi görünüyorsun" diyerek tepkisizliğimi belirtmek istiyordu.
Ben de ona " Mutsuz olan bir evliliği bitirdim ama budan sonraki geleceğimi göremiyorum. Sevinebilmem için geleceğe ilişkin güzel umutların oluşması gerekir. Ben sevincimi daha sonraki göreceğim mutlu günlere bırakıyorum" diyerek avukatıma teşekkür edip adliyeden ayrıldım.
O anda pek sevinemedim ama şu an boşanmamdan dolayı sevinçli ve mutluyum. Yalnız içimde kaygılarım, umutlarım ve bir takım umutsuzluklarım var. O kötü duyguları da zaman içinde yeneceğime inanıyorum. Senin desteğin olduğu sürece aşamayacağım hiçbir engel olamaz.
Aslı geldiği gibi değildi, konuştukça rahatladı ve kendisine geldi. Artık gülmeğe ve o güzel kahkahalarını atmağa başlamıştı .
"Aslı bu güzel günü burada değil de daha güzel bir
242
yerde kutlayalım. Hem birlikte bir yemek yer hem de sohbetimize orada devam ederiz" dediğimde Aslı da itiraz etmedi.
Bürodan çıkarak el ele birlikte Kordon Boyuna doğru yürümeğe başladık. Sahil her zamanki gibi kalabalık. Bizim gibi el ele yürüyen onlarca sevgili var. Bugün Aslı'nın bana daha yakın ve tamamen bana ait olduğunu hissediyordum. Denizi, körfezi, vapurları, martıları ve karabatakları seyrederek lokantaya kadar yürüdük.
Lokanta denizin içine doğru iskele kurularak yapılmış tamamı deniz içinde olan manzaralı güzel bir lokanta. Romantik aşklar yaşayan aşıkların, sevgililerin buluştuğu bir yer. Lokantanın her tarafı denizle çevrili olduğu için masa seçmekte zorlanmadık.
Masamızdan dalgaların hışırtısını,martıların çığlıklarını duyabiliyor ve karabatakların dalıp çıkışlarını görebiliyorduk. Şef garsonumuz yemek siparişlerimizi aldı.
"Aslı bugün ikimiz içinde özel bir gün. Masamızda,viski, rakı ,şaraptan hangisinin olmasını istersin.?"
"Bilirsin ben birayı severim. Sen de neyi seviyorsan onu iste"
İkimiz de bira istedik. Yemeklerimiz ve biralarımız geldi. İki aşık karşı karşıya ve göz göze kadehlerimizi gelecekteki mutluluğumuz için tokuşturuyoruz. Bugün her gün kinden daha mutlu ve daha umutluyuz. Boşanma ile birlikte önümüzdeki engellerin en büyüğü yok artık.
İkinci biradan sonra Aslı'nın yanakları pembeleşmeğe ve neşesi tüm benliğini kaplamağa başlamıştı. Bira şişeleri durmadan boşalıyordu. Aslı'nın dördüncü birayı da içmek istemesine engel oldum. Neşemize mutluluğumuza diyecek yoktu. Ara sıra komşu masaların bizlere kıskanarak baktıklarını görüyordum. Aslı
243
her zamanki gibi yine salonun en dikkat çekici güzeli idi.
Yine her zamanki gibi dantelli beyaz gömleğin içinde bir çift güneşin doğuşunu hatırlatan göğüsler gözlerimi kamaştırıyordu. Pürüzsüz bembeyaz gerdanının üzeride son aldığım kolyenin görünüşü bir harikaydı. İçtiğimiz biralar duygularımızı daha da güzelleştirmiş ve zenginleştirmişti. Güzel olan Aslı’yı şimdi çok daha güzel görüyordum.
Öyle hayran hayran Aslı’ ya bakarken " Aslı bu güzel günde sana sürpriz bir haberim var:
" Sevinebileceğim bir haber. Ara sıra seninle hep bir yurt dışı gezisi hayal ederdik. "
"Benim öyle bir lüksüm yok. Götürürsen de hayır demem. Gideceğimiz yer ülkemize benzemeyen egzotik bir ülke olsun. Bizde olmayan şeyleri görelim ve yaşayalım. ”
" Buna birlikte karar verelim istedim. Senin görüşün ve isteğin doğrultusundaki bir seçim beni daha çok mutlu eder. Gideceğimiz ülke konusunda benim bir kararım yok. Senin görmek istediğin her yer olabilir. Önemli olan bilmediğimiz diyarlarda aşkımızı ve özgürlüğümüzü bol bol yaşamak.”
"Böyle bir yurt dışı gezisi düşünmeniz benim için büyük bir sürpriz oldu.Bu güzel habere karşı şimdi sizi nasıl ödüllendireceğimi düşünüyorum. Bana göre şu an tatlı bir öpücüğü hak ettiniz. Daha büyük ödüller sonraki günlerde.” diyerek gelip yanağıma bir öpücük kondurdu.
“Nereye gitmek istersin ?"
"Sen nerede ise dünyanın büyük bir bölümünü gezmiş bir seyyah sayılırsın. Gezilecek güzel yerleri benden daha iyi bildiğini sanıyorum. Ben köyümden ve İzmir'den başka bir yer tanımam. Önemli olan birlikte ola bileceğimiz iklimi
rahat olan bir ülke olsun. Burada havalar soğudu.
Beni kışı olmayan sıcak bir ülkeye götür. Bilirsin ben bir bahar çiçeğiyim ,öyle sert ve soğuk rüzgarlara
244
dayanamam. Açılıp saçıldığım zamanlar mutlu olurum. Kalın kalın elbiselerin içinde olduğum zaman kendimi açmayı bekleyen çiçeklere benzetirim. Goncalar açmadıkça çiçekler güzel görünmez. Göğsümde güneş bir altın kolye gibi parlamalı, çıplak kıllarım etrafıma ışık saçmalı. Ben baharı önce bedenimde yaşamalıyım. Çiçeklerin en güzelini,baharın en canlısını bende yaşamak istiyorsan beni sıcak iklimlere götür. Afrika ülkelerinin bu mevsimlerde sıcak olacağını sanıyorum. Mısır, Tunus, Fas ve Dubai gibi ülkelerden herhangi birisi olabilir. "
"Sıcak ülke istiyorsan Mısır a gidelim. "
"Benim de tercihim Mısır. Kleopatra'nın ülkesi. O kadını ve o ülkeyi hep merak eder dururum. Kleopatra için büyük savaşlar olmuş, büyük büyük krallar önünde saygı ile eğilmişler. O ülkede o kadının heykelleri , resimleri ve ona ilişkin mutlaka birtakım sanat eserleri vardır. O kadının yaşadığı ülkeyi görmek en büyük hayalimdi.
Kleopatra ın heykeli önünde bir resim çektirmek istiyorum. Bakalım o mu güzel, ben mi güzelim? Bana bırakıyorsan Mısır'a gidiyoruz."
"Resimlerinden hatırladığım kadarı ile Kleopatra çirkin,yılan yüzlü bir kadın. Seni onunla kıyaslamak sana hakaret olur. Resimlerini gördüğün zaman görüşümde haklı olduğumu anlayacaksın.
Hazırlıklarını yap on beş gün sonra gidiyoruz. Biliyorsun orası sıcak bir ülke. Giysilerini ona göre ayarla. Gitmeden önce buradaki tüm dostlarınla da vedalaş. O ülkeyi seversek belki oraya yerleşir bir daha bu yerlere dönmeyiz. Orada bizi rahatsız eden ve kıskananlar olmaz. Mısır da evlenmekte kolay. İmam beş dakikada işi bitiriyor."
"Ben bir kez evlenerek evliliğin nasıl bir yaşam olduğunu gördüm. Nikah önemli değil, ben nikahsız
245
yaşamak istiyorum. Nikahsız birlikte yaşamda aşklar daha uzun ömürlü oluyormuş. Benim için evlilikten çok aşk yaşamak önemli. Beni Kleopatra da yapsalar o ülkelerde kalamam. Benim için ülkem her yerden daha güzel. Aşkta yer ve memleket önemli değil. Aşkımız için seninle olmak kaydı ile ücra bir köyde de yaşamağa razıyım."
"Fazla romantiksin. Mısır’ı görmeden kararını verme. Ben Romalı Sezar olurum, sen de Kleopatra ,bir ömür Nil vadisinde bir villada aşk yaşarız"
"Yine benim ile dalga geçiyorsun galiba. Senin dediğin gibi olsun, bunlara Mısır'ı gördükten sonra karar verelim."
O gün yemekte boşanmanın sonuçlarını ve yapacağımız gezintinin ayrıntılarını konuştuk.
Aslı "Hala boşandığıma inanamıyorum. Boşanmak bu kadar kolaymış ta şimdiye kadar neden bu zulmü yaşadığımı kabul edemiyorum. Şu an genç kızlık yıllarıma döndüm. Gönlümde beni rahat ettiren büyük bir boşluk oluştu. Sıkıntıları ve acıları adliye salonunda bırakıp çıktım. Bundan böyle evlilik yok birlikte aşk var."
Boşanma kararı Aslı’yı da, beni de çok mutlu etmişti. Boşanma ile birlikte önümüzdeki en büyük engeller kalkmış oluyordu.
İlk ödülümüz yurt dışına yapacağımız bu seyahat olacaktı. Şimdiye dek birlikte uzun süre bir arada olamamıştık. Mısır toprakları bilmem bizi nasıl karşılayacak ve aşkımıza neler katacak. Bu konuda ikimiz de heyecanlıyız. Seyahatimizin bir an önce başlamasını istiyoruz.
Beklediğimiz gün nihayet gelmişti.
Aslı çok heyecanlı olduğu için uçuş saatinden çok önce hava alanındayız. Bir süre Aslı ile hava alanının içini ve firşopları gezdik. Aslı ilk kez görüyordu hava alanını. Beğendi ve çok konforlu buldu. Uçuş saatine kadar hava
146
alanının her tarafını gezebildik.
Uçuş saatinde uçağımız hazırdı. Mısır hava yollarının bir uçağı ile uçacaktık. Uçaktaki yerlerimiz alarak kalkışı bekliyoruz.
Hostesler tur atıp duruyor. Aslı hostesleri kastederek "Çıtırlar da güzellermiş. Sen sık sık yurtdışına yoksa bu çıtırları görmek için mi gidiyorsun?"
"Benim yanımdaki çıtır onlardan yüz kat aha güzel" diyerek elini tutum. İlk kez birlikte yana yana ve el ele uzun bir yolculuğa çıkıyoruz.
Kalkış anonsları yapılıyor. Konuşmalar Arapça olduğu için ne söylendiğini bilemiyoruz ama tahmin ediyoruz. Kemerlerimizi bağladıktan sonra uçağımız yavaş yavaş uçuş pistine doğru yürümeğe başladı. Biraz sonra gökyüzünün sonsuz mavi boşluğundaydık. Aslı uçağın penceresinden aşağıları seyrediyor .
"Ben gökyüzünde manzaranın daha iyi olacağını sanıyordum. Çok kötü bir manzara var. Evler eve,yollar yola benzemiyor. Tüm insanlar ormanlar,ağaçlar ve dağlar da birden yok oldu sanki. Sadece bulutları görüyorum. Bulutların güzelliğine diyecek yok. Yer yüzünde iken bulutlar böyle görünmüyordu. Bakar mısın solumuzdaki bulut kümelerine? Bulutlardan dağlar,ovalar ve vadiler oluşuverdi. Her an büyüleyici bir manzara ile karşı karşı karşıyayız. O bulutlar arasında bir evimizin olmasını çok isterdim. Masallardaki gibi bir ömür geçirirdik. Her halde uçak yolculuğunun en iyi tarafı bulutları seyretmek olsa gerek. Çünkü gökte bulutlardan başka bir şeyler görmek olanaksız. Gündüz uçtuğumuz için ne yıldızları ne de ayı görebiliyoruz. Gök yüzünün en güzel süsü olan kuşlar da yok buralarda. "
Aslı eli elimde bana yaslanmış bir biçimde talı tatlı konuşurken yemeklerimiz geldi. Aslı balık istedi, ben de
247
tavuk. Hizmetler ve yemekler güzeldi. Bir saat uçtuktan sonra şimdi Akdeniz in üzerinde uçuyorduk.
Aslı ya "Bak bakayım aşağıda neler görebiliyorsun"
"Orada da gökyüzü görüyorum,altımızda üstümüz de aynı renk"
"Aşağıda gördüğün gökyüzü değil şu an Akdeniz’in üzerinde uçuyoruz. Alttaki mavilik denizin maviliği." Dediğimde pencereden uzun uzun denizi seyretti.
"Ama gökyüzünde denizler de güzel görünmüyormuş. Ne hışırtısını, ne dalgasını, ne de üzerinde uçuşan martıları görebiliyorum. Böyle deniz mi olur?
"Aslı dışarıda olanlar benim ilgimi çekmiyor. Ben yanımdaki ile ilgileniyorum. Şu an dünyanın en mutlu insanıyım. Sevgilim kollarımda gökyüzünün sonsuz maviliğinde kanadımız yok ama kuşlar gibiyiz . Seni bir öpebilir miyim," dediğimde:
"Ülkemizden ayrılınca bakıyorum cesaretin de arttı. Türkiye’de iken otobüslerin içinde beni öpmeğe cesaret edemiyordun. Otobüsle uçağın ne farkı var. Ellerimden tutarsan yeter, bunu da öpücük yerine kabul et. Fazla sabırsızlanıp heyecanlanma, güzel ödülleri Mısır’a gittiğinde alacaksın. Şimdilik yanımda böyle uslu uslu otur. Ya da gözlerini yum, düşündüklerini hayalinde yaşa. Öyle yaramazlık yaparsan pilot amcaya söylerim kulaklarını çeker. Benimle sohbet etmeğe sıkılıyorsan hosteslerle sohbet etmene izin veriyorum.”
“Sen varken hosteslerle sohbet etmeyi de kendime verilmiş büyük bir ceza kabul ederim. Davranışlarımdaki aşırılık ve saldırganlığım seni çok sevmemden kaynaklanıyor. Gönlüme ve içimdeki güzel duygulara hükmedemiyorum. Sen de kendini çok sevdirmeseydin.”
Aslı ile birlikte olunca zaman bir su gibi akıp gidiyor. Pilot iniş anonsunu yapmamış olsaydı biz uçağa sanki yeni
248
binmiş gibiydik. İki saatlik yolculuk iki dakikada biter gibi oldu.
“Aslı’ şu an Mısır semalarındayız. Biraz sonra doyamadığımız yolculuğumuzun bir bölümü bitiyor. Daha güzel anlarımızı bundan sonra yaşayacağız.”
“Mısır bu kadar yakın bir yer mi? Türkiye’den daha yeni havalanmışız gibi geliyor bana. Otobüs yolculuklarına alışık olduğum için uçağın hızını tahmin edemiyorum.”
Uçağımız Kahire’nin üzerinde bir tur attıktan sonra inişini tamamladı.
Hava alanı küçük olduğu için alandan ayrılışımız fazla zamanımızı almadı. Hava alanındaki işlerimizi bitirir bitirmez otelimize hareket ettik. Kalacağımız otel şehir merkezinde “Movembik” isimli oteldi.
Kalacağımız otel odası otelin arka bahçesinde ağaçlar arasında bungalov tipi tek katlı müstakil bir evden ibaretti. Öyle bildiğimiz çok katlı ve çok odalı klasik bir otel değildi. Balayı geçirmek isteyenler için bundan daha güzel oda olamazdı Sanki bizim balayı geçireceğimizi otel işletmecileri önceden biliyorlarmış gibi geldi bize. Odamızda büyükçe iki kişilik bir karyola, koltuk takımı,mini bar,televizyon gibi her türlü konfor mevcut.
Odaya girer girmez Aslı hayran bakışlarla bir süre odayı ve içindeki eşyaları inceledi.
“Balayı çiftleri için düzenlenmiş güzel bir oda. Düşündüğümden çok daha güzel buldum." Diyerek Kendisini karyolanın üzerine atıverdi. Açılmış kolları ve düzgün bacakları ile tam karyolayı dolduruyordu. Nerede ise karyolada bana yer kalmamış gibiydi."
"Aslı karyola iki kişilik. Bana yer bırakmadın"
"Gel sen de yanıma uzan sevgilim. İkimizde de yetecek kadar yer var."
Ben de elbiselerimi çıkarmadan Aslı'nın yanına
249
uzanıverdim. Önce tatlı ve uzun bir öpücük ,sonra da özlem dolu bir sarılma ile başladı otel misafirliğimiz. Bir süre sırtüstü uzanarak adamızın duvarlarını, perdelerini, tavandaki avizeyi ve eşyaları inceliyoruz. Gözümüzü rahatsız eden hiç bir olumsuzluk yok. Balayı geçiren çiftler için hazırlanmış ideal bir oda. Perdelerin aralıklarında otelin bahçesi görünüyor. Alışık olmadığımız ağaçları ve çiçekleri ile değişik bir doğa manzarası izliyoruz. Yatağımız da son derece rahat ve konforlu olduğu için dışarılar fazla ilgimizi çekmiyor. Şu anki durumumuzu hiçbir güzellikle değişmeyiz.
Neden sonra Aslı “Sen balayını başlatmış gibisin” diyerek yattığı yerden ayağa kalktı.
“Aceleci olma balayında kuralları ben koyacağım! Önce otelimizi tanıyıp yemeğimizi yiyelim. Geceler uzun, bu uzun gecelerin ikimizden başka sahibi olmayacak. Umarım bu balayımız hayatımıza ayrı bir renk katacak, unutulmaz anılarla ülkemize döneceğiz. Türkiye de başlayan aşkımız Mısır topraklarında çöl güneşi ile yanacak ve bizi biri birimize daha çok bağlayacaktır. ”
Yarım saat kadar dinlendikten sonra otelimizin lobisine geçtik. Turistik bir otel olduğu için dünyanın her tarafından insanlar var. Lobinin en güzel hanımı yine Aslı. Lobiyi dolduran turistler genellikle yaşlılardan oluşuyor. Mısır tarih olarak zengin bir kültüre sahip olduğu için çok turist çeken bir ülke. Biz buraya tarih görmek için değil güzel bir balayı yaşamak için geldik. Ama gurubumuza katılarak gelmişken Mısır'ın zengin tarihini de görmeden gitmek olmaz. Balayımız bu yönü ile de güzel geçeceğe benziyor.
Daha gurup arkadaşlarımızla da yeteri kadar tanışamadık. İlk kez bugün restoranda birlikte olacağız. Balayı çifti olmamız nedeniyle gurubun ilgi çeken tek çiftiyiz. Balayı çifti olarak biz de hakkını veriyoruz. Her
250
yerde her davranışımızda biri birini çok seven bir çift olduğumuzu herkes hissediyor.
Otelin lobisi kusursuz denecek kadar güzel dekore edilmiş. Akşam olup karanlık çökmesine rağmen salondaki dev avizeler güneşin battığını hissettirmiyor. Gösterişli mobilyalar,yerlere döşenmiş olan Mısır granitleri otele bir saray havası vermiş. Bu harika konfor karşısında oturduğumuz deri koltuklardan kalkmak istemiyoruz.
Lobinin öbür ucunda rehberimiz yemek salonuna inmemizi işaret ettiği için koltuklarımızı terk etmek zorunda kaldık. Yemek salonu da otelin güzelliğini uyum sağlamış harika yerlerinden biri.
Oteli Fransızlar işlettiği için her şeyde Fransız kültürünü ve inceliğini görüyoruz. Yemekler de öyle,Avrupa mutfağına göre hazırlanmış. Yemek çeşidi bol olduğu için yemek seçme konusunda bir sıkıntımız olmadı. Aslı birayı çok sevdiği için ekstradan iki bira söyleyerek masamızı biraz zenginleştirdik. Gurup arkadaşlarımızla bizler için ayrılmış bölümde birlikteyiz. Bugün gezimizin ilk akşamı. Esas gezimiz yarın sabah başlıyor.
Yemekten sonra otelimizin etrafında bir gezintiye çıktık. Bizim gibi birkaç yabancı daha var. Uzaktan Mısır'ı dünyaya tanıtan o meşhur piramitleri görüyoruz. Gecenin karalığında ışıklandırılmış şekli ile piramitlerin görünüşü bir harika. Bu kadar büyük olabileceklerini düşünemiyorduk. Sanki yan yana dizilmiş üç büyük dağı andıran bir görüntü. Aslı ilk andan görüntülere bir anlam veremedi. Ben ona :
"O gördüğün ışıklı yapılar işte Mısır'ın meşhur piramitleri. En baştaki büyük olan Keupus, ortadaki Kefren öbür uçtaki küçük olan ise Mikernus tur."
"Ben de bu kadar büyük olacaklarını tahmin etmemiştim. Sen bayağı dersine çalışarak gelmişsin. Üç
251
bin yıl önce yapılmış bu antik eserlerin uzaktan adlarını bile sayabildin. Mısır kültürüne hiç de yabancı görünmüyorsun. Her alanda olduğu gibi tarihi alanda da dolu olduğunu gördüm. Sana bu geniş kültüründen dolayı hep hayranım. Sende edebiyat, tarih, şiir,müzik ve nerede ise sanatın her dalı var. O güzel sevda şiirlerini hiç unutamıyorum. Her şiirinde aşkın başka bir tadını ve lezzetini yaşatıyorsun bana. Şahsıma karşı Hissedip de söyleyemediklerini şiirlerinde yaşıyorum. İç dünyanı ben mi zenginleştirdim, yoksa daha önceden de var mıydı bilemiyorum?
"Sanatsal yönüm seni tanıdıktan sonra daha da gelişmeğe başladı. O güzel aşk şiirlerini ben yazmadım onları sen bana yazdırdın. Sanatta duygu önemli. O ilhamı sen bana vermeseydin o şiirler yazılamazdı. Şiirlerimi okuduğun zaman sana olan duygularımı onlarda daha açık ve net biçimde göreceksin. Benim ilhan perim,sevda meleğimsin. Bu güzelliğin bana daha çok eserler verdirecek. Sen romanlara,şiirlere ve sanatın her dalına ilham verecek kadar büyük ve zengin bir kaynaksın. Düşündüğüm ve aradığım tüm güzellikleri sende bulabiliyorum.”
Aslı ile hem otelin bahçesini geziyor hem de sohbet ediyoruz. Otelimizin çevresinde görülecek başka yerler olmadığı için erkenden odamıza çekildik. Odamıza çekildiğimizde Aslı bana "Yediğimiz yemekler biraz bana ağır geldi. Bir maden suyu olsa çok ikrama geçer"
"Odamızdaki mini barı açtım. İçinde her türlü içki ve su var ancak madan suyu yok. Zorunlu olarak lobiye gittim. Lobide de büfe olmadığı için görevliler bir yerlerden temin ederek maden suyunu getirdiler. Suyun bulunması biraz zaman aldığı için gecikmiş olarak odaya dönebildim.
Odamızın kapısını çaldığımda içerden Aslı'nın "Kapı
252
açık girebilirsin" dediğini duydum.
Kapıyı açtığımda birden şaşırdım. Biraz önce bırakıp gittiğim odamızda yatağın kenarında duvaklar için de bir gelin oturuyordu. Yanlış bir odaya girdiğimi sanarak geri çıkmak üzere iken Aslı "Damat bey gelin yalnız bırakılır mı? Gel de duvağımı aç! " diyince sesinden tanıdım Aslı'yı
Benim için çok büyük bir sürpriz oldu. Aslı bu iş için önceden hazırlıklı gelmiş ve gelirken gelinliğini de getirmeyi ihmal etmemişti. Bunları bana daha önceden söylemediği için hazırlıksız yakalanmıştım. Aslında maden suyu istemesi bir bahaneymiş.
Bir insanın yatak odasında bir gelin görmesinden daha büyük bir mutluluk olur mu? Hoş ve unutulmayacak bir anıydı. Aslı zeki ve esprili birisi olduğunu bir kez daha kanıtlamıştı.
Damat olarak bu güzel gelinin karşısında hala bir rüya gördüğümü sanıyordum. Uzun süre hareketsiz ve sesiz bir şekilde geline baktım. Gelinlik de ne çok yakışmış Aslı'ya. Şimdi genç kızlık dönemini yaşayan bir Aslı var karşımda. Gelinlik en azından Aslı'yı on beş yıl gerilere götürmüştü. Hala gördüklerime inanamıyordum. Öyle şok geçirmiş gibi Aslı’ya bakarken:
Aslı " Haydı gel gelini bekletme. Duvağımı açmanı bekliyorum " dediğinde ancak o zaman gerçekleri kavramağa başlamıştım.
Aslı’nın yanına gittiğimde " Öyle hediyesiz duvak açılmaz."
"Bir öpücük yeter mi ?"
" Onun tadını biliyorum, daha büyü şeyler vaat etmen gerekir"
Ben de Aslı kadar olmasa da biraz hazırlıklı gelmiştim bu geziye. İzmir'de iken Aslı'ya evlilik hediyesi olarak bir gerdanlık ile bilezikler almıştım. Onları cebimden
253
çıkardığım da Aslı da şaşırdı.
Duvağını açarak o beyaz gerdanına gerdanlığını takıp bir öpücük ile gerdek gecesini başlatmış oldum.
Hayatımızın en güzel günü ve en güzel gecesiydi. Kalbimiz sadece bu anın mutluluğu ile çarpıyordu. Düğünsüz ,derneksiz bir gerdek gecesi .Seven gönüller bir olunca geçen her an bir düğün gibi geliyordu bize.
Mutluluğumuza diyecek yoktu. Aslı'nın üzerine yine gelinlik elbisesi bir süre öyle müzik olmadan odamızın içinde dans ettik. Gönlümüzdeki duygular ve aşkımız bizim için en güzel müzikti. Büyük bir orkestra olsa belki bu kadar mutlu olamazdık. Bu kısa danstan sonra Aslı’yı bir kez daha öptüm. Beyaz gelinlik içinde taze bir kız gibiydi.
Önce duvağını çıkardım. Sonra sıra elbiseye gelmişti. İşin en güzel yanı da elbiseyi çıkarmaktı. Biraz sonra dünyanın en güzel hazinesi karşımda olacaktı. Heyecandan ateşimin yükseldiğini ve kalp atışlarımın hızlandığını hissediyordum.
Aslı da heyecanlandığımı anlamış olacak ki bana şakadan "Kalp krizi falan geçirmeyesin. Kendine güvenebiliyorsan gelinliğimi çıkarabilirsin. Cesaretin yoksa ben çıkarayım. "
"Aslı sen merak etme . Sonunda güzel bir ödül olduğu için o elbise çelikten de olsa parçalar yine çıkarırım. Arkadan fermuarı açarken Aslı'nın o pürüzsüz harika vücudu yavaş yavaş görünmeğe başlamıştı. Şimdi üzerinde şeffaf bir gecelik kalmıştı. O anda odamızın sihirli bir ışıkla aydınlandığını hissettim. Gördüklerime ve yaşadıklarıma inanamıyordum. Bir kadın ancak bu kadar güzel olabilirdi.
Önce o güzel bedenine , sonra da mutluluktan ışıl ışıl yanan gözlerine baktım. Mutluluk Aslı’yı on kat daha güzelleştirmişti.
Şu an dünyanın en şanslı ve en mutlu insanıyım.
254
Aslı'ya bana verdiği için içimden Tanrı'ya dua ediyorum. Bir zamanlar hayal bile edemediğimiz bu güzel şeyleri şimdi doya doya yaşayabiliyoruz.Bizi kıskanan,eleştiren ve kem gözlerle bakan kimseler yok. Sanki tüm Mısır halkı bizim mutluluğumuzu kutluyor gibi. Otel görevlilerinin bile bize farklı davrandıklarını hissediyorum
Firavunların ülkesi Mısır bize yeni bir hayat verdi ve yeni bir ufuk açtı. Şu an biz bu dünyada değil, bulutlar arasında ve gökyüzünün sonsuz mavi boşluğunda uçuyor gibiyiz. Yıldızlar gönül bahçemizin çiçekleri, bulutlar ise yatağımız oldu. Böyle bir mutluluğu uzak bir ülkenin bir otel odasında yaşamak ayrı bir haz veriyor. Mutluluğumuzu kıskanan, çeşitli davranışları ile bizi rahatsız eden kimseler yok. Özgürlükle aşk birleştiği zaman mutluluk doruklara çıkıyor. Cennetteki yaşam bugün ki yaşamımızdan daha güzel olamaz.
Bu gece yaşadıklarımız bir masal,ve sanki tatlı bir rüya gibiydi. Sabahın aydınlığı otelimizin odasını aydınlatırken benim güneşim yatağımın içine doğmuştu. Aslı'nın uyurken ki hali bebeklerin uyumasına benziyordu. Uyandırmada bakışlarımla uzun uzun yatakta Aslı'yı okşadım. Uyurken bile yüz hatları mutlu olduğunu anlatır gibiydi. Omuz başlarına,kollarına ve dudaklarına dudaklarımla masaj yaparken bir yanda da tenini ve nefesini kokluyordum. Yatakta tatlı tatlı uyuyan güzel Aslı değil,sanki büyük bir ressamın fırçasından çıkmış harika bir sanat eseri. Şu an bu büyük eserin sahibi olmaktan dolayı çok mutluyum. Yıpranır diye dokunmağa korkuyorum.
Artık kalkma saatimiz yaklaşmıştı,Aslı hala uyuyordu. Onu uyandırmak için Taylant'ta öğrendiğim Tayi Masajı yapmağa başladım. Bacaklarından başlayarak vücudunun her tarafını hamur gibi yoğuruyordum. Aslı uyanmıştı ama masaj hoşuna gittiği için uyanmamış gibi görünüyor ve
255
masajın devam etmesini istiyordu. Bir süre sonra kendiliğinden dönerek sırt üstü uzandı. Bu kez de vücudunun diğer bölümlerine ellerim uzandı. Her ikimize de haz veren bu masajımız devam ederken odamızın telefonu çaldı. Artık kalkmamız ve hazırlanmamız gerekiyordu. Aslı tatlı bir gülümseme ile gözlerini açtı ve bir kez daha sarılarak günün ilk öpücükleri ile dudaklarımı ıslattı.
Gurubumuz toplu halde yemek salonundaydılar. Herkes dinlenmiş ve neşeli görünüyordu. Bugün Mısır'ın başkenti olan Kahire şehrinin belli yerlerini gezeceğiz. Tüm şehri gezmek için bir gün yeterli olamaz .Kahire İstanbul'dan daha büyük bir şehir. Önce panoramik bir şehir turu ile gezimiz başladı. Daha sonra Türk’lerin Mısır’da bıraktıkları tek tarihi eser olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa Camini gezdik. Kahire’ye hakim bir tepede kurulmuş gurur veren harika bir eser... Minarelerinin diğer Mısır’daki minarelerden farklı olması bir Türk kültürünün ürünü olduğunu açıkça gösteriyordu. Uzun yıllar Osmanlı hakimiyeti altında yaşayan Mısır da atalarımızı hatırlatan böyle bir eseri görmek bize mutluluk verdi. Caminin o muhteşem bahçesinde Kahire’nin tümünü görebilme şansımız da oldu.
Cami gezimizden sonra günlük gezi programımız içinde yer alan Kahire Müzesi’ne gittik. Kahire müzesi Firavun’lardan kalma tarihi eserlerle dolu zengin bir müze. Tarihi eserler pek Aslı'nın dikkatini çekmedi. Müzede Aslı'yı en çok ilgilendiren Kleopatra nın büstü idi. Büstün arkasından, yanından ve önünden dolaşarak uzun uzun inceledi.
Sonra da "Kleopatra'yı düşündüğüm kadar güzel bulmadım. Sivri bir çenesi ve çirkin bir burnu var. Yüz hatları ile de pek sevimli görünmüyor. Kralları ve
256
hükümdarları arkasından koşturacak kadar güzel değilmiş. O çağlarda krallar Kleopatra yerine beni görselerdi herhalde ilah sanırlardı. Kleopatra'yı güzel gösteren taraf saç modeli. Demek o devirde de kadınlar süslenmesini biliyorlarmış. Bir gün saçlarımı aynı model yaptırıp karşına çıkacağım. Bugün ki makyajsız halimle bile ben Kleopatra'dan daha güzel değil miyim? " diyerek heykelin yanına durdu ben de ikisinin yan yana fotoğraflarını çektim.
Aslı'ın en büyük arzusu Kleopatra'nın heykeli ile yana yana fotoğraf çektirmekti. Bugün bu arzusu gerçek oldu .
Ben Aslı'ya "Aşkım , Kleopatra'nın yerine senin heykelini buraya koysalar müze bir başka önem kazanır. Dikkat ediyor musun müzeyi gezenler Kleopatra yerine yan gözlerle hep sana bakıyorlar. "
Bu iltifatım karşısında Aslı konuşmaksızın tatlı bir gülümseme ve mimikleri ile iltifatıma cevap verdi. Aslı’nın mimikleri konuşmasından daha güzel geliyor bana. Boynunu hafifçe sağa ya da sola kırarak gülen gözleri ile alttan yan yan bakması kalbimde hep kıvılcımlar yaratıyor, o anda hemen sarılıp öpesim geliyor. Cilve yapmak ta naz yapmak ta Aslı'ya çok yakışıyor.
Bugün ki gezimizin son durağı Mısır piramitleri. Kahire müzesinden çıktıktan sonra gurup olarak piramitlerin bulunduğu alana gittik. Önce rehberimiz piramitler hakkında bize tarihi bilgiler verdi. Milattan iki bin yıl önce yapılmış olan bu piramitlerin bir tanesinin yapımı yirmi yıl sürmüş ve her gün yirmi bin işçi çalıştırılmış. Bu rakamları duyunca Aslı da şaşırdı ben de. Her biri büyük bir tepeyi andırıyor. Aslı ile birlikte bir tanesinin çevresini on beş dakikada dolaşabildik.
Piramitlerin heybetinden başka estetik bir yönü yok. Üst üste büyük taşlarla örülmüş büyük bir taş kümesi. Bu eserleri büyük yapan o tarihlerde altı yedi ton ağırlığındaki
257
taşların 140-150 metre yükseğe çıkarılmasındaki teknik. Bilim adamlarının çözemediği o büyük sır bizi de bir hayli düşündürdü. Her üç piramidi ayrı ayrı gezmek bizi yoracağı için sadece en büyüğü olan Keopus’u gezerek piramitler gezimizi sonlandırdık. Bu gezimizin özelliği bir yerler görmekten çok Aslı ile birlikte olmak ve güzel bir tatil geçirmek .
Balayımızın ilk günleri düşündüğümüzden de güzel geçiyor.”İki gönül bir olunca samanlık seyran olurmuş.” Mısır'da gördüğümüz her şey bize güzel görünüyor ve balayımıza ayrı bir anlam katıyor.
Gün boyu süren gezimiz ve Kahire'nin çöl sıcağı Aslı'yı bir hayli yordu. Piramitleri gezerken zoraki yürüdüğünü hissediyordum. Gezi programımızda bugün gezecek başka bir yerimiz olmadığı için otelimize döndük.
Bir balayı çifti içi uzun bir geziydi bugünkü gezimiz. Mısır’a gelişimizin ve balayımızın ikinci günündeyiz. Aslı ile birlikte otel odamızda olmak bize gezmekten daha cazip geliyordu. Bu nedenle yorgunluğumuzu çıkarmak için erkende odamıza döndük. Dünkü o doyamadığımız güzel günü bir kez daha yaşamak istiyorduk. Bir kez değil bin kez tekrar yaşasak doyulmayacak bir gündü.
Gezimizin esas zevkli yanı yarın başlıyor. Kısa bir uçak yolculuğundan sonra Nil Nehri'nde çalışan ve yüzer otel durumundaki gemilerde olacağız. Kahire'den havalanarak Lüksor'a gidiyoruz. Bulutsuz güneşli bir günde Mısır semalarında yine Aslı ile beraberiz. Uçaktan bakıldığında yukarda gökyüzü aşağıda çölden başa bir şey göremiyoruz. Bir buçuk saatimiz çöl üzerinden uçarak geçti.
Lüksor Hava Alanı'na indiğimizde bunaltıcı bir çöl sıcağı
bizi karşıladı. Alışık olmadığımız kuru ve yakıcı bir iklim. Hemen herkes öncelikle üzerindeki kalın giysilerini çıkararak sıcaklığın etkisini azaltmağa çalışıyor. Aslı sıcağı
258
sevdiği için diğer tur arkadaşlarımız kadar rahatsız değil ama yine de üzerinde bir tedirginlik var. Herkes valizleri ve eşyaları ile ilgilenirken Aslı çevrede olup bitenlerle meşgul.
Hava alanında ilgimizi çeken bir şeyler göremiyoruz. Oldukça küçük bir hava alanı. Uçaktan iner inmez apronun kenarında bizi bekleyen otobüsümüze binerek gemilerin bulunduğu alana doğru gidiyoruz. Nil vadisinin yeşillikleri daha ilk anda kendisini göstermeğe başladı. Cadde boylarında palmiye ağaçları, muz bahçeleri gözlerimizi okşayan ilk güzellikler. Şehir merkezine doğru ilerledikçe yeşilliklerin yerini binalar almağa başlıyor. Öyle gösterişli yüksek yapılar göremiyoruz. Burası Kahire'den sonra Mısır'ın ikinci büyük şehri. Bizim Anadolu'daki küçük şehirlerimizi andırıyor.
Farklı bir ülkede olduğumuzu halkın giysisinden ve insanların renginden anlıyoruz. Kahire'ye göre buradaki insanların renkleri daha koyu esmer ve çoğu da zenci. Erkeklerinde bizim gibi giyinenler de var beyaz entari giyinenler de. Genel görünümü ile halkın fakir ve eğitimsiz olduğu her alanda belli oluyor.
Limana geldiğimizde yana yan dizilmiş çok sayıda nehir gemisi görüyoruz. Gemiden çok sularda yüzen evlere benziyorlar. Gemilerimizi anlatılanda daha güzel bulduk. Gemi değil sanki her biri beş yıldızlı bir yüzer otel. İçinde her türlü konfor var. Güler yüzlü Mısır’lı otel çalışanları zenci gençler hemen bizi odalarımıza yerleştirdiler.
Odamızın penceresinden Nil Nehri'nin sularını ve kıyıdaki yeşillikleri görebiliyoruz. Aynı özellikleri taşıyan onlarca gemi hep turist dolu. Nil Nehri de bir nehirden çok bir barajı andırıyor. Yan yana sekiz on geminin geçebileceği genişlikte bir yatağı doldurmuş durumda. Her tarafı çöllerle kaplı bir alanda böyle büyük bir nehir doğaya can ve hayat vermiş. Nil' olmasaydı herhalde Mısır da olmazdı. 259
Odamıza yerleştikten sonra geminin güvertesine çıkıyoruz. Geminin en harika yeri de güvertesi. Yüzme havuzu, kafesi ve oyun alanları ile tam balayı geçirilecek harika bir yer. Bir yandan Nil’in mavi sularını seyrediyor,bir yandan da muz ve hurma ağaçlarının süslediği kıyı şeridini görüyoruz. Önümüzde geminin havuzuna girip çıkan yabancılar var. Havuzda mayolu genç kızları görünce bir süre gözlerim onlara takıldı. Bunu fark eden Aslı "Benim yanımda başka hanımlara bakmak yasak, gözlerini oyarım. Baktığın hanımlar göz zevkini bozmuyor mu? Mayolu hanım görmek istiyorsan hemen gidip mayomu giyip geleyim"
"İstersen bir açılış ta sen yap. Seni Nil sularında mayonla görmek bana haz verir. Hem Mısırlılar’da güzel bir hanım nasıl olurmuş görsünler." Dediğimde Aslı gidip mayosunu giyerek döndü.
Ben havuzun kenarında bir şezlonga uzanarak Aslı'yı izliyorum. Suyun güzelliği ile Aslı'ın güzelliği birleşince ortaya harika bir manzara çıkıverdi ve havuzun havası birden değişti.
O bembeyaz vücut , bordo rengi bir mayonun içinde güverteyi güneş gibi aydınlatıyordu. Mısırlı hanımlar hep koyu renkli olduğu için beyaz tenli hanımla burada büyük ilgi görüyor. Aslı havuza girince güvertede dolaşan personel sayısında bir artış oluşuverdi. Onlar da çaktırmadan hizmet ediyormuş gibi Aslı'yı seyretmeye geliyorlar. Diğer hanımlar da havuzdan çıkınca havuz yalnız başına Aslı’ya kaldı. Aslı balıklar gibi havuzun tadını çıkarıyor. Aslı'nın bu hali benim de hoşuma gittiği için havuzdan çıkmasını istemiyorum. Ruhumu ve gözlerimi okşayan bu güzel manzara bir saat kadar sürdü. Havuzdan çıkan Aslı bu kez de güneşlenmek üzere şezlonga uzanıverdi.
260
Kendisine hayran hayran baktığımı görünce : "Öyle boş seyretmek yok. Şu kremi alarak sırtımın ve bacaklarımın her tarafına süreceksin. Görevini iyi yaparsan sana ödül var"
"Sana dokunmaktan daha güzel ne ödül olabilir? Bu imkanı bana verdiğine göre ben başka bir ödül istemiyorum" diyerek Aslı'yı kremlemeğe başladım.
Kremli ellerim Aslı’nın bacaklarından ve poposunun üzerinden kayarak omuz başlarına kadar gidip geliyor. Elimin her hareketinde içime ılık ılık bir mutluluk duygusunun aktığını hissediyorum. Bitmesini istemediğim güzel bir görevdi.
Neden sonra Aslı " Sen daha önce hiç masörlük yaptın mı? Çok başarılıydın. Ödül olarak şimdi beni öpebilirsin" dediğinde saniyelik bir anda dudaklarımızın birleşmesi ile ayrılması bir oldu. Bu küçük ödül emeğimin karşılığı değildi. Ben daha büyük bir ödül bekliyordum.
Aslı mayosunu değiştirdikten sonra tekrar güverteye döndü. Gemimiz hem durmadan yol alıyor hem de belirli güzergahlarda durarak bizleri gezdiriyordu. Gemimiz Nil nehri üzerinde güneye , Sudan hudutlarına doğru gidiyor. Biz güvertenin korkuluklarına yaslanmış , sinema şeridi gibi her dakika değişen manzaraları izliyoruz. Gemimiz sürekli ilerlediği için manzaralarımız da sürekli değişiyor.
Aslı "İyi ki getirdin beni buralara. Hayalimde bile yaşatmadığım bir birliktelik. Balayı için başka ülkeleri seçenleri şimdi daha iyi anlıyorum. Balayının ömürde unutulmayacak bir yeri olmalı. Bu yaşadıklarımı unutmam mümkün mü artık. "
Güneşin son ışıkları kum tepelerinin üzerinde kaybolurken bizde güverteyi terk ederek yemek salonuna iniyoruz. Yiyebileceğimiz çok sayıda yemek çeşidi var. Mısırlılar etleri ayrı sebzeleri ayrı pişiriyor. Onların sebzeli
261
etli yemekleri yok. İsteyen her ikisinden alıp kendisi karıştırabiliyor. Böyle bir mutfak düzenleri var. Rahat ve içimiz çekerek yiyebiliyoruz. Tatlıları,meyveleri ülkemizi aratmayacak kadar çeşitli. Meyve olarak bol hurma ve muz var. Bu tür meyveler bu bölgenin doğal ürünleri. Mısır'ın en bol meyvesi de hurma. Aslı yemek konusunda titiz olmasına karşın yemeklerine bir kusur bulmadı. Verilen hizmeti ve temizliği hepimiz de beğendik. Mısır çok turist çeken bir ülke olduğu için turistlere iyi davranmasını ve nasıl hizmet edileceğini biliyorlar. Her Mısırlı hem Arapça hem de İngilizce bildikleri için anlaşmada bir sorun yaşanmıyor.
Rehberimiz yemekten sonra disko salonunda yeni gelenler için "hoş geldiniz" eğlencesi düzenleneceğini bildirdiği için yemekten çıkınca geminin disko salonuna gittik. Bizden başka yabancı turistler de olduğu için salon dolmuştu.
Gemi personelinin her biri birer sanatçı gibiler. Kimi şarkı söylüyor,kimi dümbelek çalıyor, kimisi de oynuyor. Öyle özel getirilmiş sanatçıları yok. Tek bir oryantal dansçıları vardı. Program bu oryantal sanatçının dansları ile başladı. Bir süre sonra salondaki turist hanımların bir kısmı oryantale eşlik emek üzere sahneye akın ettiler. Arap müziği ve tef sesleri ile salon adeta çınlıyor.
Aslı da oynayanlar arasına katıldı. Arap oyunları ve Arap müziği bizim kültürümüze yabancı olmadığı için Aslı müziğe uymakta ve oynamakta bir zorluk çekmedi. Hatta onların oryantal dansçılarından daha başarılıydı. Aslı'nın güzel oyununu görenlerin büyük bir bölümü sahneyi bırakarak Aslı'ya alkış tutmağa başladılar. Bu ilgi Aslı'yı daha da mutlu edince Aslı profesyonel dansçılar gibi sahneyi tek başına doldurabiliyordu. Aslı beni de sürükleyerek gurubun içine çekti. Bir süre Aslı ile müziğin
262
ritmine uyarak ben de oynadım. Eğlencemiz gecenin geç vakitlerine kadar devam etti. Gemi işletmesinin turistlere özel hurma ve çay ikramları da oldu.
Gecenin en mutlu insanı Aslı idi. Yorulup ta yerimize oturduğumuz zaman Aslı "Böyle güzel anlar yaşayacağımı hiç tahmin etmemiştim. Mısırlılar turizmi tam öğrenmişler. Aylarca bu gemide kalsam usanacağımı sanmıyorum" diyerek geziyi sevdiğini gösteriyordu.
Çevremizdeki onlarca gemi bizim gemimiz gibi hep turist dolu.
Gemiler genelinde geceleri yolculuk yapıyor, gündüzleri de belirli yerlerde durarak turistlerin gezmelerine imkan sağlıyor. Bazı günler gündüzleri de gemiler yolculuklarına devam edebiliyor.
Nil'in iki yakasında firavunlar döneminden kalma çok sayıda tarihi eser var. Gezi programımızda olan her yeri geziyoruz. Eserler hayranlık duyulacak kadar güzel. Zamanımıza göre dört bin yıl kadar önce yapılmış bulunan eserler yeni yapılmış gibi taze ve canlı. En son Luksor tapınaklarını gezerken Aslı'ya "Bu tür yerleri gezmek sana sıkıntı veriyorsa bundan böyle günlerimizi hep gemide geçirebiliriz," dediğimde Aslı " bu yerleri bir daha görme şansım olmayacağı için gelmişken hepsini görmek isterim. Sıkılmıyor bilakis haz duyuyorum. Hiç birini kaçırmayalım.
Luksor'daki tapınakları gezdikten sonra gurup arkadaşlarımızla birlikte yörede bulunan bir açık çay bahçesine giriyoruz. Nil nehrine cepheli büyükçe bir park ve içinde çok sayıda yöresel ürünler ve eşyalar satan alış veriş merkezleri ve çay bahçeleri var. Çay bahçeleri otelimizin disko salonunu andırıyor. Yine Arap müziği ve amatör ses sanatçıları ilginç gösterileri ve oyunları ile bahçelerine turist çekmeğe uğraşıyorlar. Gurubumuzla birlikte çay içmek üzere bu bahçelerin birindeyiz.
263
Araplar güler yüzleri ve sempatik tavırları ile bizleri bahçelerine çekmeyi başarmışlardı. Aslı gösterilen ilgi ve çabadan son derece memnundu. Çaylarımızı içtikten sonra bahçede oturan turist bayanların büyük bir kısmı oynamağa başladılar. Çay bahçesinde dünyanın her yöresinden insanlar var. Mısırlılar koyu renkli insanlar olduğu için yabancılar renkleri ve giysileri ile yabancı olduklarını gösterebiliyorlar. Aslı da oynayan bayanların arasına katılarak balayını en güzel biçimde yaşıyor. Aslı’nın böyle neşelenmesinden ve mutlu olmasından olayı ben de son derece mutluyum. Balayımızdaki amaçta her zaman yaşadığımızdan daha farklı ve daha güzel günler yaşamaktı. Mısır'da bunu gerçekletirmiş durumdayız. Ülke olarak çok fakir ve yoksul durumdalar. Sürekli böyle bir ülkede yaşamak zor. Ama kısa süreli bir tatil için ideal bir ülke.
Aslı yerli halkın durumunu gördükçe onlara üzülüyor ve acıyordu. Yerli insanların üzerlerinde doğru dürüst bir giysi ve ayaklarında ayakkabıları bile yok. Çoğu uzunca bezden yapılmış entari tipi bir giysi giyiyor ve yalınayak geziyorlar. Ülkenin yüzde dosan beşi çöllerle kaplı olduğu için yiyecek sıkıntısı da çekiliyor.
Buradaki gezimiz bittikten sonra yine gemimize dönüp Aslı ile birlikte geminin güvertesinde yorgunluk çıkarıyoruz. O anda gemimizin etrafı küçük teknelerle sarıldı. Onlarca teknenin içine yerliler turistlere bir şeyler satmağa çalışıyorlar. Gemiye girmeleri yasak olduğu için teknelerin içinde naylon torbalara koydukları giysileri geminin güvertesinde bekleyen turistlere atıyorlar. Turistler gelen giysileri beğenirlerse aynı torbanın içine bedelini koyarak iade ediyorlar. Satıcılar bu konuda oldukça maharet kazanmışlar. Her attıkları paketi on-onbeş metre yükseklikteki geminin güvertesine rahat düşürebiliyorlar. Oldukça eğlenceli bir alış veriş. Bu arada ara sıra nehre
264
düşen paketler de oluyor. Aslı da bu alış veriş yolu ile kendisine yöresel bir giysi alabildi.
Karanlık çökmek üzere olduğu için tekneler gemiden uzaklaşarak gittiler. Bizde önce odamıza uğrayıp akşam yemeği için restoranta indik. Aslı yemeğe gemide almış bulunduğu elbisesi ile çıktı. Aslı’yı yeni elbisesi içinde tanıyamadım. Mısırlı hanımlar gibi olmuştu. Nerede ise bütün hanımlar söz birliği etmişçesine yeni giysileri ile gelmişlerdi. Yemek salonu bir çiçek bahçesini andırıyordu adeta.
Yemekten sonra yine hepimiz diskodayız. Dünkü oyunlar ve eğlence hanımlara yetmemişti.
Biz sessiz ve sakin bir şekilde oturduğumuz yerde programı izlerken bizim ve bir başka yabancı çiftin isimleri okundu. Bizleri sahneye davet ediyorlardı. Bir anlam veremeyerek Aslı ile birlikte sahneye kadar yürüdük. Sahneye çıktığımızda program sunucusu Arapça bir şeyler söyleyerek elimizi sıktı ve sonra da Aslı ile bana çiçeklerden yapılmış birer kolye taktı. Biz hala espriyi anlamış değiliz. Bizimle birlikte sahneye çıkan o iki yabancı ya aynı kolyelerden taktılar. Neden sonra işin mahiyetini öğrendik. Gemide balayı çiftlerine ve doğum günü o güne rastlayan turistlere böyle özel bir merasim düzenliyorlarmış. Bu geleneği rehberimiz bildiği için bizim isimlerimizi gemi yönetimine duyurmuş onlarda bizden habersiz böyle bir merasim düzenlemişler. Tanımadığımız diğer iki yabancı ise yaş günleri nedeniyle sahnedeydiler. Gemiye verilen kimliklerden herkesin doğum tarihleri görüldüğünden doğum tarihi o güne isabet eden turistlere böyle bir sürpriz merasim yapılıyormuş.
Aslı da ben de yapılan bu sürpriz merasimden dolayı çok mutlu olduk. Diğer çiftle birlikte bizler için yapılan özel pasta kesildikten sonra diskoda bulunanlara dağıtıldı.
265
Bu merasim balayımızın ve gezimizin en güzel sürprizi oldu. Bu beklenmedik sürpriz karşısında Aslı öyle bir kahkaha attı ki geminin sarsıldığını hissettim. Aldığı giysi de çok yakışmış ve Mısırlı hanımlar gibi olmuştu. Oyunu ile güzelliği ile sahneyi dolduruyordu. Uzun süre hem çalıp hem oynayan gemi çalışanları ile dans etti. Kendinden o kadar geçmişti ki beni unutmuş gibiydi. El sallamamı görmüyor ve sesimi duymuyordu. Neden sonra müzik sustuğunda Aslı yanıma gelebildi. Oynamaktan ve yorulmaktan yanakları pembeleşmiş ve bir çift yeni açmış güle dönmüştü. Yanıma oturarak elimden tutunup bana yaslanmış biçimde " Ne kadar çok eğlendim. Bitmesini istemediğim bir balayı,iyi ki beni buraya getirdin. Türkiye de bir tatil yerine gitseydik böyle eğelenemezdik"
Diskodan ayrıldıktan sonra yine geminin güvertesinde birlikteyiz. Mehtaplı bir gecede Nil Nehri'nin parlayan sularını ve komşu gemilerin güvertelerini izliyoruz. Çevremizde yerleşim alanları olmadığı için fazla bir şeyler görünmüyor, sadece yan yana dizilmiş çok sayıda gemiden gecenin karanlığına yayılan Arap müziğini dinleyebiliyoruz. Birkaç günden beri bu müziğe de alışmıştık. Biraz bizim müziğimizi de andırıyor. Geç vakit olduğu için güvertede ikimizden başka kimse kalmamıştı. Biz de bu sessizliğe veda ederek bir süre sonra gemideki kamaramıza çekildik.
Gemide bu ikinci gecemiz. Gemimiz gece boyunca yolculuğuna devam ederken biz kamaramızda uyuyabiliyoruz. Yarın sabah gözlerimizi Nil Nehri'nin hangi kıyısında açacağımızı bilemiyoruz. Nil vadisinin görüntü olarak her tarafı biri birine benzediği için yeni yerlere geldiğimizi çoğu kez fark etmekte zorlanıyoruz. Sabaha karşı Mısır'ın en güney ucuna, yani Sudan sınırına yaklaşmış olacağız.
266
Akşam diskoda yorulduğumuz için gecemiz tatlı bir uyku ile geçti. Gemimizin seyrederken hafif sağa sola sallanması bize beşikte yatıyormuşuz hissini veriyordu. Sabah güneşi ile gözümüzü açtığımızda gemimizin son durakta demirlediğini gördük. Önümüzde büyük bir set ve arkasında da dünyanın ikinci büyük barajı olan Asuan barajı var. Baraj ucu bucağı görünmeyen büyük bir denizi andırıyor. Bir ucu Mısır topraklarında bir ucu Sudan topraklarında. Bir süre baraj bendi üzerinde gurup arkadaşlarımızla tur attık ve rehberimizin yöre ile ilgili açıklamalarını dinledik.
Bu noktadan sonra gideceğimiz tek yer Abu Simbel Tapınakları kalmıştı. Oraya gidebilmemiz için otobüsle üç saatlik bir çöl yolculuk yapmamız gerekiyordu. Gurup üyeleri için tura katılmak gibi bir zorunluluk yok. İsteyen katılıyor istemeyen gemide kalabiliyor. Katılıp katılmama konusundaki tercihi Aslı' ya bıraktım.
Aslı "Değişik bir yer daha görmüş oluruz. Çölü de merak ediyorum. Senin için bir mahsuru yoksa katılalım" dediği için bizde katıldık.
Uçsuz bucaksız çölün ortasında siyah bir şerit gibi uzanan asfalt yol üzerinde otobüsümüz hızla ilerlerken gözlerimiz çölün çirkin manzarasını izliyor. Çölü ilk kez görüyoruz. Son derece rahatsız edici monoton bir görüntü. Kum tepeleri ,kum tarlaları ve taş yığınlarından başka bir şey göremiyoruz. Üç saat süren yolculuğumuzda ne bir bitki, ne bir hayvan, ne de bir canlı görmemiz mümkün olmadı. Otobüsümüz bir ara yolda durunca Aslı ile inip kum tarlaları üzerinde bir süre yürüdük. Aslı kumun üzerine
büyük harflerle "Seni seviyorum" diye yazdı. Ben de hemen altına "Ben seni sevmiyor,sana tapıyorum" diye yazdım.
267
"Aslı çöl bana Leyla ile mecnun hikayesini hatırlattı. Bilmem sen de hatırlar mısın? Yıllar önce bir film izlemiştim Leyla ve Mecnun'la ilgili. Leyla Mecnun'u Mecnun da Leyla'yı aramak için çöllere düşmüşlerdi. Uzun bir arayıştan sonra her ikisi de ölmek üzere iken biri birlerini buldular. Ama artık çok geçti. İkisinin de el ele tutuşacak güçleri kalmamıştı. O kızgın kumlar üzerinde yan yana yarı baygın durumda biri birlerinin ellerinden tutmak için uğraşırlarken kavuşamadan ölüverdiler.
Biz de şu an böyle bir çöldeyiz. Ama biz onlardan çok daha şanslıyız. Biz çöle düşmeden önce biri birimizi bulduk ve kavuşmamızı engelleyen bir güç olmadı. Leyla ile Mecnun bu dünyada değil ama Cennet'te buluşmuşlardır. Tanrı her zaman sevenlerden yanadır. Keşke onlarda bizim gibi bu dünyanın hazzını da yaşayabilselerdi. "
Aslı'nın bu halk hikayesini anlatırken duygulandığını ve gözlerinin nemlendiğini hissettim
"Aşkım üzülme, o yaşanmış bir olay değil ! Halkın biri birini sevip de kavuşamayan insanlar için yarattıkları duygusal bir hikaye. Aslında ne Mecnun yaşamıştır ne de Leyla. Ferhat ile Şirin,Kerem ile Aslı da bu tür halk hikayeleridir. Biz onlara benzemiyoruz. Bak yan yana el ele Mısır çöllerinde gerçek aşkımızı yaşıyoruz"
Çölde bıraktığımız en güzel anımız bu oldu.
Üç saat süren sıkıcı bir yolculuğun sonunda Abu Simbel tapınaklarına ulaşabildik. Bu tapınak Asuan Barajının yapılması sırasında su altında kalacağı için Ünesko'nun yardımı ile baraj havzasının dışına çıkarılmış gösterişli bir tapınak. İki büyükçe tepeden oluşuyor. Eserleri hiç bozulmadan bulundukları yere o iki tepe ile birlikte taşımışlar. Tapınaklar bu iki tepenin içinde kapalı bir alanda bulunmaktadır. İşin en ilginç yönü bu büyük iki tepe içindeki tarihi yapılarla birlikte yerinden kaldırılarak buraya
268
nasıl taşınabilmiş? Ünesko'nun yardımı olmasa Mısır'ın kendi imkanları ile bunu başarması oldukça güç olurdu. Parçalanarak taşınan o eserler orijinalliğinden hiçbir şey kaybetmemiş ,sanki dört bin yıl önce değil de yeni yapılmış gibi canlı ve heybetli görünüyor.
Yörenin en kötü yanı hiç bir bitki ve hiçbir canlının olmayışı. Tek güzel yanı Asuan baraj sularının getirdiği sade bir canlılık. Su gelmiş olmasına rağmen bu büyük alanda bir tane bile ağaç göremedik. Yine her taraf çöl kumu ile kaplı .uzağında, yakınında göze hoş görünebilecek bir doğal manzara yok . Yörenin çıplaklığı nedeniyle bu harika tarihi eser gönlümüzde kalıcı bir iz bırakmadı.
Şimdi en büyük sıkıntımız geldiğimiz o büyük çölü yeniden kat ederek gemilerimize ulaşmak. Otobüsümüz hareket eder etmez kum tarlaları ve kum tepelerinden başka görülecek bir ey olmadığı için herkes derin bir uykuya daldı. Üç saat kadar süren çöl yolculuğundan sonra yine Nil’in mavi suları üzerinde bizi bekleyen gemimizdeyiz. N
Aslı bu uzun yolculuktan bir hayli sıkılmıştı. Gemimize döner dönmez kendini yatağa zor attı . Kısa süren bir uyku ve dinlenmeden sonra gözlerini açtığında baş ucunda beni beklerken görünce sevindi ve elimden tutarak yatağa doğru çekti. Kısa süre de olsa Aslı ile birlikte olmak benim de tüm yorgunluklarımı gidermişti. İkimizde güverteye çıkarak bir süre akşam güneşinin batışını izledik. Kızıl güneş kum dağlarının arkasından kaybolduktan sonra akşamın serinliği bizi daha da canlandırdı. Ortalık kararıncaya değin Aslı ile birlikte Nil Nehri'nin kuşları gibi geminin güvertesinde kanat çırparak oturduk. Her ikimiz de güzellikleri çok iyi değerlendiriyoruz.
Aslı ili birlikte olduğumuz her yer bana olduğundan daha güzel görünüyor. Hayal ettiğimizden daha güzel geçiyor günlerimiz. Burada ne bizi kıskanan var ne de
269
bakışları ile rahatsız eden. Göklerde uçan kuşlar ve nehirde yüzün balıklar kadar özgürüz.
Bulunduğumuz nokta Mısır'ın en güneyi uç noktası. Bundan sonra Sudan toprakları başlıyor. Buradan daha ileri gideceğimiz bir yer olmadığı için yarından itibaren dönüşümüz başlıyor. Loksor'a kadar gemilerimizle yolculuğumuz sürecek oradan uçakla Kahire'ye gideceğiz.
Gezi programımızda bir de köy ziyareti var. Mısır köylüsünün yaşantısını ve hangi imkanlara sahip olduğunu görmek için düzenlenmiş bir turistik gezi. Bunun için yolumuzun üzerinde bulunan Nil Nehri kıyısındaki köylerden birisi seçilmiş. Köye yakın bir yerde gemimiz demirledi ve bizler sandallarla kıyıya çıktık. Köy kıyıdan üç yüz -dört yüz metre kadar içerde. İsteyen bu yolu yürüyerek gidebilecek, yürümek istemeyenler ise develere binecekler. Biz deve yolculuğunu tercih ettiğimiz için diğer bir gurup arkadaşlarımızla birlikte develere bindik.
Oldukça eğlendirici bir gezi. Develere binmek öyle ata ve eşeğe binmeğe benzemiyor. Deveye binmenin de inmenin de özel bir tekniği var. Önce deveyi diz çöktürüyorlar, üzerine bindikten sonra da ayağa kaldırıyorlar. Devenin kalkışı sırasında üzerinde dengeyi sağlamak oldukça güç. Dört yüz metre kadar süren deve yolculuğu bizleri bir hayli yordu. Devenin her adım atışında önce öne sonra arkaya doğru sarsılmak insanı çok yoruyor. Nerede ise içimiz dışımıza çıkacak gibi oldu. Deve yürüyüşü uzaktan görüldüğü kadar rahat bir yolculuk değilmiş. Köye ulaştığımızda sanki uzak bir yolculuktan gelmiş gibi yorulmuştuk.
On beş-yirmi hanelik küçük bir köy. Köylülerden birisinin evine konuk olduk. Oldukça kalabalık bir aile. Turist karşılamağa hazır oldukları için bizi iyi karşıladılar.
Evlerin içi iç acısı. Evlerinde öyle, halı, kilim, koltuk,
270
buz dolabı gibi eşyalar yok. Eşya bakımından bomboş bir ev. Evin zeminlerine halı ve kilim yerine kum serilmiş. Oturmak için odalarda üzeri çıplak sedirler var. Tuvaletleri de dahil evin içinde hiç kapı göremedik. Evlerin tavanları güneşten korunmak için sadece hasırla kaplanmış olup beton tavan ve çatı göremedik. Hasırlar da eskiyip yıprandığı için yırtıkların aralarında gökyüzü ve güneş görülebiliyor. Hasır tavanlar sadece kızgın güneşi kesmek için kullanılıyor.
Konuk olduğumuz ev sahibimiz bizlere çay ikram ettiler. Ev içindeki pisliği ve bakımsızlığı görünce ikram edilen çayları içemedik. Ev halkı son derece güler yüzlü ve sempatik insanlar. Çok yoksullar ama mutlu görünüyorlar. Üzerlerinde doğru dürüst giysi ve ayaklarında ayakkabı da yok. Sefalet ve bakımsızlık diz boyu. Köylülerin bu çaresiz ve yoksul halini görünce geldiğimize pek sevinemedik. Bize gösterilen köy turistlere gösterilen örnek köy olduğuna göre Mısır’ın en iyi köylerinden birisi olmalı. En güzel köyü böyle olunca diğer köyler kim bilir nasıl. Mısır köylüsünün yaşadığı dram köylerinden belli oluyor. Ortaçağ insanı bile bu yoksulluğu ve bu sefaleti yaşamamıştır. Bu insanlar resmen aç olup bir deri bir kemik kalmışlar.
Devletin varlığını bu köyde görmemiz mümkün olmadı. Bu insanlar yaşamıyor sanki ölüm kalım savaşı veriyorlar
Bizim guruptaki hanımlar konuk olduğumuz evin genç hanımlarından birisinin kucağında bulunan zenci çocuğu sevmek istediler. Bir yaşlarında gözleri pırıl pırıl yanan sevimli bir çocuk. Simsiyah olduğu için canlı olduğunu sadece bakışlarından anlayabiliyoruz. Herkes sevmek istiyor ama bakımsız ve pislik içinde olduğu için kimse öpmeğe cesaret edemiyor. Gözleri çapaklanmış,burnu
271
akıyor, bakımsızlıktan dolayı yüzünde sivilceler ve yaralar oluşmuş. Bu sevimli zenci çocuğu sadece hanımlar kucaklarına almakla yetindiler.
Aslı gördüklerinden dolayı pek mutlu olamadı. O zavallı insanlara, pislik içinde sevilmeyi bekleyen çocuklara, ev halkının yoksul haline ve çaresizliklerine üzüldü. Çocukluğunu yaşayamayan o zavallı küçük zenci çocuğa ve onu sevemediğine üzüldü. Bir kaya kovuğunu andıran o evde yaşayan herkese üzüldü. Bunlar da insandı, insanca yaşamak onların da hakkıydı. Bu insanları bu halde yaşatanlar utansın.
Bu köy evinden çıktıktan sonra bir süre Aslı ile birlikte köyün kirli sokaklarını gezdik, bahşiş isteyen o bakımsız diğer köylü çocukları ile tanıştık. Hepsinin durumu aynı idi.
Aslı "Keşke bu insanları bu şekilde görmeseydim. Bu gördüklerim Nil Nehri’nde yaşadığım güzellikleri bana unutturuverdi. "
Köy ziyaretimiz fazla uzun sürmedi. Develerle geldiğimiz yolu bu kez yürüyerek döndük.
Gezimizin en eğelendirici yönü gemide geçen günlerimiz. Köy gezisinden sonra yine gemimizdeyiz. Geceleri diskosu,gündüzleri güvertesi bizleri hem eğlendiriyor hem de dinlendiriyor . Akşamı yine diskoda oynayarak ve müzik dinleyerek geçiriyoruz. Gemide biri birini tanımayan çok sayıda yabancı ülkelerden gelen turistler de var. Eğlencelerde dil bilmemek bir sorun yaratmıyor. Böyle ortamlarda müzik en büyük ortak dil oluyor. Arap müziği eşliğinden değişik kültürlerin insanları hepimiz birlikte oynayıp eğlenebiliyoruz. Aslı yaşadıklarından dolayı kendini bir rüya aleminde hissediyor . Bir Fransız ve bir Rus la konuşmasalar da müzik eşliğinde anlaşabiliyorlar. Gece boyu bu coşkulu ses Nil Nehri’nin kıyı şeridinde yankılar yaparak çölün sessiz
272
ortamında kaybolup gidiyor.
Sabah uyandığımızda gemimizin gece boyu yol aldığını ancak manzaramızın değişmesinden anlıyoruz. Bugün dönüş yolculuğumuzun ikinci günü. Loksor'a ulaşmak üzereyiz. Loksor'a geldiğimiz de Nil gezimiz son buluyor ve buradan uçakla tekrar Kahire’ ye uçacağız.
Luksor a geldiğimizde uçağımızın kalkmasına iki saatlik bir zamanımız kalmıştı. Aslı ile birlikte gruptan ayrılarak şehri gezmeğe çıktık. Dostlarımıza Mısır'dan hediye olarak götürebileceğimiz bazı şeylere bakıyorduk.
Aslı " Dostlara götürebileceğimiz en güzel hediye taze Mısır hurması. Başka Mısır'a özgü bir şey görmedim" Dediği için hurma satan dükkanlardan yeteri kadar hurma alarak buluşma yerimize döndük.
Saat on beş sıralarında Kahire’ye gitmek üzere olan uçağımızdayız. Aynı yerleri bir kez daha görme şansımızın olmayacağını sanıyoruz. Balayı gezimizin en zevkli bölümü bugün burada bitiyor. Kahire’de geçireceğimiz bir geceden sonra Türkiye yolunda olacağız.
Bulunduğumuz yer yabancı bir ülke de olsa ayrılmak insana hüzün veriyor. Değişik güzel şeyler gördük, mutlu geçen günlerimiz oldu. Hayatta bir kez yaşanan balayımızı burada geçirmiştik. Bundan böyle Nil vadisinde geçen bu güzel günler ilerde tatlı bir anı olarak hafızalarımızda yer alacaktır. Burada kaldığımız süre içinde bizleri rahatsız eden en küçük bir olumsuzluk yaşamadık. İnsan mutlu olunca her şeyi daha güzel ve daha cana yakın buluyor.
Türkiye’de yaşayamadığımız aşkımızı yabancı bir ülkede doya doya yaşadık. En güzeli de alabildiğince özgür olabilmemizdi. Aşklar özgür ortamlarda daha büyük haz veriyor. Bu kadar güzel günler yaşadıktan sonra bu toprakları terk etmek ruhumuzu acıtıyor gibi. Aslı’da da ben de de sebebini bilemediğimiz bir kırgınlık var.
273
Dönüşümüzü geciktiren bir engel çıksa ikimiz de mutlu olacağız.
Dönüşümüzün ertelenmesi konusundaki hayallerimiz ve düşüncelerimiz ne yazık ki gerçekleşmedi. Kararlaştırılan günde yine Aslı ile birlikte yan yana,el ele gökyüzünün mavi boşluğunda Kahire semalarındayız. ”Elveda Kahire!.. Elveda Nil !.. Elveda Mısır!..” diyerek Mısır’a veda ediyoruz .
Aslı uçağın penceresinden gökyüzüne bakarak " bu ülkenin gökyüzü de yeryüzündeki çöle benziyor. Gökyüzünde bir tane de olsun bulut göremiyorum. Bulutlar olmayınca uçağımız sanki gökyüzünde asılı gibi duruyor. "
Bir de yeryüzüne doğru bak. Belki orada daha güzel şeyler görebilirsin" dediğimde Aslı uçağın penceresinden uzun uzun aşağılara doğru baktı.
"Kum tepeleri,kum tarlaları ve taş yığınlarından başka bir şey göremiyorum. "
"Orada da bir şeyler göremiyorsan gözlerime bak"
"Bakıyorum. Gözlerin çölden ve gökyüzünden daha güzel. Orada aşkı, sevdayı ve kendimi görüyorum. Sıcak bakışların içimi benliğimi aydınlatıyor sanki. "
"Biraz da dudaklarıma ve yanaklarıma bak "
"Dudaklarında öpülme arzusu ,yanaklarında aşk ateşi var."
"Öyle ise dudaklarımın isteğini yerine getir" dediğimde " Burası uçağın içi. Burada sadece uçulur ve oturulur. Şimdi sen uslu uslu oturursan otelimizde akşam ödülünü fazlası ile alacaksın"
Bu son cümleden sonra başını omuzlarıma dayamış olan Aslı'nın uyuduğunu gördüm. Kahire' ye kadar bu tatlı uyku devam etti.
Uçağımız Kahire Havaalanına için iniş anonsunu yaptığımda Aslı'yı uyandırıverdim.
274
Aslı gözlerini açtığında "Biraz daha uyusaydım. Güzel rüyalar görüyordum, hepsi yarım kaldı."
"Aşkım en güzel rüya benim. Bak yanındayım o sihirli ellerini tutuyorum. Haydi kemerini bağla,birazdan iniyoruz"
Uçağın iniş ve kalkışlarında Aslı biraz heyecan yaşıyor. Ama güzel bir heyecan. Uçak inerken Aslı'nın bana daha çok yaklaştığını ve sanki bana yapıştığını hissediyorum. O güzel anı şu an bir kez daha yaşadım.
Yine Mısır a ilk geldiğimiz günkü otelimizdeyiz. Bu kez aynı özellikte farklı bir oda verdiler. Balayımızın biri birinden güzel geçen bu altıncı günü. Bu gece Mısır da ki son gecemiz olacak. Hem hüzünleniyoruz hem seviniyoruz. Balayımızın bitmesi bize hüzün verirken özlediklerimize kavuşmamız neşelendiriyor. Özellikle Aslı arkadaşlarını ve yakınlarını çok özledi.
Bu son gecemiz için grubumuzun özel bir kararı yok. İsteyenler otellerinde kalabilecekleri gibi dilerlerse Kahire'nin gece hayatına katılabilecekler. Gemide Arap müziğini yeterince dinlediğimiz ve eğlencelerini yeterince yaşadığımız için otelde kalıp dinlenmeyi tercih ettik.
Akşam güneş batmak üzere. Aslı ile otelin havuz kısmında el ele yürüyoruz. Bir yanımızda masmavi suları ile güzel bir havuz. bir yanımızda da güzel bir bahçe. Bizim ülkemizde olmayan renk renk çiçekler, bir sütun gibi gökyüzüne doğru uzanan palmiyeler ve hurma ağaçları. Meyveleri henüz olgunlaşmadığı için sadece bakıyor ve bu güzel manzarada yürümeğe devam ediyoruz. Havuz kenarında şezlonglara oturmuş bir yaşlı çiftle bir de genç çift var. Yaşlı olan çift yorgun ve üzgün bakışlarla havuzun sularını seyrediyorlar neşesiz ve durgunlar. . Genç olan çiftler ise biri birlerine sarılmış durumda bizleri görmüyorlar bile. Kız daha cilveli, durmadan oğlanın dudaklarından öpüyor ve dişiliğini en güzel şekilde yaşıyor.
275
Yanlarından geçerek yemek salonuna gidiyoruz.
Akşam yemeği ve kısa bir lobi sohbetinden sonra otel odamızdayız. Aslı ilk geldiğimiz gündeki Aslı’dan farklı bir Aslı oldu. Şimdi daha seksi, daha kadınsı ve daha sevecen. O ilk gün ki çekingenliği ve utangaçlığı yok oldu. Giydiği uçuk pembe renkli şeffaf geceliğin içinde vücudunun bütün ayrıntıları gözlerimin önünde. Bir kadın dişiliğini ancak bu kadar sergileyebilir.
Aslı o şeffaf elbisesi ile odamızın içinde gezinirken gördüklerimin gerçek mi rüya mı olduğunu düşünüyorum. Buraya geldikten sonraki bu geçen süre içinde aramızdaki çekingenlikler, utanma ve tereddütler yerini daha bir yakınlığa ve daha içten bir sevgiye bıraktı. Şimdi her dakikamızın ve her saniyemizin birlikte geçmesini istiyoruz. Aslı'yı beş dakika göremesem telaşlandığımı ve içimde bir şeylerin koptuğunu hissediyorum.
Bu bilmediğimiz yabancı ülkeyi Aslı ile birlikte olduğum için sevdim. Afrika'nın o sevimsiz kum çölleri Aslı'nın eli ve ayakları değdiği için güzelleşti. Gerçek Aslı'yı bilmediğim bu uzak iklimlerde tanıdım. İzmir'de tanıdığım Aslı burada gözümde bir ilah oldu. İzmir'de tanıdık çevreler içinde Aslı ile gönlümüzce yaşayamadık ,başkalarının anlamlı ve anlamsız bakışları bizi hep tedirgin etti. Aşkın özgür ortamlarda daha da büyüdüğünü ve bizi zirvelere taşıdığını Mısır topraklarında gördük ve yaşadık. Burada büyüttüğümüz aşkımızı bundan böyle ülkemizde de büyütmeliyiz.
Mısır'dan ayrılmak ikimize de hüzün veriyor. Sanki aşkımız bu topraklarda yetim kalacakmış gibi içimizde bir acı duygu var. Firavun’ların memleketinde böyle güzel günler ve ateşli bir aşk yayacağımızı hiç düşünmemiştik. Romalı Sezar ile Kleopatra arasında geçen o büyük aşkın daha büyüğünü burada biz yaşadık. En güzel günlerimiz
276
bizleri bağrında ağırlayan Nil Nehri’nde geçen günlerimiz oldu. Bu güzel günler ve gördüğümüz o nadide tarihi eserler anılarımızda aşkımızla birlikte bir ömür yaşayacaktır.
Aslı gerdek gecemizdeki o şeffaf geceliği ile yatağına uzanmış yattığımız odanın tavanına ve tepesindeki kristal avizeye bakıyor. Öyle dalmış bir şekilde iken:
"Kerem bu kısa zamanda bu insanları ve bu toprakları aşırı derecede sevdim. Ayrılık saati yaklaştıkça içimde bir burukluk hissediyorum. Çünkü hiçbir yerde mutluluğu bu şekilde doya doya yaşamamıştım. Şimdi ülkeme döner dönmez sorunlar kafama üşüşecek. Hayranlarım dönüşte bu bir haftalık gizli gezimizin hesaplarını soracaklar. En zoru da onlara vereceğim cevaplar. Böyle seninle birlikte bir balayına çıktığımızı söyleyemem. Şimdi onlara neler söylemem gerektiğini düşünüyorum. İster istemez bazılarına yalan söylemek zorunda kalacağım.
"Aşkım yavaş yavaş çevrendekilere bu yakınlığımızı ve
birlikteliğimizi ihsas emeğe başla. Bundan böyle yaşantımız aşağı yukarı böyle olacak. Sen de ben de bu yaşantıya hazır olmalıyız."
Aslı derin bir "Oh" çektikten sonra benim tarafa doğru yan dönerek " Kerem o kadar çok engelim var ki, kimi nasıl ikna edeceğimi bilemiyorum. Yakınlarımın, komşularımın ve esnaf arkadaşlarımın hepsinin gözleri, kulakları bende. Bu kadar insana söz yetiştirmem ve onlara haklılığımı anlatmam zor. Yine eskisi gibi aşkımızı gizli gizli yaşamağa devam edeceğiz. Kaçamak aşklar daha heyecan verici oluyor. Mısır'a evli çiftler olarak gelsek belki bu kadar heyecan yaşayamazdık. Biz evlenmeyelim, evlilikler aşkı çabuk bitiriyormuş diyorlar "
Aslı böyle tatlı tatlı konuşurken bende elbiselerimi çıkarmadan yanına oturuverdim. Yine gözlerim aşınası
277
olduğum o güzel manzara ile karşı karşıya. Aslı dışarılarda bir başka güzsel yatakta bir başka güzel. En güzel hali de o şeffaf geceliğin içinde yatağın üzerine uzanmış hali. Tüm duygularıma hitabeden doyulmayacak harika bir manzara. Gözlerim Aslı’nın vücudu üzerinde gezinip duruyor. Benim öyle hayran hayran baktığımı gören Aslı eli ile ellerimin üzerine bastırıp" Beni öpmeni istiyorum" diyerek beni kendine doğru çekti.
Benim de beklediğim güzel bir davetti. Dudaklarımız aşk ateşi ile bir kez daha yandı. Yine bulutlara yıldızlara doğru uçuyoruz. Mısır'da olduğumuzu unutmuş bilinmeyen bir alemde yaşıyormuş gibiyiz. Balayımızın bitiş kutlaması. Bu geceden sonra burada yaşadığımız güzel anılara, Firavun’ların ülkesi Mısır' a, bizi uzun süre konuk eden Nil Nehri'ne veda ediyoruz.
Mutluluğun verdiği sarhoşluk içinde ikimizde uyuya kalmışız. Sabah güneşi odamızı aydınlatırken ancak gözlerimizi açabildik. Şimdi iki güneşin ortasındayım. Bir tarafta Aslı'nın güneş gibi gözlerimi kamaştıran güzel vücudu,diğer tarafta gökyüzüne doğru yükselen sabah güneşi. Uzun uzun yatakta hep Aslı yı seyrettim. Çocuklar gibi masum ve tatlı bir görünüşü vardı. Bebeklerin uyurken ki o güzel haline benziyordu. Harika bir sanat eserini seyrediyor gibiydim. Uyurken ki o farklı güzelliğini seyredebilmek için uyandırmak istemedim. Küçük olsa o haliyle kucağıma alıp sevecektim. O da sanki seyrettiğimi hissedar gibiydi. Yüzünde tatlı bir gülümseme ve mutluluk çizgileri oluşmuştu. Doyamadığım bu güzel manzarayı dudaklarımla canlandırmak istedim. Aslı öpücüklerim ve tatlı okşayışlarımla gözlerini açtığında "Bugün en güzel gecelerimden birini yaşadım,senin ile olmaktan dünyada daha güzel ne olabilir?" diyerek beni bir kez daha yatağa çekerek defalarca öptü. Bu güzellileri bırakarak buralardan
278
ayrılmak hiç de hoş gelmiyordu. Biz İstemeyerek o sıcak yatağımızdan çıkarken yine gözlerim Aslı nın güzelliklerine takıldı. Aslı yatak giysilerini çıkarıp günlük giysilerini giyiyordu. O harika ve güzel vücudu bütün güzelliği son kez yine karşımda , ben her şeyi unutmuş gibi bilinçsiz bir şekilde ona bakıyorum.
Bunun farkına varan aslı " Öyle çok bakma gözlerin bozulur. O gördüklerin gerçek değil bir hayal. Şu an Aslı'yı değil cennetten kovulmuş bu huriyi seyrediyorsun. İyice bak bu manzarayı bir kez daha görmeyebilirsin " derken giydiği entarisi o güzellikleri birden yok etti. Bu kez bir başka güzel Aslı var şimdi karşımda. Her iki Aslı’da benim için farlı bir güzel.
Bu saatten sonra bugünkü yolculuğumuzun hazırlıklarını yapmamız gerekiyordu. Kısa sürede valizlerimizi hazırlayarak otelin restoranına geçtik.
Kahvaltı soframızda yine her zamanki klasik yemekler. Soframızda Mısır’a özgü hurmadan başka bir şey yok. Başka yemekleri canımız istemediği için Aslı ile bol bol hurma yedik.
Yemekten sonra bizi Kahire Hava Alanı’na götürecek otobüsümüzdeyiz. Otobüsümüz Kahire sokaklarından havaalanına doğru yol alırken ikimizde konuşmuyor kahire sokaklarını izliyoruz. Şehri terk etmemiz oldukça uzun bir zaman alıyor.
Kahire İstanbul’dan daha büyük bir şehir olduğu için sokakları ve caddeleri gitmekle bitmiyor. Ama rahatsız değiliz. Bilmediğimiz bir ülkenin manzarasını,sokaklarını ve insanlarını seyretmek de bize haz veriyordu. Bir saate yakın bir yolculuktan sonra havaalanına gelebildik.
Bizi İzmir’e götürecek Mısır Hava Yoları'na ait uçağımızdayız. Aslı mahzun ve üzgün görünüyor. Hiç konuşmadan uçağın penceresinden dışarıda olup bitenleri izliyor. 279
"Aşkım hüzünlü görünüyorsun. Gitmek istemiyorsan biletleri iptal edip Mısır'a da yerleşebiliriz " dediğimde olumsuz düşündüğünü belirten o meşhur kelimesi ile " Geç onu !.. Sen yarınlarımız için yeni şeyler düşün. Mısır ve burada yaşadığımız güzel günler artık ikimiz için de mazide kaldı. Bunları daha sonra anılarımızda yaşarız."
Biz bunları konuşurken uçağımız kalkış hızı ile pistte hızlı bir şekildi ilerliyor. İşte yine Kahire semalarındayız. Bulutsuz ve berrak bir gökyüzü.
Aslı uçağın penceresinden kuşbakışı Kahire yi izliyor. Uçağımız Akdeniz üzerine geldiğinde yemek servislerimiz de başlamıştı.
Tek çeşit yemek olduğu için seçme şansımız yoktu. Ne ikram ediyorlarsa onunla yetinmek zorundayız. Aslı verilen yemeleri beğenmediği için sadece yemekle birlikte verilen keki yemekle yetindi. Ben birazını yiyebildim. Yemekten kısa bir süre sonra uçağımız İzmir havaalanına iniş için alçalmağa başlamıştı.
Bir buçuk saate yakın bir yolculuktan sonra İzmir Hava Alanı'ndayız. Evlere gitmemiz için acelemiz olmadığından bir süre firşopları ve çevreyi gezdik. Aslı firşop mağazalarında bir iki parfümle makyaj malzemeleri ile bir miktar da çikolata aldı. Ben biraz yabancı marka çikolata almakla yetindim. Bu kısa alış verişten sonra Havaş’ın otobüslerine binerek İzmir şehir merkezine gitmek üzere yola çıktık.
Aşınası olduğumuz bu yollar ve caddeler pek ilgimizi çekmiyor. İzmir'i özlememiş gibiyiz. Mısır'da iken var olan özlem birden yok olmuştu. İkimiz de mahzun ve yorgun bakışlarla gözlerimizi meşgul etmek için bakıyorduk. Güzellik açısından bir kıyaslama yaparsak aslında Mısır İzmir in güzellikleri karşısında çok gerilerde kalır. Her yabancı ülkenin kendine özgü birtakım güzellikleri
280
olabiliyor. Mısır’ın da bir çöl ülkesi olarak ülkemizden farklı güzellikleri var. Orayı da kendi güzellikleri ile sevdik.
Terminale gelmekle balayı yolculuğumuz burada bitmiş oldu. Önce Aslı'yı evine bırakarak ben de kendi evime döndüm.
Güzel bir balayı tatilinden sonra İzmir bana soğuk ve yabancı gibi geldi. Birkaç gün işime ve işyerime gitmek ihtiyacını duymadım. Gezdiğim her yerde Aslı ile geçen anları ,onunla birlikte yaşadığım güzellikleri hayal ediyor
ve çoğu kez kendimi Mısır'daymışım gibi hissediyorum. İçim hep o günlerin anıları ve duyguları ile dolu. Yaşanılan güzel günlerden sonra aynı güzellikleri yeniden yaşayamamak insana biraz sıkıntı veriyor.
Balayı gezimizden dönüşümüzün bu gün beşinci günü. Bu süre içinde birikmiş işlerimle ilgilendiğim için hiç Aslı'yı arayamadım. Daha çok boşanmanın çevredeki yankılarını ve boşanmaya ilişkin yorumları merak ediyoruz. Şimdiye değin bu konuda Aslı'ya hayli haberler ulaşmış olmalı. Çünkü, hedefteki ilk kişi Aslı. Boşanmadan hemen sonra birlikte bir gezi ister istemez birtakım dedikodulara neden olmuştur.
Her ne kadar gezimizi gizli tuttuysak da birlikte olduğumuzu ve bir yerlere gittiğimizi tahmin etmişlerdir. Boşama ve hemen arkasından gizli bir balayı, Aslı'nın diğer hayranları için moral bozucu olmuş olabilir. Bu konudaki yorumları ve dedikoduları az çok tahmin edebiliyoruz.
Seyahat dönüşü eşimi biraz kuşkulu ve tedirgin buldum. Seyahate çıkarken eşime bu gezinin bir iş gezisi olduğunu söylemiştim. Sanki başka bir şeyler sezinlemiş gibi geldi bana. Dönüşte eşyalarımı ve valizimi düzenlemiş görünse de uzun uzun valizimin içini karıştırdı. Sanki bazı şeyler arıyormuş gibi geldi bana. Ama aklından geçenler
281
için bir delil bulamayınca da mutlu olduğunu gördüm. Bu konuda hazırlıklı olduğum için bir açığım yoktu. Ama yinede bir açık veririm korkusu içindeydim. Bu kaçamak benim için bir ilk sınavdı, başarılı oldum. Bundan sonraki günlerin neler getireceğini şimdiden bilemiyorum. Belli etmesem de içimde eşime karşı bir suçluluk duygusu yaşadığımı hissediyorum. Dil söylemese de vücudun başka dilleri bazı olumsuzlukları anlatabiliyor. Yaşamın koşulları hep böyle. Mutluluğu ve başarıyı yakalamak için riskleri göze almak gerekiyor. Emek verilmeden hiçbir şey elde edilemiyor. Çaba olmadan aşka dayanan bir birlikteliği elde etmek oldukça güç. Bugün yaşadığımız bu güzel günlere ulaşmamız kolay olmadı. Yeri geldi ağır bedeller ödedik,yeri geldi acılar yaşadık. Sonunda büyük bir aşk doğdu aramızda. Bu aşk bana aşırı derecede mutluluk ve yaşama sevinci verdiği için en küçük bir şikayetim yok. Yaşam ne kadar güzel olursa insan o kadar mutlu oluyor. Mal ve mülkün yanında gönül mutlu değilse malın ve mülkün de bir değeri olmuyor. Şu an tüm mal varlığım bir yana, Aslı bir yana. Bunlardan birisini tercih etmem gerekirse Aslı her zaman öne geçer.
Balayı dönüşümüzün altıncı gününde ancak Aslı'yı arayabildim.
Daha telefonu açar açmaz " Altı gündür aranmayan bir
sevgili durumuna mı düştük? Balayında bir gölge gibi yanımdan ayrılmayan Kerem İzmir'e gelince birden değişiverdi. Balayında yaşadığım güzel günlerin arkasında böyle ilgisiz kalman biraz canımı acıttı diyebilirim. Hani ben senin nazlı çiçeğindim. Bilirsin çiçekler ilgi ve bakım isterler. Kurutup soldurursan o çiçeği bir daha koklayamaz ve okşayamazsın. Kabahatlisin ama,sana ceza vermeğe kıyamıyorum. Bugün cezanı kendin ver.”
Aslı siteminde haklıydı. Balayından sonra bu kadar
282
geç sürede aranmak onu biraz kırmıştı. Hatamı telafi etmem gerektiğini anladım. Benim için ceza, Aslı için ödül olabilecek bir ceza vermeliydim kendime.
“Ben kendime ceza veremiyorum; yine cezayı kendin ver. Senin cezaların bana ödül gibi geliyor. En ağırı da olsa kabulüm.”
“Benim ne türlü cezalar verdiğimi biliyorsun. Kendine vereceğin cezaya göre beni anlayıp anlamadığını test etmek istiyorum.”
Aslı’nın bu sitemi üzerine kendimi affettirmek için işyerimdeki işlerimi bırakarak Aslı’nın işyerine gittim. Daha dükkandan içeri girer girmez Aslı’nın beline sarılıp kendime doğru çektim ve sonra da kulağına çok hafif bir sesle “Seni çok seviyorum. Benim için en büyük ceza seni görememektir. Vereceğin her türlü cezayı kabul ediyorum. Yeter ki benden uzak durma. İşyerinde biraz sıkılmışa ve beni özlemişe benziyorsun. Bakışlarını durgun ve süzgün görüyorum. Şehir dışına çıkıp biraz hava alıp dönelim. Benim de biraz dinlenmeğe ve seninle olmağa ihtiyacım var.”
“Yorgunsan ve istemiyorsan seni zorlamış olmayayım.Yanımda olman bana yetiyor. Bir çay demlerim,sohbet ederek içeriz”
“Güzel mevsimler bitiyor, kışın çay içecek bol bol zamanımız olur. Ben nazlı çiçeğimi kırlarda ve yeşil bahçelerde görmek ve oralarda koklamak istiyorum.”
Balayından sonraki ilk birlikteliğimiz,yine birlikte yollardayız. Arabamda hem sohbet ediyor hem de Güzelyalı istikametine doğru gidiyoruz. Aslı nereye gittiğimizi bilmiyor. Yarım saatlik bir yolculuktan sonra şehir merkezinden uzak bir balıkçı lokantasındayız. Yemyeşil ağaçlar arasında şirin bir yer. Büyük bir bahçe
283
olduğu için masaların çoğu boş. Biz, yeşil yaprakları ile dikkat çeken manolya ağacının altındaki bir masayı seçtik.
Aslı ile olduğum zamanlar başka bir güzellik ve başka bir manzara aramıyorum. Onun güzel gözlerine,güneş ışınları ile yanıp sönen pembe yanaklarına bakmak bana yetiyor. Ellerini tuttuğum zaman kendimi bir başka dünyada hissediyorum.
Aslı diyorum.” senin ile olmak kadar dünyada daha bundan güzel ne olabilir? Hiç yemek yemeden saatlerce o güzelliğini seyretmek yemek yemekten daha çok haz verir bana. Balayında sana doyamadım.Yabancı topraklarda bir yaban gülü gibiydin. Açılıp saçılmak sana çok yakışıyordu. Her zaman özlemle arayacağım günlerdi o günler. O siyah insanların arasında bembeyaz teninle ilahi bir güneştin sanki. Seninle geçen o güzel günler bir sinema şeridi gibi zaman zaman gözlerimin önüne geliyor ve beni mutlu ediyor.”
"Hadi !. Hadi!.. öyle iltifat edip beni şımartma. Ne kadar sevildiğimi biliyorum. Gönlünde geçenleri ve kalbinde yaşadıklarını okuma yeteneğim var. Sevginin sınırı yok. Beni şimdiki sevdiğinden daha çok sevmeni istiyorum. Ben yıllardır sevgiye hasret ve sevgiden uzak yaşadım. Sevgi bir kadının en büyük güç kaynağı ve dayanağıdır. Seni tanıdıktan sonra yaşadığımı anlayabildim. "
Belli ki bugün Aslı'nın neşeli bir günü. Karşı karşıya birlikte sohbet etmenin verdiği haz bir başka oluyor. Aslında bende bugün Aslı ile birlikte olmak istiyordum. Böyle güzel bir günde bir güzel ile birlikte olmak varken büroda oturmak sıkıcıydı. Aslı'nın sitemleri de gezmek için bir bahane oldu.
Aslı " Çok özlemiş gibi bakıp duruyorsun. Gözlerin adeta yanaklarıma ve göğüslerime yapışıp kaldı. Bu sıralar
284
tanıdık tanımadık herkesin gözü benim üzerimde. Ben mi
güzelleştim yoksa insanlar mı sapıklaştı anlayamıyorum ? Balayı dönüşü ziyaretçilerim çoğaldı. Mısır’ a gittiğimizi bilmedikleri için şimdi esnaf arkadaşlarım kayıp olduğum o bir haftalık sürenin hesabını soruyorlar bana.
Boşanmakla insanların bana ilgilerinin artmış olduğunu fark ediyorum. Etrafımda kur yapanlar, imalı sözlerle ilanı aşk edeler çoğaldı. Genç kızlık dönemimdeki durumu yeniden yaşıyorum. O yılarda genç erkekler ve oğullarına gelin arayan anneler peşimizi bırakmıyorlardı. Şimdi yine aynı durumdayım. Dul kadın olmak ta güzelmiş. Bir zamanlar dükkanıma gelmeyenler şimdi dükkanımdan çıkmak istemiyorlar. Aşkım rakiplerin çoğalmağa başladı. Bu çalı kuşuna sahip çık ,kafesten kaçırırsan bir daha kafese dönmez "
" Bir tanem tüm dul kadınlar senin yaşadıklarını yaşıyorlar. Toplumun dul kadınlara bakış açısı öyle. Her erkek dul kadının koca özlemi içinde olduğunu ve yeni bir aşk aradığını düşünür. Böyle düşünen erkeklere de hak veriyorum. Kadın olsun ,erkek olsun insanların yalnız başına yaşamaları doğanın gerçeklerine uymuyor. Senin evli iken alışık olduğun bir düzen vardı. O düzeni unutman için daha güzel bir düzene kavuşman gerekecek. Özellikle kadınlar her zaman yanlarında güçlü bir erkeğin olmasını isterler.
Senin ziyaretçilerin gün geçtikçe daha da çoğalacak. Özellikle senin gibi dünyalar güzeli bir kadını yalnız bırakmazlar. Erekler her zaman güzelin peşindeler. Sen bu kadar güzel olmasaydın belki ben de sevgilin olmayacaktım. Güzellik kadınların en büyük servetidir.
Sen hayranlarına söyle "Benim gönlümün sadık bir sahibi var" de. Bunu söylemesen de çokları tahmin ediyor ya da biliyor. Biz artık Leyla ile Mecnun gibiyiz. Biri
285
birimize olan sevdamız dönülemeyecek bir noktaya ulaşmıştır. Bu çevrelerde aşkımızı bilmeyenler mi kaldı? Benim sevgilimden yana bir kuşkum yok. Dünyanın en yakışıklı erkekleri de olsa onu benden koparamazlar. "
"Kerem, yalnız bir kadının dostu da çok olur düşmanı da. İnsanları yeteri kadar tanıyamıyorum. Bazı sıkıntılar yaşayacak gibiyim. Eskiden dost olarak tanıdığım arkadaşlarımın bakışlarında bir başkalık görüyorum. Sen yanımda olduğun sürece aşamayacağım engel olamaz."Biz Aslı ile böyle tatlı tatlı sohbet ederken balıklarımız ve biralarımız geldi. Ben bira yerine Aslı'yı yudum yudum içmek istiyorum. Aslı'nın her tarafında ayrı bir güzellik ve ayrı bir cazibe var. Sevdasına ve güzelliğine doyulamayacak bir kadın. Şımarır düşüncesi ile ona söylemiyorum ama kendimi bu konuda çok şanslı görüyorum. Ben söylemesem de Aslı çok güzel olduğunu biliyor. Arada bir bana “Güzelim!..gencim!..Çekiciyim!..” der hemen arkasında da o meşhur kahkahası ile güzelliğini bir kat daha güzelleştirir. Tanrı'nın iyi bir kuluyum. Beklemediğim ve aramadığım bir zamanda Aslı'yı kaşımda bulmak büyük bir şans.
“Aslı, senin ile birlikte birden dünyam değişiverdi. Sanki yüce Tanrı'nın bana bir ikramı gibi oldun. Dünyaları gezsem bulamayacağım bir aşkı hiç emek sarf etmeksizin bulmuş olmamı başka türlü açıklayamıyorum. İlk karşılaşmamızda bir saniyelik kısa bir bakış büyük bir aşkı başlatan sihirli bir kıvılcım oldu. Bu küçük kıvılcım büyük bir yangına dönüştü,şimdi bu yangının alevleri içindeyim. Acı ve mutluluğu birlikte yaşıyorum. Çok sevmek te insana acı veriyor. “
Yemek masasında dakikalar, saatler geçti ve gün bitmek üzere. Biz hala o doyulmayan sohbetimize devam ediyoruz. Lokantadan ayrılırken içimizde bir burukluk
286
olduğunu hissediyorum. Günler bize yetmiyor. Birlikte olduğumuz anlarda sanki güneş gökte koşar adımlarla ilerliyor gibi.
Bugün de günümüz Aslı'nın insana haz veren cezasını ödemekle geçti. Bu tür cezalar devletin verdiği cezalara benzemiyor. Bedelini öderken haz duyulan cezaların güzelliğini bugün öğreniyorum. Aslı’nın bana verdiği cezalar ceza değil ödül oluyor.
Balayı ve arkasında yine Aslı ile geçen günler nedeniyle
işlerimi bir hayli aksatmış bulunuyorum. Artık bir süre Aslı dan uzak işlerimle baş başa kalmalıyım. Hayallerim çalışmalarıma engel olmazsa. En büyük şikayetim de bu. Ne zaman Aslı’dan uzaklaşsam bu kez de Aslı ile ilgili hayallerim çalışmalarımı engelliyor.
Aslı ile olan bugün ki gezimizde beni yollar değil mutluluk yordu. Eve geldim hale yaşadıklarım bir sinema şeridi gibi gözlerimin önünde geçip duruyor.Şu an evde değil sanki balıkçı lokantasında hale Aslı ile beraberimmiş gibi geliyor.
İçeri girdiğimden beri eşimde bir tedirginlik ve huzursuzluk görüyorum. Beni karşılamasında bile bir değişiklik vardı bugün. Her zaman kapıyı açtığında “Hoş geldin” der sarılır öperdi. Bugün hoş geldin de demedi öpmedi de beni. Böyle davranması bende kuşku yarattı. Acaba bir şeyler mi öğrenmişti yaşadıklarımdan. Ben de bir şey olmamış gibi salona geçerek gazetemi okumağa başladım. Daha gazetemin birinci sayfası bitmemişti ki eşim elinde bir paketle yanıma geldi.
“Sana bir sürprizim var” diyerek elindeki paketi bana uzattı. Renkli jelatin kağıdı ile ambalajlanmış bir paketti. Ben de merak ettiğim için beklemeksizin hemen paketi açıverdim. Pakette çıkan orta boy bir fotoğraf albümüydü.
Albümün sayfalarını çevirirken birden donup kaldığımı
287
hissettim. Albümün içindeki fotoğraflar Aslı ile birlikte Mısır’da çektiğimiz fotoğraflardı. Hiç konuşmadan sonuna kadar albümün sayfalarını tek tek inceledim. Bir yandan albümdeki fotoğraflara bakıyor bir yandan da bu fotoğrafların bu albüme nasıl girdiğini düşünüyorum. Fotoğrafların hepsi de gerçek ve Aslı ile Mısır’da yaşadıklarımızı anlatıyordu. Birbirinden ilginç onlarca fotoğraflara baktıkça eşimin karşısında ezildiğimi hissediyor ve bir çıkış yolu arıyorum.
Eşim “Nasıl hediyemi beğendin mi ? Bu fotoğrafları sanırım birlikte Mısır a gittiğimizde çekmişindir. Gezimizi anlatan güzel bir anı olmuş. Yalnız fotoğraflarda gördüğüm yanındaki o güzel ve genç bayanı bana benzetemedim. Herhalde benim yerime fotomontajla bir bayan koyarak beni kıskandırmak istemişsin. Kıskanacak kadar da güzel bir bayan. Seni zevkinden dolaylı da kutluyorum.
Bu albümü yarınki evlilik yıldönümümüz için hazırlamıştım. Unutulmaz bir hediye olarak ömür boyu saklar ve baktıkça beni hatırlarsın. Bana olan sadakatinden ve sevginden dolayı sana teşekkür ediyorum. Şimdiye dek anlı şanlı bir avukat olarak aldatılmış kadınları savunan kocam şimdi beni mi savunacak yoksa kendisini mi ? Avukatsın, nasıl olsa kanunların ince noktalarını biliyorsun,buna da bir çözüm bulursun sen. Yalan mı yok,mesleğiniz bu işe uygun.
Sanırım fotoğrafları nasıl temin ettiğimi tahmin etmeğe çalışıyorsundur. Sen iş seyahatlerinde hiç fotoğraf makinesi götürmezdin. Bu defa fotoğraf makinesi ile gitmen beni kuşkulandırmıştı. Seyahat dönüşünde fotoğraf makineni fotoğrafçıya götürerek içindeki sırları bu şekilde öğrendim. Şimdi huzurlu ve mutlu musun ? Artık bu yuvada senin yerin yok. O fotoğraflardaki bayan kimse bundan böyle senin yerin onun yanı. Bu fotoğraflı çocuklarına gösterip
288
babalarının nasıl birisi olduğunu onlara da anlatacağım. Ayrıca bu fotoğrafları çoğaltarak tüm akraba,eş ve dostlara da dağıtmayı düşünüyorum. Belki bundan sonra açacağın boşanma davalarında bu fotoğrafları da birer delil olarak kullanabilirsin. Bütün davalarda başarılı olan avukatımız bu kez başarılı olamadı. Böyle bir suçta bu kadar delil bırakan bir avukat mesleğinde çok acemi olması gerekir.
Şu an hakim benim, savunmanı yapmanı bekliyorum. Öyle yalan beyanlarla beni aldatacağını sanıyorsan yanılırsın. Yalnız doğruyu ve yalnız gerçekleri anlat. ”
Eşim susacağa benzemiyor ,bir yandan durmadan ağlıyor bir yandan da durmadan konuşuyor ve konuştukça da hırsı artıyordu. Bu fotoğraflardan sonra benim konuşacak bir şeyim kalmamıştı. O kadar çaresizim ki söze nerede ve nasıl başlayacağımı bilemiyorum. Hakimlerin karşısında bülbül gibi konuşan avukat şimdi dut yemiş bülbüle dönmüştü.Oturduğum koltuğun üzerinde ruhsuz bir ceset gibiyim. Bütün duygularım ve beynim donmuş durumda.
Hayatımın en zor davasında kendimi savunacak bir kelime bulamıyorum. Eşim sitemlerinde ve söylediği her söz de haklıydı. Biz yıllar önce severek evlenmiştik ve mutlu da bir yaşamımız olmuştu. Ama yıllar insanın içindeki tüm güzel duyguları ve sevdaları yok edebiliyor ve yeni sevdalar yaratabiliyor. Bundan dolayı kendimi suçlamak istemiyorum. İnsan bazen gönlüne ve duygularına hükmetmekte zorlanabiliyor. Duygularıma yenik düştüğüm için kendimi değil duygularımı suçluyorum.
Eşimin gönlümdeki yeri ayrı,sevgilimin gönlümdeki yeri ayrı. İki kişiyi birden sevmiş olamaz mıyım? Bu ikilem içinde birini diğerine tercih edemiyorum.
Sonunda yaşadıklarımı olduğu gibi eşime anlatmaktan başka bir çıkar yol bulamadım.Mesleğimizde de öyle insan
289
doğruları anlatınca sorun yaşanmıyor. Söyleyeceğim her yalan beni de küçültür ve eşimi daha da rahatsız eder. Mahkemelerdeki bir suçlu sandalyesinde oturuyormuşum gibi ağzımda zoraki çıkan kelimelerle :
“Hayatım ! Aşkım ! Bir tanem ! Bu son yaşadıklarımla seni üzdüğüm için ben de son derece üzgünüm. Şu an yüzüne bakmağa cesaret edemiyorum. Hatasız kul olmazmış. Bu da benim hatam. Senden bu yaptıklarımdan dolayı bin kere özür diliyorum. Bu ilk ve son olsun. Bir daha böyle bir hatamı görmeyecek ve duymayacaksın.”
“Kerem kendini aldatma ve beni aldatacağını da sanma. Bu yaşadıklarını bir ömür unutamazsın. Ne zaman benim yüzüme baksan beni değil o sevgilini göreceksin. Ben bir ömür bu acıyı ve kuşkuyu sürekli yaşayamam. Sana o kadar kırgınım ki seni affetmem imkansız. O fotoğrafları görmeseydim belki kendimi ikna edebilirdim. O fotoğraflar hiçbir zaman gözümün önünden gitmiyor ve gitmezde. Gündüzleri hayalimde, geceleri rüyalarımda hep o fotoğrafları görüyorum.Sen kadın olmadığın için böyle bir olay karşısında kadınların nasıl bir acı yaşadıklarını bilemezsin. Sen benim için,ben senin için yokum artık.Sen böyle bir maceraya başlarken kararını vermişsin. Öyle özrüne de pişmanlık duygularına da inanmıyorum. Senden son isteğim,beni ve çocuklarımı yalnız bırak ve iki de bir gelip bizlerin moralini bozma. Yaşamamız için gerekli imkanları sağlar sonra de kendi dilediğin gibi yaşarsın. ”
“Bir tanem ben senden ayrı yaşayamam ! O bir gönül macerasıydı bitti. Binlerce insanın başına gelen bir olay. Bunu bu kadar büyütüp yuvamızı yıkmayalım. Sen bu iki çocukla hayatın güçlüklerini yenemezsin. Yaşam şu an düşündüğün gibi değil. Bazı güçlükleri yaşadıkça öğreneceksin. Çocuklar büyüdükçe sorunları da büyüyecek. Bazı şeyleri zamana bırakalım.Şu an sen de sağlıklı
290
düşünemiyorsun ben de.”
“Benim için o yuva yıkıldı ve dağıldı. Ben başka bir kadının hayalleri ile yaşayan bir kimse ile aynı yuvada olamam.Çok kinliyim aynı yuvada birlikte olursak çok daha kötü şeyler olabilir. Böyle bir hareketi benim yapmam durumunda sen ne düşünürsen bugün de benim aynı şeyleri düşündüğümü bilmelisin. Sana ve mesleğine yakışmayan bir davranış. Yakınların ve dostların bu yaptıklarını duyduğu zaman onlara karşı nasıl bir savunma yapacağını merak ediyorum. Dostlar ve tanıdıklar seni hakim ve savcılar gibi değil dostlar gibi yargılar. Belki hapis cezası almazsın ama onların temiz gönüllerindeki yerini kaybedersin.
Konuştukça ve seni karşımda gördükçe daha da hırslanıyorum. Konuşmalarım ve sitemlerimle geçmişin acılarının silinmeyeceğinin de bilincindeyim ama konuştukça rahatladığımı hissediyorum. Bundan böyle sen sevgilinle,ben çocuklarımla ve geçmişte yaşadığım mutlu günlerin hayaliyle yaşayalım. Daha fazla üzülmemi istemiyorsan şu andan itibaren bizi yalnız bırak ve git sevgilinle yaşa. “
Eşimin morali çok bozuk olduğu için konuşmaların ve karşılıklı münakaşaların bir yararı olmayacak gibi görünüyor. Geri dönüşü ve onarımı olmayan bir olayın içindeyim. Şu an için beni bu olaylardan uzaklaştıracak bir çıkış yolu bulamıyorum. Tek çıkış yolu durumu zamana bırakmak. Belki zaman içinde keskin duygular yerini daha makul duygulara bırakabilir. Yaşadığım bu karmaşık duygular içinde o akşam geç vakit eşime veda da etmeyerek evden ayrılıp Aslı için almış olduğum o küçük eve gittim. Gece boyunca duygularım benimle ,ben duygularımla savaşıp durduk. Sabah olduğunda olayın tek galibi uykusuz geçen gece oldu.
291
Eşimle aramızda olup bitenlerden Aslı’nın henüz haberi yok. Böyle bir olayı nasıl karşılayacağını merak ediyorum. Evliliğimiz Aslı ile evlenmemize engel olduğu için belki bu olay onu mutlu edecek. Tersi de olabilir. Kadınlar genelinde bir yuvanın bozulmasına neden olmak istemezler. Gece boyunca hep bunları düşündüm ve çözümler aradım.
Şafakla birlikte ortalık henüz aydınlanmağa başlamıştı ki bu karmaşık duygular içinde Karşıyaka sahilinde yalnız başına yürüyorum. Henüz sahilde birkaç kişinin dışında ortalarda görünen kimseler yok. Rüzgarsız sakin bir gün. İşyerime gitmek üzere otobüs duraklarına kadar yürüdüm. Hala kendime gelebilmiş değilim. İçimdeki karmaşık duygular durmadan beni kemirip duruyor. Çevremde içimi dökecek bir dost arayıp duruyorum. Otobüs beklerken tanıdığım bir avukat arkadaş geldi yanıma. Onun da Çeşme de duruşması olduğu için bugün erken kalkmış. Farklı otobüslere bineceğimiz için kısa süre sonra birbirimizden ayrıldık.
Ben büroya geldiğimde saat dokuz olmuştu. Bir süre masama oturup uzun uzun düşündüm. Ruhen de bedenen de çok yorgunum. Kendimde olmadığım için aklıma hiçbir şeyler gelmiyordu. İncelenmesi gerekip de masamın üstünde duran dosyalara gözüm ilişti. Bir tanesini alarak incelemek istedim.
Tam dosyayı açtığımda cep telefonumda birisi beni aradı. Görünmeyen bir numara idi. Cevap verdim.
“Buyurun !.. Ben avukat Kerem !.."
"Kerem bey siz beni tanımazsınız. Ben Aslı'nın boşadığı eşinin bir arkadaşıyım. İsmimi öğrenmenize gerek yok. Geçen hafta Aslı’da yoktu siz de. Aynı anda bu şehri terk etmeniz bir tesadüf değildir herhalde. Takip altındasınız, günü geldiğinde bunun hesabı sizden sorulacaktır.
292
Tanımadığım boğuk bir sesti. Kelimelerin seçiminde ve konuşma vurgularında eğitimli birisi olmadığı belli oluyordu.
" Beyefendi Aslı ile bir yerlere gitmemizi engelleyen bir durum mu var? Sizi neden ilgilendiriyor bilemiyorum. Aslı eşinden boşanmış özgür bir kadın. Artık istediği gibi yaşamak hakkına sahip olamaz mı ?"
"Aslıyı bu durumlara düşüren sizsiniz. Onun mutlu ya da mutsuz bir evliliği vardı. İyi kötü bu evliliklerini götürebiliyorlardı. Siz ne zaman Aslı'nın hayatına girdiniz onun yaşam düzeni ve fikirleri birden değişiverdi. Uzun zamandır ona ilgi duyduğunuzu ve zaman zaman gizli buluşmalarınızın olduğunu herkes biliyor. Boşanmış olsa da Aslı yine bizim yakınımız sayılır. Bundan böyle Aslı'dan uzak durmanızı istiyoruz. Siz uzak durursanız belki Aslı yine eşi ile barışabilir. Uzak durmazsanız sonucuna katlanmanız gerekecektir."
"Beyefendi kim olduğunuzu bilmiyorum. Aslı aklı başında kendi kendine karar verebilecek durumda bir hanım. Ne sizin ne de benim telkinlerim onu yolundan döndürmez. Aslı'yı yakından tanıyan birisi iseniz onun nasıl bir karaktere sahip olduğunu da bilmelisiniz. Aslı sizlerden
daha erkek ve daha delikanlı birisi. Aslı'da ben de öyle tehditlere boyun eğecek kimseler değiliz. Bunları boşanmadan önce düşünmeliydiniz. Sizin bildiğiniz ve tanıdığınız Aslı yok artık. Yıllar önce tanıdığınız Aslı öldü,onun yerine bir başka Aslı geldi. Bu yeni Aslı’yı siz tanımıyorsunuz ve tanıyamazsınız da. Sizin bildiğiniz Aslı mazide kaldı. Artık unutun onu"
"O yolundan dönmek istemezse biz döndürmesini biliriz. Sizi bundan böyle Aslı'nın işyerinde ve çevresinde görmek istemiyoruz. Israrcı olursanız bunu hayatınızla ödersiniz. Ben ölmekten ve öldürmekten korkmayan birisiyim. Aslı
293
bizim namusumuzdur, onu başkalarına yar etmeyiz. Geleneklerimiz de böyle şeylere izin vermez. "
"Aslı ile aramızda olanlar bizim özel meselemiz. Bizim yaşantımıza ve bizim düşüncelerimize kimse sınır koyamaz. Biz bugünlere ulaşmak için on yılımızı verdik. Öldürmeyi düşünen ölmeyi de göze alabilir herhalde. Ben dilediğim zaman Aslı'nın yanına gidebileceğim gibi Aslı da dilediği an benim yanıma gelebilir. İsmini açıklamak cesaretini gösterirsen yiğit ve delikanlı olduğunu anlarım."
Bu meçhul adam sert tepkim üzerine okkalı bir küfür edip sonra da telefonunu kapattı.
Telefon kapandıktan sonra uzun süre bu sesi tanımağa çalıştım. Aslı'nın çevresinde olanlarla zaman zaman sohbetlerimiz olduğu için seslerini az çok tanırım. Bu tanıdığım bir ses değildi. O gün ve ondan sonraki gün hep bu sesi tanımağa çalıştım. Aslı’nın boşandığı eşinin sesi olsa tanırdım.
Yine o çevrede Aslı’ya hayranlık duyanlardan birisi olabilir. Biz Aslı ile bu yola çıkarken böyle şeyler yaşayacağımızı tahmin ediyorduk. Sevenler her türlü tehlikeleri ve riskleri göze almak zorundalar. Bu tür tehditler ne beni ne de Aslı'yı etkileyemez. Bunun sonuçlarını zaman içinde görüp yaşayacağız.
Bu günkü telefon görüşmesi ile boşanmanın yankıları uç vermeğe başladı. Bu tür tehditlerin olabileceğini biz de düşünüyorduk. Kuru tehditler de olsa bir takım endişe ve korku yaratabiliyor. Aslı'nın eşi Doğan'ın çevresini ve dostlarını az çok tanır durumdayız. Doğan'ın çevresinde ona sahip çıkacak ve destek olacak kimseler yok. Belki Doğan bazı taşkınlıklar yapabilir. Buna da pek ihtimal vermiyorum. Birlikte iken eşine sahip çıkmayan bir kimse ayrıldıktan sonra neden sahip çıkmağa kalksın ki. Bugün için tahmin edemediğim bu telefon olayının yakında
294
mutlaka bir ucu ortaya çıkacaktır. Aslında çok da ciddiye almış değilim. Böyle durumlarda bazı olumsuzluklar yaşamayı ve engellerle karşılaşmayı olağan kabul etmek gerekir. Aslı’yı benim kadar seven başkaları varsa onlarda her türlü riski göze alarak ortaya çıkacaklardır. Daha ağır sürprizler de beklenebilir. Bu bir sevgi yarışıdır,yarışı her zaman güçlüler kazanır.
Geçirdiğim bu günler ömrümün yaşanmış en kötü günleri. Mutluluklarım ve güzel günlerim mazide kaldı. Bir girdabın içindeymiş gibi dönüp duruyorum. Bir yandan eşim ile olan sorunlarım, diğer yandan Aslı’nın geleceğindeki belirsizlik beni bir hayli yoruyor.Ama sığınacağım son kale yine Aslı’nın yanından başka bir yer olamaz.
Gündüzleri beni huzursuz, geceleri ise uykusuz bırakan içimdeki bu kötü duygulardan kurtulmak için sürekli çareler arıyorum. Yine bunun tek çözüm yeri Aslı’nın yanı olsa gerek.
Ertesi gün hem biraz dertleşmek hem de özlem gidermek üzere Aslı’nın dükkanındayım.
Aslı işyerinde yalnız başına oturmuş gazete okuyordu. Beni görünce : " Ooo! Beyefendi nihayet beni hatırlayabildi. Nerede ise bir sevgilim olduğunu unutuyordum. Biliyorsun bu konularda hassas birisiyim. Aranmadığım an içimi garip duygular sarıyor.Pek de beni özlemişe benzemiyorsun. Seni bugün neşesiz ve solgun gördüm. Sevgilisini ziyarete gelen bir kimsenin daha neşeli olması gerekmez mi? Daha önceki ziyaretlerinde hep gülen ve gülümseyen bir Kerem görürdüm. Neşesiz de olsan beni hatırlayarak gelmiş olmandan dolayı mutlu oldum.”
“Haklısın!.. Hep neşeli olmak için hep güzel şeyler yaşanmak gerek. Bu sıralar bazı güzelliklere hasret yaşıyorum. Bir tek senin yanına geldiğim zaman gülmek
295
aklıma geliyor. Bunun için bugün sana geldim. Hayatta huzuru ve mutluluğu tek seninle yaşadığımı hissediyorum. İçim karmaşık kötü duygularla dolu.”
“Bildiğim kadarı ile benim sevgilim güçlü bir insan. Olaylar karşısında öyle kolay kolay pes edecek bir yapısı yok. Merakla açıklamalarını bekliyorum. “
“Anlatacağım o kadar çok şey var ki anlatmak da beni rahatsız ediyor anlatmamak da .”
“Sen, seni en çok üzeninden başla anlatmağa. Sabırsızlıkla bekliyorum. Derdini söylemeyen derman bulamazmış.”
İçimden geçen önce eşimle aramızda geçenleri anlatmak. Ama bir türlü söze başlayamıyorum. Uzun süren bir suskunluktan sonra :
“Aslı, bizim Mısır’ a gittiğimizi eşim öğrenmiş”
Aslı bu ilk cümleyi duyar duymaz büyük bir şaşkınlık ve panikle :
“Ya !..” deyip gözlerini sabit bir noktaya dikerek uzun süre konuşmadan durdu. Şok geçiriyormuş gibi bir hali vardı. Neden sonra “Ama Nasıl öğrenebilmiş ?“ diyerek vereceğim cevabı beklemeğe başladı.
“Seyahatimizin uzun sürmesinden dolayı kuşkulandığı için valizimde bulunan fotoğraf makinesini fotoğrafçıya götürerek içindeki resimlerin tümünün birer kopyasını çıkarttırmış. Onlarla da bir güzel albüm yaptırarak bana evlilik yıl dönümümüzün hediyesi olarak takdim etti. O andaki durumumu tahmin edersin. Hayatta hiçbir zaman bu kadar çaresiz kaldığımı hatırlayamıyorum. Bir albüm dolusu fotoğraflara karşı ne diyebilirdim ? Önce sustum, sonra sıkıntıdan buram buram terlediğimi hissettim. Avukatlığım burada hiç işime yaramadı. Fotoğraflara tekrar tekrar bakarak verebileceğim cevap için zaman kazanmağa çalışıyordum. Hakim karşısında kendini
296
savunmaya hazırlanan bir suçludan farksızdım. O anda işi bir yalanla kapatmak istedimse de hiçbir yalan aklıma gelmedi. Sonunda gerçeği ve olanları olduğu gibi açıklamak zorunda kaldım. Gönlünü almak için özür dilemelerimin ve bazı ayrıntıları inkar etmemin de bir yararı olmadı.
Beni affetmiyor ve benden ayrılmak istiyor. Boşanma konusunda son derece kararlı. Evi de terk ettim şu an o küçük evimizde yalnız başına yaşıyorum”
“Anlattıklarından dolayı ben de şaşırdım, ne diyeceğimi bilemiyorum. Bana kalırsa yuvanı yıkma. Araya arkadaş ve dostlarını koyarak barışma yollarını ara. Ben de yuva yıkan birisi olmak istemem. Bu konuda ben her türlü fedakarlığa hazırım. Yeter ki senin huzurun ve mutluluğun bozulmasın.”
“ Tavsiyelerine ve sadakatine teşekkür ederim. Ben senden başka türlü cevaplar ve yorumlar bekliyordum. Benim sensiz olamayacağımı bilmiyor musun? Senden ayrı bir yaşam benim için mümkün mü? Sen aklımın kabul edebileceği başka çözümler ara. Bu olaydan sonra eşimle bir arada yaşamak her ikimiz için de zor olur. O bir ömür bu kuşkuyu içinden atabilir mi? Her eve geç gidişimde, her seyahat dönüşümde seninle birlikte olduğumu düşünerek ömrünü geçiremez. Bana kalırsa en iyi çözüm boşanmaktır. Sen de bu konuda bana destek olursan karar vermekten zorlanmam.”
“İşin zorunu bana bırakma,bu konuda senin kararın önemli. Sen ne türlü karar verirsen ver hep yanındayım”
“Beni huzursuz eden günün en önemli olayını size bütün ayrıntıları ile anlattım. Gelelim ikinci meseleye :
"Aslı biliyorsun uzun süredir işlerden uzak kaldım. İşlerimi bir düzene koyar koymaz da sana geldim. Nasıl bir ruh hali içinde olduğumu görüyorsun. Bu sıralar her gün bir
297
değişik olayla karşı karşıya geliyorum. Sitem etmekten dolayı haklısın . İşte günün bir başka olayı. Sana gelmemi istemeyen birileri var."
"O da ne demek ? Kim istemiyormuş?
"Üç-dört gün kadar önce telefonda görünmeyen bir numaradan bir bey arayarak .beni öldürmekle tehdit etti. Senden uzak durmamı ve sana yaklaşmamamı istiyor. Ses
tonundan anladığım kadarı ile oldukça kızgın ve kinli birisi.
Aslı bu kısa açıklamamdan sonra bir süre hiç konuşmadı. Durgun bakışlarla bana bakıyordu ama aklı başka yerlerde gezinir gibiydi. Sanıyorum bu tehditlerin kimden gelmiş olabileceğini düşünüyor ve yorumlar yapıyordu içinden.
"Aşkım bana karşı yapılan bu tehditten etkilenmiş gibi oldun. Yüz hatlarının değiştiğini neşenin kaçtığını hissediyorum. Biz böyle tehditlere alışığız. Bir zamanlar senin yakınların da böyle tehditlerde bulunmuşlardı. Sonunda her şey unutulup gitti."
"Yok ben ciddiye alıyorum. Bunu kimin yapabileceği konusunda kuşkularım var. Eşim olsa mutlaka sesinden tanırdınız. Çevremdeki kişileri ve bana ilgi duyanları az çok biliyorsunuz. Sizin tanımadığınız bir tek kuyumcu var. Bu saygısızlığı o yapmış olabilir. Boşanmamdan sonra beni en çok ziyaret eden oydu. Bana kur yaptığının farkındaydım ama öyle aşkını ilan edecek kadar fırsat vermemiştim. Çok zengin olduğundan ve bana yardım edebileceğinden söz etmişti. Bunun dışındakiler senin ile ilişkilerimi biliyorlar. Belki seni korkutarak benden uzaklaştırıp sonra da bana sahip olmayı düşünüyor olabilir. Sevimsiz ve ukalanın birisi. Birkaç kez yemeğe götürmek istedi gitmedim. Dükkanını bilirsin, gelirken önünden geçerek geldin. Seni mutlaka görmüştür. Eşimden de kuşkulanıyorum. O da arkadaşları aracılığı ile böyle bir yolu seçmiş olabilir. Ara
298
sıra tehdit haberlerini alıyorum. Zaman zaman işyerimin çevresinde gezinirken görenler olmuş. Boşanma kararı ona hala şaka gibi geliyor ve bir türlü bu durumu içine sindiremiyor. Kolay kolay umutlarını da yitireceğini sanmıyorum. O er geç tekrar birleşeceğimiz umudunu taşıyor. Şimdilik direk beni rahatsız eden davranışları yok. Gelecekte o da belki intikam peşinde olabilir. Yalnız kalınca boşanmanın ve yalnız kalmanın acılarını yeni yeni tatmağa başladı. Günün birinde yine karşıma çıkacağını ve ayaklarıma kapanarak yalvaracağını biliyorum. O bensiz fazla yaşayamaz. Görenler dağılıp çöktüğünü ve acınacak durumda olduğunu söylüyorlar. “
Biz Aslı ile konuşup böyle değerlendirmeler yaparken Aslı’nın işyeri telefonu çaldı. Aslı telefonu açtı ama cevap alamadığı için kapattı. Bir beş dakika kadar sonra telefon tekrar çaldı. Aslı açtığında yine cevap alamadı. Bu durum üç kez tekrarlandı.
"Üç kez cevapsız aramanın bir anlamı olsa gerek. Bugüne değin hiç böyle bir durumla karşılaşmamıştım. Bu cevapsız telefonlar sizi tehdit eden o meçhul kişiden de gelmiş olabileceği gibi yanlış bir arama da olabilir . Bunu yapan mutlaka sizin buraya geldiğinizi gören birisidir. Bu kuyumcudan başka birisi olamaz. Ben onu kısa süre sona çözerim. O yanıma geldiğinde mutlaka bir açık verecektir. Sen şimdi onları kafana takma. Beni aşkımdan kimse ayıramaz."
Aslı ile bugünkü öğle yemeğimiz bu nedenlerle durgun geçti. Yemek yerken Aslı'nın iki de bir dalıp gittiğini görüyordum. Ben de Aslı dan farklı değilim. Aslı’ya karşı neşeli görünmeğe çalışsam da içimdeki duygular beni rahatsız ediyor.
Birayı çok seven Aslı bugün bira da içmedi. Neşesi ve huzuru yoktu. O içten kahkahaların yerini zoraki
299
gülümsemeler alıyordu. Bu tehdit bana kaşı olmasına karşın Aslı benden daha çok etkilemişti. O beni değil ben onu teselli etmeğe çalışıyordum. Keyifsiz bir yemekten sonra Aslı'yı işyerine bırakarak kendi işyerime döndüm.
İşyerimde öyle dalgın bir şekilde hayaller kurarken telefonum çaldı.
Telefondaki ses kızım Selin’ in sesi.
"Alo !.. Babacığım ben Selin. “
“Tanıdım benim tatlı meleğim, senin o tatlı yanaklarından doya doya öpüyorum”
“Babacığım bu kez seyahatin çok uzadı. Sen böyle uzun seyahatlere pek çıkmazdın. Bir haftadır seni göremiyoruz. Ağabeyim, annem ,hepimiz seni çok özledik. Annem her gün ağlayıp duruyor. Annem öyle üzgün olunca evimizin hiç neşesi olmuyor. Uzaklarda değilsen akşam mutlaka gel babacığım !. Sana sarılıp öpmeden geceleri uyuyamıyorum. O sıcacık ellerinle saçlarımı okşamanı ve elimden tutup gezdirmeni çok özledim. Sensiz evimizin neşesi huzuru olmuyor. Ders çalışırken hep gözlerimin önüne geliyorsun,bu yüzden okuduklarımı da anlamıyorum.
“Benim tatlı meleğim , ben de sizleri çok özledim. Bu akşam birlikte olacağız. İstediğin bir şeyler varsa gelirken getireyim.”
“Babacığım hiçbir isteğim yok,sen gel yeter!..”
Telefonu kapattıktan sonra evim,çocuklar ve eşim tek tek gözlerimin önünde bir sinema şeridi gibi geçti. Çocukların özlemi bir başka oluyor. Daha küçük oldukları için baba sevgisine ihtiyaçları oldukları bir çağdalar. Boşanmaktan çocuklarımdan ayrı kalacağım için korkuyorum. Boşanmada çocukların bende kalması durumunda onlara bakma imkanım olamaz. Onların yeri her zaman için annelerinin yanıdır. Bu kez gidişimde ortam uygun olursa eşimle bu durumları en ince ayrıntılarına
300
kadar konuşup en güzel çözümü bulmamız lazım.
Heyecan,korku ve endişeli duygular içinde kapıyı çaldığımda karşımda yine eşimi buldum. Çok soğuk bir karşılama oldu. Eşim hoş geldin bile demeden doğruca odasına gitti. Sesimi duyan çocuklar koşarak gelip ikisi birden bana sarılıp uzun bir sevgi gösterisinde bulundular. Bir saati aşkın süre içinde hep onlarla ilgilendim.Daha sonra eşimin odasına giderek son bir kez daha gönlünü almağa çalıştım.
Israrlarımın , konuşmalarımın ve özür dilemelerimin bir yararı olmadı. Eşim ayrılmamız konusunda son derece kararlı olduğu için boşanmamızın detaylarını konuştuk. Anlaşmamıza göre çocuklar annelerinde kalacak, onların her türlü masrafları tarafımca karşılanacaktır. Eşime ayrıca iki daire ile ayda on bin lira nafaka ödemeyi de kabul ettim. İkimiz de boşanma duruşmalarına katılmayıp bu işi avukatlarımız aracılığı ile yürüteceğiz. Bu şekilde anlaştıktan sonra çocuklar uyuyuncaya kadar evde kalıp daha sonra evi terk ettim.
Henüz mahkemece bir karar verilmemiş de olsa bugünden itibaren evliliğimiz fiilen son bulmuştur.Sonu belli olmayan yeni bir yolun başlangıcındayım. Bakalım kader bizi nerelere götürüp nelerle karşılaşacağım,bunu zaman gösterecektir. Kurulmuş bir yuvayı yıkmak hiç de kolay olmuyor. Şu an içim çözülmesi güç karmaşık duygularla dolu.
Bu olaylardan dolayı da en çok kızıma üzülüyorum. Onu görmediğim,öpüp koklamadığım akşamları içimi bir burukluk sarar, geceleri uyuyamam. Boşanmaktan değil çocuklarımdan ayrı yaşamak beni korkutuyor. Anneleri olmadığı zaman onlara bakıp onların yanında olamam. Oğlum biraz daha büyümüş olduğu için kızım kadar bana yakın değil.
301
Ömrümün en kötü ve en sıkıcı günlerini geçiriyorum. Bir yandan boşanmanın yarattığı huzursuzluk, bir yandan Aslı’nın yaşadıklarından dolayı bu yerleri terk edip gitmek istemesi beni bunaltıyor. Evlilikten de değişik sevdalar yaşamaktan da bıkmış durumdayım. Tanımadığım bilmediğim ülkelere gidip oralarda yalnız başına yaşamak istiyorum. Ruh yapım bu derece bozuk. Her gün yeni bir tehdit, her gün yeni bir olay,cevapsız telefonlar yaşamı çekilmez hale getiriyor. Akşam yatarken bir gün sonra başıma neler geleceğini düşünüyorum.
Tam yatmak üzere iken yine bir telefon.
Alo!.. Buyurun ben Avukat Kerem.
"Kerem Bey siz beni tanımazsınız ama ben sizi tanıyorum. Hem de çok uzun zamandan beri. Mahallemizin devamlı sakinlerinden biri olarak kabul ediyorum. Mahallemizde oturmasanız da sık sık buralarda sizi görebiliyoruz. Mahallemiz çok özlenebilecek bir yer değil ama siz bu yöreyi çok seviyorsunuz. Mahallemizle aranızda bir duygu bağı olduğunu bilmeyen yok. Sizi buraya bağlayan Aslı isimli o hanımı da yakinen tanıyoruz. Sizin gibi Anlı şanlı bir avukatın bir gece kondu mahallesinde aşk yaşamasını da yadırgadığımı size söylemek istiyorum. Size sevgili olacak bir kadın daha lüks semtlerde yaşayan bir prenses olmalı. Böyle bir şansınız varken kendinizi ucuz kadınlara harcamayın.”
"Hanım Efendi siz beni bir başkası ile karıştırmış olmayasınız. Anlattıklarınıza bir anlam veremediğim gibi kastettiğiniz bayanı da tanımıyorum.”
" Saklamanıza gerek yok,her şey gözlerimizin önünde. Dili olsa da söylese, caddeler en büyük tanık. Her gün el ele ve kol kola gezindiğiniz yollarımızda ayak izleriniz hiç silinmiyor. Daha birinci günün izleri silinmeden ikinci günün izlerini görebiliyoruz. Bunlar aranızdaki büyük aşkın
302
bıraktığı sıcak görüntüler. Sizi görmediğimiz gün değil görmediğimiz an bile olmuyor. Her an yanımızda ve aramızda yaşayan biri birine sevdalı komşularımız. Örnek bir aşk yaşayarak mahallemize renk getiriyorsunuz. Bölge sakinleri için böyle komşularımızı tanımamak hiç olur mu?
Büyük aşkınız Aslı hanım mahallemizin gülü,çiçeği ve onurudur. Erkeklerimizin tamamı ona aşıktırlar. Sevgililerinin sayısını bilemiyorum. Siz en sonlarda yer alıyorsunuz. O bayan yıllardır aşık rolü yaparak sizi soyup duruyor. Dostlarımdan ve arkadaş çevremden iyi bin insan olduğunuzu duyduğum için istismar edilmenize gönlüm razı olmuyor. Bir insanlık borcu olarak Aslı Hanım konusunda sizi uyarmak istiyorum. Aslı hanımla böyle yaşamağa devam ederseniz sonunda çok tatsız olaylar yaşayabilirsiniz. Sizi uzaktan tanıyan bir dost olarak tavsiyem Aslı Hanımın mazisine ve sizsiz geçen günlerine bir göz atmanızdır. Çok daha iyi hanımlarla aşk yaşama sansınız varken onun hangi özelliğine kapıldınız anlayamıyorum. O bir tiyatro sanatçısı gibidir , güzel aşık rolü yapar ve erkeklerin nasıl baştan çıkarılacağını çok iyi bilir. Sizin gibi kariyer sahibi bir insanın bunları görememesini bir türlü kabullenemiyorum."
Bilmediğim ve tanımadığım bu bayan kurulmuş bir makine gibi durmadan konuşuyor. Birkaç kez araya girip konuşmasını kesmek istedim ama başarılı olamadım." Sonunda sözünün arasına girip " Hanım Efendi uyarılarınız için teşekkür ederim. Ben o bayanı yıllar öncesinden tanırım , o bayan hakkındaki görüşlerinize katılmıyorum. Bildiğim ve tanıdığım kadardı ile son derece kibar,asil ve güzellikten yana eşi olmayan harika bir bayan . Ben öyle bir kadın için soyulmaya da ölmeğe de hazırım. Aşk yaşadığımızı nereden biliyorsunuz? Yatak odamıza mı
303
girdiniz, sevişme sahnelerimizi mi gördünüz? O bahsettiğiniz bayan yakın dostum ve arkadaşım olamaz mı? Sizin de bizim yaşantımıza benzer yaşantınız olabilir. Olması durunda ben sizi kıskanmam ve kınamam da. Her çağımız insanının yaşamında kimsenin müdahale edemeyeceği özel bir alanı bulunabilir. Bu yaşadıklarım da benim özelim. Ben bir ömür arayıp da bulamadığım mutluluğu Aslı ile buldum. Bu nedenle benim için yaşam demek Aslı demektir. Bu duyguları ancak sevenler anlayabilir. Aslı’nın nasıl birisi olduğunu anlayabilmeniz için benim kadar ona yakın olmanız ve iç dünyasını bilmeniz gerekir. Bu samimi uyarılarınız için size teşekkür ediyorum. Günün birinde siz de böyle bir aşk yaşarsanız beni ancak o zaman anlayabilirsiniz. Size tavsiyem mutlu yaşamak istiyorsanız mutlaka güçlü bir aşk yaşayın. Sevmeden geçen ömrü ben yaşanmış saymıyorum.”
"Beyefendi değerlendirmelerimden istenen sonucu
Çıkaramadınız ve beni yanlış anladınız. . Kıskançlık duyguları ile hareket ettiğimi sanıyorsunuz. Size aşık birisi olmadığım için endişeleriniz yersiz. Birisine aşırı derecede bağlanmak tıbbi açıdan bir rahatsızlık sayılır. Siz o dönemi çoktan atlatmış olmanız gerekir. Benim uyarılarımda bir art niyet ve çıkar söz konusu olamaz. İlerde karşılaşmanız muhtemel olumsuzlukları gördüğüm için iyi niyetle sizi uyarmak istemiştim. Aşkınızın devamını ve Aslı hanımla mutlu olmanızı diliyorum”
"Beni bu kadar koruyan bir hanım efendi ile birlikte bir yerde oturup yüz yüze konuşmayı ve bir kahve içmeyi çok isterdim. Konuşmalarınızdan etkilenmedim dersem yalan olur. Uygun bir zamanda bana tanışma imkanı verirseniz çok mutlu olurum."
“Zamanınızı almayacaksam sizinle tanışmak için de olsa gelmek ve bir kahvenizi içmek isterim. Ne zaman bana
304
zaman ayırabilecekseniz o gün işyerinizde olabilirim.”
“Bu sıralar genellikle büromda oluyorum. Yarın öğleden sonra saat iki sıralarında sizi bekleyeceğim.” diyerek telefonu kapattım.
Tanımadığım bir hanımın bani korumak istemesine bir anlam veremedim. Aslı’yı tanıdığına göre o çevrede yaşayan bir hanım olsa gerek. Macera arayan yada kıskanan bir hanım da olabilir. Konuşmalarından amacı ve hedefi belli. Beni Aslı’dan koparmak isteyen bir koruyucu melek.
Ertesi gün bu meçhul konuğumla görüşmek üzere evden çıkıp caddede park halinde bulunan arabama doğru yürüyorum. Uzaktan arabamı gördüm. İki kişi arabamın çevresinde arabama bakıp duruyorlar. Yanlarına yaklaştığımda birden ne göreyim arabamın ön ve arka camları parçalanmış her taraf cam kırıkları içinde. Hırsızlık amaçlı bir saldırı olabileceğini düşünerek bagajda bulunan eşyalara ve kapıların zorlanıp zorlanmadığına baktım. Arabanın herhangi bir yerinde başka bir hasar yoktu.
Koltuklar üzerindeki cam kırıklarını temizlerken koltuk önündeki boşluğu düşmüş bir kağıt parçası dikkatimi çekti. Kağıtta çirkin bir el yazısı ile yazılmış “ Sayın avukatım bu sana yazılmış son ihtarım, kendine gelmezsen senin de böyle olacak hayatın” şeklinde bir cümle yer alıyordu.
Bunu yapanlar Aslı’nın boşanmış olan eşi ya da onun yakın akrabaları olabilir. Böyle bir saldırıyı bir başkaları yapmış olamaz.Meslek hayatımda ilk kez böyle bir olayla karşılaşıyordum. Bizim meslekte genellikle takip ettiğimiz davalarda karşı taraf bu şekil davranışlara girebiliyor. Polisiye bir olay olmasına rağmen durumu polise de bildirmek gereğini duymayarak arabamı servise bırakarak işyerime döndüm.
305
Büroya geldikten sonra da yapılan saldırıyı bir hayli düşündüm ama başka bir izah yolu bulamadım. Kafam bu olayla meşgulken o anda büro kapımın zili çaldı.
Gelen beklediğim meçhul misafirim olabilir. Tahmin
ettiğim gibi dün bana telefon eden bayan şu an karşımda.
Kısa bir tanışma ve hoş geldiniz merasiminde sonra karşılıklı oturduk sohbet ediyoruz.
Tahmin ettiğimden çok daha kibar ve güzel bir bayan. Giysileri ve davranışları seçici bir bayan olduğunu gösteriyor. Özellikle giysileri kendine çok yakışmış. Nar çiçeği renginde derin yırtmaçlı bir etek ile buna uyumlu beyaz bir gömlek ve bunları tamamlayan uçuk pembe renkli bir fular. Bu giysiler içinde vücudun dikkat çeken bölümleri bütün güzelliği ile ortada. Eğitimli ve kültürlü bir hanım olduğu kibar davranışlarından belli oluyor. Takıları da kendisine ayrı bir güzellik ve hava vermiş. Gerdanını aydınlatan küçük bir kolye ve bileğinde de fazla dikkati çekmeyen ince bir bileklik var.
Saçları sarı ama kendisi sarı değil. Beyaz ve kumral arası hoş bir tene sahip. Hanımların rengini şimdi saçları ile tanımak hayli zorlaştı. Bu saç boyaları çıktıktan sonra hanımlar her renge girebiliyor. Ama hanımın saç rengi vücut bütünlüğüne çok uymuş görünüyor. Gözleri rahatsız eden bir olumsuzluk yok. Hep gülümseyen bir hali ve yumuşak tonlu bir sesi var.
Bu kısa tanışmadan sonra ilk söze başlayan hanım oldu.
“Kerem bey ben sizi yıllar önce bir arkadaşımın davası nedeniyle tanımıştım. Bir boşanma davası idi avukatı da sizdiniz. O davada ben arkadaşımın tanığı olarak bulunmuştum. Az da olsa karşılıklı bir sohbetimiz olmamıştı. Aradan çok zaman geçtiği ve çok kişilerle muhatap olduğunuz için hatırlamayabilirsiniz.
306
Sizi davasına baktığınız arkadaşımın tanıttığı kadar tanıyorum. Şair olduğunuzu ve edebiyatla yakından ilgilendiğinizi ta o zamanlar öğrenmiştim. arkadaşıma verdiğiniz şiir kitabı bir süre bende kalmış ve tüm şiirlerinizi okumuştum. Hatırladığım kadarı ile şiirleriniz hep sevda üzerine yazılmış ve beste yapılmağa uygun şiirlerdi. O güzel kitabınızdan bir tanede benim için imzalarsanız çok mutlu olurum.
Benim ismim Gülsel. Annem ve babam gülü ve çiçekleri çok sevdikleri için bana bu ismi vermişler. Müziği seven ve müziğe gönül veren bir aileden geliyorum. Ben de amatör bir ses sanatçısıyım. Düğünlerde ve özel günlerde şarkı okurum. O güzel şiirlerin yazarı olarak sizin de sanatçı yönünüz var. Benim en çok ilgimi çeken de bu yönünüz. Sanatçı kişiliğe sahip insanlar bildiğim kadarı ile mütevazi insanlardır.
Geçen gün telefondaki konuşmamızla sizin özel hayatınıza karıştığım için çok üzgünüm. Karışmamam gerekirdi ama içimdeki size karşı olan sanatçı duygularım beni bu itirafa zorladı. Aslı hanım iyi bir hanım olabilir ama size uygun birisi olarak görmüyorum. Kariyer sahibi insanların yanındaki hanımlar çok daha farklı olmalı. Ben size uzaktan uzağa hayranlık duyan bir sanatçı dostunuz olarak şahsi görüşlerimi sundum. Tabiî ki sizin görüşünüz her şeyden önce gelir.”
“Gülsel Hanım sizi yakinen tanıdığım için kendimi şanslı sayıyorum. O ilk telefon görüşmemizde size karşı kaba davrandığım için son derece mahcubum. O gün için sizi başka türlü hayal etmiştim. Ama şimdi çok yanıldığımı anladım. Gerçekten son derece kibar ve asil bir hanımsınız. Keşke sizi yıllar önce tanısaydım. Gönlümün sahipsiz olduğu o yıllarda Aslı isimli o güzel hanım karşıma çıktı ve bir daha da onu gönlümden uzaklaştıramadım. Siz de
307
yakından tanısaydınız sanırım bana hak verirdiniz. Bunca
yıllarım onun aşkı ve sevgisi ile geçti. O yıllar sizi görmüş olsaydım sanırım onun bu gün ki yerini siz almış olabilirdiniz. ”
“Kerem bey beni yanlış anladınız ben aşkınıza talip olmak için gelmedim. Sanatçı kişiliğinizi daha yakinen tanımak için şu an yanınızdayım. Aşkı en güzel şekli ile anlatan o şiirlerin şairini yakinen tanımak beni son derece mutlu etti. Bir gün konserlerime gelirseniz benim sanatçı yönümü de görürsünüz. Okuduğum şarkılar genelinde duygu yüklü ve sizin şiirlerinizde olduğu gibi aşkı ve sevdayı anlatan şarkılardır.”
“Gülsel hanım şu an rica etsem okuduğun o güzel şarkılardan bir tanesini dinleme şansım olabilir mi ?
“Bir şarkıyı güzelleştiren sazlardır. Sazlar olmadığı zaman şarkılara istediğim duyguyu veremiyorum. Bir şarkıyı ilk kez nasıl duyarsanız anılarınızda o şekilde yaşar. Acele etmeyin. Bir gün lütfeder konserlerime gelirseniz o güzel şarkılarımı zevkle dinleyeceğinizi umuyorum.
Şiirler şarkılara dönüştüğü zaman bir başka güzel oluyor. Şiirin güzelliği ile şarkının güzelliği birleşince ortaya büyük bir sanat eseri çıkıyor. O şiirlerin hepsi Aslı hanım için yazılmışsa şimdiden onu kıskanıyorum. Ama bu kıskançlık onun yerini alacak bir kıskançlık değil. Sadece bu kadar sevildiği için bir hanım olarak onu çok şanslı buluyorum ve ikinizi de kutluyorum.”
“Yazdığım şiirlerin hepsi hapsi Aslı için olamaz. Gönlüm tüm güzel duygulara ve sevdalara açık. Bazen kendimi başka sevenlerin yerine koyarak ta şiir yazabilirim. Bütün insanların aşka yönelik duyguları biri birine çok benzer. Aralarında sadece bir yoğunluk farkı olabilir. Birisi biraz daha yoğun yaşar, öbürü ise daha az. Bu konuda size ders verecek durumda değilim. Böyle güzel bir hanım
308
bizden çok daha güzel aşklar yaşamış olabilir. Sanatçıların hayranları da çok olur sevenleri de. Bu güzelliğinizle her şaire ilham kaynağı olabilirsiniz. Bir şair güzel bir hanıma şiir yazmakta zorlanmaz. Dikkat ederseniz şarkılarda ve şiirlerde ana tema aşktır. Durup dururken şiir yazılıp beste yapılmaz. Önce şairde ve bestekarda bir duygu yükü oluşması gerekir. Yeteri kadar duygu oluştuktan sonra sıra onu mısralara ve notalara dökmeğe kalır.
Sizde bir şaire ilham verecek tüm güzellikleri görebiliyorum. Şu an hissettiğim bu duygular yakın bir gelecekte şiir olarak karşınıza çıkabilir. Sanatçı özelliğinizle o şiirlere sizde bestelerinizle katkıda bulunarak ortaya bir sanat eseri çıkarabilirsiniz. Şimdiden zihnimde mısralar oluştu bile. ”
“Benim için yazılacak o güzel şiirleri özlemle bekleyeceğim.”
“Gülsel hanım güzelliğinizle,tatlı sohbetinizle ve sanatçı kişiliğinizle beni çok etkilediniz. Bu güzellikler karşısında size bir şeyler ikram etmeyi bile bana unutturdunuz. Zamanınız varsa bir yerlerde birlikte bir şeyler yiyip içelim”
“Bugün zamanınızı fazlası ile aldığım için üzgünüm. Aslında çok kısa bir süre kalmak üzere gelmiştim. Sohbetiniz, o üstün kişiliğiniz beni büyülediği için zamanı unuttum. İlerde arzu ederseniz daha güzel günler yaşayabiliriz. Bugün için sizden izin istiyorum” diyerek ayağa kalktı.
Çok ani bir kalkış oldu. Aslında sohbetin uzamasını istiyordum. İçinde bulunduğum bu ruh hali karşısında böyle bir sohbet beni çok rahatlatmıştı.
Gülsel hanımı dış kapıya kadar uğurlarken bir yanak öpücüğü ile vedalaşıp ayrıldık. Giderken arkasından uzun uzun baktım. Düzgün bacakları,düzgün kalçası ve düzgün
309
fiziği ile adeta caddelere meydan okuyordu. Bu kadar rahat ve etkileyici olmasını sanatçı kişiliğine bağladım. Sahne alan hanımların insanlara davranışları bir farklı oluyor. Nerede ve nasıl gülüneceğini ,nerede ve nasıl davranılacağını gayet iyi biliyorlar. Sahne hayatı sanatçılara hitabet sanatını da öğretebiliyor. Gülsel Hanımın bu kadar rahat olmasının nedeni sahne deneyimidir.
Gülsel Hanımı uğurladıktan sonra tekrar büroya döndüm. Gülsel hanım varken bürom bir başka cazibe kazanmıştı. Şimdi huzursuzluk veren bir boşluk oluştu. Rahat olmadığımı hissediyorum. Gözlerim atinin derinliklerine dalıp gidiyor. Gelecekte neler yaşayacağımı düşünüyor ve yorumlar yapıyorum. Önümde aşılması gereken engeller olmasına rağmen geleceğe yönelik içimde büyük umutlar var.
Gülsel in Aslı için söylediklerinden pek etkilenmedim. Gülsel Aslı’yı benim kadar tanımış olamaz. O çevreden duyduklarına kendi yorumlarını da katarak Aslı’yı benim gözümden düşürmeğe çalışmaktadır. Bu nedenle Gülsel ile aramızda olanlardan Aslı’nın haberi olmaması gerekir diye düşünüyorum.
Gülsel çıkıp gittikten hemen sonra Aslı aklıma geldi.Aslında şu an Gülsel’i düşünmem gerekirken Aslı’yı düşünüyorum. Aslı uzun yıllardan beri tanıdığım ve güvendiğim birisi. O her türlü baskı ve tehditlere aldırmaksızın bana olan aşkını her yerde rahat anlatabiliyor. Tanıdık çevrelerde bile ellerimden tutup yürüyebilmektedir. Böyle bir kadının aşkından kuşku duyamam. Rol yapan bir kadın er geç bir açık verebilir. On yılı aşkın birlikteliğimizde bir gün olsun vefasızlığını görmedim. Tezgahlanan bu olayların beni Aslı'dan koparmaya yönelik kirli oyun olduğunu düşünüyorum.
310
Biri birini izleyen bu iki olay aynı kaynaklı görünüyor. Belki bir süre sonra aynı oyunları Aslı için de tezgahlayacaklar. Bundan böyle ilerdeki günlerimiz renkli
ve maceralı geçeceğe benziyor. Rakiplerimiz iki yoldan saldırıya geçmiş durumdalar. Bu bilinmez kahramanlara da hak vermek gerekiyor. Onlar da benim kadar Aslı'yı seviyorlarsa elde etmek için mutlaka bazı yolları deneyeceklerdir. Bu bir gönül yarışıdır. Bugüne değin çok deneyenler oldu ama bir sonuç alan olmadı. Yarışı hep ben önde bitirdim.
Aslı boşandıktan sonra ona karşı olan sorumluluklarım da arttı. Evli iken işe yaramaz bir kocası da olsa toplumun kadına bakışı farklı oluyor. Dul bir kadın bazıları için sahipsiz bir av gibidir. Aslı'nın benimle bir ilişkisi olduğunu bilenler pusuda beklerken, bilmeyenler ona sahiplenmek için yeni taktikler geliştiriyorlar. Aslı şu an olup bitenlerden ve kendisine duyulan bu ilgiden rahatsız görünmüyor. Ama gelecek tehlikelerden habersiz. Bir süre sonra bu ilgilerin şiddete dönme ihtimali Aslı'yı pek korkutmuyor. Aslı zaman zaman bana " İnsanların beni sevmesini engelleyemem. Bana zarar vermeden sevebildikleri kadar sevsinler. İnsanların duyularına ve düşüncelerine ne sınır koyma ne de engelleme gücüm olamaz. Sevgi insanları biri birine bağlayan güzel bir duygudur. Seven bir insanın sevdiğine zarar vermemesi halinde sevgi büyür, sevginin önüne başka duygular geçmediği sürece insanlardan korkmam.
Şu an çevremde olup bitenleri ve insanların bana olan ilgilerini görüyorum. Çok iyi duygularla yaklaşanlar da var, çok haince düşünenler de. İnsanların tavırları,bakışları içindeki duygularını çok güzel biçimde ortaya koyuyor. Bana açıkça söylemeseler de ben hayranla
rımın bakışlarından neler düşündüklerini seziyorum.
311
Bütün erkekler bir noktada biri birine benziyorlar. Hemen hepsinde seks bütün güzel duyguların önüne geçiyor. Bir tek bunu sizde göremiyorum. Siz beni gerçekten düşündüğümden de fazla seviyorsunuz. Seks öne geçmediği sürece hiçbir sevgi beni rahatsız etmez. Sizin yanınızda her zaman huzurlu ve mutluyum. Dünyada beni senden daha iyi tanıyan bir başkasına bugüne değin karşıma çıkmadı.
Dostlukta, aşkta ve birlikte yaşamda eğitim de benim için çok önemli. İyi bir eğitim almış kariyer sahibi insanlardan korkmuyorum. Kötülükler daha çok cehaletin olduğu yerlerde ortaya çıkıyor. Eğitimli ve kültürlü insanlar kadını ve kadının ruhunu çok iyi biliyorlar. Çok insanlarla karşılaşıyorum ama beni senden daha iyi tanıyan birisi yok. Sen bir bakışta ruhumu okuyor ve içimde esen fırtınaları görebiliyorsun. Konuşturmadan beni tek anlayan sensin. "
"Aslı iltifatlarınla beni şımartıyorsun. Her halde biri birimize olan güvenimizin temelinde sevgi yatıyor. Senin de beni herkesten daha çok sevdiğini biliyor ve hissediyorum. İnsan çok sevdiğine değil sevmediğine zarar verir. Bitkiler ve diğer canlılar da öyle değil mi? Sevdiğimiz bir çiçeğin solmaması için büyük çabalar harcadığımız zamanlar oluyor. Sevdiğimiz bir hayvan için büyük fedakarlıklara katlanabiliyoruz. Bahçemizde,çiçek yetiştirdiğimiz saksılarda sevmediğimiz bir ot olursa hemen yok ediyoruz. Dikkat ederseniz her güzel duygunun temeli sevgiye dayanıyor. Seni incitmeden sevenlere benim de bir itirazım yok. Sevdiğini zannedip sana sahiplenmek isteyenlerden uzak durmalısın"
"Kerem en büyük acıyı kocamda, en büyük sevgiyi sende tattım. Seni tanıdıktan sonraki günlerimi yaşadım sayıyorum. Onun dışındakiler ömrümden çalınan, hatırlamak dahi istemediğim kara günler. Bundan sonra
312
neler yaşayacağız, onu bilemiyorum. Sen yanımda olduğun sürece aşamayacağımız engeller olamaz. Gönlündeki ve kalbindeki yerimi biliyorum. Beni senin kadar seven bir başka kimse şu an yok. Beni hem seviyor,hem koruyor hem de değer veriyorsun. Her söylediğin söz bana ışık ve yol oluyor. Sen kendini nasıl düşünüyorsan beni de öyle düşünüyorsun. Ben de aynı duygularla sana bağlıyım, gönlüm hep senden yana. Oranın tek anahtarı var onu da sana verdim.
Seni üzmemek ve sana duyurmamak istiyorum ama senden başka sırlarımı açacak kimsem olmadığı için yine sorunlarımı sana anlatmak zorundayım. Yalnız bir bayanın böyle bir toplumda yaşaması oldukça zor. Attığımız her adımda önümüze büyük engeller çıkıyor. Erkekler bayanları bir insan gibi değil cinsel bir obje gibi görüyor. Kadın erkek eşitliğini kabul eden modern bir toplum düzenine kavuşamadığımız sürece kadınlar hep ezilecektir.
Ben bir kadın olarak bu toplumda gönlümce yaşayamıyorum. Yanında güçlü bir erkeği olmayan kadın bir av gibi görülüyor. İşim gereği sürekli değişik insanlarla muhatap olmak zorundayım. Muhataplarım erkeklerse işimle değil benimle ilgilenmek istiyorlar. Ben bu sıkıntıyı hemen her gün yaşıyorum. Size duyurduklarım var duyurmadıklarım var. Çözebildiklerimi kendim çözüyor çözemediklerimi size anlatıyorum.
Daha önce de kısaca bahsettiğim gibi hayranım olan kuyumcu bir komşum var. Tipik bir Anadolu kabadayısı. Zengin olduğu için kendisini hep zirvelerde görüyor. Bana karşı olan davranışlarından dolayı hayli rahatsızım. Sık sık işyerime geliyor,konuşmaları ve davranışları ile beni taciz ediyor. Rahatsızlığımı davranışlarımla belirtmeme ve sözlü
olarak ta söylememe rağmen bir türlü uzaklaştıramıyorum. Günde üç-beş kez uğradığı zamanlar oluyor. Öyle sözden
313
ve davranışlarımdan anlayan birisi de değil. Bir de kuyumcu olmanın verdiği bir şımarıklık var. Hep zenginliğinden, parasından söz ediyor. Bana başka türlü zarar vermesinden korkuyorum. Şu ana kadar daha polisiye bir olay yaşamadık ama her an olabilir. Kerem işte ben böyle problemleri çok olan bir sevgiliyim. Sana aşktan çok sorun getiriyorum. Bilmem bu tür olaylar aşkımıza bir zarar veriyor mu ? Bu senin cevaplandıracağın bir soru. Ben sorunlar konusunda oldukça güçlü ve dayanıklı birisiyim. Hesabıma gelmeyen olayları görmediğim ve duymadığım zaman daha huzurlu oluyorum."
“Aslı bu konularda seni çok taktir ediyorum. Olaylar karşısında direnmesini ve çare üretmesini biliyorsun. Bugüne kadar tek başına eşine,eşinin yakınlarına,sana dostça yaklaşan düşmanlarına karşı hep zaferle çıktın. Önünde aşamayacağın çok büyük engeller yok. Senin kadar benim de bazı engellerim var. Birlikte bu güçlükleri yeneceğimize inanıyorum. Bir zamanlar senin yaşadıklarını şimdi ben yaşıyorum. Eşimle olan sorunlarım bitene kadar seni hep yanımda görmek istiyorum.”
Mesleğim gereği boşanmalar konusunda çok deneyiler yaşadığım halde kendi boşanmamda sorunlar yaşıyor ve zorlandığımı hissediyorum. Avukatken yuva yıkmak ve çiftleri boşamak bir başarı gibi geliyordu. Yuva yıkmanın zorluğunu ve sonuçlarını şimdi görmeğe başladım. Böyle bir ortamda Aslı yanımda olmasa çok ciddi sorunlar yaşayacağımı sanıyorum.
Yorucu bir günden sonra her zaman olduğu gibi yine bekar evimde hayallerimle başbaşayım. Evli bekarlık evlilikten önceki bekarlığa benzemiyor. Evli iken kazanılan alışkanlıkların yerini doldurmak kolay olmuyor. Uyumak istiyorum uyuyamıyorum,oturmak istiyorum oturamıyorum. Öyle karmaşık bir ruh halinde geçiyor geceler.
314
Bugün içimde yine bir huzursuzluk ve sıkıntı var. Geç vakte kadar uyuyamadım. Uykum gelmeyince de kafamdaki kötü duyguları uzaklaştırır düşüncesi ile uzun süre roman okudum. Okuduğum roman da Orhan Pamuk un "Masumiyet Müzesi " isimli eseri. Romanı boş kaldıkça özellikle akşam yatma saatlerine yakın zamanlarda bir süre okuyor sonra da yatıyordum. Bu gece okumaya biraz daha fazla zaman ayırdım. Orhan Pamuk’un en başarılı bulduğum romanlarından birisi. Romanda anlatılan olay biraz da benim yaşantıma benzediği için ilgimi çekiyordu. Anlatımı da güzel anlatılan olay da.
Romanın etkisinden olsa gerek gece rüyalarımda sabahlara dek hep Aslı ile uğraştım. Kabuslar içinde geçen kötü bir rüya idi. Aslı bir sele kapılmış gidiyor ben onu kurtarmağa çalışıyor, ama bir türlü bana uzattığı elini tutamıyorum. O suların içinde çaresiz bir biçimde çırpınıyor ben onu kurtarmak için bir şeyler yapacak durumda değilim.Seli geçip bir türlü biri birimize ulaşamıyoruz. Çaresizlik içinde olan iki insanın büyük bir mücadelesi. Sonunda Aslı selden kurtulup karşı kıyıya çıkmayı başarıyor. Böyle bir mücadele içinde iken birden sel duruyor ve selin kapladığı alan yeşil çimlere dönüşü veriyor. Çimlerin üzerinde renk renk çiçekler. Aslı bana doğru ben Aslı ya doğru koşuyoruz. Biri birimize kavuştuğumuz an çiçekler dile gelip şarkı söylemeğe başlıyorlar. Mutluluğu ve acıyı birlikte yaşıyoruz.
Rüyadan uyandığım zaman ufkun hafif hafif aydınlanmak üzere olduğunu gördüm. Genelinde sabaha karşı gördüğüm rüyaları daha sonraki saatlerimde aynen yaşarım. Bugün Aslı ile ilgili bazı iyi ya da kötü haberler alacağımı sanıyorum.
Aynı gün saat on üç sıralarında telefonum çaldı. Arayan aslı idi. Boğuk ve hüzünlü bir sesi vardı.
315
"Alo !.. Kerem şu an polis karakolundayım"
"Hayrola polis karakolunda ne işin var"
"Buraya kadar gelirsen nedenini öğrenirsin"
"Beni merakta bırakma. Kısa da olsa bir açıklamanı bekliyorum"
"Telefonda anlatacağım konular değil. Bir süre burada kalmam gerekiyor. Senin de yanımda olmanı istiyorum"
Bir taksiye atlayarak hemen Aslı’nın bulunduğu karakola gittim.
Görevliler Aslı’nın baş komiserin odasında olduğunu söylediler.
Odaya girdiğimde Aslı bir sandalyede oturuyordu. Beni görünce Baş komisere " Avukatım Kerem Bey" diyerek beni baş komisere tanıttı. Komiser de ifade almak üzere hazırlıklarını yapıyordu.
Komiser bana Aslı Hanımın avukatı olarak sorgulamada bulunmak istiyorsanız bulanabilirsiniz " dedi.
Ben de bu amaçla geldiğimi söyledim.
Bunun üzerine komiser Aslı'yı sorgulamağa başladı, ben de yanında olan bitenleri izliyorum.
Komiser Aslı ya şikayetlerini sorduğunda Aslı :
"Sanık benim eski kocam olup bir yıl kadar önce
boşanmıştık. Bugün işyerimde çalışırken işyerime geldi. Benimle barışmak ve tekrar birlikte yaşamak istediğini söyledi. Ben de kendisine o şansını çoktan kaybettiğini, geçmişte bana çektirdiği acıların hala içimde bir yara olarak yaşadığını, bir gün olsun bana mutluluk yaşatmadığını, şimdiki yaşamımdan dolayı mutlu olduğumu anlattım.
O ısrarla geçmişte yaptıklarını bir daha asla yapmayacağını ve kendisini affetmem için yalvardığını söyledi.
Ben asla kabul etmeyeceğimi bildirince elimden tutarak
316
beni dükkanımın arka kısmında bulunan bölmeye doğru sürüklemeğe başladı. Ben,beni öldüreceğinden yada bana tecavüz edeceğinden kuşkulanarak direndim. Direnmem üzerine daha da hırslanarak beni kucaklayıp taşımak istedi ben de o anda var gücümle bağırmağa ve masamın üzerinde bulunan telefon makinasını alarak rast gele yüzüne ve kafasına vurmağa başladım. Tüm direnmelerime rağmen beni bırakmak istemiyordu. Ben bir yandan bağırıyor ,bir yandan da ne bulursam vitrin camlarına fırlatarak dışarıda bulunanların dikkatlerini çekmek istiyordum.
Vitrin camlarının kırılması ile olayı duyan komşularım
işyerime akın etmeğe başladılar. Kalabalık büyüyünce eşim korkmuş olacak ki beni bıraktı. Komşularımdan bazıları eşimin üzerine yürüyünce beklenmedik bu tavır karşısında ne yapacağını şaşırıp kendini dükkana kapattı.
Dükkanın önündeki kalabalık gittikçe büyüyordu. Kimlerin haber verdiğini bilemiyorum bir süre sonra polis otosu geldi ve bizi arabalarına alarak karakola getirdiler. Eski eşimin bu çirkin davranışlarından dolayı kendisinden şikayetçiyim” diyerek sözlerini bitirdi.
Komiser bana " Aslı Hanımın avukatı olarak verdiği ifadeyi dinlediniz. Bir sorunuz ve eklenmesini istediğiniz bir husus varsa tutanağa ekleyebilirim" diyerek soruşturmayı bitirdi.
Soruşturmanın tamamlanmasından sonra Aslı’yı serbest bırakıp, eşini ise savcılığa götürülmek üzere karakolda tuttular.
Karakoldaki işlemin bitmesinden sonra Aslı’yı alarak karakoldan ayrıldık. Olanlardan dolayı Aslı son derece bitkin ve yorgundu. Sanki topluma ve tüm insanlara küsmüş gibiydi. Hıçkırıkları hiç dinmiyor ve yaşadıklarını bir türlü kabullenemiyordu.
Olay kısa süre içinde tüm çevrede duyuldu. Aslı sevilen
317
ve sayılan birisi olduğu için komşuları ve meslektaşları Aslı'yı yalnız bırakmadılar. Bu olay nedeniyle Aslı’nın eşinin tutuklanıp hapse atılması Aslı'yı sevenleri de sevmeyenleri de mutlu etti.
Bu olaydan sonra Aslı'nın psikolojik yapısı bozulmuştu. Artık eskisi gibi çalışmak, bir şeyler yapmak istemiyordu. Bana :
"Kerem bu olay bende bir şok etkisi yarattı. Bir türlü kendime gelemiyorum. Bilmem zaman içinde unutabilecek miyim ? Ben insanları seven birisiydim. Uzun yıllar bu bölgede iş yaparım herkes bana saygı ile yaklaşırdı. Böyle bir davranışı ben hak ettiğime inanmıyorum. Herkes beni suçsuz görse de ben kendimi suçlu gibi hissediyorum. Yüzüme karşı söylemeseler de belki içlerinden beni suçlu görenler ve olayın benden kaynaklandığını düşünenler de olmuştur. Ben artık bu bölgede kalamam. En kısa sürede çevre değiştirmeliyim.
Benim için en güvenli yer ailemin bulunduğu yerdir. Bu şehre ve bu şehirde yaşayan herkese kırgınım. Bu olayın şokunu atabilmem için daha önceden beni tanımayan yeni dostlar edinmeliyim. Buralarda kaldığım sürece beni tanıyan insanlar ister istemez yaşadıklarımı zaman zaman bana hatırlatacakları için o acıları yeni baştan yaşayacağım. İlerde eşim hapiste çıktığı zaman beki bana aynı şeyleri yaşatmağa devam edecek. Aç-susuz, kalacak bir yeri olmayan bir kimse ölümden ve cezadan korkmaz. Aslında onun için en iyi yer hapishane. Öldürmeyecek kadar yemek verip barındırıyorlar. İnşallah uzunca bir hapis verirler de orada cenazesi çıkar.”
"Aslı sen uzun yıllardır bu şehirde ve bu insanlar arasında yaşadın. Buradan ayrılmakla buradaki insanları değil kendini cezalandırıyorsun. Yeni çevre edinmek yeni dostlar kazanmak öyle düşündüğün gibi kolay değil. Nerede
318
yaşarsan yaşa mutlaka karşına engeller çıkacak. Sen burada bu çevreyi ve bu dostları kazanmak için uzun yıllarını verdin. Su anda sahip olduğun çevre senin için bir ticari yatırım demektir. Gittiğin yerde bu konumunu kazanabilmem için bir o kadar daha zaman harcaman gerekir.
"Kerem bana tecavüz etmek isteyen bu kimse şu an hapishanede tutuklu. Sen de söyledin bu eyleminden dolayı büyük bir ceza alma ihtimali büyük. Eşimin yakınları bana şikayetimden vazgeçmem için belki baskı yapacak ve beni rahat bırakmayacaklar. Benim bir bayan olarak bunlara karşı mücadele vermem güç. Bu konularda her zaman yanımda olacağına ve beni yalnız bırakmayacağına gönülden inanıyorum. Ama senin de yapamayacağın işler olabilir. Bu konuda sen de hedefteki ikinci kişisin. Belki bana yapılanlar yarın sana da yapılacak. Beni çok sevdiği eşimin elinden aldın. Bunun bedelini birlikte ödeyecek gibiyiz. Belki ben bu çevrelerden uzaklaşırsam seni de rahatsız etmeyebilirler. Ben senin de geleceğini düşünerek böyle bir karara vardım, Beni bu kararımdan vazgeçirmeğe çalışma. Bu kadar stresi ,riski yaşamak yerine memleketime dönersem yakınlarımın arasında daha rahat ve huzurlu yaşama şansım olabilir. Seni çok sevdiğimi biliyorsun. Senden ayrılmanın güç olacağını da bilmelisin. Sahip olduğum değerleri korumak isterken büyük tehlikelerin içine girmek istemem.
Ben uzaklarda da olsa hayatımın sonuna kadar seni seveceğime inanmalısın. Arada bir ben gelirim arada bir de sen gelirsin bu güzel aşkı böyle devam ettiririz. Burada kalırsam sana daha çok yük olur ve seni daha çok yorarım. Aşkımızı yaşatmak için birlikte olmak şart değil. Nice insanlar bilirim biri birini görmeden güzel aşklar yaşamışlar. Özlemlerin aşkları daha da güçlendireceğine
319
inanıyorum. İnsan uzakta iken biri birini daha çok özlüyor ve daha çok seviyor.
Kimselerin bilmediği bir yerde birlikte yaşama şansımız
olsa buna seve seve katlanırım. Ama seni çevrenden koparmak da beni üzer. İşin, dostların bu çevrede. Benim için çevre değiştirip başka yerlere gidersen mutsuz olursun. Senin mutsuz olman aşkımızı da beni de bitirir. Ben senin mutluluğun için her türlü çileyi çekmeğe hazırım. Bu konuda beni serbest bırakmanı istiyorum. Ben de içimden geçeni yapamazsam yarın seni suçlayabilir ve seni huzursuz edebilirim. "
"Aslı bazı konularda görüşlerine katılmıyorum. Bir halk deyimimiz var: "Gözden ırak olan gönülden de ırak olurmuş. " Belki bir süre biri birimizi çok özleyeceğiz, sıkıntılar yaşayacağız buna inanıyorum. Ama bir süre sonra özlemlerin yerini umutsuzluklar alacak bu güzelim aşkımız bitecektir. Her geçen gün duygularımızın yıprandığını göreceğiz. Sürekli geçmişimizde yaşadıklarımızla yaşayamayız.
Dağlardaki ve kırlardaki görmediğimiz çiçekleri dokunmadan koklamadan sevebilir miyiz? Ben senin o sımsıcak ellerini tutamadan, sana doya doya sarılamadan bu aşkı nasıl yaşayabilirim? Sen başka diyarlarda,ben başka diyarlarda. O zaman ağlarken gülen o gözlerini nasıl görebilirim? Hayallerimiz bizi mutlu etmeğe yetecek mi sanıyorsun.?"
"Kerem kararımdan beni vazgeçirmeğe çalışma! Buralarda kalıp senin de başını belalara sokmak istemiyorum. Belki o yerlerde aradığım mutluluğu bulabilirim. Bu düşüncelerimi yaşamazsam içimdeki "Keşkeler " ilerde beni rahatsız edebilir. Sen hiçbir zaman yalnız kalmazsın. Çok kısa sürede beni unutacağını sanıyorum. Ben sana sevgiden çok hep sorun yaşattım.
320
Benim gibi sorunlu bir sevgiliyi ne yapacaksın ? Benden daha güzellerini bulur, daha büyük aşklar yaşayabilirsin."
Aslı hem konuşuyor hem de odanın içinde dolanıp duruyor. Bugün oldukça huzursuz görüyorum. Elinde bir kağıt mendil. Durmadan onu küçük parçalara ayırıyor. Birisi bitince diğeri o da bitince bir başkası. Masanın üzeri parçalanmış kağıt mendillerle doldu. Aslı bunu bilinçli olarak yapmıyor. Kağıt mendillerden intikam alırcasına durmadan aynı şeyi tekrar edip duruyor. Arada bir masama yaklaşarak masanın ütünde bulunan kalemlerin ve eşyaların yerlerini değiştiriyor ve onlarla meşgul oluyor.
Her zaman tek düğmesi açık olan beyaz gömleğinin bugün ikinci düğmesini de açık bırakmış. Göğüslerinin yarısının meydan da olduğunun da farkında değil. Taranmamış ve simsiyah saçlar iki de bir gözlerinin önüne dökülüyor. Aslı kendinden geçmiş bir başka dünyada yaşıyor gibi. Bunca yıldır Aslı hiç böyle dalgın ve yorgun görmemiştim. Giyim konusunda son derece titiz olan Aslı bugün ne giyip giymediğini bile bilmiyor.
"Aslı sen bugün burada benim yanımda değil sanki bir başka yerdesin. Benimle değil hayalindeki insanlarla konuşuyorsun. Bugün kafanda aşk ve sevda yok. Çözmeğe çalıştığın bir sürü sorun var. Bu durumda iken bana benden ve sevgimden söz etme. Senden başkasını sevemeyeceğimi biliyorsun. Sen nasılsan ben de öyleyim. Sen yeni bir sevda yaşayacağına inanıyor musun ? Aşklar yaşamın baharında yaşanır. Sen o mevsimi atlatmışsın. Yeni bir aşk için yıpranmamış bir gönül ister. Aşk öyle düşündüğün sıradan bir duygu değil, arama ile, pazarlıklarla elde edilmez. Beklenmedik bir anda karşına çıkar ve seni esir alır. Bir gülüş, bir bakış bir aşk kıvılcımı yaratabilir. Aşkı yaratacak gülüşün bakışın farklı bir özelliği var. Onu tarif etmek güç, o tarif edilmez ancak yaşanır. Öyle her gülüş her tatlı bakış
321
aşk yaratmış olsaydı herkesin binlerce sevgilisi olurdu. Bu ömürde bir ya da iki kez yaşanır. Ben aşkı seninle ikinci kez yaşıyorum. Bundan sonra üçüncü bir şansım olamaz. Seni kaybettiğim an benim için o defter kapanmıştır. Aşksız yaşanır mı yaşanmaz mı onu da zaman gösterecek. Seni şu an çokta zorlamak istemiyorum. Sen o şoku üzerinden atamadığın için tepkilerini doğal karşılıyorum. İlerde bu konuyu tekrar görüşelim. " diyerek Aslı dan ayrıldım.
O günden sonra içime bir karamsarlık ve yalnızlık duygusu çöktü. Daha Aslı ayrılmadan içimde o acıyı yaşamağa başladım. Uzun yıllar emek verip büyüttüğümüz bir aşkı bir ayrılık hemen bitirebilecek mi? Biterse bunun yıkıntıları nasıl olacak ? Günlerce hep bunu düşündüm.
Mutluluğu bulmuşken kaybetmeyi kabullenemiyorum. Ben Aslı olmadan huzurlu yaşayamam ve yaşama gülemem. Ya Aslı’yı kararından vazgeçirmeliyim ya da kendimi buna alıştırmalıyım. Aslı da çoktandır ayrı kaldığı o uzak diyarlarda mutlu olamaz. Dostları, sevenleri sevmeyenleri hepsi burada toplanmış. Aslı her gün onlardan birisini görmeli ve yüksek frekanslı kahkahalarını onlara bir bir duyurmalı. Çevresinde Aslı'yı herkes bu özellikleri ile tanıyor. Aslı bu çevreyi ve yaşadıklarını bir tarafa bırakarak tanımadığı yörelerde mutlu olamaz.
Ama gitme konusunda da çok kararlı olduğunu görüyorum. Onu iknaya gücüm yetmeyecek gibi. Aslı bu şehri terk ederse ben yalnız başına bu şehirde yaşayamam. Caddelerde , birlikte yaşadığımız evlerde ve gidebileceğim her yerde Aslı'nın anıları karşıma çıkacak ve onu görmediğim an kahrolup biteceğim. Şimdilik en büyük endişem Aslı'dan sonraki yalnızlığım. Buna henüz hazır değilim. Tatillerde kısa süreli ayrılıklar yaşadığımız oluyor. Sonunda kavuşma umudu olduğu için kısa süreli ayrılıklar acı vermiyor. Ama bu kez ki ayrılık bir ölüm ayrılığı gibi.
322
Ne Aslı bir daha tekrar buralara gelebilir ne de ben Aslı'nın bulunduğu yerlere gidebilirim.
Günlerim hep yeni çözümler aramakla geçiyor. O günleri yaşamadan korkularını yaşıyorum. Belki düşündüğüm gibi olmayacak , düştüğüm umutsuzluklar yeni kapıların açılmasına öncü olacak. İnsan oğlu her çaresizliğin sonunda bakıyorsun yeni bir yol bulabiliyor. Yaşamadan çare aramak çözümü zorlaştırıyor gibi.
Üç gündür Aslı ile bir araya gelmiyoruz. Bugün telefonda yine Aslı'yı aradım. Ses yine aynı hüzünlü ses. Bu geçen üç gün Aslı'nın düşüncelerinde bir değişikliğe neden olmamış gibi. Artık o kadar alıştım ki Aslı'nın daha ilk kelimesini duyar duymaz ruh halini tahmin edebiliyorum.
Telefonda "Hayatım üç gündür görüşemiyoruz"
"Senin aramanı bekledim"
"Güzel haberler alamayacağımı düşünerek çok istediğim halde arama cesaretini gösteremedim. Nasılsın görüşmeyeli."
"Tahmin edersin nasıl olduğumu. Sorunların içinde kaybolduğumu hissediyorum. Şu an iyi düşündüğüm hiçbir şey yok. Kapkaranlık bir dünyada yaşıyorum. Güneşin bile hangi tarafta doğduğunu unuttum. Bendeki o güzel duyguların yerini kin ve intikam duyguları aldı. Hiç kimse ile görüşmek istemiyorum.
Dünkü tarih itibariyle de işyerimin kapanışını verdim ve bu konuda yapılması gereken resmi işlemleri muhasebecim takip edecek. İşyerimdeki malları da ucuz pahalı demeden bir işportacıya devrettim. Şu an beni buralara bağlayacak senden başka önemli bir neden kalmadı. Sen de şimdiye kadar yaşadıklarınla yetinir ya da başka sevdalara koşarsın. Bu kadar uzun süren bir sevda gönlünü de yormuş olabilir. Sen de beni düşünmeden dinlemeğe bak.
323
“Bugün beni çok seven sabık eşimden bir mektup aldım. Karmaşık duygular içinde yazılmış uzunca bir mektup. Neler yazabileceğini tahmin ettiğim için okumak gereğini bile duymadım. Sıkılmazsan mektubu birlikte okuyalım.”
“Mektuplar özel yaşamla ilgilidir. Belki içinde benim duymamam gereken açıklamalar olabilir. Önce sen içinden oku,sonra da birlikte okuruz”
“Benim senden gizli bir yaşantım olamaz. İstersen sen oku ben de dinleyeyim.”
Aslı okumam için mektubu bana verdi. Bir dosya kağıdının iki sayfasına bozuk bir el yazısı ile yazılmış uzunca bir mektup. Ben okuyorum Aslı’da dinliyor
“Sevgili Aslı
Bu mektubu size hapishanenin pislik kokan loş bir koğuşunda yazıyorum. Bana hapishane yaşamını da tattırdığın için seni kutluyorum. Ne kadar kötü şeyler varsa hepsini bana yaşattın. Seninle geçen yıllar ömrümün en acı yılları oldu. Herkes mutlu olmak için evlenirken biz sanki mutsuz olmak için evlendik. Evliliğimiz süresince bir gün olsun bana eş gibi davranmadın. Benim bu durumlara düşmemin en büyük nedeni senin vefasızlığındır.
Henüz yargılama bitmediği için ne kadar hapis cezası vereceklerini bilemiyorum. Herhalde müebbet hapis alsam sevinirsin. Hapishane arkadaşlarım beş ile altı yıl arasında bir ceza alacağımı söylüyorlar. Buradaki mahkumlar birer avukat gibi herkesin ne kadar ceza alabileceğini hakimler kadar biliyorlar. Altı yıl çok uzun bir zaman sayılmaz. Bunun erken tahliyesi de var. Ölmez isem en geç dört yıl sonra yine karşılaşacağız.
Boşanma ile birlikte ilişkilerimizin bittiğini sanıyorsan aldanıyorsun. Bizim kanunlarımızda boşanma yok. Mahkemenin verdiği boşanma kararı beni bağlamaz.
324
Sen, ben yaşadığım sürece benim eşimsin ve bir başkasına eş olamazsın. Senin özgürlüğün ben hapishaneden çıkıncaya kadardır. Ben yaşadığım sürece sana mutluluk ve huzur yok.
Kerem denilen avukatına da fazla güvenme. Onun da sonu senin sonun gibi olacak. Artık benim hayatta korktuğum ve korkacağım bir durum yok. Hapishane yaşantısına alışınca o da bana hoş gelmeğe başladı. Şikayetinden vazgeçmezsen Senin için bir ömür hapis yatmayı da göze alabilirim. Hapishaneden çıktığımda karşımda beni bekleyen bir Aslı görmeliyim. Farklı şeyler görürsem sen mezara ben hapishaneye.
Sen de ben de böyle mektuplara alışkın değildik. Sen alıştırdın beni bu tür mektuplar yazmağa. Bu kısa mektubumda ne demek isteğimi sanıyorum anlamışındır.
Böyle bir mektup yazmak zorunda kaldığım için beni bağışlamanı istiyorum. Gelecekte yine birlikte olmak dileği ile sana sevgiler sunuyorum. Hoşça kal.”
“Kerem işte mektubu gördün. Benim korkmayacağımı bilmesine rağmen sırf huzursuz etmek için yazmıştır bu mektubu. Ondan korktuğum için değil de yüzünü görmek istemediğim için bu diyarlardan gitmek istiyorum. O hapishaneden çıkıncaya kadar ben kendime yeni bir yön vermek zorundayım. Yarın bazı şeyler sana da yansıyacak ve sen de huzursuz olacaksın. Benim için yeteri kadar fedakarlık yaptın. Artık sana da yük olmak istemiyorum.Benim kadar sen de hedeftesin bilesin. Bir şeyler yapacağından değil de kendisini avutmağa çalışıyor. Yapısını biliyorum,bir kuşu bile öldüremez. Ama iki de bir karşımıza çıkarak bizleri huzursuz edebilir.”
“Benim de bizlere zarar verme konusunda bir kuşkum yok. Mektubu hapishane ortamında yazdığı için ciddiye almıyorum. Bir süre sonra ister istemez o ortama uymak
325
Zorunda kalacaktır. Şimdiden hapishaneden çıktıktan sonraki davranışlarını düşünmek yersiz. Bizi rahatsız edici davranışlara yöneldiği taktirde karşılığını görür. Böyle şeyleri düşünerek paniğe kapılmanı istemiyorum.”
Sevgili Kerem hapishaneden çıkmış işsiz ve güçsüz bir adamla muhatap olacağıma gider köyümde ailemle birlikte yaşarım. Bu konuda bana engel çıkarma lütfen!..
Yaşadıklarıma üzüldüğünü biliyorum. Bu üzüntülü ruh haliyle sende sağlıklı düşünemezsin. Ben tüm geçmişime bir çizgi çekerek bu yerleri terk etmeğe kararlıyım. Belki gitmemden de hiç haberin olmayacak. Yakın bir tarihte evimin önünden geçersen perdelerinin inik olduğunu ve dükkanımın kapalı boş olduğunu görürsen sakın üzülme. Ben senin ve dostlarımın benim için üzülmelerini istemiyorum. Vedalaşarak ayrılmalarda hep hüzün yaşanır. Kimseyi görmeden bu şehri terk edersem daha az üzüleceğimi sanıyorum. Yeteri kadar gözyaşı döktüm,ayrılırken ki göz yaşlarımı görmeyin. Nasıl olsa ölüme gitmiyorum. Her zaman buralara tekrar geri dönme şansım olabilir.
Özlemler hep sevgileri güçlendirirmiş. Bakarsınız kader kısmet sizi de oralara yada bir başka diyarlara atabilir. Tahmin etmediğimiz ve bilmediğimiz bir yerde yine birlikte olabiliriz. Hayat her zaman sürpriz ve tesadüflerle doludur."
Telkinlerim ve sunduğum çözümler Aslı’yı pek mutlu etmişe benzemiyor. Ailesinden aldığı destekle olsa gerek gitmeğe kararlı görünüyor. Ama gitmeyi düşündüğü yerler Aslı'ya göre değil. Oralara uyumda güçlük çekeceğini düşünüyorum. İstediği gibi giyemeyecek,istediği gibi gezemeyecek. Aslı zevk sahibi modern bir hanım. Modernlik onun benliğine işlemiş. Gittiği köyünde kendini değiştirip köy ortamına uyamaz. Küçük yerlerde manevi
326
baskı daha büyük olur. Önce yakınları Aslı'nın giyimine ve davranışlarına karışarak onu evin içine hapsetmeğe çalışacaklar. Aslı'nın belli bir yaşam tarzı olduğu için baskıları kabullenmeyecek ve ailesi ile takışacaktır. Şu an hala geçmiş olayların etkisi altında olduğu için bunları düşünemiyor. Mutlu olacaksa gitmesini ben de isterim. Sırf sevdiğim için onu buralarda tutmak ta bencillik olur. Şu an her şeyi zamana bırakmaktan başka yolumuz da yok. Benim baskı yapmam da Aslı’yı rahatsız ettiği için bir süre hiç müdahale etmemeye karar verdim.
Bugün hayatımın dönüm noktalarından birisini yaşıyorum. Avukatımdan öğrendiğime göre boşanmamız anlaştığımız şekli ile sonuçlanmış olup bugünden itibaren yine bekar ve özgürüm. Habere sevindim mi ,üzüldüm mü bilemiyorum. Aslında sevinmekten çok üzülmem gerekir. Uzun yıllar aynı yuvada birlikte olduğumuz, mutlu günler yaşadığımız bir evliliğin birden bire bitmesi sevinilecek bir olay olamaz. Bugünler daha ayrılığımızın ilk günleri. Her ikimizin de acılarını ve sarsıntılarını zaman içinde daha çok anlayacağımızı sanıyorum. Dağılmış bir yuva hiç kimseye huzur ve mutluluk getiremez. Bu ayrılıkta tek teselli olduğum nokta boşanmamak için sonuna kadar direnmiş olmam. Eşim, Aslı ile yaşamış olduğum ilişkiyi bir kadın olarak gururuna yediremediği için geleceğini kararttı. İlerde en büyük acıyı sanırım o yaşayacak. Bağışlamasını ve affetmesini bilseydi yuvamız bozulmayabilirdi.
Evli iken boşanmak evlilikten önceki bekarlığa benzemiyor. Evliliğin verdiği alışkanlıklar ve rahatlıklar Kötü bir özgürlüğe dönüşüveriyor. İlk bekarlık bir sultanlık gibi. Bekar bir erkek için de bekar bir kız için de evlenme şansı bu dönem için çok yüksek. Boşanmadan sonraki yalnızlığa bekarlık diyemem. Boşanmadan sonra iki tarafta ikinci el bir eşyaya dönüşüyor.İlk bekarlık döneminin
327
havası ve cazibesi kalmıyor. İkinci el malı ya hurdacı alıyor ya eskici.
İster istemez bu yaşamı da kabul etmek zorundayım. Bu günler bir başlangıç günleri. Geleceğin neler getireceğini, bu yaşama uyumda ne gibi problemler karşılaşacağımı zaman gösterecek. Örneklerini yaşayanları düşündüğüm zaman çok iyimser şeyler de aklıma gelmiyor.
Şimdilik tek teselli kaynağım Aslı. O hayatımda olduğu sürece yaşama yenik düşmem. Aslı da beni terk ederse bu topraklarda yaşayamam. O zaman yeni bir yurt, ve yeni dostlar aramak zorunda kalabilirim. Bu sıralar Aslı’nın da kafası karışık oldu için onu da aramağa korkuyorum.
İki haftayı aşkın süredir Aslı ile telefonda da olsa görüşmemiz olmadı. Aslında bu kadar suskunluk sevenler için iyi bir işaret değil. Biri birimizi aramadığımız hiçbir günümüz olmazdı. Hatta bazı günler üç beş defa görüştüğümüz günlerimiz olurdu.Bu suskunluk iyi şeylerin habercisi olmasa gerek. Aslı bir şeye kızdığı ve kırıldığı zaman bir başka Aslı olur. Böyle durumlarda aşkı da dostluğu da bir çırpıda siler atar.Bu kadar ara verdiğine göre mutlaka bana kırılmıştır.Bugün arayıp kendimi affettirmeliyim.Bir yandan da aramağa çekiniyorum. Aslı böyle bir ihmali ve vefasızlığı kolay kolay kabul etmez. Mutlaka sert bir tepki verir diye düşünüyorum. Tepki de verse,sitem de etse artık o özlediğim sesi bugün duymalıyım. Bana huzur veren ve bana müzik gibi gelen o ipeksi sese hayranım.
O sesi telefonda da olsa duyar duymaz kendimi mutlu hissederim. O ses kederlerimi, acılarımı alır götürür, beni sevdiğim bir dünyaya taşır. Dileğim Aslı’nın iyi bir zamanını yakalamak. Bakalım bugün ki şansım beni güldürecek mi ağlatacak mı?
328
..........Aslı nın telefonu çalıyor.
"Alo !.. "
"Buyurun efendim"
"Efendin değil sevgilin arıyor"
"Sevgilin şimdi çok uzaklarda. Hem artık sevgilim de yok sevgilin de. Şu an en büyük sevgilim hüzünlerim ve acılarımdır. O eski defterler kapandı. Yeni bir sayfa açtım. Henüz bomboş bir sayfa"
"O boş sayfanın en başına yine benim adımı yaz."
"Senin adın eski defterlerin arasında kaldı. O eski defterleri yaktım. "
"Sen hala üzüntülerini atamamış görünüyorsun. Yerinde ise hemen yanına geliyorum."
"Hangi yerimi soruyorsun? İzmir de yerim yurdum yok artık benim. O şehir beni bağrında barındıramadı,dışarılara attı. Zaten ben de kendimi İzmir’de yabancı gibi hissediyordum. O yerler bana göre değilmiş. Ben şu an senden km.lerce uzaklarda Toros Dağları’nın karlı tepelerini ve bulutlarla kucaklaşan sıra dağlarını görüyorum. İzmir’deki denizin maviliğini buralarda gökyüzünün maviliği almış. Issız bir Anadolu köyünde doğanın güzellikleri ile baş baş başayım. Nerelerde olduğumu tahmin etme, çünkü yanılırsın. Ben bile bulunduğum yeri tam olarak bilmiyorum.
Öyle bilmece gibi konuşma, Toros Dağları ile senin ne ilgin olabilir? Yamanlar Dağı’ndan İzmir Körfezi’nden bahsetsen inanırım.Gördüğün bir rüyayı anlatıyor olmalısın. Yoksa hala uykuda mısın? Bunca yıldır emek verdiğin o güzelim yerleri,bunca dostları birden bire terk edip gitmek olur mu ? Sen geleneklere ve göreneklere bağlı bir hanımdın. Bir yerden ayrılmanın da bazı kuraları var. Nerelere gidersen git dostlarla vedalaşmadan ayrılık olmaz. Söylediklerine inanmıyorum.
329
Yok uykuda muykuda değilim, şu an gözlerim açık. Kaldığım evin penceresinden gördüklerimi sana anlatıyorum. Dört gün oldu bu bilmediğim topraklara geleli. Çocukluk yıllarımda tanıdığın bir arkadaşımın köyündeyim. "
"İnanmıyorum. Sen şaka yapıyorsun"
"Yok,şaka değil gerçek. Eski yerime gidersen orada, gözyaşları içinde yaşayan mahzun bir kadının hayalinden ve terk edilmiş bir evden başka bir şey göremeyeceksin. Gitmeni de istemem. Şimdi o yerler sana bir virane gibi gelecek, belki üzülecek belki de sevineceksin. Görmemen daha iyi. İyi şeyleri son şekli ile hatırlamak her zaman insana mutluluk verir. Mutlu olmak ve üzülmemek istiyorsan kaldığım o yerleri görmeni istemem.
"Aslı hala söylediklerine inanamıyorum. Sen bizlerle ve dostlarınla vedalaşmadan gidemezsin. Öyle bir davranış senin karakterine ve yapına uygun düşmez."
"Vedalaşarak ayrılmayı sevmediğimi bilirsin. Göz yaşlarımı ve hüzünlü bakışlarımı görmenizi istemedim. Hem sevdiklerimin ve dostlarımın benim için üzülmeleri beni ayrıca üzer. İyi de olsa kötü de olsa yeni yaşama ilk adımımı attım. Artık beni unut. Birlikte yaşadığımız o güzel günler mazide kaldı. Benim için üzülmeni istemem. Sen kendine yeni bir sevgili bularak beni unutmağa çalış. Zaten aşkımız da eskimiş ,yıpranmıştı. O yelerlerden uzaklaşmakla sana yeni aşk kapılarını da açmış oluyorum."
"Aslı hala gittiğine inanamıyorum. Bana şaka yapıyorsun gibi geliyor. Seven bir kadın böyle vefasızlık yapmış olamaz. Demek “Seni çok seviyorum, bizi ancak ölüm ayırır” dediğin o sözlerin hep yalanmış.”Kerem ile Aslı” hikayesindeki o Aslı gibi olmanı isterdim. Gidip evine ve yaşadığın o yerlere bakmadan söylediklerine inanmayacağım.”
330
"Boşuna yorulmanı ve o yerleri terk edilmiş olarak görmeni istemiyorum. O yerlere gitmeden benim oralarda yaşadığımı hayal ederek yaşa. Gerçeklerle yüzleşmek çoğu zaman insana acı verir. "
Aslı'nın söylediklerine inanmayarak eski çalıştığı işyerine gidiyorum. Korku ve heyecan karışımı duygular içindeyim. Bir yandan inşallah Aslı bana şaka yapmıştır diye düşünürken bir yandan da anlattıklarının korkunçluğunu yaşıyorum. Evet şu an Aslı’nın dükkanının önündeyim. Ne yazık ki söyledikleri doğruymuş.
Boşaltılmış ve camına da "Kiralıktır" levhası asılmış bir dükkan. Uzun uzun camdan dükkanın içini gözetledim. Evet gerçekten Aslı yoktu.
Dükkanın camlarından içeri bakarak yüksek sesle Aslı !.. Aslı!.. Aslı!.. diye üç kez seslendim. Sesim boş dükkanın camlarına çarparak boşlukta kayboldu. O güzel dükkan sanki bir mezara dönmüş. Demek o çok sevdiğim dükkanı güzel yapan Aslı imiş. Gözlerimden akan hüzünlü yaşlar vitrin camının üzerinden kayarak inerken ayakta durmak için kendimi zor tutuyordum. Dükkanın önünde uzun süre öyle donup kaldım. O anda kendimi teselli edecek çıkış yolları arıyorum. Yanımda beni teselli edecek kimseler de yok.
Böyle bir ayrılığı hak etmemiştim. İçimden “Habersiz terk edip giden bir kadını niye hala seviyorum ki? “ diye kendi kendime soru soruyorum. Demek bunca yıldır yaşadığımız aşkların hepsi yalanmış. Şu an sevgiyi değil aldatılmış olmanın acısını yaşıyorum. Arkasından bu kadar üzülmeyi hak etmeyen bir kadını benim de sevmemem gerekir. Bilmiyorum bunu başarabilecek miyim? Beni seven bir kadın bu vefasızlığı yapacağına bir türlü inanmak istemiyorum. Hala içimde az da olsa bir umut var.
331
Şu an son umudum Aslı’nın kaldığı eve gitmek. Ev de boşaltılmışsa inanmaktan başka yolum kalmayacak. Hala içimde bana sürpriz yapıyormuş gibi bir his var. Belki işyerine kapatmış evinde oturuyordur.
Şimdi evinin önündeyim.Aynı hazin manzara burada da var. Perdeleri indirilmiş bomboş evi seyrediyorum. Cama asılmış bulunan “Kiralıktır” levhasının arkasında gözlerim Aslı’yı arıyor. Caddenin karşısına geçerek Aslı’nın o gülen gözleri ile camdan bana bakmasını, bana öpücükler göndermesini, el sallamasını bekliyorum. Umutsuz ve içime hüzün dolduran bir bekleyiş. O camların arkasında olduğunu ve çıkıp bana bakacağını bilsem aylar ve yıllar o pencerelerin önünde beklerdim. Umudun bittiği yerde insanın her şeyini kaybettiğini o an anladım. Duygularımın kabardığını ve gözlerimde biriken yaşların yanaklarıma doğru akmak üzere olduğunu hissettim. Biriken göz yaşlarımı mendilimle değil elimle sildim. Gördüklerimin ve yaşadıklarımın hayal olmasını Tanrı’dan diledim. Ama nafile bir dilek. Dizlerimin bağı çözülmüştü, yürümek ve oradan uzaklaşmak için adeta zorlanıyordum. Ayaklarım yerlere gözlerim o camlara yapışmıştı sanki. Aslı'nın pencereye çıkmayacağını bile bile, uzun uzun o kirli camlara bakıp durdum.
Şimdi Aslı’yı uzaklarda, bilmediğim ,görmediğim o yabancı diyarlarda hayal ediyorum .O kurak iklimler ,sert dağ rüzgarları Aslı ya göre değil. Aslı ılıman iklimlerin deniz gören dağların özgür çiçeği. Aslı'nın ipek cildi ve ipek saçları deniz kokan meltem rüzgarlarına aşık. O mutluluğu aramak için bulunduğu topraklardan kalkıp buralara gelmişti. Aynı yerlere geri dönüş Aslı için bir yenilgiydi. O yenilgiyi kabul edecek birisi değil ,ama neden bunu yaptı hala çözemiyorum. Dostlarını, arkadaşlarını sevdiği ve kendisini seven tüm insanları yetim bırakıp
332
buralardan kaçmağa hakkı olamaz. Herhalde bizlere anlatamadığı ya da bizlerin anlamadığı bir takım sırları vardı. Doğup büyüdüğü ve genç kızlık dönemlerini yaşadığı o toprakları özlemiş olamaz. Zaman zaman oralarda geçen yıllarına acır bu yerlere geldiği için şanslı olduğunu düşünürdü. Bir vefasız kocanın ve bir caninin yüzünden çok sevdiği o aydınlık dünyası birden karardı. Aslı oralara yaşamak için değil sanki ölmek için gitmiştir. Gittiği yeri söylemese de ailesinin bulunduğu yerden bir başka yere gitmiş olamaz. Bir çocukluk arkadaşının köyüne gittiğini söylemesi beni yanıltmaya yönelik bir açıklamadır. Köyüne giderim korkusu ile yalan söylediğini sanıyorum.
Bugün gördüklerime ve yaşadıklarıma inanmak istemesem de Aslı artık ulaşamayacağım kadar uzaklarda. Bu acı gerçeği kabul etmekten başka yolum kalmadı. Kabul ederse belki ara sıra gider geriye kalan ömrümü onun hasreti ile geçiririm. Aslı'nın oralarda mutlu olacağını sanmıyorum. Ben de Aslı'sız buralarda mutlu değilim. Bir gün belki yine buralara döner diye içimde bir umut var. Her gün Aslı'yı birkaç kez arıyor ve o tatlı sesini duyabiliyorum. Sesinden anladığım kadarı ile aramalarımdan şikayetçi değil. Yanımda olmasa da yaşadığını bilmek bile beni mutlu ediyor.
Aslısız geçen bu günler ömrümün en acı ve sıkıcı günleri. Burada iken görmesem de yakınımda olduğu için yanımda hissediyordum. Şimdi o güzel duyguların yerini karamsar duygular ve acılar kapladı. Bana bunu yaptığı için Aslı’ya son derece kırgınım. Ona karşı bir vefasızlığım ve kötülüğüm olmadı. Eşinden kaynaklanan nedenlerle beni cezalandırmasını kabul edemiyorum. Seven bir kadının daha özverili olması gerekmez mi?
Dertler problemler çığ gibi büyüyor. Bir yandan Aslı yı kaybetmek diğer yandan eşimden ayrılmak beni yaşama
333
karşı yenik düşürdü. Ayrı iki önemli olayın aynı zamana rastlamasının etkisi büyük oldu. Kendimi bu olaylara karşı önceden hazırlayacak zamanım olmadığı için şu an karmaşık duygular içindeyim. Her iki olayda çözülemeyecek gibi görünüyor. Aslı’yı yeniden buralara getirmem, eşimle barışıp yeniden eski günlere dönmemiz çok zayıf bir ihtimal. Bu yaşadıklarımdan sonra bu koca İzmir bana dar gelmeğe ve beni cendere gibi sıkmağa başladı
. Yaşanmış güzel günlerden sonra böyle terk edilmiş duruma düşmek son derece moral bozucu oluyor. Ben böyle kimsesizliğe ve yalnızlığa alışkın birisi değilim. Hayatımda Aslı her an yanımda olmalı ve istediğim an ona ulaşabilmeliyim. Şu an Aslı’yı hayal etmekten başka bir gücüm yok. Böyle bir çaresizlik içinde iken çare üretmeğe çalışıyorum. Dostlarım ve arkadaşlarım sanki bana acıma duygusu ile bakıyorlarmış gibi geliyor. Bu nedenle kimseyi görmek istemiyor ve herkesten kaçıyorum. Ne kadar kaçsam da yine sık sık karşıma çıkan tanıdıklar oluyor. En güzeli kendimi toplayıncaya dek bilmediğim ve tanımadığım bir yerde hayallerimle yaşamak.
Ülkemi yeterince tanıyorum,gitmediğim gezmediğim bir yer yok. Ülkemde nereye gitsem aradığım ortamı bulacağımı sanmıyorum. Buralarda gördüğüm her şey bana Aslı’yı ve Aslı ile geçen günleri hatırlatacak ve mutsuzluğum daha da büyüyecek. En güzeli dilini,kültürünü ve doğasını tanımadığım bir yabancı ülkeye gitmek.
İnternet ortamında araştırma yaparken Sirilanka’daki görüntüler ilgimi çekti. Sirilanka Hint Okyanusu’nun ortasında bir ada devleti. Eski adı ile Seylan olan bu ülke daha önce Hindistan’a bağlı iken daha sonra bağımsızlığını ilan ederek Hindistan’dan ayrılmış ve bağımsız bir devlet
334
olmuş. İnternetteki bilgilerden Sirilanka’ya gitmeden sirilanka’yı yeterince tanıdım. Şimdi sıra gidip o ülkeyi yerinde görmek.
Türkiye’den Sirilanka’ya direk uçuşlar yok. Birleşik Arap Emirlikleri’i uçaklarının aktarmalı olarak Sirilanka’ya uçtuklarını öğrendim.
Turist olarak dünyada çok yerleri gezdiğim için seyahat korkum yok. Her yabancı ülkeyi kendi ülkem gibi görüyorum. Bu konuda oldukça cesaretliyim.
İlk kez kimselere haber vermeden bir yurt dışı gezisine çıkmak üzere Atatürk hava alanındayım. Uçağımız bir tehir olmaksızın belirtilen saatte havalandı. Bir Arap uçağı ile uçuyoruz. Uçağımızda çok sayıda Türk var ama tanıdık kimse yok. Hostesleri görünce Aslı aklıma geldi. Aslı hosteslere hep “Çıtır Kızlar” diye hitap ederdi. Bu çıtır kızlar bizim Türk hosteslere benzemiyorlar, fazla esmerler, üstelik de güzel değiller.
Dört saatlik bir uçuştan sonra Abudabi semalarındayız. Uçağın penceresinden kuşbakışı Abudabi’yi izliyorum. Çölün ortasında yeşilliklerin olmadığı bir alanda kurulmuş sıkıcı ve ruhsuz bir şehir görünümünde.
Yarım saat kadar burada kaldıktan sonra Sirilanka ya gitmek üzere yine uçuyoruz. Dört sat sonra Sirinlanka da olmamız gerekiyor. Bu durumda Sirilanka Türkiye arası uçuş süresi sekiz saat kadar sürüyor.
Oldukça sıkıcı geçen bir uçuştan sonra uçağımız Sirilanka nın başkenti Kolombo hava alanına inmiş bulunuyor. Uçağı terk etmemizden ve kısa süren bir gümrük kontrolünden sonra otelime gitmek üzere hava alanından ayrılıyoruz.
Bindiğim taksi Kolombo sokaklarında ilerlerken ben de taksinin içinde çevreyi inceliyorum. İlk görüşte
335
caddelerdeki bitkilerden tropikal iklime sahip bir ülkede olduğu belli oluyor. Caddeleri süsleyen dev palmiye ağaçları ve narenciye bahçeleri ilk anda insanda iyi duygular uyandırıyor. Daha gezmeden şehri sevmeğe başladım.
Otelim şehir merkezinde dört yıldızlı bir otel. Otelime yerleşmem fazla zamanımı almadı. Otel personelinin çoğu bayan ve genç kızlardan oluşuyor. Personelin davranışları son derece sıcak ve candan. Hepsi de gülümseyerek konuşuyor ve işlerini severek yapıyorlar. Kızları güzel değil ama son derece sempatikler. Başları ,vücutlarının göbek ve sırt kısımları açık ve uzunca bir entari giyiyorlar. Alışık olduğumuz memleketimizin,beyaz,sarışın ve esmer güzellerine benzer güzel göremedim. Hepsi renk olarak biri birine benziyor ve aşırı derecede esmerler. Bu esmer kızları görünce Aslı’nın o bembeyaz çehresi ve güzelliği gözlerimin önüne geldi. Şu an yanımda olsaydı “Dünyada benden güzeli var mı ?” diye sorardı.
Kaldığım otelin penceresinden denizi görüyorum. Alabildiğine sıcak bir iklim. Güneş batmak üzere olduğu için hava biraz serinledi. Ben de bu serinlikte sahile doğru yürüyorum. Karşımda Hint Okyanusu, hırçın dalgaları ile sahili dövüyor. Ben de ayakkabılarımı ve çoraplarımı çıkararak sahilde okyanusun ılık suları içinde yürüyorum.Hint Okyanusu’nu da tanımış olmakla dünyanın üç büyük okyanusunu görmüş oldum.
Sahil yerli halk ve seyyar satıcılarla dolu. Her şeyi ile yabancı bir ortamdayım. Sahili öyle temiz ve düzenli görmedim. Sahildeki düzen az çok ülkenin genel durumu hakkında bilgi verebiliyor.
Seyyar satıcıların tezgahlarına bakıyorum,bilmediğim ürünler ve yiyecekler satılıyor. Cesaret edemediğim için hiç birini alıp yiyemedim, sadece bakıp geçiyorum. Sahildeki
336
ve caddelerdeki kalabalığa bakınca halkın fakir ve eğitimsiz oldukları açık olarak görülüyor.
İçinde bulunduğum bu değişik ortam bana yaşadıklarımı unutturmuş gibi. Attığım her adımda farklı şeyler yaşıyor ve farklı şeyler görüyorum. Ama nereye gitsem Aslı gözlerimin önünden gitmiyor.
Otelime döndüğümde bir yerli düğünü ile karşılaştım. Bizim düğünlerimize benzemeyen çok farklı bir düğün. İlgimi çektiği için düğünün bitimine kadar düğün salonunda oturarak kamera ile çekim yaptım. Düğündeki güzelleri görünce ülkenin güzelleri hakkındaki duygularım da değişiverdi. Düğüne gelen hanımlar ilginç yerel kıyafetler giymiş ve makyaj da yapmış oldukları için son derece güzel görünüyorlar. Renk renk o tüller sanki hanımların çirkinliklerini gizlemiş gibi. O büyük düğün kalabalığının içinde çirkin denecek bir hanım göremedim. Davetlilerin kalitesi düğünün bir zengin düğünü olduğunu gösteriyor. Giysileri,gelenekleri eğlenceleri bizimkilerinden çok farklı. Düğün süresince ne bir oyun oynayan oldu ne de şarkı söyleyen. Sadece gelin ve damadın düğün salonuna gelişi ile gidişi sırasında özel mili giysiler içinde bir ekibin gösterileri oldu. Düğün genelinde bir sohbet havası içinde bitiverdi.
Kolombo ülkenin başkenti ve aynı zamanda en güzel şehridir. Ben buraya şehir hayatını görmekten çok köy ve kasaba yaşantısını görmek için gelmiştim. Yarın Kolombo’dan uzak Şigirya kalesinin bulunduğu alana ve oradaki köylere gitmek istiyorum
Ertesi gün Kolombo dan ayrıldıktan sonra Şigirya kalesinin yakınında bungalov tipi odalardan oluşan bir otele yerleştim. Burası otelden çok bir tatil sitesini andırıyor. Uzun süre burada kalıp günü birlik gezilerle çevreyi görmek istiyorum. İnsanlardan ve yerleşim yerlerinden
337
uzak sessiz bir tatil cenneti. Burada birkaç personelin dışında başka kimseleri görmek mümkün değil. Tam düşlediğim gibi bir yer. Otel büyük bir alana yerleştirilmiş olup ağaçlardan binalar biri birini göremiyor.
İlk günüm otel alanını ve yakın çevresini incelemekle geçti. Otel alanının hemen bittiği yerde ormanlık alan başlıyor. Ormanlık alana girer girmez birden ne göreyim. Onlarca maymun arasında kendimi buldum. Son derece sevimli ve minik hayvanlar. Her biri küçük fino köpekleri büyüklüğünde. İnsanlara alışmışlar ve insanlardan yiyecek bir şeyler bekliyorlar. Bir süre sonra gurup daha da büyüdü ve biri birleri ile kavga etmeğe başladılar. İnsanlara en küçük bir zararları dokunmuyor. Bugün için hazırlıksız olduğumdan maymunlara ikram edebileceğim bir şeyler getirmedim. Otele döndüğümde yemek saati gelmişti.
Restorana girdim yiyecek bir şeylere bakıyorum. Bizim yemeklere benzeyen tanıdık hiçbir yemek göremedim. Birkaç çeşit yemekle bol miktarda soyulmuş ananas aldım. Yemeklerini yiyemediğim için akşam yemeğini ananasla geçiştirdim. O meşhur Seylan Çayını tatmak için bir bardak çay içtim. Aşırı demli olması nedeniyle bir haz alamadım.
Ülkemde olanlarla ilgili hiçbir şey görmediğim ve duymadığım için şu an mutluyum. Tek özlemim Aslı. Beni terk edip gittiği için ona da kırgınım ama bu kırgınlık sevmemi engellemiyor. Kendi kendime söz verdiğim için telefonumu da kapattım Aslı’yı bile aramıyorum. Şu anki yaşamımdan dolayı bir şikayetim yok, huzurlu ve mutluyum.
Günlerim otelimden uzak kısa çevre gezilerle geçiyor. Yakın köylere,kırlara ve ormana gidiyorum. Sirilanka’nın her tarafında ayrı bir güzellik var. En güzeli de şimdiye kadar gezdiğim alanlarda yeşilin dışında başka
338
şeyler görmeyişim. Dağlar ormanlarla, düz alanlar ise çay bahçeleri, muz ağaçları, ananas ve pirinç tarlaları ile kaplı. Yönümü hangi tarafa dönsem yeşilin değişik bir tonu ile karşılaşıyorum. Bu ülkenin insanları toprağı ancak mezara girdiklerinde görüyorlar.
Ülkenin en büyük gelir kaynağı çay ve turizm. Dünyaca meşhur Seylan Çaylarının ana vatanı burası. Gezdiğim köylerde modern tarım göremedim. Halkı son derece fakir ve eğitimsiz. İlkel yöntemlerle tarım yapıyorlar.
Tarlalarında çalışan köylülerle sık sık sohbetlerimiz oluyor. Sıcak ve cana yakın ve güler yüzlü insanlar. Ananas ikram edenler,muz ikram eden köylüler oldu. İkramlarına karşılık para verdiysem de hiç biri almak istemediler. Bu yönleri ile köylüler bizim Anadolu köylülerine benziyorlar.
Bugünkü programımda bir de Budist Tapınağı gezisi var. Bulunduğum yerin karşısında yüksekçe bir dağın tepesinde dev bir Buda heykeli görüyorum. Çok uzaklardan görünebilecek kadar büyük bir heykel. O yüksek dağı tırmanmam mümkün olmayacağı için heykelin yanına gitme şansım olamadı.
Yöre halkının bir kısmı Budist bir kısmı ise Hindu olduğundan tapınakları da ayrı. Budistlerin tapınakları Hinduların tapınaklarına göre daha görkemli. Tapınakların içinde fazla bir detay göremedim. Tapınağın her tarafında Buda’nın değişik pozisyonlarda yapılmış çok sayıda heykelleri var. Uyuyan Buda, Yatan Buda,Şişman Buda, zayıf buda gibi değişik heykeller. Buda’yı böyle değişik göstermelerinin nedenlerini öğrenemedim. Hiçbir heykel diğerine benzemiyor. Tapınağı ziyarete gelenler Buda Selamı ile Buda’nın heykellerini selamlayıp,heykele ellerini sürtüp tapınağı terk ediyorlar. Burada da yine en çok ilgimi çeken tapınakta serbestçe dolaşan maymunlar oldu.
339
Bizde kedi ve köpeklerin yerine orada maymunlar alıyor. Budistlerde bizdeki gibi toplu merasim ve ibadet yok.
Gezilecek yerler konusunda otel personelinden bilgi alıyorum. Bugünkü görüşmemizde otel personeli “Fil Köyü” denilen bir köyü görmemin uygun olacağını söylediler. Onların tavsiyesine uyarak fil köyüne gittim. Bu köyde büyük bir fil sürüsünün yaşamış olması nedeniyle köye bu adı vermişler. Köyün kenarından geçen bir dere burada oldukça geniş alanlı bir göl oluşturmuş.Bu gölün içinde yüzlerce ehlileştirilmiş fil yaşamaktadır. Turistlerin ilgisini çeken taraf bu kadar filin bir arada olmasıdır.Köyün görülmeğe değer başka da bir özelliği yok. Günüm filleri ve filleri görmek için gelen turistleri izlemekle geçti. Çok da ilgi çekici bulmadım. Akşam yine otelimdeyim.
Bu çevrede en büyük zevkim ormana gidip maymunlarla buluşmak ve onlarla zaman geçirmek. Muzu ve meyveyi çok sevdikleri için her gidişimde onlara muz ve elma götürüyorum. Muz götürdüğümde o muzları karşımda oturup soyarak yemeleri bana aşırı derecede haz veriyor. Bu konuda insanlardan hiç farkı yok. Muzun soyulmadan yenemeyeceğini biliyor ve bir ikramda bulunmadığın zaman da kızıp yine ormana dönüyorlar. Hemen her gün sabah saatlerinde ilk işim maymunları ziyaret etmek. Mevsim sıcak olduğu için öğleden sonraları otelimde geçiriyorum.
Sirilanka’ya gelişimin bugün onuncu günü. Çevreye,insanlara iyice ısındım ve otel personeli ile aramızda iyi ilişkiler oluştu. Kendi ülkem gibi sevmeğe başladım. Zaman zaman buralarda bir yer satın alıp yerleşmeyi bile düşündüğüm anlar oluyor. Ama çocuklarımın ve Aslı’nın özlemi bu tür niyetlerimi sürekli engelliyor sanki. Yapayalnız buralarda yaşamak ta zor.
340
Öyle sürekli yerleşip kalan yabancılar da görmedim. Doğayı ve yeşili sevenler için yaşanacak güzel bir ülke. Yabancı bir ülkede yaşamağa karar verirsem orası Sirilanka’dan başka bir yer olmaz.
Sirilanka seyahati bana ilaç gibi geldi. Dinlendim,beni rahatsız eden duyguları beynimde silerek yepyeni bir Kerem olarak ülkeme dönmeğe hazırlanıyorum.
Gelişimin on ikinci günü Kolombo’yu ve Hint Okyanusunu uçağımızın penceresinden el sallayarak selamlıyorum. Yine Abudabi aktarmalı olarak uçağımız sekiz saat sonra Atatürk Hava Alanında .Hava alanına indiğim zaman ülkeme geldiğim için sevinemedim. Eski olumsuzlukları yeniden yaşama ihtimali beni korkutuyor.
Türkiye’ye döndükten sonra iki gün hiç evimden dışarı çıkmadım ve telefonumu da açmak istemedim. Hala Sirilanka’nın verdiği mutluluk devam ediyor. Dönüşümün üçüncü günü yazıhanemde geçti. İlk kez telefonumu burada açtım ve ilk kez çocuklarımla uzun bir sohbetimiz oldu. Çok arayan olmuş ama hiç birisini arayıp geldiğimi haber vermek geçmedi içimde.
Gelişimin beşinci gününde Gülsel isimli şarkıcı bayan aradı. Sirilanka’ya gittiğimi ona söylememiştim. Uzun süredir görüşmediğimiz için ilk anda ismi bile bana yabancı geldi.
Alo !...
Buyurun Gülsel hanım ben Kerem.
O vefasız Kerem bey mi?
Ne sayarsan say. Size karşı bir vefasızlığım oldu ve sizi arayamadım. Ama her an aklımdaydınız. Bu sıralar biraz kafam karışık olduğu için telefonlarda da olsa dostlara ve tanıdıklara zaman ayıramadım. Sitemlerinde haklısın,benim aramam gerekirdi. Daha önümüzde uzun yıllar var. Ararım da görüşürüz de…
341
Görüşmeyeli iki ayı geçti gibi geliyor bana. O ilk görüşmemizdeki dostluğunuzu ve yakınlığınızı unutamıyorum. Bir gün de sizin iadeyi ziyarete gelmenizi çok bekledim. Aslı hanım olsa belki yüz defa giderdiniz. Aslı hanım değilim ama size değer veren iyi bir dostum. Her zaman için sizi bekleyeceğim. Bugün telefon açmamdaki esas neden yakında bir konserim var,sizi konserime davet ediyorum. İzmirli doktorların Efes Oteli salonunda düzenledikleri özel eğlence günlerine sanatçı olarak davetliyim. Konserim bu hafta sonu cumartesi akşam saat 20.00 de başlıyor. Ben de sizi davet ediyorum. O gün sizinle ilgili çok özel bir sürprizim olacak mutlaka gelmelisin.
Böyle bir ortamda böyle tanıdık bir sanatçının davetine hayır gelmem diyemem. Çok önemli bir neden olmadıkça mutlaka gelmek isterim. Şimdiden o güzel konseri ve şarkılarını merak ediyorum. Müziği hayranlık derecesinde seven bir insanım. Televizyonlarda müzik programları bulursam başka yayınları izlemem. Ne tür müzik okuduğunuzu bilmiyorum ama,müzik konusunda bir tercihim yok. Hangi tür müzik olursa olsun zevkle izlerim.
Sirilanka tatilinde tek sıkıntım yalnızlıktı. Yanımda bir sevgilimin ya da dostumun olmasını çok isterdim. Oraya gittikten sonra bunu daha çok hissettim. Her yer sevdiklerinle güzel oluyor.
Sirilanka gezisinden sonra çok rahatlayacağımı ve tüm sıkıntıları geride bırakacağımı sanıyordum. Dönüşümden bir hafta sonra yine sıkıntılar beni rahatsız etmeğe başladı. En çok da Aslı’nın yaptıklarından dolayı rahatsız ve mutsuzum.Boşanmayı kabullendim ama Aslı’nın terk edip gitmesini bir türlü kabullenemiyorum. Yine böyle karmaşık duygular içindeyken Gülsel’in beklenmedik bir anda beni araması büyük bir moral oldu.
342
Her ne kadar aramızda bir yakınlaşma ve aşırı bir dostluk yoksa da sözü sohbeti güzel olduğu için davet bana cazip geldi.
Konser günü akşam saat 20.00 de Efes Otelindeyim. Sorarak doktorların eğlencesinin yapılacağı salonu öğrendim. Salon görevlileri ellerindeki listeden ismimi arayarak benim için ayrılmış masanın numarasını söylediler. Numaraları okuyarak masamı buldum. Masadaki kartta bir benim ismim var bir de Gülsel’in. Belli ki masa ikimiz için ayrılmış. Diğer masalar sekizer kişilik iken bizim masamızın iki kişilik olması biraz dikkat çekiciydi. Bu ayrıcalığımız sanatçı bir kişinin özel misafiri olmamdan kaynaklanıyor olmalıydı. Ben masama oturduğumda salonun büyük bir kısmı dolmuş bulunuyordu. Gözlerim Gülsel’i aradı ama o ortalıklarda görünmüyordu. Bu sırada sahnede yer almış bulunan orkestra bir şeyler çalıyor ve görevliler misafirlerle ilgileniyorlardı.
Saat dokuza doğru ilk sanatçı sahnede yerini alırken seyircilerden kısa ve cılız bir alkış geldi. Tanımadığım bir halk müziği sanatçısıydı. Bağlamaların eşliğinde çoğunu bildiğim altı yedi cıvarında halk müziği okudu. Hepsi de sevdiğim türküler olduğu için ilgi ile izledim. Sonunda daha güçlü bir alkışla sanatçımızı uğurlarken yeni sanatçıyı beklemeğe başladık.
Salon tıklım tıklım dolu olduğu için salondan gelen uğultular biraz müziğin kalitesini düşürüyor ve rahat dinlememizi engelliyordu. Sahneye ikinci çıkan sanatcı Gülsel Hanımdı.
Kıyafeti ve güzelliği ile sahneyi dolduruyordu. Elinde mikrofonla önce misafirleri selamlayan kısa bir konuşma yaptı ve bu arada sahnenin hemen önünde bulunan masamda beni görünce hafif bir referans ve gülümseme ile beni de selamladı.
343
İlk gördüğüm Gülsel den çok farklı bir güzel duruyordu sahnede. Nerede ise tanıyamayacaktım. Renk renk çiçeklerle dantellerle süslenmiş kostümü bir harika görünüyordu. Ta yerlere kadar uzanan önden yırtmaçlı pembe tonlu bir kostüm. Her adım atışında ön yırtmaçtan dışarı fırlayan dolgun bacaklar ister istemez herkesin ilgisini çekiyordu. Yarıya kadar açık dolgun göğüsler ve düzgün bir gerdan ayrıca şuh bir güzellik veriyordu. Sanatçı olarak yakışmayan hiçbir kusurunu göremedim. Hiç şarkı söylemese böyle seyretmek bile insana aşırı derecede bir haz veriyor.
İlk söylediği şarkı,”Unutturamaz Seni Hiçbir şey”. Şarkının ismi duyulur duyulmaz salonda bir alkış tufanı kopuverdi. Arkasından “Güller arasında seni bensiz gören olmuş” şarkısı geldi. Üçüncü şarkısı “Yare Doğru “ isimli şarkıydı. Şarkının ismini duyunca birden dikkat kesildim. Çünki bu isimde benim de bir şiirim vardı.
Bir baktım söylenen şarkının sözleri benim şiirimden alınmış. Şarkıyı kendimden geçmişçesine sonuna kadar izledim.Hicaz makamında çok içli bir şarkı olmuş. Şarkı bittiğinde büyük bir alkış,. Arada bir “bir daha,bir daha!..” diye seslerin geldiğini duyuyorum. Sahneye çıkıp Gülsel’i öperek kutlamak istedim ama topluma yabancı olduğum için cesaret edemedim. Demek Gülsel in bana telefonda sözünü ettiği sürpriz bu imiş.
Şarkının okunması bittiğinde arkasından ikinci sürpriz geldi. Gülsel konuklara hitaben Sayın konuklar son okuduğum bu şarkının güfte yazarı su an aramızda. Onun için sizlerden güçlü bir alkış istiyorum” demesi ile salon alkışlarla adeta yıkılır gibi oldu.
Ben de bu arada ayağa kalkarak gülümseyen bir tavırla iki elim yukarılarda toplumu selamladım. Tolum da yine ikinci bir alkış tufanı ile bana yanıt verdi. Bu yaşadıklarım
344
karşısında o kadar mutlu oldum ki bir andan tüm üzüntülerim gidiverdi. Ne eşim ne Aslı hiç biri aklıma bile gelmedi.
Gülsel bir saati aşkın süre değişik şarkıları ile sahnede kaldı. Programı bittiğinde yanıma gelemeyeceğini sanıyordum ama o sahne elbiselerini çıkardıktan sonra masama geliverdi. Bu ziyaret benim için üçüncü bir sürpriz oldu. Makyaj ve giysileri Gülsel i çok değiştirmişti. İlk gördüğüm Gülsel in yerinde şimdi bir Afrodit görüyordum. Sahnede öpemediğim gülsele sarılarak öptüm ve kendisini kutladım. Masamızda bir yandan sohbet ediyoruz bir yandan da programı izliyoruz.
Gülsel’e “sürprizlerinle beni çok mutlu ettin. Hayatımda bu derece mutlu olduğum bir gün olmadı. Çok ince düşünmüş ve çok emek vermişsin. Şiirimin böyle bir güzel şarkıya dönüşeceğini hiç düşünmemiştim. Emeklerin ve o güzel sesin için sana defalarca teşekkür ediyorum Sözle müzik birleşince sözler bir başka güzel oluyormuş.
“Ben de böyle güzel bir şiir yazıp duygularımın besteye dönüşmesinde öncülük yaptığın için sana teşekkür ediyorum. Beste her şiirin içinde gizlidir. Güzel şiirin bestesi de güzel olur. Artık bir şair ve bir sanatçı olarak bundan böyle bizim aramızda olacaksınız.
Biz Gülsel ile sohbet ederken sahnede caz müziği çalıyor ve misafirler de dans ediyorlardı. Gülsel bana dönerek “Biz niye bu guruba katılıp dans etmiyoruz. Benimle dans eder misin” dediğinde bende ona “Bu benim için büyük bir şeref olur” diyerek onu piste davet ettim.
Dans pistinde birlikte misafir gurubun içindeyiz. Gülsel bana göre dans konusunda benden önde. Ne de olsa o bu kültürün içinde yetişmiş bir sanatçı. Benden önde olması doğal. Öğrencilik yıllarımda dans kurslarına katıldığım için danslara yabancı değilim. Dans edenler
345
arasında birbirine yakışmış uyumlu bir çift görünümündeyiz. Dans edenler şarkı söylerken Gülsel i görmüş oldukları için yan gözlerle onu süzüyor, bazıları tatlı bir gülümseme ile selam bile veriyorlardı. Beni sıkmayan güzel bir ortamdayız. Aslı ile böyle salonlara gelmediğimiz için sıkılacağımı sanıyordum,tam tersi bana keyif verdi. Bir yandan konuşuyor bir yandan da yeni sevgililer gibi müziğin ritmine uyarak pistin üzerinde kayıp duruyoruz. Gülsel konuşkan bir hanım olduğu için genellikle o konuşuyor ben ara sıra konuşmalara katılıyorum. Müzik bitinceye kadar bu romantik dansımız devam etti.
Dansın bitiminde yine masamızdayız. Ben yarım kalan biramı ,Gülsel de yarım kalan kırımızı şarabını içmeğe devam ettik. Saat on ikiye geldiğinde salon yavaş yavaş boşalmağa başlamıştı.
Gülsel bana “İsterseniz biz de kalkabiliriz. Yalnız ben gelirken arabamı getirmedim , size zahmet olacak ama beni evime kadar götürürseniz çok memnun olurum”
“Sorun değil Gülsel Hanım !.. İsterseniz sizi dünyanın ta öbür ucuna kadar bile götürebilirim” dediğimde bu iltifatım hoşuna gitti. ”
Gecenin karanlığında Gülsel’in Alsancak’ta bulunan evine doğru gidiyoruz. Ben evin adresini bilmediğim için yolları Gülsel tarif ediyor. Kısa süre sonra ara sokaklarda mütevazi bir artmanın önünde durduk.
“Benim evim bu apartmanda. Zahmet edip beni buraya kadar getiren bir centilmene kahve ikram etmeden göndermem”
Eve çıkmama konusunda ısrar ettiysem de kabul ettiremedim ve beni zoraki evine götürdü.
Bir sanatçının evini hep lüks ve şatafatlı olarak düşünürdüm. Düşündüğüm gibi bulmadım. Mobilyaları ve
346
dekoru ile vasat bir ev. Gülsel amatör bir sanatçı olduğu için ancak bu kadarına sahip olabilmiş.
Ben bir fincan kahve beklerken bir anda yemek masasının üzeri viskiler ve şaraplarla dolu verdi. Benim günlük limitim bir şişe bira olduğu için bunları içecek durumda değilim. Bir süre sonra Gülsel’i ev içi kıyafeti ile karşımda görünce içimi başka duygular sarmağa başladı. İncecik renkli tüller arasında sanki bir bahar çiçeği.Giysiler de hanımların güzelliğine bir kat daha güzellik katıyor. Bugün üç çeşit Gülsel gördüm. Sahnede Gülsel,masada Gülsel ve evde Gülsel. Üçünde de biri birinden güzel bir Gülsel vardı. En güzeli de evde tüller içindeki Gülsel di. Konuk olduğum ev sahibim ikramlar konusunda çok cömert birisine benziyor. Böyle giderse sohbetimiz ve misafirliğimiz uzayacak gibi görünüyor.
Gülsel “Kerem bey kahvenizi içkiden sonra ikram etmek istiyorum. Eğlence salonundaki içkilerimiz biraz yetersizdi evdekileri ile tamamlamak istedim.”
Gülsel hanım içki konusunda aslında limitim doldu ama sana arkadaşlık etmek için bir duble rakı alabilirim. Kahve ve çay da içmesem de olur. Sizin şu güzel haliniz ve tatlı sohbetleriniz bana kahveyi de içkiyi de unutturuverdi.”
Benim iltifatım üzerine bir kahkaha atarak “İltifatlarınız için teşekkür ederim. Sizin gibi harika bir insanı evimde misafir etmek benim için büyük bir onur oldu. İçki konusunda başka ısrarım olmayacak. O zaman ben içeyim sen de beni seyret.”
Gülsel hanım viskisini yudumlarken ben de baygın bakışlarla onu izliyorum. Gülsel hem içiyor hem de bir tarafta yeni bestelediği benim şarkıyı mırıldanıyor. Bu mini konser bittiğinde sahnede iken kutlayamadığım Gülsel i bu şarkımızdan dolayı öperek kutluyorum. İlk öpücük benden geldi ikinci öpücük Gülsel’den. İki elini boynumun
347
arkasından kenetleyerek bitmeyen öpücüklerle beni kendine çekiyordu.Bu kadar ikramları düşünmemiş hayal bile etmemiştim. Böyle ikramlara benim cevap vermemem bir saygısızlık olur düşüncesi ile Ben de iki elimle Gülsel’in beline sarılarak kendime doğru çekiyordum. Bu güzel pozisyonumuz üç beş dakika devem etti. Ellerimiz çözüldüğünde hala baygın bakışlarla biri birimizin gözlerinin içine bakıyorduk.
Bugün hayatımın sürprizlerle dolu en güzel gününü yaşadım. Beklemediğim bu ilgi ve bu ikramlar beni büyüledi sanki. Bir yandan hak etmediğime inandığım bu ilgi karşısında Gülsel’e karşı mahcubiyet duyuyor bir yandan da Gülsel’e bağlanmaktan korkuyorum.
Bugünkü birlikteliğimiz gecenin geç vakitlerine kadar uzadı. Gülsel gitmeğe niyetlendiğimi anlayınca,”Gitmeğe hazırlandığını görüyorum,evim müsait, bu gece konuğum olursan çok mutlu olurum.”
Gülsel Hanım ,ilginize ve zahmetlerinize çok teşekkür ederim . Sizlere fazlası ile yük oldum. Daha erken kalkmam gerekirdi ama sıcak ilginiz ve samimi dostluğunuz karşısında büyülenip kalkamadım. Senin ile geçen zamana doyulmuyor. Her şeyi konuşup bitirmeyelim, sohbetlerimizin bir kısmı da ilerdeki buluşmalarımıza kalsın” diyerek son bir kez daha veda öpücüğü ile vedalaşıp ayrıldım.
Eve geldiğimde o sessiz evim bana bir hapishane gibi geldi. Bir süre bugün yaşadıklarımı hayal ederek Gülsel e karşı içimde uyunan duyguları değerlendirdim. Aslı’dan sonra birlikte yaşayabileceğim bir arkadaş olabilir mi? Sanatçıların yaşantısı ,kültürleri,hayata bakış açıları bizimkinden çok farklıdır. Her gün gazinolarda,eğlence yerlerinde gecelemek, sarhoş oluncaya kadar içkiler içmek bana göre bir yaşantı biçimi değil. Diğer tarafta Gülsel de
348
erkeğini mutlu edecek özelliklere sahip güzel bir hanım.Bu kadar yakınlaşmadan sonra birden bire ondan uzaklaşmak da bana itici geliyor. En iyisi olayları bir süre doğal akışı içine bırakıp gelişmeleri sağlıklı bir kafa ile değerlendirmek. Şu anki kafa yapım ve duygularım beni yanlış yerlere sürükleyebilir.
Bu duygular içinde yatağıma uzanmışken uyuyakalmışım. Sabah gözümü açtığımda saat onu geçiyordu. Aslında bu saatlere kadar uyumazdım. Kalkar kakmaz işyerime gittim. Yaşadıklarım benim iş düzenimi olduğu kadar yaşam biçimimi de değiştirdi. Artık çalışmak, mahkemelerden mahkemelere koşmak bana haz vermemeğe başladı. Anladım ki insanın gönlü rahat ve huzurlu değilse yaşam güzel olmuyor. Bir süre olaylardan uzak ruhen dinlenmeğe ihtiyacım var. Sevmesem de işlerimi takip etmem ve bir düzene koymam gerekiyor.
Tüm dava dosyalarımı masamın üzerine yığarak tek tek incelemeğe başladım. Bizim mesleğin kötü yanı bazı işlemleri süresi içinde yapamadığımız taktirde davayı kaybedebiliriz. Davayı kaybetmek ,davasını aldığımız insanı zarara sokmak demektir.
Önce iş sonra aşk sloganı ile çalışmalara başlamış durumdayım. İşlerimi düzene sokuncaya kadar gönlümü bedenimde ayırıyorum. Gönlümle yaşamam ve onun isteklerini yerine getirmem zor. O hep duygularıma hakim olmak ve beni kendi emrine almak istiyor. Ben yavaş yavaş yaşlandığımı hissederken gönlüm hale delikanlılık çağlarını yaşıyor.Ben artık böyle bir gönlün peşinden koşamam.
Çalışmaya başlayınca ister istemez işler de insana yol göstermeğe başlıyor. Adliyeler,icralar,vergi daireleri, belediyeler, müvekkillerle olan özel görüşmeler bir aydan fazla zamanımı aldı. Bu düzen beni uzun zaman huzursuz etmeden geleceğe taşıyabilir.
349
İşler ne kadar düzgün olursa olsun insan gönlündeki aşkı silemiyor. Gülsel ile yaşadığım yeni maceralar Aslı ile yaşadığım aşkı birden silip yok edemiyor.
Aslı’nın gitmesinden bu yana yedi sekiz aylık bir zaman geçti. Bu kadarlık bir zaman diliminin bir aşkı öldürmesi gerekirken hala bunu başaramamaktan dolayı tedirginim ve kendimden şikayetçiyim.
Şu an içim hüzün gözlerim yaş dolu. Bir türlü Aslı’nın yokluğuna alışamadım. Hep gözlerim dalıp dalıp gidiyor ve sık sık hayalini görür gibi oluyorum. Rüyama girmediği geceler yok. Bu umutsuz sevdanın beni de yiyip bitirmekte olduğunu seziyorum. Ama şikayetçi değilim. Görmesem de ,Aslı’yı düşünmek de beni mutlu ediyor. Sevmek için mutlaka birlikte olmak şart değil. İnsan uzaktan da, görmeden de sevebiliyor. Sevgi özlemle birleşince daha da haz veriyor.
Bugün yine Aslı’yı aradım:
"Hayatım daha yokluğuna alışamadım. Alışmak bir yana özlemlerim ve hüzünlerim durmadan büyüyor."
"Sen kariyer sahibi mantığı ve aklı ile hareket eden seçkin bir insansın. Duygularına yenik düşeceğini sanmıyorum. Böyle uzaktan uzağa sevmekte insana bir haz
vermez. Sevdiğin gözünün önünde değilse o sevgi bir rüyadır. Sen sevda rüyalarından uzaklaşarak gerçekleri görmeğe çalış. Ben geçmişteki o güzel günlerimizi maziye gömdüm. O günler yaşandı ve biti. Yaşanan günleri yeniden yaşama şansımız yok. Sen de bende kendimize yeni bir yol çizmeliyiz. Senin yolunda ben,benim yolumda sen olmamalısın. Ben kadere inanan birisiyim. Bunlar benim kaderime yazılmış ise çekeceğim. Bitmiş bir sevdaya umut bağlayıp geleceğini karartmanın istemem. Bensiz de güzel günler yaşayacağına inanıyorum. Beni sık sık telefonla araman beni sana getirmez. Her telefon açışında
350
Ve her sesini duyuşumda mutlu oluyorum ama eskiyi bana hatırlattığın için de acı çekiyorum. Bana sık sık sevdiğini söyleme, sevmediğini söyle ki bu yaşama alışabileyim. Buraya seni ve yaşadıklarımı unutmak için geldim. Kendimi unutmaya hazırlamışken bir telefonunun gelmesi dünyamı ve düşüncelerimi alt üst ediyor. Her telefonundan sonra tekrar başa dönüyorum. Sen güçlü bir insansın, kendine daha güzel bir gelecek hazırlayabilirsin. Seni hatırlamam için değil unutmam için bir şeyler yap. Ben zihnen olmasa da bedenen bu yerlere alışmağa başladım. Alışmak ta zorundayım.
İnsan oğlunun en iyi özelliği zamanla en iyi ve en kötü şeyleri kabul edebilmesi. Fazla da direnemiyorsun. İçinde bulunduğu koşullar kısa sürede seni esir alıyor ve kendine benzetiyor. Hasta olanın zamanla hastalığına,hapis olanın ise zamanla hapishaneye alışması gibi. Ben şimdi öyleyim. Alışamam dediğim köy hayatına alıştım sayılır. Zaten bu toprakların çocuğu idim ,bu topraklara döndüm. İnsan sevmek isterse her yerde sevilecek bir şeyler bulur. Köylü hanımları gibi oldum. Şimdi köyümüzün inekleri, danaları,kuzuları ve köpekleri benim birer sevgilim sayılır. Onları tutup okşuyor öpebiliyorum. İnek ve koyun sağmasını bile öğrendim. Boş zamanlarımda köyümün yakınındaki dağlara çıkıyorum. Buralarda gökyüzü daha berrak, bulutlara insanlara daha yakın. Dağların zirvelerine yaklaştıkça ellerim bulutlara değer gibi oluyor. Dağlara her çıkışımda bulutlarla sana selam gönderiyorum. Oralarda yaşamadığım bazı güzellikleri burularda doya doya yaşayabiliyorum. Buralarda renk renk çiçeklerle süslenmiş parklar bahçeler yok. Ama dağların her biri bir doğal park ve bahçe gibi. Yaban gülleri,kır çiçekleri, kuş sesleri oradaki bahçeleri bana aratmıyor. Tek eksiğim sarılıp öpebileceğim bir sevgilimin olmayışı. Artık ona da alıştım.
351
Geceleri soğuk yastığıma sarılarak yatıyorum, gündüzleri ise seveceğim bir şeyler buluyorum. "
"Aslı bu kısa sürede senin bu kadar değişeceğini hiç sanmıyorum. Sen Poliyana gibi mutluluk oyunu oynuyorsun. Bana bulunduğun yerleri öyle güzel anlattın ki nerede ise inanacağım. Köylü çocuğu olmasaydım inanırdım. Ben o hayattan kopabilmek için ne büyük mücadeleler verdim. Bunca emek,bunca okul ve bitmek bilmeyen bir çalışma hep köyden kurtulmak içindi. Bir zamanlar sen de oradan kopmak için aynı mücadeleyi vermiştin. Bana anlattığın o yıllara ilişkin anılarını unutmadım. İzin verirsen bir gün gelip yaşadığın o yerleri görmek istiyorum. Hem sana verilecek yeni haberlerim var. Biliyorsun senin burada olduğun zaman eşimle ayrılma konusunda bir sorunumuz vardı. Açılan boşanma davamız sonuçlandı ve resmen boşandık. Şu an bekar ve özgür birisiyim."
" Kerem boşanmana ve yuvanın yıkılmasına son derece üzüldüm. Buna sebep bensem üzüntüm daha büyük olur. Bu konuda çok büyük hata yaptığına inanıyorum. Size tavsiyem,barışma umudu varsa mutlaka barış ve çocukların babasız büyümesin. Bu konuda en büyük suçlu sizsiniz,bu suçta benim de payımın olduğunu biliyorum. Bildiğim kadarı ile eşinizden kaynaklanan bir neden yoktu. Ben evlenme konusunda size umut verip o kadının ve o çocukların günahını yüklenemem. Seninle bir gönül yolculuğuna çıkarken hiçbir zaman evlenmeyi düşünmemiştim. Bizimkisi bir gönül ve aşk arkadaşlığı idi öyle devam etmesini istiyordum. Siz de hatırlarsınız bir gün olsun size evlenmemiz yönünde bir isteğim olmadığı gibi,sizden böyle bir istek geldiğinde de kabul etmezdim. Mutlu olmak ve aşk yaşamak için evlenmek şart değil. En güzel ve en uzun süreli aşkları evli olmayanlar yaşıyor.
352
Verdiğin bu habere sevineceğimi ve umutlanacağımı sanma.
Boşanmış olmanızın size bir cesaret verdiğini görüyorum. Bu umuda kapılıp sakın buralara gelerek benim güç alıştığım bu düzenimi bozma. Beni ikna edip tekrar oralara götürmeğe kalkarsan ikinci kez yıkılırım. Seven uzaktan da sevebilir. Ama beni sevmeni de istemiyorum. Umutsuz bir sevgi seni de beni de yıpratmaktan başka bir işe yaramaz. Kabul etsek te etmesek de bizim sevdamız artık bitmiş sayılır. Hiçbir şey sonsuza kadar yaşamıyor. Biz aşkımızı herkesten çok yaşadık. Uzmanlarda göre en uzun ömürlü aşklar üç yıl sürüyormuş. Herkesin üç yılda bitirdiği aşkı biz on beş yıl yaşatabildik. Engeller olmasa belki bir on beş yıl daha yaşatırdık. Ama günün birinde mutlaka biterdi. Aşkı da yaşama benzetiyorum. Ömür bir noktadan sonra bitiyor. Sona yaklaştıkça bunu iki üç yıl uzatmanın da bir anlamı yok. Biz aşkı doya doya yaşadığımız için bir özlemimiz kalmadı. Özlemler yaşadıklarına doymayanlar içindir. Bizim aşkta yaşamadığımız ne kaldı ki ? Zirvelere çıktık. Zirvenin zirvesi olmaz.
"Rahmetli annemin inanılması mümkün olmayan şeyler için söylediği bir sözü var. Aklına uygun olmayan bir şey olursa, hep "Aklın olmaya da inanasın " derdi. Aklım olmasa ben de söylediklerine inanacağım. Köyünü,yaşadıklarını öyle inandırıcı sözlerle anlattın ki daha görmeden nerede ise ben de köyünü sevmeğe başlayacağım. Bakarsın günün birinde bir sürpriz yapıp kapını çalabilirim."
"Öyle bir şey düşünme sakın. Burada ben kendime yeni bir dünya yarattım,bu dünyamı görmeni istemiyorum. Hem ben hep köyümde de değilim. Köyümdeki anılar da beni rahatsız ediyor. Bu nedenle belirli bir yerim yok. Sık sık yer
353
değiştiriyor,bazen başka şehirlerde oturan yakınlarıma gidiyorum. Geldiğinde beni bulamayabilirsin. Benim için öyle maceralara katlanmana değmez. Ben o eskiden hatırladığın ve sevdiğin güzel Aslı değilim. Köye geldim ve köylü kadını oldum. Kapandım da. Bu halimle beni görürsen duyguların şok geçirebilir. Buralara gelme,beni hatırlamak istiyorsan o hep güzel ve bakımlı halimle hatırla. Senden ayrı kaldığım bu yedi-sekiz ay beni sekiz yıl yaşlandırdı. Yüzümde çizgiler, saçlarımda aklar biri birleri ile yarışıyor. Duygularım yıprandı, artık aşk nasıl bir duygu onu bile hatırlayamaz hale geldim. Konuşma isteğim de gittikçe azalıyor. Hiç kimse ile böyle uzun uzun sohbetlerim olmuyor. Bugün yine ölçüyü kaçırarak çok uzun konuştum. Sohbetlerimizin böyle uzaması bana hazdan çok hüzün verdiği için sana elveda diyerek telefonumu kapatıyorum"
Aslı telefonunu kapatacağı zaman bana, "hep seni çok seviyorum" diyerek kapatırdı. Alışık olduğum o güzel kelimeleri duymayınca içim burkuldu. Hem bu uzun sohbetimizi renklendirecek o güzel kahkahasını da duymadım. Her zaman konuşmalarını kahkahaları ile süsleyen Aslı bugün soğuk ve donuktu. Hüzünlü günlerinde Aslı'nın ses tonunun bir oktav kalınlaştığını hissederdim,bugün de öyle oldu. Sohbetimiz boyunca bir kez de olsa gülme sesi duymadım. Bunlar hep Aslı'nın uzaklaşmakta olduğunu gösteren işaretlerdi. Acaba bugün ki davranışları maksatlı mıydı yoksa hüzünlü bir gününe mi rastlamıştı? Uzun süre bunun yorumunu yaptıysam da kendi kendime bir sonuca varamadım.
Ayrılışımızın sekizinci- dokuzuncu aylarını yaşıyoruz. Hala içimde Aslı misafirliğe gitmiş de dönecekmiş gibi bir his var. Aslında biri birimizi unutmak için yeterli bir zaman doldu gibi. “yokluk kırk gün” derler. Kırk günden sonra
354
insanoğlu yokluğa alışırmış. Atalarımız aldanmış. Ben kır gün değil kırk yıl geçse de Aslı’nın yokluğuna alışamayacağım. Unutmak bir yana sanki özlemi her gün içimde büyüyerek yanan bir yangına dönüşüyor. Eski yaşadıklarımı bugün fazlası ile hayallerimde yaşıyorum. Her yaşanan olay zihinde yer edindiği için yaşanmış olaylar unutulmuyor. Ben de bazen umutsuzluğa kapılarak Aslıyı unutmak istiyorum ama duygularım buna engel oluyor. Aslı yanımda değil ama ben hep Aslı’nın yanındayım. Dokunmasam da, görmesem de Aslı her an yanı başımda ve benimledir. Önemli olan onu hissetmek ve yaşamak.
Eskiden her gün bir kez telefon ederken şimdi günde yedi sekiz kez telefon ettiğim günler oluyor. Bu kadar sık aramalarımdan dolayı Aslı mutlu oluyor mu olmuyor mu bilemiyorum. Telefonda Aslı'nın o neşeli sesinin gittikçe azaldığını hisseder gibiyim. Sık sık aramamdan dolayı bir gün olsun bana teşekkür etmedi. En azından arada bir de kendisi arasa umutlarım yok olmaz. Olayların sebebi benmişim gibi sanki benden intikam almak istiyor. Ben yine de bir karşılık beklemeksizin sevgimi ona duyurmağa çalışıyorum. O telefonlarıma cevap verdiği sürece aramalarıma devam edeceğim ve onu ölünceye dek seveceğim.
Bugün yine Aslı yı beş kez aradım. Son arayışımda böyle sık sık aramamdan dolayı rahatsız olup olmadığını sordum. Bir isyan edası ile bana cevap verdi.
" Kerem böyle sık sık telefonlarınla aklımı karıştırıp durma. Tam seni unutmak üzereyken gelen her yeni telefonunla kararlarım allak bullak oluyor. Ben buralara seni görmemek ve bu aşkı bir an önce unutmak için gelmiştim. Sen unutturmamak için çaba sarf ediyorsun bense unutmak için. Bu aşkın sonunu bir kez yaşadık, ikinci kez yaşatmağa kalkma. Ben seni ve aşkını çoktan g
355
gönlümden sildim. Şu anki yaşantımdan son derece memnun ve mutluyum. Böyle bomboş bir gönül ,aşklarla allak bulak bir gönülden daha iyi. Aşkla geçen günleri de yaşadım,bugünleri de yaşıyorum. Bu halimle ve bu yaşadıklarımla daha mutluyum. Bizim aşkımız sonu iyi görünmeyen umutsuz bir aşktı. Bizi daha güzel yarınlara taşımayan bir aşkın neden peşinde koşalım ? Aşktan yana seni bencil görüyorum. Kendin kadar benim mutluluğumu da düşünmelisin.
Aşklar insanı mutlu etmek yerine hırpalıyor. Biz bu aşkımız uğruna nice krizler atlattık. Gönlümüz ,kalbimiz kaç kez yara aldı. Değer miydi bir aşk için bu çileleri çekmek? Şu an sevgiden yana bomboş olan gönlümden bir şikayetim yok.”
"Sevgili Aslı bu anlattıkların senin düşüncen ve senin aşk anlayışın. Benim , senin gibi düşünmem mi gerekiyor? Aşkı herkes kendine göre yaşar,ben de böyle yaşıyorum. Ne anlatırsan anlat, nasıl düşünürsen düşün seni sevmemi engelleyemezsin. Bir kimsenin gönlünde aşk yoksa öyle yaşamın bir anla mı olur mu? İnsan aşk ile geçen bir yaşamı sever. Diğer canlılardan ayrıldığımız tek nokta bu. Aşk yalnız insanlara özgü olan bir duygu.”
Dokuz -on ay süren bu ayrılık Aslı’nın duygularında en küçük bir değişiklik yaratmışa benzemiyor, ya da üzülmemem için bana karşı rol yapıyor. Beni sevdiğini ve bensiz yapamayacağını biliyorum. Bu anlattıkları Aslı’nın gerçek duyguları olamaz. Aslı’yı o çıkmazdan kurtarmadığım taktirde köyün tozu toprağı içinde kaybolur gider. İzmir gibi koca bir şehre sığmayan Aslı’nın o küçücük köyde yaşamasını aklım da kabul etmiyor hayallerim de. Aslı’nın yaptıkları gençlik yıllarında yaptığı hatalardan dolayı şimdi kendi kendini cezalandırmaktır.
Aslı ile birlikte iken doyamadığım aşk şimdi bana acı
356
ve hüzün veriyor. Acı da verse,hüzün de verse Aslı’yı sevmekten kendimi alı koyamıyorum. Bu acı hep böyle devam ederse beni yaşamdan koparabilir. Yakın bir yerde değil ki sık sık gidip onu ikna edeyim. Saatlerce telefonda konuşmakla da sorunlarımızı çözemeyiz. Bu konularda bana yardımcı olacak ve yol gösterecek bir arkadaşım da yok ki ona sığınayım. Zihnimde fikirler birbiri ile çelişip duruyor ama çözüme gidecek yolu bulmakta zorlanıyorum.
Belki Aslı’yı bir kez daha görürsem umutlarım biter. Bu yolu denememin bana fazla bir şeyler kaybettireceğini sanmıyorum. Uzun bir yolculuk ve yolculuğun vereceği yorgunluktan başka bir kaybım olmaz. Onu bir kez daha görmek bu kadar yolculuğa değer. İkna edemezsem kaybedeceğim bir şey yok. İkna edersem mutluluğumu ve geleceğimi kurtarmış olurum. İçimde bir duygu beni hep buna zorluyor. Gideceğim Niğde'nin uzak boz kırlarında bilmediğim köylerde bilmediğim yollarda Aslı'yı arayacağım. Seviyorsam bunun bedelini de ödemem gerekir. Bu fedakarlığı ben yapmazsam bunu başkasından bekleyemem. Hele Aslı'dan hiç bekleyemem. Ben de köylü çocuğum olduğum için o hayatı az çok bilirim. Hiçbir şey kazanamazsam köy anılarımı yeniden bir kez daha yaşamış olurum.
Aslı'ya gidip gitmeme konusundaki duygularım sürekli biri biriyle çelişip duruyor. Gidersem ne kazanırım, gitmesem ne kaybederim. Zaten kaybedeceğimi kaybetmişken ,kaybedeceğim başka bir şeyim yok. Gitmesem belki Gülsel’i kazanırım. Gülsel’i kazanmak acaba benim için iyi bir kazanç olur mu ? Onu da Aslı gibi sevebilir miyim? Şu an Gülsel’e karşı içimde bir aşk kıvılcımı göremiyorum. Acaba Aslı’ya karşı olan aşkım mı Gülsel’ e aşık olmamı engelliyor. Aslı yı hayatımdan çıkarırsam Gülsel onun yerini doldurabilecek mi? Soruları
357
daha da çoğaltmak mümkün. Ama kendi kendime çözüme ulaşamıyorum.
İnsan bazen duygularının esiri olabiliyor,yapmak istediklerini yapamıyor. Aslı’yı hayatımdan çıkarmak için birkaç kez denedim,ama her seferinde de yine ben yenik düştüm. O inatçı keçi sanki benliğime işlemiş bir türlü onu gönlümden silip atamıyorum.
Diğer tarafta Gülsel’in yaşam tarzı bana uygun değil. Ben iki de bir konser salonlarına gidip ona bekçilik yapamam. Sanatçıların etrafında fırsat bekleyen bir sürü kurt olur. Gülsel’e sahip çıksam da onu kurtlar elimde alır. Böyle bir yaşamı da çok yıpratıcı görüyorum. Sanattı ve sanatçıları severim ama yaşantılarını sevmem. Genelinde sanatçıların düzenli bir aile yaşamı olmuyor. Bu olumsuz düşünceler aklıma geldiği zaman da Gülsel’e sıcak duygularla bakamıyorum.
Galiba bu işin en mantıklısı Aslı’ya karşı umutlarımı ve ilgimi tamamen sıfırlamadan Aslı ile yaşamı bir kez daha denemek. Bunun için de Aslı’nın yaşadığı o bilinmez diyarlara bir kez gitmeliyim. Aslı nın orada vereceği karar hayatımın yeni bir yönü olacak. Ta oralara gidip refüze olmak ta beni korkutuyor. Bu olumsuzlukları düşündüğüm zaman bazen karar veriyorum bazen de bu kararımdan vazgeçiyorum. Şu an son derece karmaşık duygular içindeyim. Duygularıma yön verecek olan tek kişi Aslı. Yarınlarım, mutluluğum ya da mutsuzluğum onun kararlarına bağlı.
Beni en çok korkutan Aslı’nın vereceği tepki. Öyle uzun bir yolculuk ve maceradan sonra Aslı’nın olumsuz bir tepkisi karşısında o yolların dönüşündeki güçlüğü düşünüyorum. Öyle bir moral bozukluğu içinde ben o yollara düşemem, beni birilerinin getirmesi gerekir. Hayli zor bir kararla karşı karşıyayım. Ama gönlüm ne pahasına
358
olursa olsun gitmekten yana. Beklenmedik bir günde köyüne gidip kapısını çalmak yorulmamın dışında bana bir şey kaybettirmez. Daha gitmeden şimdiden o anın heyecanını yaşıyorum.
Issız bir Anadolu köyünde,yaşama ve hayata küsmüş bir bayan beklenmedik bir anda eski sevgilisini karşısında görürse mutlaka çok farklı tepkiler gösterecektir. Bir zamanlar dillere destan bir aşk yaşamıştık. Böyle bir aşkın gönüllerde silineceğini düşünmek bile beni korkutuyor. Ben ne düşünüyorsam Aslı’nın da aynı şeyleri düşüneceğini sanıyorum. O benden değil yaşadığımız aşkın acısından kurtulmak için bulunduğu diyarları terk edip gitti. Aslında kaçmak sorunları çözmek yerine insan yaşamında bir takım keşkeler ve pişmanlıklar bırakıyor. Benim de zaman zaman Aslı’nın terk edip gitmesinde kusurlarımın olup olmadığı konusunda kendimi yargıladığım anlar oluyor. Hatalarım olmasa Aslı kolay kolay beni terk edip gitmezdi. Düşündükçe Aslı’ya karşı olan kusurlarımı yeni yeni görüyor ve Aslı’ya da hak veriyorum.
Bu macerada hiçbir şey kazanamazsam da Aslı yı son bir kez daha görmek de beni mutlu eder. Bu uzun yolculuktan da eli boş dönmekten de artık korkmuyorum. İçinde ölümde olsa bu macerayı yaşamalı ve zihnimdeki acabalardan ve keşkelerden kurtulmalıyım.
Yolculuktan çok Aslı’nın davranışlarını merak ediyorum.
Acaba Aslı sarılıp beni öpecek mi ? Eve kabul edip konuk edebilecek mi? Yoksa beni bir yabancı gibi görüp evinin kapısını açmayacak mı? Sevmese de bir tanrı misafiri olarak kapısına kadar gelmiş bir yabancıya kapıyı açmamazlık etmez sanırım. Kendi evi uygun olmasa bile bir gecelik beni bir komşu evde de konuk edebilir. Ayrıldığımız tarihten bu yana bir değişim olmadıysa
359
Aslı’nın misafir seven bir özelliği var. Bu nedenle Aslı ile karşılaşmamızda çok olumsuz şeyler olacağını sanmıyorum.
Uzun bir kararsızlıktan sonra nihayet Aslı’nın köyüne gitmeğe karar verdim. Hareket edeceğim gün geldi. Arabamın uzun yola göre bir bakımını yaptırdıktan sonra bagajını yiyecek ve giyeceklerle doldurarak yola çıktım.
Maceralı ve heyecan dolu yolculuk İzmir de başladı. On-on iki saat sonra Aslı’nın kapısını çalabileceğimi düşünüyorum. Bildiğim yolar olduğu için yolculuktan yana bir sıkıntım yok. Ankara üzerinden de gidebilirim,Konya üzerinden de. Konya yolunu daha iyi bildiğim için o yolu tercih etmeyi düşünüyorum.
Yıllar önce yine böyle bir çılgınlık yaparak sırf Faruk Nafiz'in Niğde de bulunan Hanı’nı görmek için Niğde'ye gitmiştim. Faruk Nafiz'in o meşhur "Han Duvarları" isimli şiirini şiir seven herkes bilir. Manzum bir hikaye şeklinde yazılmış bu şiir Türk Edebiyatı’nın seçkin örneklerinden biri. Şiirdeki hikayenin kahramanı benim gibi Aslı sını arayan meçhul bir şair.
Şiirden çok etkilendiğim için Niğde ye kadar gidip şiire konu olan o hanı buldum. Şiirden alınmış küçük bir dörtlük hanın iç duvarlardan birisine yazılmış öylece duruyor. Duvardaki dörtlüğü okurken önce büyük şairimiz Faruk Nafiz Çamlıbel’i ve sonra da şiirde adı geçen Maraşlı Şeyoğlu Satılmış’ı andım. İşte beni Niğde’ye kadar götüren Faruk Nafiz Çamlıbel’in o meşhur şiirinden alınmış dörtlük.
“Garibim Namıma Kerem Diyorlar
Aslı mı el Almış haram diyorlar,
Dertliyim derdime verem diyorlar.
Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben.
Maraşlı bu şair benim gibi Aslı'sını bulmak için
360
yollara düşmüş. Şiirden , şairin Aslı'sına ulaşamadan öldüğü anlaşılıyor. Umarım bizim sonumuz böyle olmaz. Benim şairden şanslı yanım Aslı'mın kaldığı yeri az çok biliyor olmam. Maraşlı şairimiz Aslı'sının nerede olduğunu bilmediği için iz sürerek ona ulaşmağa çalışıyor. Aslı'ma kavuşursam dönüşte onu da bu hana getireceğim. Bizim gibi aşk yaşamış bu meçhul insanın yaşadığı ıstırabı o da görsün.
Arabam bitmek bilmeyen bu yollarda uçar gibi gidiyor. Çoktandır görmediğim bu yollar da bana yabancılaşmıştı sanki. Bazı yerlerde yolların değiştiğini,bazı yerlerde o eski yolların asfaltlanarak modern yollara dönüştürüldüğünü görüyorum. Yıllar öncenin toprak ve bozuk yolları şimdi hava alanı gibi. Onun için yolculuğum beni sıkmıyor. Arabanın radyosunda Aslı ile birlikte dinlediğimiz kasetler çalıyor ve Aslı'nın sevdiği şarkıları ve türküleri dinliyorum. Bazen Aslı yanımda imiş gibi sağ elim boş koltukta ara sıra onu arıyor. Bazen Aslı yanımdaymış gibi kendi kendime Aslı ile konuşuyorum. Kendime göre yolculuk arkadaşı olarak yeni bir Aslı yarattım. O beni görmüyor ama ben onu görüyorum. Gülen gözleri,öpmeğe doyamadığım kiraz dudakları, gür siyah saçları, boynuma dolanan dolgun kolları bütün canlılığı ile gözlerimin önünde.
Bomboş arabamda yalnız değilim. Aslı ile birlikte Aslı’yı aramağa gidiyorum. Yanımda bir yabancı olsa herhalde bu duyguları ve hayalleri yaşayamazdım. Bu bakımdan yanıma bir yol arkadaşı almadığıma memnunum. En iyi arkadaşım Aslı’nın hayalleri.
İzmir'den sonra Salihli,Turgutlu ve Kula’yı selamlayarak Uşak’ a doğru gidiyorum. Bir yorgunluk hissetmediğim için bu şehirlerde mola vermedim. Geniş bir alana yayılmış yemyeşil üzüm bağlarının arasında yoluma
361
devam ederken Batı Anadolu’nun güzelliklerini bir kez daha yaşamaktan dolayı mutluyum.
Şimdi uzaktan Uşak’ı görüyorum. Bu şehre bir davam nedeniyle daha önce birkaç kez gelmiştim. Batı Anadolu’nun gelişmemiş illerinden birisi. İlgimi çekmediği için şehir merkezine girmek gereğini duymayarak Konya ya doğru yoluma devam ediyorum. Aslında burada bir kahvaltı molası verebilirdim. Aç olmama rağmen heyecandan olsa gerek yemek yeme ihtiyacı duymuyorum. Bu boş midem sanıyorum beni Konya’ya kadar götürür.
Şimdi Afyon Karahisar caddelerinde Afyon Kalesini selamlayarak yoluma devam ediyorum. Afyon’u görmek için geçmekte olduğum bu caddeyi görmek yeterli oluyor. Ama Afyon kalesine çıkıp Afyon’u tepeden görmek isterdim. Afyon’ a birkaç kez gelmiş olmama rağmen hiç birinde de bu kaleye çıkmak arzusu duymamıştım. İlk kez bugün içimde böyle bir istek uyandı. Bunları düşünürken şehrin bitim noktasına geldiğimi gördüm. Geri dönüş zor olacağı için şimdilik bu arzumu başka bir bahara erteleyip yoluma devam ediyorum. Akşam olup karanlık çökmeden önce Konya’ya ulaşmalıyım.
Çoktandır böyle uzun ve maceralı bir yolculuğa çıkmamıştım. Aşk insana her türlü fedakarlığı yaptırabiliyor. Bu kadar uzun bir yolculuğun sonunda beklediğim tek ödül bir saniye de olsa Aslı’nın yüzünü görebilmektir . Seven kalplerin bir engel tanımadığını bu yolculuk bana öğretti. Şimdi Kerem’e, Aslı’ya,Ferhat ile Şirin’e hak veriyorum. Aşkın olduğu yerde akıl ve mantığın bir işe yaramadığını yeni anlıyorum.
İzmir’den çıkalı yedi saat oldu, şu an uzaktan Konya’yı görebiliyorum. Akşam güneşi zirveye dikilmiş sarı ışıkları ile Konya ovasını ve Konya’nın o muhteşem görünüşünü sarıya boyamış durumda.
362
Oldukça yorgun , aç ve susuz olduğumu hissediyorum. Konya’dan sonra yola devam edecek gücüm kalmadı gibi. Hem akşam da olmuş durumda. Yoluma devam etmem durumunda Aslı'nın köyüne ancak gece ulaşabilirim. Akşamdan sonra köye gitmenin de uygun olmayacağını düşünerek geceyi Konya’da geçirmeğe karar verdim.
Güneş battıktan sonra Konya sokaklarında otel arıyorum. Birkaç esnafa şehirde kalabileceğim en iyi otelin hangisi olduğunu sorduğumda hemen herkes aynı otelin ismini verince o otele yerleştim. Konya ilk kez gördüğüm büyük bir şehir. Akşam saatinden sonra şehrin görülmesi gereken güzel yerlerini görmem mümkün olamaz. Otelimin bulunduğu caddeyi boydan boya bir turlayıp tekrar geri döndüm. Yorgun olmama rağmen uykum gelmediği için bir taksiye binerek Konya’nın meşhur parkı olan Alaattin Tepe’sine çıktım. Parkın Konya’ya hakim bir noktasına oturarak bir yandan çayımı içerken bir yandan da Konya’nın gece manzarasını izliyorum.Konya bu güzel görüntüsü ile oldukça muhteşem bir şehir. Yarın zamanım olursa Mevlana Türbesi’ni de ziyaret etmek ve şehrin diğer bölümlerini de görmek isterim.
Bu kısa şehir turundan sonra otelimdeyim. Yorgun olmama rağmen yatmak için uykum gelmiyor. Yine beynim, duygularım karmakarışık. Kendimi yargılıyorum. Bazen yaptığım bu davranışın iyi olmadığına karar veriyor, bazen de Aslı’yı göreceğim için mutlu oluyorum. Öyle ikilem içindeyim. Hatta buraya kadar gelmişken geri dönmeyi bile düşünüyorum. Köye kadar gidip Aslı'yı göremeyeceksem, Aslı'yı görsem bile beklediğim ilgiyi ve yakınlığı bulamayacaksam gitmem boşuna. Böyle haber vermeden ve vedalaşmadan giden bir vefasıza karşı benim davranışım delice bir davranış. En azından telefon edip Aslı’ya konuk olacağımı duyurabilirdim. Buluşma
363
heyecanını daha canlı olarak yaşamak için telefon etmeyi uygun bulmadım. Telefon etseydim belki gelme diyecek ya da başka bir şehirde olduğunu söyleyerek beni engellemeye kalkacaktır.
Bir yandan kendime acıyorum bir yandan da Aslı'ya. Bana göre o daha güçsüz ve daha çaresiz. Yaşadıklarından sonra Aslı'nın ta buralara kadar kaçmasını da doğal kabul ediyorum. Bir yandan boşanma bir yandan boşanmanın hemen arkasında saldırıya uğraması bir bayan için güç olaylar. Buralara kadar gelmişken ne pahasına olursa olsun Aslı'yı görmeden dönemem.
Konya’da dinlenmek ve yatmak amacı ile mola vermiştim, ama dinlenemiyorum. Biri birine zıt fikirler beynimi tırmalarken uyku gözüme girmiyor. Ne zaman uykuya dalsam Aslı'nın çığlıklarını ve göz yaşlarını görüyorum. Geceyi böyle kabuslar içinde yarı uyur yarı uyanık bir biçimde geçirdim. Kalktığımda dinlenemediğimi ve uykumu alamadığımı hissediyordum. Uykusuzluk ve yorgunluk yola çıkmamı engelleyecek durumda olmadığı için şehri gezmekten vazgeçerek yine yollara düştüm.
Öğleden önce Aslı’nın köyünde olmayı düşünüyorum.Tahminime göre üç-dört saat sürecek bir yolculuğum olacak.
Sonunda güzel bir ödül olacağını tahmin ettiğim için yollar beni sıkmıyor. Sanki arabam da yolları tanıyormuş gibi kendiliğinden kayıp gidiyor. Ne açlığı düşünüyorum ne susuzluğu. Saatlerdir uyku uyumayan gözlerim uykuya yabancılaştı. Konya molasının da bir faydası olmamış gibi Yol boyu gördüğüm güzel köyler,güzel şehirler bile ilgimi çekmiyor. Birkaç kez arabama yakıt almak için benzin istasyonlarının dışında hiçbir yerde durmadım. Yollar bitmek bilmiyor, o eskiden tanıdığım yollar uzamış gibi. Bugün İzmir'den çıkışım ikinci günü. Şimdi güneşin
364
dağların arasından çıkarak yükseldiğini görüyorum. Sabahın erken saatleri,yollar bomboş.
Niğde – Adana yol ayrımındayım. Niğde tarafına dönmem gerekiyor. Gideceğim köy hakkında da en küçük bir bilgim yok. Sadece köyün adını hatırlıyorum. Gönül Yapan köyü. Şu an Niğde il sınırları içinde karayolu tabelalarını takip ederek bilinmez bir yolda ilerliyorum.
Bildiğim tek şey Aslı'nın köyü merkeze bağlı köylerden biri. İlk karşılaştığım benzin istasyonunda Niğde'nin merkez köylerinden Gönül Yakan köyünü bilip bilmediklerini soruyorum. İstasyondaki çalışanlardan birisi köyü tanıdığını söylüyor. Yakıtımı da aldıktan sonra tarif edilen yöne doğru gidiyorum. Yirmi km kadar gittikten sonra bir vadinin başlangıcında karşıma Gönül Yakan köyü tabelası çıkıyor. Eski yıpranmış bir tabela dikkatle bakılmadığında görülecek gibi değil. Yolumun bundan sonrası toprak yol. Toprak yol olmasına rağmen araç trafiğine engel bir durumu yok.
Beş -altı Km kadar uzakta ağaçların arasında bir köy görüyorum . Bu köy Aslı'nın köyü olsa gerek. Köye bir hayli yaklaştım. Umuda yolculuk gibi bir yolculuğum oldu. Yoruldum ama yorulduğumu hissetmiyorum. Uykusuzum ama uyumayı düşünmüyorum. İçimde büyük bir heyecan, umut ve umutsuzluk yan yana . Bu kadar uzun süren bir yolculuktan sonra soğuk bir karşılama beni bitirir diye düşünüyorum. İçimde iyi duygularla kötü duygular birbiri ile çarpışıyorlar gibi. Zaman zaman kendimi teselli ediyor, zaman zaman umutsuzluğa kapılıp kahroluyorum. İyi şeyler de yaşayabilirim kötü şeyler de. Her şey Aslı'nın tavrına bağlı. Şu an aşırı derecede stres içindeyim. Ateşimin yükseldiğini ve terlediğimi hissediyorum. Bu kadar uzun bir yolculuktan sonra Aslı'yı görememek de var. Şanslı birisi olup olmadığımı bugün anlayacağım.
363
Köye iyice yaklaştım. Köyün dam evleri ve köyün içine serpiştirilmiş kavak ağaçları görünmeğe başladı. Hemen köyün girişinde sağ tarafta küçücük bir tabela. Üzerinde "Gönül Yakan" Köyü ismi yazılı. Nihayet Aslı'nın köyündeyim. Sol tarafımda bulutlara kadar uzanan Toros Dağları'nın uzantısı dağlar. Sağ tarafında ise küçük tepeler ve tarlalarla birlikte oldukça geniş yeşil bir alan görünüyor. Köy bir derenin içine hapis olup kalmış ıssız bir iç Anadolu köyü. Bu yörenin köyleri İzmir çevresindeki köylere benzemiyor. İzmir’in köyleri daha modern,daha güzel arazi yapılarına sahip yarı şehirleşmiş köyler. Yolu düzgün olduğu için arabamla köyün içine kadar rahat gidebildim.
Köy genel görünümü ile terk edilmiş bir harabeyi andırıyor. Eski tek katlı dam evler. Daracık ve bozuk yollar. Köye girer girmez karşıma çıkan yaşlıca bir adamla karşılaşıyorum. Tereddüt içinde Ona Hamit Ağa'nın evini sorduğumda eli ile işaret ederek "Şu karşıda gördüğün kavak ağacının yanındaki avlulu ev." Yaşlı adam başkacada bir bilgi vermiyor. Aslında "Hoş geldiniz deyip" hal hatır sormasını bekliyordum. Eskiden bildiğim Anadolu köylüsü köyüne gelen bir yabancıya büyük bir yakınlık gösterir ve ilgilenirdi. Demek artık Anadolu köyleri de şehirleşmiş.
Aslı'nın babasının adının Hamit olduğunu önceden biliyordum. Köy küçük olduğu için bulunduğum yerde tüm evleri görebiliyorum. Hamit Ağa’nın ve dolaysı ile Aslı'nın kaldığı ev diğer köy evleri gibi, farklı bir özelliği yok. Eve bir hayli yaklaşmış durumdayım. Evin önünde in cin top oynuyor. Kapıları kapalı terk edilmiş bir ev sanki. Avluya girip kapıyı çalmağa cesaret edemiyorum. En büyük korkum Aslı'nın evde olmaması. Aslı'yı göremesem geri dönüş yolculuğunun vereceği sıkıntıyı düşündüğümde beni terler basıyor. Gerçekten Aslı bu evde mi kalıyor? Başka bir şehirde kalıp ta bana yanlış bilgi vermiş olabilir mi?
366
Evin önüne gitmeden önce yapmam gereken davranışlarımı planlıyorum. Kapılarını çalsam herhalde kapıyı Aslı açar diye düşünüyorum. Evde Aslı varken yaşlı anne ve babaya kapı açmak düşmez. Bir süre arabamı evin biraz uzağına park ederek sağı solu izliyorum. Araba sesini duyup birisi çıkar mı dedim ama bir çıkan olmadı. Gözüm kapıda ve pencerelerde. Arabanın içinde oturmuş durumda pencere camlarının arkasında birilerini görmeğe çalışıyorum. Sanki ev boş gibi. Ne giren var ne de çıkan. Olumsuz şeylerle karşılaşma kokusu olduğu için kapılarını çalmağa bile cesaret edemiyorum.
Uzun bir bekleyişten sonra evinin kapısının açıldığını
gördüm. Evden çıkan yaşlıca bir hanım bahçede kısa bir tur attıktan sonra evlerinin uzağında duran arabama uzun uzun baktı. Aslı'nın annesi olabilir. Ben de ona baktım. Aslı'ya benzer bir yanı yoktu. Başı örtülü yetmiş yaşlarında yaşlı bir hanım. Aslı'ya benzememesi moralimi daha da bozdu. Hem bu saatte dışarıda bir iş varsa o yaşlı annenin değil Aslı'nın dışarı çıkması gerekirdi.
Bir süre arabama bakan bu yaşlı hanım daha sonra içeri girerek kapıyı kapattı. Hala gözlerim pencerelerde birilerini görmeğe çalışıyorum. Uzun süre bekledim pencerelerde bir hareket yok. Belki tül perdelerin arkasında onlar benim arabamı görüyor ama ben kimseyi göremiyorum. Oldukça sıkıntılı bir an. En büyük korkum da buraya kadar gelmişken Aslı’yı göremeden gitmektir. Bir yandan da bana soğuk davranır diye görmekten de korkuyorum. Beklemekten sıkılınca arabamdan inerek kapıya yaklaştım ve iki kez kuvvetlice kapının tokmağını vurdum. İçeride "Kim O ?.. " diye bir bayan sesi. Bu ses Aslı'nın sesine çok benziyordu. Cevap vermeksizin ikinci kez kapıyı bir kez daha tıklattım.
Sonunda hafif bir gıcırtıyla evin o eski kocaman kapısı
367
yarıya kadar açıldı. Karşımda başı örtülü bir köylü bayan. Sanki gördüklerinden irkilirmiş gibi kapıyı tekrar kapamak istediyse de sonra bu davranışından vazgeçerek kapıyı sonuna kadar açtı. O da şaşırdı ben de şaşırdım. Bir süre donmuş ve şok geçiriyor gibi konuşmadan hayret ifade eden bakışlarla o bana baktı ben de ona. Sonra da tatlı bir gülümseme ile,
"Allah'ım rüya mı yoksa hayal mi görüyorum? Kerem Sen olamazsın! "
"Evet benim. Gönül hep kaçanı kovalarmış.Sen kaçıp gelmeseydin benim buralarda ne işim olurdu. Aşk denilen duygu bu olsa gerek. Ben kendi isteğimle gelmedim bu bilinmez diyarlara. Sana olan aşkım beni bu maceralara sürükledi. "
"Vay deli!.. Buralarda ne işin var. Nasıl buldun beni unutulmuş bu uzak diyarlarda. ? " diyerek bana sarıldı ve
başladı ağlamağa. Ben de duygulandım ve aynı şekilde Aslı'ya sarılarak ağlıyorum. Bu gerçek ağlama değil heyecan gözyaşları. Hüzünlü olduğu kadar da güzel bir buluşma. Uzun süredir kaybettiğim sevgilimi böyle Anadolu’nun ücra bir köşesinde bulmak ne büyük bir mutluluk. O anda yaşadığım duyguları tarif edemiyorum. Böyle duyguları satırlarla anlatmak mümkün değil,onu ancak yaşayan bilir. Uzun süre ikimiz de konuşmadık. O andaki sessizliği sadece Aslı'nın hıçkırık sesleri bozuyordu. Neden sonra Aslı o ağlarken gülen gözleri ile ile tekrar bana dönerek,
"Hala gözlerime inanamıyorum. Gerçekten şu an karşımda duran sen misin?, " diyerek inanmamış gibi elleri ile yüzümü,dudaklarımı ve saçlarımı kontrol ediyor.
"Evet Kerem !.. Şu an karşımda duran senden başkası olamaz. Bu ıssız dağların arasında beni nasıl bulduğunu merak ediyorum. Değer miydi benim için bu uzun
368
yolculuklara ve maceralara katlanmak? Bak ben artık o eski sevdiğin Aslı değilim. Sıradan bir köylü kadınıyım. Başörtüm, kıyafetim sana bir şeyler anlatmıyor mu? “
“Kıyafetin önemli değil,içindeki beni ilgilendiriyor. Sen örtünsen de kapansan da benim için aynı Aslı’sın . Sana yakışmayan giysi olamaz. Sende bir sihir ve büyü var sanki. Dokunduğun ve giydiğin her şey bir başka güzel oluyor.”
Bu köylü kıyafeti de gerçekten Aslı'ya yakışmıştı. Eskiden beri Aslı ne giyerse giysin giydiği her şey kendisine yakıştırırdı. İlk anda böyle bir kıyafetle karşılaşacağımı tahmin etmediğim için yadırgadım. Aslı yine bir yıl önceki aslı idi. Sadece biraz solgun ve bitkin gördüm. Ama yine ağlarken gülen gözleri hiç değişmemişti. Ağlıyor ama yine gülebiliyordu.
"Bir tanem bana öyle uzun uzun sorular sorup durma. Şu an beraberiz ya bu bana yetiyor. Giysilerin ,kapanman beni pek ilgilendirmiyor. Hala kendime gelemedim. Gerçekten şu an karşımda duran bu köylü güzeli benim sevgilim olan Aslı mıdır? Arayan Mevla'sını da bulurmuş belasını da . Mevla'yı da buldum seni de. Mevla yardımcı olmasaydı seni buralarda bulabilir miydim? Ama bir bela ile karşılaşmadım. Beni buralara kim getirdi ben de bilemiyorum. Sanki sen elimden tutup beni ta buralara çektin gibi geliyor. Yolculuğum boyunca beni buralara çeken o gizli eli görür gibi oluyordum. Bir meleğin peşine takıldım geldim işte. Şu an burada ve senin karşında duran benim. Gerçekten sen de Aslı'mı sın.? " diyerek bir kez daha Aslı' ya sarılıyorum. Aslı "şimdi babam ve annem görürler" demese kollarımı ayıramayacağım.
" Sen yine yanlış görüyorsun, ben o eskiden bildiğin Aslı değilim. Bu köyde yaşayan kaderine yenik düşmüş zavallı bir kadın. O senin bildiğin ve tanıdığın Aslı aylar
369
önce öldü.
"Yok ölmemiş. Bak işte o tatlı ve sıcak bakışları ile karşımda duruyor. Kaçmakla benden kurtulacağını mı sanmıştın? Öbür dünyada da olsan gelir seni bulurdum. Sana ne kadar ağır bir ceza versem haklıyım. "
Biz Aslı ile kapının önünde böyle sohbet ederken sesimizi duyan anne ve babası da çıktı. Anneyi biraz önce uzaktan görmüştüm babayı da yeni görüyorum. Yaşlanmış ve çökmüş iki insan. Artık ömürlerinin son demlerini yaşadıkları belli oluyor.
Beni kapının önünde görünce :
"Kızım misafirimizi niçin içeri davet etmiyorsun ? Buyurun içerde sohbet edelim." Diyerek beni içeri aldılar
Bir süre içeri girip girmeme konusunda tereddüt edince Aslı, " girebilirsin ,uzaklardan geldiğine göre yorgun olman gerek"
"Yok kendimi hiç yorgun hissetmiyorum. Sanki buralara araba ile değil kuşlar gibi uçarak gelmişim gibi . Kendimi o kadar zinde ve hafif hissediyorum."
Aslı'ların odasındayız. Burası misafir odası olsa gerek. Bir tarafta yüksekçe bir sedir ve üzerinde bir sedir halısı ile çok sayıda halı minder ve halı yastıklar var. Genellikle köy evlerinde misafir odaları böyle döşenir. Yerde de eskimiş ve kısmen yıpranmış bir Bünyen halısı serili. Düzenli, temiz bir köy evi. Aslı'nın elinin değmiş olduğu her haliyle belli oluyor.
"Kızım Misafirimizi bize tanıtmayacak mısın"
"Baba !.. Kerem bey!.. İzmir'den tanıdığım bir eski dost. Orada iken bizlere çok büyük iyilikleri olmuştu. Beni ve ailemi merak edip buralara kadar gelmiş"
"Sefa geldiniz,hoş geldiniz evlat!..
"Hoş bulduk Hamit Amca. Köyünüzün yakınından geçip memleketime gidiyordum. Aslı'nın burada olduğunu
370
bildiğim için uğrayıp sizleri ziyaret etmek istedim. Köyünüzü,dağlarınızı ,yollarınızı ve sizleri çok sevdim. Gördüklerim ve yaşadıklarımdan sonra buraya kadar geldiğime çok sevindim. Böyle vakitsiz ve beklenmedik bir misafir olarak ,sizleri rahatsız ettiğim için üzgünüm."
"Bizi çok mutlu ettiniz. Rahatsız etmek ne kelime. Sizi tanımıyoruz ama misafire karşı içimiz de büyük bir özlem var. Bu ıssız köyde en çok değişik insanları özlüyoruz. Evimizi, hanemizi şereflendirdiniz. Biz gördüğünüz gibi hayli yaşlandık. Ata yadigarı olan köyümüzü bekliyoruz. Artık bizi köyümüzden başka bir yer mutlu edemez. Bu köyün taşında ,toprağında, dağında, çiçeğinde bizi buraya bağlayan gizli bağlar var. Şu karşıda gördüğün dağ bizim
çocuğumuz gibidir. Gözümüzü açtığımız zaman o dağı gördük,o dağın havası ve suyu ile büyüdük. İçimizde dağımıza karşı bir vefa borcumuz var. Bahar gelince renk renk çiçekleri ile, kış gelince de bitmeyen karı ile bizlere hayat veri. Gençler bizim gibi düşünmüyor. Onları artık bu topraklarda tutamıyoruz. Eşim ve benden başka evimizde kimsemiz yok. Büyütüp yetiştirdiğimiz çocuklarımız şimdi başka başka şehirlerde yaşıyorlar. Aslı gelince evimiz şenlendi.
Köyümüz de boşalmış durumda. Gençlerimiz terk ederek başka büyük şehirlere gittiler. Köyün yaşlıları olarak bizler kaldık. Biz de gidiciyiz. Ama başka şehirlere değil değişik bir dünyaya. Öbür dünya diyemiyorum. O kelime biraz soğuk geldiği için öyle söyledim."
"Yok amca daha çok sağlıklısınız ve Allah sizlere daha nice ömürler verecek. Torunlarınızla, çocuklarınızla birlikte mutlu yıllar göreceksiniz. Ömür eskiye oranla şimdi çok uzadı. “
"Yok evlat büyük halk ozanımız Aşık Mahsuni'nin dediği gibi bizim için “yolun sonu görünüyor”. Sona çok az
371
bir yolumuz kaldı. Böyle yaşamak da haz vermiyor. Nasıl olsa bu dünyada kalıcı değiliz. Birkaç yıl fazla ya da noksan yaşasak ne kazancımız olacak. Bundan sonra yaşayacağımız her gün bizlere mutluluk değil acı verir. "
Hamit amca sohbeti seven, esprili, sıcak kanlı, babacan bir kimse. Yıllar bir hayli yıpratmış onu , ama hafızası sağlam, ama bünye o kadar sağlam görünmüyor. Eşi ona göre biraz daha dinç. Biz Hamit amca ile sohbete devam ederken Aslı söze girip, " uzaktan geldin. Sana bir köy yemeği hazırlayayım " diyerek yanımızdan ayrılmak istedi.
“Ben Aç değilim. Bir sat kadar oturduktan sonra gitmeyi düşünüyorum. Yemek için hiç zahmetlere katlanmayın."
Gitmek istiyorum şeklindeki sözümü isteyerek söylememiştim. Nezaket gereği söylenmiş bir sözdü. Aslı için gelmişken iki saat oturulup gidilir mi ? Kovsalar da bir mazeret bulur gitmezdim. Buraya hemen geri dönmek için değil Aslı'ya karşı olan özlemimi yeniden uzun uzun yaşamak için gelmiştim.
Aslı, "Bu saatten sonra seni bırakmayız. Evimiz müsait, bu gece kalır ve sabahleyin yoluna devam edersin. Bildiğim kadarı ile sen de köylü çocuğusun. İçinde bir köy özlemi olması gerekir. İşte sana bir fırsat. Çocukluk yıllarını yeniden yaşamak istiyorsan bu geceyi köyümüzde geçirmen gerekir. Buralara kadar gelmişken bu dağların temiz havasını soluyup ,soğuk suyunu tatmalısın."
“Temiz hava,temiz köyler ,çiçekli dağlar Anadolu’nun her yerinde var. Ama sen her yerde yoksun. Burasını güzel yapan sensin. Sen olmasan ben burada bir saat bile kalamam. Ama sen yanımda olursan kalan ömrümü buralarda geçirebilirim.”
“Kerem bakıyorum da duygularında hiçbir değişme olmamış. Bu uzun ayrılığın duygularını yıpratması
372
gerekirdi. Bak ben nasıl değiştiysem sen de değişebilirsin. Beni böyle giysiler içinde göreceğini hiç aklına getirebilir miydin? Ben artık bu dağların ve bu köyün çocuğuyum. Yeniden eski günlere dönmek bana ulaşılması güç bir hayal gibi geliyor. Sen öyle güzel hayallere dalmak yerine yatağına gir ve mışıl mışıl uyu.
Uyumaktan çok geceyi Aslı ile sohbet ederek geçirmek istiyordum. Geçmiş ayların birikmiş özlemi vardı içimde. Bu kısa sürede sadece gözlerimiz konuştu. Dilimin anlatacağı şeylere henüz bir giriş bile yapmış sayılmam.Konuşulacak o kadar çok şeyler var ki bunları anlatmadan yatarsam o yatak bana diken olur. Daha Aslı’ya doya doya bir sarılamadım ,ellerinden tutup gözlerine doya doya bir bakamadım.
Aslı içimden geçenleri okumuş olacak ki kaçamak bir öpücük kondurarak bana “ Seni birkaç gün göndermem. Bol bol sohbet edecek ve özlemlerimizi giderecek zamanımız olacak. O uzun yolları aşarak bana gelen ve beni seven bir kimseyi bırakmam kolay olmayacak. Geldiğin andan beri hep dönüşünü düşünüyorum. Şu an yaşadıklarımdan sonra senin gitmen kolay da benim bu duygularla burada yaşamam zor olacak. Keşke gelmeseydin ve keşke seni tekrar görmeseydim. Beni bırakıp gidersen ikinci kez yıkılırım bu topraklar ebedi mekanım olur. Senin gibi benim de için duygularla dolu. Konuştukça ve gözlerine baktıkça biraz rahatladığımı hissediyorum. Duygularımı çok da deşeleme. Çok uzaklardan geldin seni konuşmalarımla daha da yormak istemiyorum. Uykusuz kalman beni üzer ,yarınlarda bol bol konuşuruz. Benim tatlı bebeğim şimdi doğruca yatağına gitsin”
Ben de Aslı’nın uykusuz kalmasını istemediğim için isteksiz de olsam yatak odama çekildim.
Çift döşekli güzel bir köy yatağı hazırlamış Aslı
373
bana. Çoktandır yatmadığım bir yün yatak. O yumuşak döşeklere gömülerek uyumağa çalışıyorum; ama ne mümkün. Uyumak istedikçe hep uykum kaçıyor ve dışarı çıkıp gezmek istiyorum. Ev sahiplerimi rahatsız ederim endişesi ile dışarı da çıkamıyorum. Gözlerimi kapatıyorum Aslı’nın hayali,gözlerimi açıyorum Aslı’nın hayali bir türlü beni uyutmuyor. Yatak içinde döşekle ve yorganla boğuşurken sabaha karşı hafif bir uykuya dalmışım. Bir ara gözlerimi açtığımda pencereden gelen güneş ışınları ile odamın aydınlandığını hissettim. Uykusuz geçen bir geceden sonra merhaba diyerek güne başlıyorum.
Ev sahiplerimin ve Aslı’nın kalktığına ilişkin ev içinde bir hareket hissetmiyorum. Onlar uyurken ben sessizce kendimi dışarı attım. Köyü geziyorum. Sabahın erken saatlerinde köy içinde benden başka kimseler yok. Sekiz on hanelik küçük bir köy olduğu için on dakikada her yerini gezdim. Dağlar arasına sıkışmış çilekeş insanların yaşadığı ıssız bir Anadolu köyü. Köyün güney tarafında genişçe bir alana yayılmış yeşil bir sahanın dışında köyde başka bir güzellik göremedim. Çıplak dağlar sevgi yerine insana korku veriyor. Burada ancak bu topraklara alışmış insanlar yaşayabilir. Aslı’nın yapısını bildiğim için böyle bir köyde yaşamasını kabullenemiyorum. Benim bildiğim Aslı böyle bir yerde bir gün bile yaşayamaz. Köye bu kadar bağlanmasının ve burada yaşamak için direnmesinin nedenlerini çözemiyorum.
Aslı’nın burada mutlu olmadığını gözlerinden ve bakışlarından okuyorum. Mutlu değil ama mutlu gibi görünüyor. O her zaman gülen gözler gülmeyi unutmuş gibi. Bembeyaz cildi solmağa ,kararmağa ve köylü kadınları gibi olmağa başlamış. Aslı bu köye yaşamak için değil kendini cezalandırmak için gelmiş. Kendisini cezalandırdığı kadar beni de cezalandırıyor. O kadar ince
374
ruhlu,sosyal çevresi geniş olan ve her an çevresine neşe saçan bir hanım bu köyde yaşayamaz. Köy bu hali ile açık bir ceza evinden farklı değil. Ceza evinden tek farkı gardiyanların olmayışı.
"Sabah kahvaltısından sonra Aslı'ya köyünü bana gezdirmeyecek misin ?" dediğimde.
"Köyümüzü gördün. Sekiz on haneden ibaret küçük bir köy. Dağarlardan başka gezilecek yeri yok. Gezmek istersen dağlara çıkabilirsin"
"Sen de gelirsen olur."
"Ben gelemem. Benimle çıkarsan bana bakmaktan dağların o güzelliklerini göremezsin. Çık yalnız başına kuşlarla, karıncalarla çiçeklerle konuş. Tepeye kadar çıkarsan bulutları kucaklayabilirsin. Ben o dik yamaçlara çıkacak kadar güçlü değilim. O eskiden olduğu gibi dağlara çıkarken ellerimden tutup bana yardım da edemezsin. Burada o şansın yok. Köyde köyün gelenekleri ve kuralları
uygulanır. Seninle o dağlara çıktığım an bu köyü terk etmem gerekir. Köylünün yabancı bir kimse ile dağlara çıkmamı iyi karşılamayacağını tahmin edersin. Babam ve annem de izin vermezler."
"Senin olmadığın dağlar,senin dokunmadığın kır çiçekleri bana haz vermez. Bu çıplak dağlar da senin güzelliğinle renklensin ve o tatlı sesin dağlarda yankılansın. Buradan da o çıplak dağlarınızı görebiliyorum. Senin olmadığın hiçbir yer benim için güzel olamaz. Sensiz cenneti bile istemem. Ellerine dokunmadan biri birine yabancı iki kişi gibi de o dağları gezebiliriz. Seni eskiden tanıdığım o cesaretli Aslı olarak görmek istiyorum. Köylülükten kurtularak biraz eski günlere dön. Başındaki yazmayı ,o güzel gerdanını ve kollarını kapatan hırkayı çıkarıver de biraz gözüm ve gönlüm aydınlansın.
Sen o İzmir’de ki Aslı değilsin. Köyün geleneklerine
375
yenik düşmüş ve yaşama küsmüş bir Aslı görüyorum karşımda. Haydi cesaretini topla,şu dağlara birlikte çıkalım, kuşlarla birlikte şarkılar söyleyelim, bulutları kucaklayalım, eskiden olduğu gibi kır çiçekleri ,karıncalar ve böceklerle konuşalım. “
Sevgili Kerem o romantik duygular çok gerilerde kaldı. Her gün ve her an karşımda gördüğü dağlarımız bana neşe değil hüzün veriyor. Getir bana o İzmir’in dağlarını ellerinde tutarak ta zirvelere kadar çıkayım. Burada da bu ıssız odada da konuşacağımız güzel şeyler olabilir. Ben konuşmayı da unuttum ,neşeyi de. Sen konuş ben de seni dinleyeyim.
"Bak Aslı bu uzun yolları seni görmek hem de seni alıp götürmek için geldim. Seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun. Bana, söylemesen de senin de beni ne çok sevdiğini biliyorum. Değişen hiçbir şey yok. Ben sensiz yaşayamayacağımı anlayınca bu uzun yolculuğu göze alarak sana kadar geldim. Şu an sevgilin değil misafirin olarak karşındayım. Bu uzun yolculuğun beni yorduğunu ve tedirgin ettiğini sanıp üzülme. Bu güzel anı yaşamaktan dolayı son derece mutluyum. İyi ki geldim diye seviniyorum. Gelmesem bu anı başka bir yerde yaşama şansım olur muydu? Burada kendimi seni o ilk tanıdığım günlerdeki gibi dinç ve heyecanlı hissediyorum. Sen çekip buralara geldin, benim gözümde o çok sevdiğim İzmir bitti. Ben artık yalnız başına o şehre dönemem.
İzmir'i terk edip buralara gelişinin sebebi ben değilim. Başkalarına kızarak beni cezalandırıyorsun. Bunu hak ediyorsam beni ikna et gideyim. Senin ile olmak kaydı ile bu köyde bile yaşamağa razıyım. Sen bu topraklarda, bu iklimlerde yaşayamazsın. Senin narin cildin bu köy rüzgarlarına, köyün toprağına, tozuna dayanamaz. Yaşadığın köyü,evini dağlarını taşlarını hep gördüm.
376
Buradaki her şey sana,sen de buradaki her şeye yabancısın. Mutluluk oyunu oynayarak beni aldatmağa çalışma. O solgun ve durgun bakışların bana her şeyi anlatıyor. Bu gördüklerimden sonra seni buralarda bırakıp İzmir'e dönemem. Dönsem bile içimdeki duygular beni yer bitirir.”
"Sevgili Kerem!..Beni gördün. Mutluyum ve ailemle yaşıyorum. Bu yaşlı insanları bırakarak başka yerlere gidemem. Bu sevda sana acı veriyorsa beni sevme, seviyorsan da sevgini içinde sakla. Ben bu topraklarda doğduğum ve buralarda büyüdüğüm için bu iklimler bana yabancı değil. İnsan sevmeden de sevilmeden de yaşayabilir. Ben büyük bir sevdayı taşıyacak gücü kendimde göremiyorum. Duygularım yıprandı ve aşkı unuttu. Beni tekrar o eski maceralara sürükleme. Boş bir gönül beni daha çok mutlu ediyor. Benim için aşklarımızın yazıldığı o eski defterler çoktan kapandı. Ben artık o eski Aslı olamam. Bundan böyle ömrümü o eski anıları hayal ederek bitirmek istiyorum. Acıların da bazen mutluluk verdiği anlar oluyor. Gerçek yaşam da öyle değimli? "
Benim için buralara kadar gelmenizin verdiği hazzı inkar edemem. Geleceğinizi önceden bana haber verseydiniz gelmenizi engellemeğe çalışırdım. Sen eşinden yeni boşanmış olduğun için bana daha çok ihtiyaç duyduğunu hissediyorum. Bu tür duygusal tavırlar beni rahatsız eder. Eşine geri dönme şansın her zaman var. Benimle yaşarsan o şansı bir kez daha kullanamazsın. O küçük çocuklarınızın bir yetim gibi babasız büyümeleri, senin zaman zaman onları özlemen beni de üzer.
Sevgili Kerem gel biz küllenen bu aşkımızın üzerine bir tas su dökerek o ateşi söndürelim. sen burada bir misafirim olarak istediğin kadar kalabilirsin. Benim alışmış olduğum bu düzenimi bozma. Sevenler bir birlerini görmeden de yaşayabilirler. Birilerini özleyerek yaşamak ta
377
güzel. Zaman ve teknik imkanlar çok değişti. Artık akıllı
telefonlar,internet aradaki mesafeleri çok kısalttı. Bana bir tane akıllı telefon alırsan özlediğin an resmimi de görürsün sesimi de duyarsın. Sen burada bir misafir gibi uslu uslu otur ,öyle romantik hayallerle kendini yorma”
Aslı benim duygularıma ters düşen bu söylediklerini hiç duymamış olayım. Beni yeterince anlayamadığını anlıyorum.Ben sensiz yaşayabilseydim buralara kadar gelir miydim ? Hep kendini düşünme,biraz da benim yaşadığım acıları hisset ve beni anlamağa çalış. Geldiğim o yollarda sensiz geri dönemem. Sensiz geri döneceğime evinin karşısındaki şu dağlarda isimsiz bir mezar olmak isterim.
Gördüğüm kadarı ile seni buraya bağlayan önemli nedenler yok. En büyük engel baban ve annense ben onları ikna ederim. Kahvaltıdan sonra yine olarla biraz sohbetimiz olacak. Anneni babanı sevdim. İyi ve muhterem insanlar. Ama artık onlar yalnızlığa alışmışlar. Belki senin varlığın onları rahatsız ediyordur. Ne kadar mutlu görünsen de onları mutlu edemezsin. Anneler ve babalar kızlarını evli ve mutlu görürlerse daha mutlu olurlar. Sen söylemesen de onlar senin mutlu olmadığını çok iyi biliyorlar. Seni tanıyorsam sen buralarda ve bu terk edilmiş insanların arasında mutlu olamazsın. Senin gözün gönlün büyük şehirlerde açılmış. Küçük yerlerden büyük yerlere giderken sorun yaşanmazda bunun tersi olursa mutsuzluk doğar. Ben senin mutlu olmadığını gözlerinden, yüz hatlarından ve kahkahalarından anlıyorum. Davranışların ve söylediklerin bana seni anlatmıyor. Eskiden ortalığı çınlatan o kahkahalarını göremiyorum. Gülümsemendeki o acı ve burukluk bana her şeyi anlatıyor. Aslında sen gülerken içinden ağladığını hissediyorum. Bana karşı mutlu görünmek için gülmeğe çalışıyorsun. Ben senin tek bir
378
kelimenden, tek hecelik bir sesinden ne durumda olduğunu anlıyorum. Şu an mutlu değilsin ve mutlu olamazsın. Annenle ve babanla biraz daha sohbet edelim sen kararını ondan sonra ver.
Kahvaltımızı yapmak üzere oturma odasına geçtiğimizde anne ve baba çoktan kalkmışlar beni bekliyorlardı. Taze inek sütü, taze köy peyniri ve tereyağlı sahanda yumurta ile kahvaltımızı yaparken bir yandan da sohbet ediyoruz. Amca sohbeti seviyor. Belli ki konuşmaya
ve içini dökmeye hasret. Anne daha sessiz ve dinlemede bekliyor. Aslı son derece tedirgin, sanki eve sığmıyor gibi. Ne yanımızda fazla oturabiliyor,ne de dışarılarda fazla kalabiliyor.
Kahvaltıyı bitirdikten sonra ben sedirde oturuyorum baba da yerde halı minderinin üstünde. Yanında da Aslı ile amcanın hanımı var. Amca duraksayarak tek tek kelimelerle konuşurken hepimiz de onu dinliyoruz. Amcada anlatılacak çok anı var. Geçmişte yaşadıklarını hiç unutmamış. Geçmişi anlatırken o yılları tekrar yaşıyormuş gibi heyecanlandığını görüyorum. Ara sıra Aslı gülümseyen bakışlarla beni izliyor ve babasının sohbetinden dolayı o da mutlu görünüyor. Beni sıkmayan hoş bir sohbet. Ara sıra ben de, Aslı da amcanın sohbetlerine katıldığımız oluyor.
Ben hem amcanın sohbetlerini izliyor bir yandan da Aslı'nın içinde geçenleri okumağa çalışıyorum. Benimle dönüp dönmeyeceği konusunda umut verici bir açıklaması olmadığı için biraz tedirginim. Düne göre biraz daha neşeli olmasından dolayı da umutluyum. Gülümseyen gözlerinde sanki sevgi mesajları görüyor gibiyim.
İçimizde en neşesiz duran Aslı'nın annesi. O hep yere bakıyor ve konuşmalara hiç katılmıyor. Sanki Aslı ile geçmişte aramızda olanları biliyormuş gibi bir tavır içinde. Amca kadar rahat ve huzurlu değil.
379
Bir ara herkes sustu ve sessiz bir ortam oluştu. Bu sessizlikten yararlanarak sürpriz bir girişle Sohbet ortamını değiştirmek istedim. Halil Amca yeni bir konuşmaya hazırlanırken ben konuşmasına başlama fırsat vermeden bombayı patlatıverdim.
"Halil Amca benim buraya gelişimin asıl nedeni hem sizlerle tanışmak hem de hayırlı bir iş için rızanızı almak. Söyleyeceğim cümleden dolayı zorlandığımı hissetsem de bunu söylemek zorundayım. “
Ortam birden sessizleşti ve herkes ağzımdan çıkacak kelimeleri bekliyor. Neler söyleyeceğim konusunda neler düşündüklerini tahmin edemiyorum.
Büyük bir ihtimalle gidiş için kendilerinden izin alacağımı ve gösterdikleri ilgiden dolayı teşekkür edeceğimi sanıyorlardır. Aslında bir Tanrı misafirinden de başka türlü bir davranış beklenemez. Aslı da dikkatle ağzımdan çıkacak kelimeleri bekliyor. Son bir kez daha cesaretimi toplayarak :
“ Sizleri tanımaktan ve Aslı’nın yaşadığı bu toprakları görmekten dolayı çok mutluyum. Misafirperverliğiniz için de ayrıca teşekkür ediyorum. Ablında böyle özel şeyleri benim değil de benim adıma hareket edenler vasıtası ile bildirmem gerekirdi. Şu an bu imkanlara sahip olmadığım için görev bana düşüyor.
Kızınız Aslı’yı uzun süreden beri tanırım. İzmir’de dostluğumuz ve iş arkadaşlığımız da oldu. Aslı akıllı, her ortamda kendisini korumasını bilen,bilinçli ve becerikli bir hanım. İzmir’i çok sevmesine rağmen neden terk edip buralara döndüğünü de biliyorsunuz. Geçmişe yönelik Aslı’nın bir sorunu kalmadı. Buraya gelmemdeki esas amacım eskilerin deyimi ile “hem ziyaret hem ticaret.”
Söylemek istediğim cümleyi nasıl karşılayacağınızı tahmin edemediğim için adeta zorlanıyorum. Beni mazur
380
görün. Siz büyüklerimin hoş görüsüne sığınarak en temiz duygular içinde Allah'ın emri ve Peygamber'in kavli ile kızınız Aslı'yı kendime eş olarak istiyorum. Buralara bu duygular ve bu hayallerle geldim. Sizler ise beni yeni görüyorsunuz ve yeni tanıyorsunuz. Vereceğiniz olumlu bir yanıt beni çok mutlu edecektir. "
Cümlem biter bitmez herkesin yüzünde bir hayret ifadesi ve bir şaşkınlık belirdi. Belli ki kimse benden böyle bir açıklama beklemiyordu. Önce Aslı'ya baktım. Gözlerinin büyüdüğünü ve hayretini belirtmek için eli ile ağzını kapadığını gördüm. Bir süre sonra da koşarcasına odayı terk edip yanımızdan ayrıldı. Aslı'nın bu davranışına bir anlam veremedim. Ne sevindiğini anlayabildim ne de üzüldüğünü. Anne ve babasından utanmış olduğu için odayı terk etmiş olabilir diye düşündüm. Diğerlerinden çok Aslı’nın tavrı benim için önemliydi. O anda bir moral bozukluğu yaşadım. En azından Aslı odadan ayrılmayarak direk sözle olmasa bile davranışları ile bana destek verebilirdi. Birden çok yalnız kaldığımı hissettim ve biraz da umutsuzluğa kapıldım.
Odada uzun bir sessizlik oluştu. Bir süre sonra anne de kalkıp gidince ben Halil Amca ile baş başa kaldım.
O ilk cümlemden sonra sert bir tepki almayınca biraz cesaretim arttı. Yeniden konuşmama devam edebilirdim.
" Halil Amca bir baba ve anne olarak kuşkularınızı tahmin edebiliyorum. Çok iyi insanlarsınız. Gösterdiğiniz misafirperverliğinizi de bir ömür unutmayacağım. Davranışımı ve cesaretimi mazur görün. Yaptıklarım biraz geleneklerimize ters ama başka bir çözüm bulamadım. Burada başka tanıdığım olmadığı için her iş bana düştü. Ben sizin alışık olmadığınız başka türde bir misafirim. Biliyorum kızınızdan ayrılmak sizler içinde zor olacak. Ama her anne baba kızlarının mutlu bir evlilik yapmasını
381
isterler. Kızınızı mutlu edeceğime söz veriyorum. "
. Halil Amca böyle bir misafire alışık olmadığı için biraz şaşırmışa benziyordu. Gözleri yerde konuşmadan uzun uzun düşündü. Bir ara altı köşeli kasketini düzelterek göz göze gelmemek için biraz daha öne eğildi. Uzun süre konuşmadı. Bu arada cebinden çıkardığı sigarasını yakarak derin derin bir iki defa içine çekti ve sonra dumanını tavana doğru üfledi. Sigarasının dumanları havada küçük bir bulut kümesi oluşturarak bana yetişemeden kaybolup gitti. Ben hep Halil Amcanın ağzından çıkacak güzel cümleyi bekliyorum. Halil amca herhalde içinde söyleyeceği cümleleri düşünüyor. Kızmış gibi bana doğru bakmamak için adeta kendini zorluyor ve gözü hep başka yerlerde geziniyor. Beklenmedik böyle bir dünürlük Halil Amcayı zorlamışa benziyor. Belki de diğer kızlarını verirken bu kadar zorlanmamıştır. Bence Halil Amca böyle uzun süre düşünmekte haklı. Benim gibi bir misafir de olmaz ki. Hem gel adamların evine misafir ol,ekmeklerini ye, sonra da usul ve gelenekleri bir yana bırakarak kızlarına dünür ol. Aslı‘dan da bir güvence almadan böyle bir yola baş vurmam da ayrıca bir hataydı. Eski bir tabirle "kaleyi içten fetetmek” gerekirken ben dıştan fetetmeğe kalktım. Bu durumda beni kapı dışarı da atsalar haklılar.
Bu insanlar görmüş geçirmiş geleneklerine bağlı insanlar. Benim dünürlüğümden dolayı bana kızmış ta olabilirler. Böyle bir dünürlüğü damat adayının yakınları ve dostlarının yapması gerekirdi. Benim bu cesaretli davranışım Halil Amcayı şaşırtmış olduğu belli oluyordu. Onlar beni evlerine gelmiş bir tanrı misafiri olarak karşıladılar. Böyle bir şeye hazırlıklı olmadıkları için şaşkındılar. Halil amca sanki benim odada olduğumu unutmuşta yalnız başına oturuyormuş gibi hiç konuşmadan uzun uzun düşündü. Sessizlik bayağı uzun sürdü. Ben Halil
382
Amca'nın söze başlamasını bekliyorum.
Halil Amca yine gözleri yerde " Kerem bey oğlum teklifiniz karşısında aile olarak hepimiz de şaşırmış durumdayız. Bizim geleneklerimizde böyle kız isteme yok. Biz sizi bir Tanrı misafiri olarak kabul etmiştik. Şimdi damat adayı olarak karşımızdasınız. Sizi yeteri kadar tanımıyoruz ve tanımak için de bir imkanımız yok. Sizi bize tanıtacaksa Aslı tanıtacak. Buraya kadar geldiğinize göre kızımızı iyi tanıyor, seviyorsunuz demektir. Bu konuda kendimi çok yetkili göremiyorum. Önce bu teklifinizi kızıma ve eşime sormam gerekir. Onu da mutlu görmek bizim en büyük dileğimizdir. Aslı bir evlilik geçirdi ama mutlu olamadı. Yeniden böyle bir maceraya atılmasında sorumluluk yüklenmek istemeyiz. Aslı çocuklarımın en akıllısıdır, kararı kendisinin vermesini istiyorum,.
Halil amca yüksek sesle bağırarak eşini ve Aslı'yı bulunduğumuz odaya çağırdı. İkisi de suçluymuş gibi başları öne eğilmiş durumda odaya girerek önceki oturmakta oldukları minderlere oturdular. Anne her zamanki haliyle sessiz sessiz kimsenin yüzüne bakmadan şaşkın bir durumda olup bitenleri izliyor. Bakışlarımla Aslı'yı izliyorum. Yüzünde bana cesaret verecek mutlu ifadeler görünmüyor. Halı dokuyormuş gibi gergin bir şekilde oturduğu halı minderin imliklerini sayıyor.
Halil Amca onlara dönerek " Kerim beyin dediklerini duydunuz. Açıkça kızım Aslı' ya dünür oldu. Yeteri kadar tanımıyorum ama bu cesaretinden dolayı kendisini sevdim. Ama bu konuda kendimi yetkili görmediğim için önce kızıma soruyorum
Bak kızım Kerem Bey seni kendine eş olarak istiyor. Bu konuda senin kararın önemli. Bildiğim kadarı ile Kerem Beyi ta İzmir den tanıyorsun. Uzaklardan kalkıp köyümüze kadar gelmesinin senin için ayrı bir anlamı olsa gerek.
383
Vereceğin her türlü karara saygılıyım. Bu senin özel hayatınla ilgili bir konu olduğu için senin karar vermen gerekir. Ben ve annen bu konuda bir sorumluluk almak istemiyoruz. Sen Kerem bey ile mutlu olacağını kabul ediyorsan biz senin yanındayız.
"Baba böyle bir şeye hazır olmadığım için teklif karşısında en az sizin kadar ben de şaşırdım. Düşünecek kadar uzun bir zamanın olsaydı uzun uzun düşünür birlikte karar verirdik. Kerem bey uzaktan geldi ve hemen dönmek istiyor. Bizlere düşünecek bir zaman bırakmadı. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Bir evlilik yaşadım. Evliliğim sizleri de beni de mutlu etmedi. Yanlış evliliğimden dolayı benim için yıllarca üzülüp acı çektiniz. Eskiyi düşündükçe yeni bir evlilikten korkuyorum. Sizleri yalnız başına buralarda bırakıp gitmek de beni rahatsız eder. Çocukluk yıllarımda olduğu gibi sizlere yeni baştan alıştım. Sizleri çok seviyorum. Kerem bey de tanıdığım kadarı ile iyi bir insan. Bir kez daha hatalı bir karar vereceğim diye korkuyorum. Sizin ön sezinize güvenerek durumu size bırakıyorum. Siz evet derseniz ben hayır demem."
Aslı'nın son cümlesi beni bir hayli rahatlattı. Reddedilmem tehlikesi atlatılmış gibi görünüyor. Amcanın tavırları da olumlu. Artık rahatladığımı ,başından beri beni rahatsız eden stresin yok olduğunu hissediyorum. Onlara hissettirmeden derinden içimde bir “Oh!” çektim.
"Kızım sen gelmeden önce de biz burada mutlu bir şekilde yaşıyorduk. Sen geldin mutluluğumuz bir yandan arttı bir yandan azaldı. Önceki evliliğinde mutluluğu yakalayamadın. Bundan dolayı seni ve bir başkalarını suçlayamam. Ortada bir suçlu varsa o da ben ve annendir. O zaman sana biraz baskı yapmıştık. Bu kez kararı kendin ver. Kerem beyi çok eskiden beri tanıdığına göre araştırma yapmadan karar verebilecek durumdasın."
384
“Babacığım ben her şeyi sizlere bırakıyorum. Önceki evliliğimden dolayı sizleri suçlamamak istemiyorum. O zaman biraz ısrar ettiyseniz de son kararı yine bana bırakmıştınız. Evliliğimizin devamı için her türlü fedakarlığı ve özveriyi gösterdim. Böyle şeyler tek yanlı olmayacağı için başaramadım. Kaderim de bu da varmış artık katlanmak zorundayım. Yeniden bir hata yapmaktan korktuğum için bu kez kararı adıma siz verin. Siz Kerem beyi tanımıyorsunuz ama ben yıllar önce tanıdım. On yılı aşkın süredir biri birimizi tanıyoruz. Kötü günlerimde hep yanımda olan ve her zaman bana sahip çıkan birisi. Allah Kerem Beyi karşıma çıkarmasaydı çok daha kötü şeyler yaşayabilirdim. Bana her zaman hamilik ve ağabeylik yaptı. Şu an da yine güvenebileceğim tek insan. Birlikte iş yaptığımız anlar da oldu. Her işte ve her ortamda beni korudu, Benimle değil kiminle evlenirse evlensin eşini mutlu edecek bir yapıya sahip. O kendinden bahsetmedi ve bende size söylemedim. Kerem bey İzmir'in iyi avukatlarında birisi. Geniş ve saygın bir çevresi var. Ekonomik olarak ta iyi durumda. Kendisini, sayarım, severim ve aşırı derecede de güvenirim.
Bu arada eşine dönerek "Hanım senin de fikrini almak isterim"
" Bey Siz nasıl uygun görüyorsanız öyle karar verin. Aslı’nın yanlış bir karar vermeyeceğini biliyorum. Anlattıklarını duydum ,gönlüm bu evlilikten yana. Hayırlı ve uğurlu olsun. Bir ömür mutlu yaşasınlar.”
"Ben de kerem Beyi sevdim. Sözü sohbeti bana fazlası ile güven verdi. Dürüst ve namuslu bir insan olarak gördüm. Okumuş, kültürlü insanlardan zarar gelmez. Aslı’yı istemek için ta köyümüze kadar gelmiş olması kızıma sadakatle bağlı olacağını gösteriyor. O uzun yolculuğu göze alarak ta buralara kadar gelmesi bir sevgi
385
ifadesidir. İçimdeki gizli duygularda da aynı şeyleri hissediyorum. Senin konuşmalarında da gerekli mesajı aldım. Sevenleri ayırmak olmaz. Allah’ın emri ve Peygamberimizin kavli ile seni Kerem Bey oğluma verdim gitti!.. Allah hayırlı etsin!..Geleceğiniz aydınlık olsun ve mutlu olun!.." diyerek sözlerini bitirdi.
Halil amcanın ağzında çıkacak bu son cümleyi duyuncaya kadar büyük sıkıntılar yaşamadım değil. Gerçi Halil Amca dan önce Aslı o yumuşak cümleleri ile sonucu açıklamıştı. Aslı'nın açıklamalarından sonra olumsuz bir tavır beklemiyordum.
Ben hemen kalkarak Amcanın ve annenin ellerini öptüm Onlarda benim yanaklarımdan öptüler. Aslı olup bitenler karşısında şaşkın bir şekilde gülümseyen bakışları ile bizleri izliyor. Olayların hızlı bir şekilde sonuçlanması ikimizi de mutlu etmişti.
Aslı'nın yaşananlardan mutlu olduğu her halinden belli oluyordu. Aslı’nın geldiğimde ki o neşesiz ve solgun hali gitmiş ve gerçek Aslı ortaya çıkmıştı. Yanaklarından öperek Aslı'yı da kutladım. Bir süre el ele aile karşısında mutluluk pozu verip sonra yerlerimize oturduk.
Halil Amca bana dönerek:
"Kerem bey oğlum, kızım Aslı benim en sevdiğim evladımdır. O da bizleri diğerlerinden farklı sever. Önceki evliliğinde düğünlü dernekli gelin edemediğim için içimde sürekli bir eziklik var. Aslı artık senin eşin, alıp götürebilirsin. Ama Aslı’yı öyle düğünsüz derneksiz evden bir eşya alıp götürüyormuşsunuz gibi göndermeyi içime sindiremiyorum. Bu günü bize hatırlatacak basit bir merasim olursa anne ve babası olarak çok mutlu oluruz.
Siz bugün Aslı ile birlikte şehre giderek bir şeyler alın akşamda komşularımızla birlikte basit bir eğlence düzenler Aslı’yı öyle gelin ederiz. Şehir çok uzak sayılmaz,bir saat
386
içinde gidip gelebilirsiniz.
“Halil Amca düşüncelerinizde çok haklısınız ,aynen size katılıyorum. Kızınız Aslı için ne yapsam azdır. O güzel olan her şeye fazlası ile laik bir hanım. Sizler ve Aslı ne uygun görüyorsanız her fedakarlığa hazırım. Böyle bir görevi yük ve külfet olarak kabul etmem mümkün olamaz. Her ikimiz için de güzel bir anı olur.
Bu konuda Aslı da ben de Halil Amca kadar düşünemedik. Aslı’nın sessiz sedasız gelin edilmesi köyün geleneklerine de uygun değildi. Yarın bir gün komşularına Aslı’nın gidişini nasıl anlatabileceklerdi? Aslı da babasının teklifini uygun bularak ona hak verdi.
Aile içindeki gelişmeler ve aile bireylerinin bana olan tavırları beni bir hayli rahatlattı. Artık kendimi bir misafir gibi değil aileden biri olarak görüyorum.Bu olanlardan sonra Aslı’nın bana olan tavrı da hayli değişti. O yorgun ve bitkin görünen Aslı eski günlerine dönmeğe başladı. Attığı kahkahalarının yankıları evin sınırlarını aşıp köyün içine kadar yayılıyor. İlk anda sevmediğim bana ilkel çağları hatırlatan köyü bile sevmeğe başladım. Aslı yanımda olduktan sona bu köyde de uzun süre kala bilirim. Onun için de bir an önce Aslı’yı bu köyden uzaklaştırma konusunda aceleci değilim.
Aslı her zamanki o gülen gözleri ile karşımda bana bakıyor. Yanaklarını mutluluk çiçekleri kaplamış köylü kızı olmaktan çıkıvermiş. Sarılıp öpmek istiyorum. Elinden tutarak özlemini duyduğum o dağlara doğru yürümeğe başlıyoruz.
Dağların eteğine geldiğim zaman : “Aslı aşkımız yıllar önce böyle bir dağın eteğinde başlamıştı. İlk kez ellerini o dağı tırmanmağa başladığım zaman tutmuştum. O günün verdiği haz beni ayakta tutan en büyük güç olmuştu. Şu an yaşadıklarımız bana o güzel günleri hatırlatıveriyor. Bu eli
387
bir daha bırakmamak üzere tekrar tutuyorum. Dağlar bizim uğurumuz ve aşk yuvamız olmuştu. Bugün de Toros Dağları aşk yuvamız ve uğurumuz olsun. Seni bu dağların doruklarına çıkararak orada seni ne kadar çok sevdiğimi haykırmak istiyorum. Var mısın ?...
Varım… Sen nice dağlar aştın geldin bu dağları mı aşamayacaksın. Yanımda olduğun sürece bulutlara ve yıldızlara da çıkmak isterim. Beni ne kadar çok sevdiğini kanıtlamış oldun. Aslında olayların bu şekilde gelişeceğini hiç tahmin etmemiştim. Birkaç gün konuğumuz olduktan sonra tekrar döneceğini düşünüyordum. Yine tüm güçlükleri yenerek o ilk tanıştığımız gündeki gibi karşımdasın. Benim gibi inatçı bir kızı ikna etmeyi başardığın için seni kutluyorum.
Buralara kaçıp saklanmakla sana olan aşkımın bittiğini sanma. Bu köyde kaldığım süre içinde hiçbir zaman sensiz bir anım olmadı. Her an hayalini görüyor ve seninle konuşuyordum. Geceleri rüyalarımı sen süslüyordun. İnatçılığımı biliyorsun,gelmeseydin bu ıssız köy benim mezarım olacaktı. Bugün ki bu neşemi ve mutluluğumu aşkımıza borçluyum. Bu önümüzdeki dağı yürüyerek değil uçarak çıkmak istiyorum. Bırakma elimi ,bu dağların her tarafını karış karış gezelim ve zirvede aşkımızı bir kez daha kutlayalım.
Aslı ile birlikte el ele Toros Dağlarının uzantısı olan bir dağı tırmanıyoruz. Böyle bir dağ tırmanmak için dağcı olmağa gerek yok. Fazla dik yamaçları ve uçurumları olmayan çıplak bir dağ. Kır çiçekleri,kelebekler ve karıncalardan başka bir canlı göremiyoruz. Dağı bize sevdiren tek şey aşkımız.
Papatyaları görünce Aslı’ya falına bakmamı ister misin?”dediğimde, “Her şey ortada. Şu an beni seven birisinin kollarındayım. Fal bundan daha doğrusunu söyler
388
mi? Benim sevgimden bir kuşkun varsa sen bakabilirsin” diyince fala bakmaktan vazgeçerek yürüyüşümüze devam ediyoruz.
Bir ara serin dağ rüzgarları ile karşımızda dans eder gibi salınıp duran bir kır çiçeğini kopararak Aslı’ya uzatıyorum. O da verdiğim çiçeği dudaklarına ve burnuna dokunduruyor,sonrasında da ödül olarak dudaklarımız birleşiyor. İnsan özgürlüğü en güzel dağlarda yaşıyor. Şu an Toros Dağlarının bizi kucakladığını ve mutluluğumuzu kutladığını hissediyorum. Çiçekler,karıncalar,kuşlar arasında Öyle kendimden geçmişçesine bir kolum Aslı’nın beline dolanmış dağa tırmanırken Aslı’nın yumuşak sesini duydum.
“Kerem Her şeyi unutmuşken yine birden karşıma çıkıvermen dünyamı değiştirdi. Geldiğin günden beri gideceğin günün vereceği acıyı düşünüyordum. O acıyı bana yaşatmadığın için ne kadar mutlu olduğumu bilemezsin. Sevdiğini biliyordum ama bu kadarını tahmin etmiyordum. Sen aşktan yana kendini kanıtladın ve yapılması gereken her şeyi yaptın. Bundan sonra sana kul köle olsam hakkını ödeyemem. Şu an kendi dağlarımda kendimi senin kollarında görmek bana bir rüya gibi geliyor. Burada sensiz geçen bir yılımı ömrümde yaşadığım en büyük kabus olarak kabul ediyorum.”
“Sevgili Aslı sana olan duygularımı söz ve davranışlarımla anlatmam imkansız. Sana olan gerçek aşkım kalbimde,gönlümde ve beynimde yaşıyor. O gücü sen de göremezsin ben de anlatamam. Bu aşkıma karşı senin ödeyeceğin bir bedel yok. Artık benim biricik eşimsin, bir ömür beni severek borcunu ödeyebilirsin”
Sohbet ederek zirveye doğru yolculuğumuz devam ediyor. Bir süre sonra yüksekçe bir kayanın tepesine çıkarak uzaktan köyü seyrediyoruz. Yüksekten bakınca köy
389
evleri daha da küçülmüş gibi görünüyor.
Aslı bu manzara karşısında duygulandı. “Kerem beni bir an önce buralardan al götür ve bu toprakları bir daha bana gösterme. “ derken var gücü ile bana sarılıyor ve uzun süredir biri birine hasret dudaklarımız Toros Dağları’nın yamaçlarına birleşiyor. Bu mutlu tablonun ne kadar devam ettiğini bilemiyorum. Kendimize geldiğimizde akşam güneşi dağların tepesinde bizi selamlıyordu.Bu güzel manzarayı ve yaşadığımız güzel anı geride bırakarak yine
Aslı ile el ele köye doğru yürüyoruz.
Bu kır gezisi ve dağ yolculuğu bizi fazla yormadı. Dağlar bana hep güzel anılar yaşatır. Bugün de yine öyle oldu. Unutamadığım ve unutmayacağım bir gezi. Aslı’yı bana sanki dağlar vermiş gibi bir mutluluk yaşadım. Eve döndüğümüzde gözüm gönlüm dağlarda kalmıştı. Dönüp dönüp çıktığımız o yamaçlara bakıp durdum. Aslı tavırlarımı fark etmiş olmalı ki bana “ Dağlarımıza doyamamış gibi görünüyorsun. Dağlarımızın havası mı manzarası mı seni çarptı anlayamadım”
“Dağların ne manzarası ne de havası , o dağlarda gezinen bir güzelin aşkı beni çarptı. Kayaların üzerine oturmuş tatlı öpücükleri ile bana dağları sevdiren o güzele bakıyorum.”
Uzaklara bakıp gözlerini yorma aradığın; o güzel yanında. Öpücüklerini o kadar çok sevdiysen al bir öpücük daha” demesiyle dudaklarımın yandığını hissettim.
Hiçbir zaman doyamadığım Aslı’ya bugün de doyamadım. Aslı ile geçecek olan yarınlar acep beni doyuracak mı?
Dönüşten sonra odamıza çekilerek bundan sonra yapılacak olanların planlarını yapmağa başladık. Yarın ilk işimiz Niğde’ye giderek ön hazırlıklarımızı tamamlamak.
Sabahın erken saatlerinde Aslı ile birlikte Niğde
390
yollarındayız. Arabamın sağ ön koltuğu özlemiş olduğu Aslısı’na kavuştuğu için mutlu görünüyor. Sağ elim de aynı derecede mutlu. Elim vites kolu yerine Aslı’nın ellerini tutuyor. Aylarca özlediğim bir anı yaşıyorum.
Şehir yakın olduğu için yolculuğumuz uzun sürmedi. Şimdi Aslı ile birlikte şehri ve alış veriş yapabileceğimiz mağazaları geziyoruz.
İlk uğrak yerimiz bir giyim mağazası oldu. Aslı burada bir nişan elbisesi ile,bir hırka ve bir de ayakkabı almakla yetindi. Çok ısrar etmeme rağmen başka bir şeyler almak istemedi. Sonra takılar için kuyumcu ve daha sonra da misafirlere yapılacak ikramlar için birkaç yere uğrayarak alışverişimizi tamamlayıverdik.
Buraya kadar gelmişken Niğde’yi de gezmeden dönmek istemiyordum. Sevgilim de yanımda olduğuna göre bu fırsatı değerlendirmeliyim. El ele Niğde caddelerinde birlikte yürüyoruz. Çevre bizi tanımadığı için son derece rahat ve huzurluyuz. Öyle manalı bakışlarla ve kinayeli sözlerle bizi rahatsız eden kimseler de yok. Burada yine o eski günlerimize dönmüş gibiyiz.
Niğde küçük bil il olduğu için kısa sürede her tarafını görebildik. Aslı’yı Faruk Nafiz’in hanına da götürdüm. “Han Duvarları” şiirinde geçen bir sevda masalı bu handa hüzünlü bir şekilde son bulmuş. Aslı’sını arayan şairin Aslı’sına ulaşamadan bu handa ölüsü çıkmış. Aslı duvarda yazılı olan şiiri okuduktan sonra “Ben o Aslı gibi değilim. Bak sevgilim yanında ve beni gelip uzak diyarlarda bularak ikimizi de yaşama bağladı. Keşke o şair de Aslı’sına kavuşabilseydi. Beni hayatta en çok üzen şey yarım kalmış olan aşklardır.
Bugün ki son durağımız güzel bir pasta salonu oldu. Burada tatlı aşk sohbetleri ile tatlılarımızı yiyip neskafelerimizi içtikten sonra yine köyümüze doğru yola
391
koyulduk gidiyoruz. Yol boyu sohbetimizin konusu köydeki nişan merasimiydi. Aslı daha önceki evliliğinden yaşayamadığı mutluluğu bugün yaşayacaktı. Hanımlar için böyle günler daha anlamlı oluyor. O geçmişini unutmuş gibi kendisinde bir genç kız heyecanı var. Hanımların düğün ve nişan gibi günlerinin yaşamlarında çok ayrı bir yeri oluyor. Bugün de Aslı’nın telaşında bunu anlıyor ve seziyorum.
Ailenin de, benim de beklediğimiz heyecanlı saatler yaklaştı. Bu akşam köylü konuklarımızla birlikte Aslı’ların evinde olacağız. Evin salonunu bu toplantı için yeterli görüyoruz. Köylülerden nişanımız için on beş kişinin geleceği tahmin ediliyor.
Aslı hazırlıklarının tamamlamış durumda. Yeni aldığı giysiler içinde genç kızlardan daha güzel bir aslı var. Işıl ışıl yanan gözleri,heyecandan al al olmuş yanakları ile tam bir hanımefendi ve gelin. Köylülükten en küçük bir eser ve iz kalmamış. Hanımlar güzelleşme konusunda erkeklere göre çok şanslılar. Dün bir köylü kadından farkı olmayan Aslı bugün kraliçeler gibi. Bir elbise,bir makyaj bir kadını ne kadar çok değiştirebiliyor. Şimdi karşımda eskisinden çok daha güzel bir Aslı var.
Köylü misafirlerimiz geldi ve yerlerini aldılar. Gelenlerin içinde genç denecekte yaşta kimseleri göremiyorum. Köyün artık genç kızı ve genç delikanlısı olmadığı için köy yaşlılara kalmış. Gelen yaşlılar gençleri aratmadılar. Misafirler bir hayli hazırlıklı gelmişler. Salon birden bire bir düğün evi havasına bürünüverdi.
Köylüler bir hayli maharetli insanlar. Yaşlı dediğimiz hanımlardan birisi mızıka çalıyor diğerleri mızıka eşliğinde keklik gibi sekip duruyorlar. Zengin folkloru olan bir köy. Sanki hepsi folklor konusunda eğitim almış gibi son derece yetenekli insanlar. Bir kenarda durup köylülerin oyunlarını
392
izliyorum. Kıvrak dansları ile beni adeta büyüleyiverdiler.
Köylüler bu tür eğlencelerine düğün diyorlar. Şehir düğünlerinden ve salon düğünlerinden hiç farkı yok. Hatta onlardan çok daha hareketli ve neşeli.
Bir süre sonra Aslı da oynayanlara katıldı. Oyunlarına yabancı olduğum için kenardan izliyorum. Ama fazla figürü olmayan tek tip bir oyun olduğu için bana zor görünmüyordu. Oynayanların en güzeli de Aslı idi. Oyun oynamak yaşlılara değil gençlere çok daha yakışıyor. Aslı oynamağa başlayınca diğerleri alanı ona terk ettiler. Ben de Aslı’yı oynarken ilk kez görüyorum. Aslı oynamıyor .sanki buz pateni yapıyormuş gibi kayıp duruyor. O kadar kendinden geçmişti ki beni bile unutuverdi. Neden sonra beni elimden tutup oyun oynamağa çekince ben de Aslı ile birlikte oynamağa başladım. İlk anda biraz zorlandıysam da kısa süre içinde bir şeyler becermeğe başladım. Aslı benim etrafımda pervane gibi dönüp duruyor. Misafirlerin tempo tutan alkışları ve mızıka sesleri arasında adeta kendimden geçmiş gibiyim. Neden sonra alkışlar kesildi ve takı merasimi başladı.
Şehirden birlikte almış bulunduğum takıları Aslı ya taktım. Takılar Aslı’ya ayrı bir güzellik ve cazibe kazandırdı. Köylülerden de bir iki kişi takı takanlar oldu. Çok kısa süren bir takı merasiminden sonra tekrar mızıka sesleri ve tekrar oyunlar saatlerce sürdü. Anne,baba ve Aslı olanlardan dolayı çok mutlular. Salonun en mutlu insanı da binim. Gece yarılarına kadar devam eden düğünümüz sonunda bitti. Bizleri tebrik eden komşular evlerine dönerken bizlerde odalarımıza çekildik. Eğlencemiz geç vakitlere kadar devam ettiği için nikah merasimi yarına kaldı. Baba nikah yapılmadan kızını bırakmayacağını daha önceden bildirdiği için imam nikahı yaptırmak zorundaydık.
393
Bu tür işlere yabancı olduğum kadar da karşıydım. Ama Aslı’nın annesini ve babasını kırmak ta olmazdı. Köyde imam olduğu için bu iş bizi fazla yormadan çözüldü.
İmam bir sürü dualar okudu. Dini merasimin gereklerini tamamlayarak tanıklara da bir şeyler sorarak nikahımızın kıyıldığını ve tanrı huzurunda bizi karı koca ilan ettiğini bildirdi. Kısa süren bir sohbetten sonra artık Aslı benim nikahlı eşim olmuştu. Ev içindeki hareketlerinden ve yüz hatlarından mutlu olduğunu görüyordum Aslı'nın. Arada bir yan gözlerle bana bakıyor "ve yine istediğin elde ettin" der gibi manidar bakışlarla beni süzüyordu.
Anne ve baba da bizleri kutlayarak mutluluk dileklerini bildirdiler.
O akşam ve o gecenin yarılarına kadar zamanı Aslı ile sohbet ederek geçirdik. Aslı ile nerelere gitsek ve ne yapsak bize zaman az geliyor. Sabahlara kadar konuşsak konuşmalarımız bitecek gibi değil. Yarın ikimiz de hayatımızın en güzel yolculuğuna çıkıyoruz. Sabaha kadar biraz dinlenmemizin uygun olacağını düşünerek odalarımıza çekildik. Yatağıma uzandığım zaman mutluluktan uçar gibiydim. Artık Aslı ile beraberliğimize engel olan tüm engeller aşılmış olduğu için huzur içinde uykuya daldım. Uyandığım zaman güneşin bir hayli yükseldiğini ,anne ve babanın da kalkmış olduklarını gördüm.
Salona geçtiğim zaman Mahmut Amca sigarasını yakmış derin derin çekiyordu. İyi sabahlar dileyerek yanı başında duran halı mindere oturdum. Sigara içişinden huzursuz ve neşesiz olduğu belli oluyordu. Ben bu sessizliği bozmak için “İzniniz olursa bugün yola çıkmak istiyoruz” dediğimde “Hayırlı yolculuklar olsun” diyerek kısa bir yanıt verdi.
394
Biraz sonra Aslı ve Annesi de salona geldiler. Herkes gergin ve neşesizdi. Aslı, anne ve babasından ayrılacağına, onlarda kızları gittiğinde yalnız kalacaklarına üzülüyorlardı.
Bu soğuk ortamı yumuşatmak için onlara “Bu gidiş ebedi bir ayrılık değil,yine Aslı ile birlikte zaman zaman gelip sizlerle kalacağız. Sizler de İzmir’e gelip kızınızın yeni yuvasını göreceksiniz” Dediğimde bu sözlerimi çok da inandırıcı bulmadılar.
Kahvaltımızı yapıp Aslı'nın valizini bagaja yerleştirdikten sonra anne ve babasının elini öperek yeni bir yolculuğa ve yeni bir maceraya ilk adımlarımızı atıyoruz.
Her ayrılıkta olduğu gibi yine göz yaşları yine hüzün. Bir yanda ihtiyar anne ve babanın bir yandan da Aslı 'nın göz yaşları sel olup gidiyor. Oldukça hüzünlü bir an. Benim de gözlerimin yaşlarla dolduğunu hissediyorum. Aslı bir babasına sarılıyor,bir annesine. Ona da hak veriyorum. Kendisini yetiştiren ve büyüten bu iki yaşlı insanı köyde kaderleri ile baş başa bırakıp gitmek de kolay olmasa gerek.
Son bir kez daha veda anlamına gelmek üzere arabanın kornasına uzun uzun basarak evden uzaklaşıyoruz. Aslı'nın annesi arkamızdan bir tas su dökerken arabamız köyün dar sokakları arasından geçerek yeni bir hayatın içine doğru gidiyor. Şu an duygularım ve düşüncelerim karmakarışık. .
Aslı'nın elinde bir mendil, durmadan gözyaşlarını siliyor. Köyden ayrıldıktan sonra bir süre ikimiz de konuşmadık. İçimizdeki duyguları ve hayallerimiz yaşıyoruz. Son tepeyi aşarken köyü bir kez daha el sallayarak selamlıyoruz. Niğde’den İzmir’ e uzanan bu yolun başlangıcında bir ömür boyu bırakmamak üzere Aslı'nın sıcacık elini tutuyor gelecekteki yaşamımıza ilk adımımızı atmış bulunuyoruz.
395
BİTTİ.